Ekaterina Kotrikadze: İnsanların gazeteciliğe ihtiyacı var

Mehmet Ali Birand Konuşmaları serisinin bu yılki konuğu, kapanan bağımsız Rus haber kanalı Dozhd TV’nin eski Haber Direktörü Kotrikadze oldu

03.05.2022

2014 yılından beri her yıl 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nde düzenlenen Mehmet Ali Birand Konuşmaları serisinin bu yılki konuşmacısı Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin ardından kapanan bağımsız Rus haber kanalı Dozhd TV’nin (TV Rain) eski Haber Direktörü Ekaterina Kotrikadze oldu.

Kotrikadze, konuşmasını bayram tatili nedeniyle 28 Nisan 2022’de İsveç Başkonsolosluğunda düzenlenen etkinlikte yaptı. Konuşma ayrıca YouTube üzerinden de yayımlandı.

Açılışı İsveç Başkonsolosu Peter Ericscon tarafından yapılan etkinliğe Birand’ın oğlu Umur Ali Birand’ın da bulunduğu çok sayıda kişi katılırken Birand’ın eşi Cemre Birand da konukları bir video mesajla selamladı.

“Savaş, Gazetecilik ve Milliyetçi Anlatı” başlıklı konuşmasında Ukrayna’nın işgalinden beri kendisinin ve diğer Rus gazetecilerin yaşadıklarını aktaran Kotrikadze, çatışmalı dönemlerde gazetecilerin sorumlulukları ve üzerlerindeki baskılar üzerine yorumlarını dinleyicilerle paylaştı.

Otoriterlikten diktatörlüğe

Ukrayna işgalinin başlaması ve çalıştığı televizyonun yayınını durdurması sonrasında Rusya’dan ayrılıp ailesinin 1990’larda iç savaştan kaçarak terk ettiği Tiflis’e dönen Kotrikadze, 2014’te Rusya’da hâkim olan otoriterliğin artık diktatörlüğe dönüştüğünü söyledi.

Rusya hükümetinin bağımsız medya kuruluşlarını yasalarla susturduğunu kaydeden Kotrikadze bugün Rusya’da tek bir bağımsız medya kuruluşunun bile kalmadığını aktardı.

Ağustos 2021’de “yabancı ajan” olarak ilan edilen TV Rain’in, Mart 2022’de tamamen yok edildiğini anlatan Kotrikadze, Putin’in en güçlü propaganda aygıtının medya olduğunu söyledi. Kotrikadze, “Bu aygıtın etkisi bağımsız gazeteciliğin yokluğuna bağlıdır. Gerçekler Putin’in düşmanıdır. O, gazetecilerden, bizim gibi insanlardan, nefret eder” ifadelerini kullandı.

“Bazen, her şey yapılan gazeteciliğin profesyonelliğine bağlıdır”

Binlerce Rus gazetecinin Moskova’dan ayrılmasını, zamanın kanaat önderlerinin Bolşeviklerin ele geçirdiği Rusya’dan toplu hâlde kaçtıkları 20’nci yüzyıl başlarına benzeten Kotrikadze, “Onlar da tıpkı bizim gibi, çok geçmeden memlekete dönmeyi ümit ediyorlardı. Rusya’nın dünyaya (ve özel olarak da bizlere) yeniden kapılarını açması için yetmiş yıl beklememiz gerekeceğini söylemiyorum. Sadece bizden öncekilerin deneyimlerinden ders çıkarmamız gerektiğini söylüyorum; onların da çoğu gazeteciydi ve seçmek zorunda kaldığımız yolun kolay olmayacağını kabul ediyoruz” dedi.

Kendisi gibi gazeteci olan eşiyle birlikte kısa süre önce bir YouTube kanalı açan Kotrikadze, bağımsız gazeteciliğin önemini şöyle özetledi: “Rusya’da olmadan Rusya hakkında nasıl haber yapabilirsiniz? Bunun bir yolunu bulmaya çalışıyoruz. İnsanların gazeteciliğe ihtiyacı var; genişleyen izleyici kitlemiz, hükümet denetimindeki televizyonlarda iddia edilenin aksine, herkesin Putin’in savaşını desteklemediğini gösteriyor. Fakat Putin Facebook’u, Instagram’ı ve Twitter’ı yasakladı. Er geç YouTube’u da kapatması gerekecek. İnsanlar VPN programlarını kullanmayı öğreniyorlar ama izleyicilere erişme mücadelesinde, teknolojik açıdan hep bir adım önde olmamız gerektiği aşikâr. Rusya’ya değişimi getirebilecek miyiz? Bu propaganda canavarını yenilgiye uğratabilecek miyiz? Bazen, her şey yapılan gazeteciliğin profesyonelliğine bağlıdır. Dolayısıyla gazetecilik deyince aklımıza ilk olarak habercilik gelse de sahtelikleri ortaya çıkarmak, sorular sormak, mülakatları kayıt altında almak, gerçeğin nasıl göründüğünü göstermek de işimizin bir parçası hâline geldi. Ve eğer başarırsak, eve ve daha iyi bir geleceğe biraz daha hızlı varabiliriz.”

