Rahşan Hanım’ın ardından…

O insanlar da bizizdir aslında, seksen darbesinin sesini kestiği gençliğin çözüm talebi hâlâ kalbimizin kilitli odacıklarında yankı yapmaktadır

P24

20.01.2020

Şurası kesin ki Rahşan Ecevit'in vefatı tarihsel bir kırılmaya işaret etmektedir. Kimisi beğenilen kimisi lanetlenen seçimleriyle Ecevit çifti yavan ve boğucu politika sahnesinde net değerleri temsil edegelmişlerdir. Bu anlamda bir çağ kapanmıştır, inceliğin temsilinden dahi bahsedilemeyecektir bundan böyle. Kaba saba ve hoyrat homurtularla çıkarlarımız adına yaşamamızın önünde duracak kimsecikler bulmak mümkün olmayacaktır, birbirimize öfke salvolarıyla taarruz etmemizin edepten azade olduğuna dikkat çekecek figürlerimizin sonuncusunu da kaybetmişizdir. Belki de memleketçe öksüz kalmışızdır bir kere daha, kim bilebilir.
 
Güç savaşlarının ortasında liderliğin etikten kopması vaka-ı âdiyeden addedilir. Dünya kurulduğundan beri köpürtülür bu tartışma. Sokrates Platon'a hakkaniyetli yönetim için feylesof krallara gerek olduğunu ifade etmiştir fakat modernler, güç arzusu ile bilgelik birarada barınamaz tezini ortaya atmışlardır. Yönetmeyi hedefleyen kişi çoğunluğun iradesini kendine bağlamak istediğine göre içten içe üstün görmektedir varlığını, bilge ise vazgeçmiştir böylesi hiyerarşilerden, yalnızca zarar vermeme ülküsüyle yaşamaktadır büyük ihtimalle. Bu nedenle zordur evet bu iki unsurun aynı insanda bulunması ama bazen de denk gelir işte, iki eşin birbirini tamamlamasında ortaya çıkabilir böylesi bir sentez, liderliğin yumuşak meziyetleri sert olanlarına ağır basar, diplomatik yaklaşım demir yumruğun yerini alır ve kararlılık veciz söyleyişle aktarılırken ses yükselmez.
 
Birinci basımı 1963 yılında yapılan Kokteyl Parti kitabının arka kapığında çevirmeni Bülent Ecevit'in tanıtıcı yazısı bulunmaktadır. 1948 yılında Nobel Edebiyat Ödülü almış olan büyük şair T.S. Eliot'a ait bir tiyatro oyunudur Kokteyl Parti ve Ecevit şöyle bahseder bu metinden: "Kimi insanlar günlük yaşamlarının dar çerçevesiyle yetinirler. Kendilerini aşmayı da başkaları için yaşamayı veya kendilerini harcamayı da düşünmezler. Kişisel mutlulukları önde gelir onlar için. Aslında pek mutlu da olamazlar. Kendi küçük dünyalarının çekişmeleri, kuşkuları, hırsları, kıskançlıkları içinde yaşamlarını birbirlerine zehir ettikleri de olur. Ama yine de o yaşamın çerçevesini aşmayı düşünmezler veya bundan çekinirler."
 
"Kimi insanlarsa" diye devam eden cümleler daha büyük ve özgeci yaşantılar seçenlerin de var olduğundan bahsediyor. İşbu satırlar yazıldığı sırada Ecevit çifti on yedi yıllık evlidir. Robert Kolej sınıflarında kaynaşıp hızlıca karar vermişlerdir bir ömür birlikte yürümek istediklerine. Üniversite öğrenimi almaktansa sorumluluklarla baş etmeye başlamışlardır hemencecik. İki idealist gençtir onlar, edebiyatı ve sanatı severler fakat ülke meseleleriyle de fazlaca ilgilidirler, bir şeyler yapmak istemektedirler, dünyayı biraz daha güzel bir yer yapabilmek, o dar çerçevenin dışında varolabilmek önemlidir, bir arayışları vardır.
 
Dönemin değişim rüzgârları herkese hülyalar üflemektedir. Sağ ve soldan gençler fazlasını istemektedirler, öğrenci ya da öğretmen farketmez, aktif siyaset yapma arzusu çalı yangını gibi dört yanı sarmaktadır. İnsanların sözüne sadık olduğu zamanlardır, ne yazık ki naif tutkular kolayca şiddete meyledebilir. Karmaşayla hemhal günlerde acılar içiçe geçer, idealler uğruna dostluk da kardeşlik de aşınmaya yüz tutar, göz gözü görmemektedir. Bugünün cesur yeni dünyasında omuz silkerek akılsızlıkla yargıladığımız o insanlar da bizizdir aslında, seksen darbesinin sesini kestiği gençliğin çözüm talebi hâlâ kalbimizin kilitli odacıklarında yankı yapmaktadır. Bir anda unutulur her şey, daha iyisi olamayacaktır, önemli olan daha kötüsü olmasındır. Sahici bir şeylere dokunmak isteyen neslin ızıdırabı üzerine burjuva cilası çekiliverir, artık değişmişizdir, biraz daha vicdansızca yaşamayı öğreniriz her yıl, susmuşuzdur, susup çığlıklar arasında onay verdiğimiz askeri vesayetin gölgesinde küçüle küçüle mikroplaşırız.
 
