Cumhuriyet gazetesinin manşetinde, “Can pazarında vinç ticareti” başlıklı haber yer aldı. Haberde şöyle denildi:
“Depremde sınıfta kalan Kızılay ve AFAD’ın skandalları bitmiyor. Liyakatsiz kadroların çifter çifter maaşlarla yönettiği kurumlar tel tel dökülüyor. Binlerce insan enkaz altındayken AFAD’ın kontrolündeki vinçler için ailelerden para istendi. Yurttaşlar her saat için 10 bin TL ödemek zorunda kaldı.
Bölgeye giden özel sektöre ait vinçler yollarda bekletilmiş bir kısmına da AFAD tarafından el konulmuştu. Kızını yitiren oyuncu Orhan Aydın, ‘Biz bu vinçlere para ödedik. 21. yüzyılın vicdansızlığı’ dedi. Vinçlere para ödeyen çok sayıda yurttaş konuyu mahkemeye taşıyacak.”
“Görev yine millete düştü”
Karar gazetesi manşetinde, “Görev yine millete düştü” başlıklı habere yer verdi. Haberde şu ifadeler kullanıldı:
“Söylem başka eylem başka... ‘Devletimiz güçlüdür afetzedenin her ihtiyacı giderilecek’ şeklinde demeçler verilirken İçişleri Bakanı vatandaşı yardım seferberliğine çağırdı. 35’inci günde ihtiyaç listesi paylaşıp gıda, iç çamaşırı, terlik istedi. Temel ihtiyaçların bile karşılanamadığının itirafı olan çağrı herkese aynı soruyu sordurttu: Böyle zamanlar için toplanan deprem paraları, ihtiyat akçesi nerede?
Depremin ardından hükümet kanadından yaraların hızla sarıldığına, ihtiyaçların giderildiğine dönük açıklamalar yapıldı. Ancak bir ay sonra bile çadır, gıda ve temiz su ihtiyaçları dile getirildi. ‘Yaraların hâlâ sarılamadığını’ afetzedelerin feryatları ortaya koyarken İçişleri Bakanı da sosyal medyadan vatandaşa seslenerek ‘Deprem bölgesine yardımları ve seferberlik halini devam ettirelim’ dedi. Acil ihtiyaç listesi paylaştı.
Gıda kolisi, hijyen ürünleri, iç çamaşırı, terlik gerektiği belirtildi. Şirketlere ek deprem vergisi getirilmesinin ardından yapılan çağrı ‘Devlet her şeye yetişecekti şimdi yük millete bırakılıyor’ yorumuna yol açtı. TV kampanyasında toplanan paraların akıbeti soruldu. 85 milyonun vergisiyle biriken deprem fonundaki 87 milyar TL ile MB’nin ihtiyat akçesi işaret edilerek ‘O paralar buharlaştırılmasaydı da ihtiyaçlar giderilseydi’ denildi.”
“Çocuk çadırına Diyanet müdahalesi”
Evrensel gazetesi manşetindeki, “Çocuk çadırına Diyanet müdahalesi” başlıklı haberinde, “İskenderun’da gönüllü öğretmenlerin çocuklar için kurduğu oyun çadırına askerlerle giren Diyanet Vakfı yetkilileri ‘Çocuklara dini eğitim vereceğiz’ dedi.
Olayın sabah saatlerinde yaşandığını aktaran öğretmenlerden Zühre Şimşek, ‘Askerler eşliğinde gelip çocuklara çikolata dağıtmak istediklerini söylediler. Üzerlerinde Diyanet Vakfı logosu vardı’ dedi. Buranın sadece oyun çadırı olduğunu söyleyerek dağıtıma izin vermediklerini söyleyen Şimşek, ‘Çocuklara çadırda böyle şeyler vermiyoruz. Buranın dağıtım merkezi olmadığını, sadece oyun için burada olduklarını bilmeleri için uğraşıyoruz’ dedi.