Ekaterina Kotrikadze’nin konuşmasının tam metnini aşağıda sunuyoruz:

SAVAŞ, GAZETECİLİK VE MİLLİYETÇİ ANLATI

EKATERİNA KOTRİKADZE*

1 Mart ben dahil birçok Rus gazetecisi için her şeyin bittiği gündü: sevdiğimiz işin, alıştığımız hayat biçiminin, bildiğimiz hâliyle ülkemizin sonu gelmişti. Ukrayna’da savaş çoktan başlamıştı ve Duma (Rusya Parlamentosu), bırakın Rus ordusunun verdiği kayıplar konusunda Ukrayna kaynaklarının aktardığı bilgileri duyurmayı, “savaş” kelimesini telaffuz etmemizi bile yasaklayacak bir kanun hazırlığı içindeydi. Bu yeni yasanın açık hedefi Rusya’nın kendini egemen bir komşu ülkenin topraklarında bulmasının nedenlerinin tartışılmasını yasaklamaktı. Yasa bir iki gün sonra onaylanıp yürürlüğe girecek ve yeni kuralları ihlal edenler 15 yıla kadar hapis cezasıyla karşı karşıya kalacaktı. Dünyanın en büyük ülkesi medeniyete kapılarını sıkı sıkıya kapatacaktı. Bugün Rusya’da tek bir bağımsız medya kuruluşu bile yok. Bir tane bile yok.

1 Mart 2022’de televizyondaki programımın canlı yayınına başladım — “Kotrikadze ile Dış İşleri.” Bu, programın yayınlandığı, benim de Dozhd TV’de (veya TV Rain’de) çalıştığım son gün oldu. Programın kendine has özelliklerinden biri yorum bölümüydü. Kameraya bakıp, gayet uzun monologlar halinde dış politika analizleri yapıyor, Rusya’nın dünyadaki yerini ve diğer ülkelerle ilişkilerini yorumluyordum. Son seferinde, yayının hazırlığını yaparken bilgisayarın karşısına geçtim ve tek kelime bile yazamadığımın farkına vardım. Ekrandaki boş sayfaya bakıp duruyordum. İzleyicilere ne diyecektim? Tam o sırada sivil halkı bombalamakta olan ülkemin dünyadaki yerine ilişkin konuşmaya nereden başlayacaktım? Rusya, yeryüzünün aklı başında insanlarının gözünde mutlak kötülüğün timsaline dönüşüyordu.

Derken, bir meslektaşımın da yardımıyla, koşulların izin verdiği tek konuyu gündeme aldım: Yalanlardan, özel olarak da Rusya’nın devlet politikasına dönüşen ve hem Rusya’nın hem Ukrayna’nın kaderini tayin eden o yalandan söz etmeye karar verdim.

İzninizle sizleri yakın geçmişe, Putin’in en büyük kâbusunun gerçek olduğunu gördüğü 2014 senesine döndürmek istiyorum. Ukrayna’da, korkak bir devlet başkanının aldattığı özgür bir halk Avrupa Birliği ile ortaklık anlaşması imzalanması talebiyle sokağa dökülmüştü. Bu olaylar tarihe “Maydan” ismiyle geçti (Maydan, Ukraynaca “meydan” demektir ve kelime Kiev’de protesto eylemlerinin olduğu büyük meydana atıf içeriyordu.) Daha ziyade “Euromaidan” olarak bilinen Maydan hareketi Ukrayna’da yönetimin ve ülkenin dış politikasının değişmesine yol açtı. Kiev her anlamda Rusya’dan bağımsızlığını ilan etmiş oldu. Kremlin’deki ideologlar, buna gerçek Ukrayna’yı görmezden gelip, iktidarı bir cuntanın ve Stepan Bandera’nın müritlerinin elinde tuttuğu hayal ürünü bir Ukrayna yaratarak karşılık verdiler. Kim olduğunu hatırlamayanlar için söyleyeyim, Stepan Bandera, inşa edilmiş bu Rus anlatısındaki kötü karakterdi. Ukraynalı bir siyasetçi olan Bandera, Nazi işbirlikçisi ve aşırı sağ Ukrayna Milliyetçileri Örgütü’nün militan kanadının teorisyeniydi; 1959’da ölmüştü. Hızla bugüne dönecek olursak, Rus propaganda görevlileri Ukraynalı neo-Nazilerin liderliği için daha güncel bir aday bulmayı başaramamışlardı.