Apolitik evlatlar yetiştirmektir artık amaç. Serbest piyasının iki kutuplu dünyayı kıra döke şekillendirdiği yıllardan geçmekteyizdir. Bülent Ecevit hapisten çıkmış olsa da siyaset yapması yasaklanmıştır, partisi CHP kapatılmıştır. Bunun üzerine Rahşan Ecevit 14 Kasım 1985 tarihinde kurduğu Demokratik Sol Parti'yi eşinin yasağı kaldıralana dek yönetmek üzere öne çıkıverir. Ülkenin kaderiyle Ecevit'lerin kaderi birbirine lehimlenmiştir çünkü kariyer politikacısı değillerdir, siyaset yapmak bir anlam sorunudur onlar için. Koşulları değştirmek, insanın sosyal durumunu geliştirmek gerekmektedir, ancak böyle bir çaba peşinde koşarak ödenebilir burada bulunmanın diyeti. Kendisi için değil insanlık için hareket ettiğinde devleşir insancık. Bu düsturla ilerler Ecevit çifti. İmza attıkları tartışmalı kararların kimisi menfi sonuçlarıyla yıldırır vatandaşı fakat art niyet yoktur burada, insan tabiatına dair naifliklerinin cezasını çekmek durumunda kalırız hep birlikte.


 
"Birlikte öğrendik seninle/avcumuzda yüreği çarpan/kuşa sevgiyi/elele duyduk kumsalda denizin/milyon yılda yonttuğu taşa sevgiyi" diye yazar Bülent Ecevit 1980 yılında eşine ithaf ettiği şiirde. Böylesi siyasilerin yöneticilik pozisyonunda bulunduğu geçmişi hatırlamamız tüm ideolojik tartışmalardan daha önemlidir belki de, sevgi görev duygusundan daha kapsayıcıdır. Sahte mesajlarla otomatiğe bağlanan bir horoz dövüşü yerine olgunlukla şefkat ortamını besleyebilecek aktörlere ihtiyaç duymak olasıdır çünkü. Onlar yenilmez bronz heykellere benzeme emelinde olmamışlardır, insanca karar vermiş, insanca sevmiş, insanca yanılmışlardır. Hesapsızca uyuyakaldıkları fotoğraflarından geride kalan güven duygusu ve şeffaflıktır. Yenilgisizliğe özenti duyanlar kazanmak için her türlü prensibi çiğnemekte beis görmeyeceklerdir, bundan farklı yollar keşfetmek de mümkündür. Ecevit çifti böylesi bir farklı yolun korkusuzca yürüyenleri olarak görünürler bugünden, belki de takip edebilseydik onları bu yalnız hırslarımız böylesine boğamazdı bizi, bunca endişeli ve hırçın konuşmazdık birbirimize, belki de alttan almayı becerebilirdik, kahkahalı akşamüstlerinde küçük nüktelerle ızıdraplarımızı sarabilirdik.
 
Beyaz güvercinler havalanacak mı şimdi, o sonsuz kitabın bir sayfası daha mı kapandı, sıra bize de geliyor öyleyse, yutkunup kendimizi hesaba çekme fırsatıdır bu. Özenimizden ödün vermekten bıkmadık mı, gerginlikleri tırmandırarak kendi yankı odalarımızı inşa edivermişiz, yan yana aynı sokaklardan geçerken paralel evrenlerde birbirimizin gözlerine bakmaktan çekinir olmuşuz. Yüzünü düşürme, uzat elini, biraz dürüstlük, biraz vazgeçiş, biraz mütevazilikle ortada buluşabiliriz belki, ne dersin. Emin ol yapabiliriz bunu.
 
"Evet biz mutlu olduk. Bir de şöyle düşünüyorum. Yani çok sıkıntılı günler geçirdik, siyasi açıdan zor günler geçirdik. Mitinglerimize gelince büyük tehlikeler atlattık mitinglerimizde falan. Yani üstümüze silahlar çevrildi, taşlar atıldı, sopalar kullanıldı falan filan ama hep mutlu olduk." Rahşan Hanım'ın bu sözlerinde özetlenen bir ortak yaşantı, hayalin de hayaliymiş gibi her gün daha da uzaklaşacak. Hepimizin ortak yaşantısı, yani çok sıkıntılı günler geçirdik ama deyip de ne yazık ki bir türlü mutlu olamadığımız.
 
Sağaltıcı cümleler kurabilecek misin, yapamayacaksan yutkun, önemli değil, sayılı gün, ama gençlere mazinin üzerini örten zarif tüllerden bahsetmemezlik etme, büyük tehlikeler atlattık yine de daha kibardı insanlar deyiver, inanmasan da söyle bunu, inanmasan da söyle, atlattık de, zordu ama birlikte mutlu olmayı başardık.