Medya patronlarına devlet ihalelerine girme ve birden fazla televizyonun sahibi olma yolunu açan RTÜK yasa tasarısı 14 Mayıs 2002'de Meclisten geçti.

Basın tarihi: İhaleler ve medya

Sadece ‘medyada tekelleşme’ yasasının serüvenine bakmak bile Türkiye’de siyasetin, medyanın ve siyaset-medya ilişkilerinin nerelerde rayından çıktığını görmeye yetiyor. Tabii bu serüven, uzun süren iktidarların siyasi partileri nasıl değiştirdiğini de anlatıyor

MEHMET ALTAN

20.11.2024

Mayıs 2002’deki değişikliğe kadar, yasaya göre bir televizyonda yüzde 10’dan fazla hissesi olan medya patronları devlet ihalelerine giremiyorlardı.

Ayrıca, bir kişinin bir televizyonda yüzde 20’den fazla hissesi olamıyordu.

Peki bu yasa nasıl değişti?

***

Nuri Kayış, medyada tekelleşmenin önünü açan bu yasa değişikliği sırasında RTÜK Başkanı idi. Haziran 2000’de atandığı bu görevi 3 Haziran 2002 tarihine kadar sürdürdü.

Ve bu yasanın değiştirilmemesi için uğraştı.

Kayış, “Bir medya patronunun tek bir gazetesi ya da tek bir televizyonu olmalı” ve “Medya patronu başka sektörlere girmemeli” diyordu.

Ama sesini duyuramadı.

2001’de kanun Meclisten geçti ancak Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer yasayı veto etti.

Yasa, ikinci kez 2002 Mayıs’ında gündeme geldi ve bu kez kabul edildi.

AKP tasarıya karşı durdu.

***

AKP 22 yıldır iktidarda.

Muhalefetteyken karşı çıktığı yasa, o iktidardayken yerli yerinde durmaya devam ediyor.

Neden acaba?

 ***

Sorunun cevabını 2008 yılındaki bir röportajda buldum.

Erol Önderoğlu, BİANET adına soruyor, yasanın değiştiği dönemin RTÜK Başkanı Nuri Kayış yanıtlıyor:

> Başkanlığınız döneminde RTÜK Yasası nasıl değişti?

> Mayıs 2002’deki değişikliğe kadar, bir televizyonda yüzde 10’dan fazla hissesi olan medya patronları devlet ihalelerine giremiyorlardı. Ayrıca, bir kişinin bir televizyonda yüzde 20’den fazla hissesi olamıyordu. Ancak, yasaya rağmen devlet ihalelerine de girmişlerdi, medya patronları birden fazla televizyon kanalına da sahipti.

Medya patronları yasaya karşı yaptıkları hilenin ileride ortaya çıkması halinde sıkıntıya düşeceklerini düşündüler ve bu yasanın çıkmasını çok istediler. 2001’de kanun Meclisten geçti ancak Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer yasayı veto etti. Yasa Ecevit başkanlığında DSP-MHP-ANAP Koalisyon döneminde ikinci kez 2002 Mayıs’ında yeniden gündeme geldi ve bu kez kabul edildi.

Medya patronları sonraki dönemde hem devlet ihalelerine usulsüz şekilde girmelerinden dolayı sorunla karşılaşmadılar hem de bir veya birden fazla televizyon sahibi olmaları önünde bir engel de kalmadı. Bu son derece sakıncalıydı. Ben o dönemde anlatmaya çalıştım, milletvekillerine mektup yazdım, Meclis Komisyonlarında tasarı görüşülürken yaptığım konuşmalarda anlatmayı istedim ama sadece o dönem muhalefette olan AKP’liler hak verdiler.

Diğerleri beni dinlemedi. Hatta beni kendi kontenjanlarından RTÜK üyesi seçen Demokratik Sol Partisi (DSP) milletvekilleri bana çok sitem ettiler. Ben de “Bu yasa medyada tekelleşmenin, medya patronlarının devletle iş yapmasının önünü açıyor. Buna  tepki gösteriyorum” dedim.

Nitekim Ecevit’in hastalığından hiç söz etmeyen gazeteler, yasa Resmi Gazete’de yayımlandıktan sonra, Ecevit’in ne kadar hasta ve bitkin, görevini yerine getiremeyecek halde olduğunu haber ve yorumlarda sık sık yer vermeye başladılar. Koalisyon bozulma noktasına geldikten sonra da erken seçim kararı alındı ve Kasım 2002’de seçim yapıldı.

***

Önderoğlu RTÜK Başkanı’na sormaya devam ediyor:

> Meclisten size hiç destek yok muydu?

> Tayyip Erdoğan ve Gül benimle defalarca konuştular. Medyanın son derece kontrolsüz bir şekilde büyüdüğünü, bunun ülke için tehdit oluşturduğunu, iktidara gelmeleri halinde buna engel olacaklarını, yeni düzenleme yapacaklarını söylediler. Fakat iktidar olunca o sözlerinin arkasında durmadılar, kendi medyalarını oluşturma yoluna gittiler.

AKP güçlü  şekilde iktidar olunca aslında medyada tekelleşmeyi önleyecek düzenlemeleri yapabilirlerdi, koşullar çok uygundu.

Üstelik formülümüz son derece basitti:

“Bir medya patronunun tek bir gazetesi ya da tek bir televizyonu olmalıdır” bir de “Medya patronu başka sektörlere girmemelidir”.

İki maddelik bir kanunun çıkarılabilseydi, emin olun Türkiye, son derece özgür bir basının haber yaptığı, yorum yaptığı bir ülke haline gelecekti.

Ama AKP kendi medyasını oluşturmayı tercih etti.

Dünyada örnekleri var.

Mesela, Japonya’da tirajı 14 milyon olan Yomiuri Shimbun adında bir gazete var.

Bu gazetenin iki tane yan kuruluşu var. Biri senfoni orkestrası, biri de beyzbol takımı. Ankara temsilcisine “niye başka işlere girmiyorsunuz, bankacılık, müteahhitlik yapmıyorsunuz, devlet ihalelerine girmiyorsunuz?” diye sorunca bana “yasal engel yok ama etik engel var. Bankacılık, müteahhitlik yaparsak, o konudaki haberleri okuyucumuza nasıl duyuracağım, tarafsızlığımızı nasıl koruyacağım. Gerçek patronumuz okuyucudur, ona karşı kendimizi sorumlu hissediyoruz” demişti.

Önemli olan medyanın başka sektörlerle bağını kesmektir. Medya özel bir sektördür, başka bir iş koluyla bir arada yürümez.

***

AKP medyada tekelleşmeyi önleyecek düzenlemeleri neden yapmadı, Nuri Kayış çok açık bir şekilde anlatmış.

Söz konusu değil ama bugün medya patronlarına “devlet ihalelerine girmeyi” ve  “birden fazla televizyonun sahibi olmayı” yasaklayan bir yasa teklifi çıkagelse kimin tavrı nasıl olur acaba ?

Örneğin, şimdiki  Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) Başkanı ne der?

***

Sadece ‘medyada tekelleşme’ yasasının serüvenine bakmak bile Türkiye’de siyasetin, medyanın ve siyaset-medya ilişkilerinin nerelerde rayından çıktığını görmeye yetiyor.

Tabii bu serüven, uzun süren iktidarların siyasi partileri nasıl değiştirdiğini de anlatıyor.