Rusya, sekiz yıl kadar önce, uluslararası hukuk gereği Ukrayna toprağı olan, bugün de Ukrayna toprağı olmaya devam eden Kırım yarımadasını ilhak etti. Oradaki Rus askerler konusunda bize yalan söylediler, daha doğrusu orada hiç Rus askeri olmadığı yalanını söylediler. Putin Kırım’da görülen askerler hakkında “şaka” yapıp, üniformalarını köşedeki dükkândan satın almış “küçük yeşil adamlar” olduğunu söyledi onların. “Küçük yeşil adamların” gerçekte Rus özel kuvvetleri olduğu çok geçmeden anlaşıldı, Başkan Putin de bu gerçeği gözünü bile kırmadan doğruladı.

Kırım’ın ilhakından kısa süre sonra, Donbas’ta savaş başladı. Resmî söyleme göre Rusya devrede değildi. Ukrayna’nın doğusundaki çatışmalar son sekiz yıldır durmaksızın sürüyordu. Şimdi olanlar, bu çatışmaların daha yoğun bir hâl almasından ibaretti; derken Putin Rus ordusunun askerî bir harekât gerçekleştirdiğini itiraf etti. O âna kadar, Rus yetkililer, bölgede Rus askeri olmadığı nakaratını inatla tekrarlayıp durmuşlardı.

Bugünlerde bot hesaplarını yönetenlerin, propaganda görevlilerinin ve Kremlin yandaşı siyasetçilerin el kitabında Rusya’daki bağımsız medyanın suçlanması kuralı da yer alıyor: “Son sekiz yıldır neredeydiniz?” diyorlar. Bunu sorarak, medyanın Donbas’taki sıradan halkın yaşadıklarıyla ilgilenmediğini iddia ediyorlar. Resmî söyleme göre, Ukrayna’nın doğusundaki siviller bir süredir Kiev’in saldırılarına maruz kalıyor ve Rusya’nın kendilerine yardım edeceğini umuyorlardı. Geçmişe bakınca, bu ithamların yapılabildiğini görmek hayret verici, zira profesyonel gazeteciler her şeyin nasıl başladığını hatırlıyorlar. Ukrayna’nın iç meselelerinden kaynaklı sebepleri de olan Donbas ayrılıkçı hareketi, Maydan’dan önce de Rusya tarafından yıllar boyu desteklenmişti. Bu hareket başladığında, hareketin sponsoru, ilham kaynağı ve Kremlin’de söylemeyi pek sevdikleri üzere “ayrılıkçıların üstadı” Rusya olmuştu. Çeçenistan’daki trajik deneyimi ve egemenlik işlerine müdahalenin kabul edilemezliğine ilişkin bitmek bilmeyen açıklamalarıyla Rusya, eski Sovyet cumhuriyetleri arasında kendisine en yakın olan ülkenin topraklarında iç savaşı, söz ve eylemleriyle destekliyordu.

Ukrayna topraklarına silahlarla girip Slovyansk şehrini ele geçiren kişi Igor Strelkov, diğer adıyla Igor Girkin’di. Rus vatandaşıydı, eski —şayet bunun eskisi olursa— bir Federal Güvenlik Servisi (FSB) memuruydu ve bir eşkiya çetesi toplayıp silahlandırmıştı. Minecraft oynarken birbirlerine aptalca mesajlar gönderdiler diye çocukların hapse atıldığı Rusya’da, Girkin en yüksek düzeyde desteklendi. Girkin’in peşinden, “Rus âlemi” uğruna savaşan ve ordudan şaşırtıcı biçimde, tam da zamanında emekli olan askerler Rusya’dan Donbas’a gittiler. Onları durduran oldu mu? Gözaltına alındılar mı? Sorgulandılar mı? Paralı asker olmakla ve başka bir ülkenin topraklarında silahlı çatışmalara karışmakla suçlandılar mı? Hayır, birçok yerde seferberlik merkezleri kuruldu ve insanlar açıkça silah altına alınmaya başladı. Fakat Donbas’a gidenler sadece sözde “gönüllüler” değildi; Rus askerî danışmanları, eğitmenleri, özel kuvvetlere mensup subaylar ve Çeçen haydutlar da gittiler. Ve elbette silahlar da gitti.  2014-2015 yıllarında Rus silahlarının ayrılıkçı LHC (Luhansk Halk Cumhuriyeti) ve DHC (Donetsk Halk Cumhuriyeti) topraklarındaki geniş ölçekli mevcudiyetini gösteren sayısız bulgu açık kaynaklarda yer alıyor.