Çocuk ve Ergen Psikiyatrı Uzman Dr. Mihriban Keleş, pedagojik açıdan 4-6 yaş grubunda dini eğitimin doğru olmadığını söyledi. Dinin cezalandırma üzerine kurulu olduğuna dikkat çekerek ‘O yaşta çocuklar kendini suçlamaya yatkındır. ‘Yaramazlık yapmıştım, annem bana kızmıştı, deprem o yüzden oldu’ diye düşünme tehlikeleri var’ dedi. Bu yaş grubunda yaşanan kırılmaların ergenlikte şizofreniye kadar gidebileceği uyarısında bulunan Keleş, ‘Ancak soyut düşünme gerçekleştikten sonra dini eğitim alınabilir. Fakat soyut düşünme gerçekleşmeden çocuklar anlatıları ayırt edemezler’ diye konuştu” ifadelerine yer verdi.
“Kötülük ittifakı”
Birgün gazetesinin manşetinde, “Kötülük ittifakı” başlıklı haber yer aldı:
“Ülke tarihinin en kritik seçimlerine iki ay kala iktidar iyice panikledi. Suç örgütü liderliğinden hüküm giymiş isimlerle yakın temaslardan HÜDA PAR’la ittifak kurmaya kadar koltukta kalmanın her yolunu deneniyor. Siyaset bilimci ve sosyologlar, meselenin yalnızca oy devşirmek olmadığına dikkat çekiyor. Uzmanlara göre bu hamleler HÜDA PAR gibi yapılanmalar üzerinden topluma korku salmanın da bir aracı niteliğinde.
HÜDA PAR’ın Cumhur İttifakı’na katılışını değerlendiren Sosyolog Yasin Durak, ‘Cumhur İttifakı’nın bileşenleri ideolojik savları açısından çelişkili olmakla birlikte, hizipsel çıkarlarını halkın çıkarlarından önde tutmaları ve ülkenin ikbalinden çok pastadaki paylarına odaklanmaları bakımından gayet ahenkliler. Zira Erdoğan için demokrasi kavramının bir retorikten öteye geçmediğini her biri çok iyi bilmekle birlikte, şu anda bu retorik de nefret söyleminden ibaret. Cumhur İttifakı unsurlarında bulunan siyasi tutarsızlık nefret söyleminde ortaklaşarak örtülmeye çalışılıyor bu nedenle’ dedi. ‘Cinsiyetçi, ırkçı, mezhepçi argumanlarıyla adeta milliyetçi ve dinci bir kötülük salatası gibiler’ şeklinde konuşan Durak, ‘Farklı hatlardan düşmanca tutumlarını, tüm şovenlikleriyle Erdoğan iktidarının devamına adayacak olan bu partiler, siyasi omurgasızlığın tarihini de yeniden yazıyorlar bu yüzden. Seçimi kazanmak için her şeyi yapabilecek bir aktöre amade kılınmış böylesi bir güzergâh, ilkesizliği ilke edinmeyi ön gerektirdiğinden hiçbiri kendi temsil ettikleri toplumsal gruplara dahi rasyonel bir çağrı yapamıyor. Yine bir ‘beka’ safsatasından öteye geçemiyorlar’ diye konuştu.
MHP örneğinde olduğu gibi ‘Yargı istemediği bir karar verdi diye AYM üyelerini dahi ‘terörle’ suçlayacak ölçüye varan bir pişkinlik, değil halk, değil milliyetçi taban, kendi ülkücü kadrolarında dahi şüphe uyandırabilen bir etkiye sahip’ değerlendirmesini yapan Durak sözlerini şöyle sürdürdü: ‘Aynı durum Erdoğan’a zaten kabul edeceğini bildiği şeriatçı talepleriyle yaklaşan Yeniden Refah Partisi ve BBP içinde geçerli. HÜDAPAR ise ‘3 sandalye karşılığında Kürt illerinde istediğin kargaşayı yaratırım’ diyor. Nefret ve şiddetten başka bir ortak vaadi bulunmayan bileşenler, devletin tüm olanaklarını kazanmak için seferber edeceğini bildikleri Erdoğan’dan nemalanmaya koşuyorlar. İlkesiz olmaları onlar için sorun değil, çünkü biliyorlar ki Erdoğan bu seçimi kazanmak için gerekirse Siyonistlerle bile işbirliği yapar.’”