Bu esnada, Rus devlet televizyonu iç savaşın ve “fedakârca, tamamen bağımsız bir şekilde” Kiev’e ve Ukrayna’nın vahşetine karşı kurtuluş savaşı veren milislerin haberlerini köpürtmekle meşguldü. 2014 yazında Malezya Havayollarına bağlı Boeing uçağının düşürülmesiyle, yaklaşık üç yüz kişinin ölümüne yol açılması, Rusya’nın dünyaya verdiği ilk ciddi işaret, bir anlamda, Batı’yı titretmeye yönelik ilk uyarı ateşiydi. Hollandalıların öncülüğündeki Ortak Soruşturma Heyeti, Rus yetkilileri Donbas’taki ayrılıkçıların eylemlerinden sorumlu tuttu — görünüşe göre (veya bağımsız medyanın haberlerinden ve soruşturmayı yürütenlerin raporlarından anladığımız kadarıyla), düzgün bir eğitimden geçmemiş olan ve Ukrayna’ya ait bir askerî nakliye uçağını hedef aldıklarını düşünen militanlar tarafından yanlışlıkla işlenmiş ağır bir suçtu bu. Moskova yeşil ışık yakmamış olsaydı, bu uçağın vurulamayacağı varsayılıyor. Oysa Rusya’nın propaganda aygıtı uçağın düşürülmesinden Ukrayna’yı sorumlu tuttu. Onların hep yaptığı şeydir bu: Size olayın milyon tane farklı açıklamasını sunarlar, her bir açıklama diğerinden daha deli saçmasıdır. Bu olayda da komplo teorisyenleri olayın aynı anda aynı güzergâhta uçtuğunu iddia ettikleri Putin’i öldürmeye yönelik bir girişimin planlandığı gibi gitmemesinden kaynaklandığı veya Amerikalıların kumpası olduğu düşüncesini yaymak için büyük çaba harcadılar. İşte böyle kafanızı karıştırarak, “hiçbir şey net değil” veya “her şey karmaşık” sonucuna varmanızı sağlarlar.

Yalanlar son sekiz yıldır üzerimize yağıyor. Bütün bu süre zarfında Ukrayna, Rus televizyonlarında hep ana konu oldu. Sohbet programlarının konukları ağızları köpürerek faşistlere söver, devlet başkanlarına, parlamenterlere ve Ukrayna’da seçim yoluyla gerçekleşen bütün değişikliklere küfrederlerdi. Nihayet, 2021’de —kış ve ilkbaharda— komşu ülkenin sınırları yakınında on binlerce Rus askeri olduğu tesbit edildiğinde, bize NATO’nun, bilhassa da ABD’nin oluşturduğu tehdit konusunda yalan söylemeye başladılar. Amerika’da, göreve yeni gelmiş ve ilk iş olarak Putin’i ve Rusya’yı düşünmek istemeyen bir başkan vardı. Açıkça söylemek gerekirse, Washington, esas sorunu olarak Çin’i görüyordu; bu yaklaşım Kremlin’de hakaret sayıldı. “Bizi hafife alıyorsunuz” — Putin’in mesajı buydu.
TV Rain’in son yayın gününde yapabileceğim yegâne şeyin, anlamlı olan tek şeyin, gerçeği söylemek olduğunun farkına vardım. Yapabileceğim sürece bunu yapacaktım.

Saat akşam sekiz civarı eve gittim. Yolda bir mesaj aldım: TV Rain’in ve Ekho Moskvy Radyosu’nun sitelerine erişim engeli getirilmişti. Ekho, Rusya’da ayakta kalan tek bağımsız radyoydu, tıpkı bizim son özgür televizyon oluşumuz gibi. Ayakta kalan bir de gazete vardı; daha sonra yok edilecek olan Novaya Gazeta. Sitemize erişimin engellenmesinden sonraki sabah, çocuklarım, kocam ve ben Sheremetyevo Havaalanı’nda oturmuş korkudan titriyorduk: Gelip şimdi bizi gözaltına alacaklar diye düşünüyordum. Fakat gözaltına alınmadık. Ayrıca Ukrayna’daki savaşın başından beri hiçbir gazeteci de Rusya’yı terk etmeye zorlanmadı.

Ülkeden ayrılanların çoğu sınırda arandı: Güvenlik görevlileri cep telefonlarındaki yazışmaları okudular, sohbet sayfalarının arama bölümüne “Ukrayna” kelimesinin ilk harflerini yazarak insanların eğilimlerini anlamaya çalıştılar, devlete olan sadakatlerini ölçmek için sorular sordular. Fakat gitmelerine de izin verdiler. Kocamla ben —ikimiz de TV Rain’de yöneticiydik— uçağa binmeden önce telefonlarımızdaki bütün sosyal medya aplikasyonlarını silmiştik. Şansımız vardı; sorguya çekilmedik.

Oysa Rusya’dan ayrılmadan bir gün önce binlerce tehdit mesajı ve telefonu alırken kendimizi hiç de şanslı hissetmiyorduk. Bizden kurtulmak için kararlı bir çaba içinde olduklarını, gözdağı vererek ve önümüze hiç bürokratik engel çıkarmayarak hepimizi ülkeyi terk etmeye zorladıklarını, varlığımızı unutmak ve bu dehşet dolu günlerde Rusları kuşatan korkunç propagandaya meydanı büsbütün bırakmak istediklerini şimdi anlıyorum.

Şu anda anlatılan resmî hikâye, Rus ordusuna mensup askerlerin komşu ülkeyi Nazi zorbalığından kurtarmakta olduğu. Kiev’deki Nazilerin başuçlarında Hitler’in resimleriyle, gamalı haçları göğüslerine bastırarak oturduklarını, hattâ böyle uyuduklarını anlatıyorlar. Kremlin’e düşen görevin ne olduğu konusundaki soruya Başkan Putin’in Basın Sözcüsü Dimitry Peskov’un verdiği yanıt şöyle: “İdeal olan şu; Ukrayna’yı kurtarmak, Nazilerden, Nazi yanlısı insanlardan ve onların ideolojisinden temizlemek gerekiyor.” 21 Şubat’ta, işgalin başlamasından üç gün önce, Vladimir Putin Ukrayna’nın Donbas bölgesindeki ayrılıkçı cumhuriyetlerin (LHC ve DHC) bağımsızlığını tanıdı. Bundan önce, Rusya vatandaşlarına saldırıyı bir şekilde haklı gösterme amacı taşıyan bir saatlik bir nutuk atmıştı. Öyle bir devletin var olmadığını ve zaten hiç var olmamış olduğunu, Ukrayna’nın Rusya’nın küçük kardeşi ve uzantısı olduğunu, Ukraynalılarla Rusların tek millet olduklarını ve birleşmeleri gerektiğini kanıtlayacak bir şekilde bütün Ukrayna tarihini yeniden yazmaya çalıştı. Putin’e göre, Kiev 2014’teki darbeyle milliyetçi radikallerin eline geçmişti, onlar da darbeden sonra açıkça Rus karşıtı bir politika izlemeye başlamışlardı. Bunun sonucunda, Rusya’nın kendi çıkarlarını ve istikbalini savunması gerekiyordu.

Bütün bunlar yalan.

Bu konuda herhangi bir şüphe varsa, 2019’da Ukraynanın milliyetçi partileriyle radikal örgütlerinin tek başkan adayı gösterdiklerini bilmek yeterli. O aday seçimde perişan oldu, oyların ancak yüzde 1.6’sını alabildi. Seçimleri yüzde 74 oyla kazanan kişi, Volodymyr Zelensky, Yahudi. Milliyetçi partilerin ittifakı parlamento seçimlerinde oyların yüzde 3’ünden azını topladı; yani milletvekili çıkarabilmek için gerekli yüzde 5 oy barajının altında kaldılar. TV Rain kapatılmadan önce, canlı yayında Rus Holokost Vakfı Başkanı Alla Gerber ile konuştum. Nerdeyse ağlayacaktı: Ukrayna’daki siyasi söylemin faşizmle, Nazizmle, soykırımla —Rus propagandasının kullandığı bütün bu kavramlarla— hiçbir ilgisi yok dedi Gerber. Ne yazık ki, size bu mülakatı izlettirmem bile mümkün değil artık. TV Rain’in YouTube kanalı çalışmıyor. Fakat Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin ilk günlerinde, dünyanın her yerinde soykırım ve Holokost çalışmalarına kendini adamış kurumlarda görevli 150’den fazla akademisyen yayınladıkları açık mektupta, “Rus hükümetinin, soykırım kavramını ve İkinci Dünya Savaşı’yla Holokost’a dair hafızayı alaycı bir yaklaşımla istismar etmesini, sebepsiz saldırganlığını haklı çıkarmak için Ukrayna devletiyle Nazi rejimini birbirine eşitlemesini” kesin bir dille reddettiler.

Gerçekler işgali haklı çıkarmıyor ama zaten gerçekler Putin’in düşmanıdır. O, gazetecilerden, bizim gibi insanlardan, nefret eder. Bu nedenle 2021’in Ağustos ayında, TV Rain “yabancı ajan” olarak damgalanmıştı, 2022 Mart’ında ise tamamen yok edildi. Savaşın başında, kanalımız kapatılmadan önce YouTube’da günde ortalama 25 milyon izleyicimiz oluyordu. Bu da, milyonlarca Rusun olaylarla ilgili resmî söylemden en azından kuşku duyduğunu ve kendimizden emin bir şekilde söyleyebiliriz ki, şu anda Rusya Federasyonu tarafından gözlerimizin önünde işlenmekte olan insanlığa karşı suçlara ortak olmak istemediğini gösteriyor.

Rusya’yı bir arada tutan herhangi bir ideoloji yok. Halkı birbirine bağlayan, onlara ilham veren ve yurtseverliklerini besleyen bir fikir yok. Rusya nedir? Ne yapmak istiyor? Ülke nereye gidiyor?

Vladimir Putin yirmi yılı aşkın iktidarı boyunca seçmenlerle arasında bağ oluşturacak bir anlatı kurmayı birçok kez denedi. Fakat bunu hiç başaramadı. Geleceğe ilişkin bütün planları kendisini ve tarihteki yerini ilgilendiriyor. Rus topraklarının koruyucusu olarak görünmek istiyordu — halk efsanelerindeki şövalye “bogatyr” gibi ya da başka deyişle, Amerikalıların ikiyüzlülüğünü kavramış ve onlardan daha zeki davranan bir KGB kahramanı gibi. Tarihte kendine parlak bir yer istiyordu. Fakat Rus halkı için bu yeterli değildi, Ruslar Putin’in değil, kendi geleceklerinin nasıl olacağını merak ediyorlardı.

Putin’in iktidarı seçimlerle, şiddetli bir rekabet ve âdil bir mücadele sonunda kazanılmış bir zaferle başlamadı; bir atamayla başladı. Boris Yeltsin onu elinden tutup Kremlin’e getirdi ve tahta oturttu. Rusya’nın şu anki devlet başkanının seçimleri kazanması çok sonra gerçekleşti. Bu seçim zaferi de kendisinin başlattığı Çeçenistan Savaşı sayesinde elde edildi. En başından itibaren, Vladimir Putin kurduğu baskı sayesinde iktidarda kaldı; iş dünyasına, sivil toplum kuruluşlarına ve tabii gazetecilere baskı uyguladı. 2001 yılında özel televizyon kanalı NTV’yi kapattı — Rusya’da basınla savaş ilk böyle şekillendi. Ben o zaman ülkenin en önemli üniversitesi olan Moskova Devlet Üniversitesi’nin Gazetecilik Fakültesi’nde ikinci sınıf öğrencisiydim. Nasıl büyük bir öfkeye kapıldığımı hatırlıyorum. Kısa süre sonra bu duygu azaldı, zira düşünülmesi gereken birçok başka konu ve Rus toplumunun meselelerini haberleştirecek birçok başka medya kuruluşu vardı.

Bu sırada, başkan ülkede “düzeni sağlıyor”du: Suç oranları düşüşteydi, petrol ve doğal gaz fiyatlarındaki yükseliş sayesinde ekonomi büyüyordu. Mısır’a, Türkiye’ye tatile gitme fırsatı vardı artık, ki sıradan insanlar için bu pek önemli bir şeydi. Sovyet döneminin zorluklarına alışık olan sokaktaki kadın ve erkekler artık daha rahat ve şişmandılar. Putin, insanların mideleri kadar zihinlerini de kazanabilmek için muhafazakâr değerleri öne çıkardı; “Rusya için özel bir yol” fikrini ortaya attı. Aile değerleri, kilise, LGBT ile mücadele — bunlar yıllardır Ruslara dayatılan anlatılar, fakat son zamanlarda çok daha belirgin bir kin duygusuyla yapılıyor bu. Rusya’da evlilik sadece bir erkekle kadın arasında gerçekleşebiliyor ve ev içi şiddet normal düzenin bir parçası.

Putin, ülkedeki bütün televizyonlardan vaaz edilen böyle bir gündemin seçmeni uysallaştıracağını hesaplamıştı. Bu, genel bir memnuniyet havası yarattı. Ne de olsa, Rusya’nın haleti ruhiyesi Putin’in işbaşına gelmesinden çok önce de muhafazakârdı. Putin sadece gericiliği pekiştirdi, belki de hoşgörüyü öğrenmesi ve geliştirmesi mümkün olabilecek insanlar için ilerleme imkânının önünü kesti, kapıyı yüzlerine kapattı. Fakat bu gündemin getirdiği yeni bir şey yoktu.

Bu ortaçağ muhafazakâr ideolojisi yeterli olmadı. Putin, her Rus için kutsal olan bir konuyu hatırladı — 1941-45 yılları arasında verilen Büyük Yurtseverlik Savaşı. 1945 yılına gelindiğinde her Sovyet ailesi en az bir ferdini bu savaşta kaybetmişti. Sovyet halkının dünyanın iyiliği için yaptığı fedakârlık o kadar büyük ve tartışma götürmezdi ki, Rus yetkililer kendi kurtuluşlarının da buradan geçtiğini düşündüler. İkinci Dünya Savaşı’nda savaşıp da hayatta kalan az sayıda kişi küçücük, sefil apartman dairelerinde çok düşük emekli maaşlarıyla ot gibi yaşayıp giderken, bütün önemli kürsülerden ve televizyondan “tarihi yeniden yazma” ve şanlı zaferini Rusya’nın elinden alma gayretlerine karşı konuşmalar yapılır oldu. Batı’nın, bilhassa da ABD’nin böyle bir gayret içinde olduğu iddia edildi. Rus hükümeti, olmayan bir tehditle savaşmaya başladı: Avrupa ve Amerika imansız ve ahlaksız olmanın yanı sıra Rusya’nın Nazizmin yenilgiye uğratılmasındaki katkısının kıymetini de bilmeyen Rusfobik yerlerdi ve tekrar Nazizme dönüyorlardı.

2014’te, Rusya’nın en değerli komşusu Ukrayna’nın Moskova’nın etki alanından çıkmakta olduğu netlik kazandı. Daha önce de söylediğim gibi Kiev’deki Maydan hareketi, Putin’in en büyük kâbusunu yansıtıyordu — “renkli devrimler” denen hareketten aşırı derecede korkuyordu Putin ve şimdi hemen yanıbaşında insanlar sokaklara dökülüyor, sahtekâr ve zayıf bir hükümetten kurtuluyorlardı. Putin, Ukrayna’nın yeni Avrupa-yanlısı liderlerini kendisine karşı kişisel bir tehdit olarak algıladı. Ama Rusları onlara karşı kışkırtmanın yolunu biliyordu: Ukraynalılara Nazi demeye başladı.

Rusya, Kırım’ı (uluslararası hukukun Ukrayna toprağı olarak tanıdığı bir yarımadayı) ilhak edince, yetkililerin işledikleri bu suça bir açıklama getirmeleri gerekti, onlar da ısrarla Putin’in Kırım’da yaşayan Rusları yine Nazilerden kurtardığını söylemeye başladılar. Donbas’taki ayrılıkçılara (esasen de Rusya tarafından Ukrayna’nın doğusunda sürdürülen savaşa) destek de aynı şekilde açıklandı. Şunu aklımızdan çıkarmayalım: Rusya’da bağımsız medyaya karşı verilen savaş hiç durmamıştı, 2014’te Ukrayna’da yaşananlardan sonra ise hız kazandı. 2014, TV Rain’i kapatmayı ilk kez denedikleri yıldı ve kanalı —şaşırtıcı gelmeyecektir— Büyük Yurtseverlik Savaşı’nın, özel olarak da Leningrad Kuşatmasının, hatırasına saygısızlıkla suçladılar. Ne “şanslı” bir tesadüftü ki, Kremlin daha sonradan “kutsallarımıza hakaret” diye adlandıracağı bir anketin kanalımızda yapıldığını tespit etti. Programlarımızdan birinin sunucuları bir izleyici anketinde şöyle bir soru sormuştu: “Leningrad’ı Nazi Almanyasına bırakmamak adına milyonlarca insanın ölümüne yol açmak şart mıydı?” Dikkatsizce sorulmuş bu soru TV Rain’e karşı bir kampanya başlatılması için yeterli oldu ve kanal Rusya’daki bütün kablolu yayın paketlerinin dışında bırakıldı. Fakat izleyicilerin desteği ve aboneliği sayesinde TV Rain ayakta kaldı. O günler bugünden tamamen farklı günlerdi. O zaman da işler zordu ama o zaman sadece otoriteryanizmle yüz yüzeydik. Sekiz yıl sonra, otoriteryanizm diktatörlüğe dönüştü.

Son sekiz yıldır, Ukrayna’daki Nazizm ve faşizm ana akım devlet medyasındaki siyasi sohbet programlarının sürekli gündemindeydi. Putin DHC ve LHC’nin (Donbas’taki ayrılıkçı cumhuriyetlerin) tanındığını ilan eder etmez ve “özel askerî harekât” başlar başlamaz, devlet propagandası bu anlatıları daha da şiddetli biçimde tekrarlamaya başladı. Olup bitenin haklılığına inanmak için daha yüksek sesle bağırmaları ve başkalarını daha büyük öfkeyle suçlamaları gerekiyor adeta. Daha fazla nefret etmeleri gerekiyor. Ukrayna şehirlerinde öldürülen sivillerin cesetlerinin yüzlerce fotoğrafını, videosunu görüyor ve bunların sahte olduğunu iddia ediyorlar. Rus Dışişleri Bakanlığı’nın Basın ve Enformasyon Daire Başkanı Maria Zakharovsa da, Ukraynalıların ünlü borscht çorbalarının tarifini Rusya’yla paylaşmak istemedikleri için bu savaşı çıkardıklarını ciddiyetle söyleyebiliyor.

Daha önce de belirttim, Putin için en önemli şey tarihe nasıl geçeceğidir. Onun bütün ideolojisi Sovyetler Birliği’nin zaferleri üzerine inşa edilmiştir ve emrindeki güçlü propaganda aygıtının etkisi bağımsız gazeteciliğin yokluğuna bağlıdır. Fakat, hiç kuşkusuz, birçok Rus “Ukraynalı Naziler” anlatısına inanmaya hazır değil; Rus askerlerinin neden öldüğünü anlamaya da hazır değil. Bu kuşkucular için Putin elinde bir başka koz tutuyor — korkunun kudreti. Baskı artacak, insanlar ülkeden kaçmaya devam edecek, kalanların en parlakları da hapse atılacak. Yine de ümit var. Vladimir Putin SSCB’nin çöküşünü “20. yüzyılın en büyük jeopolitik felaketi” olarak adlandıran kişidir. Sadece geçmişe odaklıdır, İnternet kullanmaz, akıllı telefonu da yoktur (resmî olarak teyid edildi bu.) Sovyetlerin dünyayla ilişkilerinin kesik olduğu en kötü dönemlerde, Rusların elinde Amerikanın Sesi ve Özgürlük Radyosu (Radio Liberty) yayınlarını dinleyebildikleri radyolar vardı. Bağımsız gazetecilik o günlerden sonra ayakta kalabildiyse, biz de şimdi ayakta kalabiliriz. Biz daha genç, daha zeki ve daha hızlıyız. Gerçek de bizden yana.

Şimdi yüzlerce, belki de binlerce Rus gazeteci gibi ben de Moskova’dan ayrıldım. Birçoğumuz Gürcistan’a, Tiflis’e yerleştik. Bazen buluşup, ülkemiz hakkında, Putin yönetiminin geleceği hakkında, kendi istikbalimiz hakkında hiç susmamacasına konuşuyoruz. Tuhaf bir his bu: Durum liberallerin, eğitimli insanların, zamanın kanaat önderlerinin Bolşeviklerin ele geçirdiği Rusya’dan toplu hâlde kaçtıkları 20’nci yüzyıl başlarına ziyadesiyle benziyor. Onlar da, tıpkı bizim gibi, çok geçmeden memlekete dönmeyi ümit ediyorlardı. Rusya’nın dünyaya (ve özel olarak da bizlere) yeniden kapılarını açması için yetmiş yıl beklememiz gerekeceğini söylemiyorum. Sadece bizden öncekilerin deneyimlerinden ders çıkarmamız gerektiğini söylüyorum; onların da çoğu gazeteciydi ve seçmek zorunda kaldığımız yolun kolay olmayacağını kabul ediyoruz. Rusya’da olmadan Rusya hakkında nasıl haber yapabilirsiniz? Bunun bir yolunu bulmaya çalışıyoruz.

1920’lerin başında Rusya dışında yayımlanan birçok Rusça gazete vardı (Günler veya Yeni Dünya gibi), fakat onların Moskova’daki duruma etkileri çok sınırlıydı. Bugünün gerçekliği epey farklı. YouTube var ve fiziksel mesafenin önemi artık çok daha az. Rus toplumunda habere ve enformasyona olan büyük talebin altını çizmek önemli: Kocamla ben kısa süre önce bir YouTube kanalı açtık ve başarılı olmasından çok memnunuz. İnsanların gazeteciliğe ihtiyacı var; genişleyen izleyici kitlemiz, hükümet denetimindeki televizyonlarda iddia edilenin aksine, herkesin Putin’in savaşını desteklemediğini gösteriyor. Fakat Putin Facebook’u, Instagram’ı ve Twitter’ı yasakladı. Er geç YouTube’u da kapatması gerekecek. İnsanlar VPN programlarını kullanmayı öğreniyorlar ama izleyicilere erişme mücadelesinde, teknolojik açıdan hep bir adım önde olmamız gerektiği aşikâr. Rusya’ya değişimi getirebilecek miyiz? Bu propaganda canavarını yenilgiye uğratabilecek miyiz? Bazen, her şey yapılan gazeteciliğin profesyonelliğine bağlıdır.

2014 yılının Temmuz ayında, Rusya’nın ana televizyon kanalı Kanal Bir, Donbas’taki Slovyansk şehrinde “çarmıha gerilen bir oğlan” hakkında bir haber yayınladı. Galina Pishnyak adında bir kadın Ukraynalı askerlerin, Rus yanlısı bir isyancının oğlu olduğu için küçük bir çocuğu öldürdüklerini bir muhabire gayet ayrıntılı biçimde anlattı. Novaya Gazeta ve TV Rain’den Slovyansk’a giden araştırmacı gazeteciler bu iddiaları destekleyen hiçbir kanıta ulaşamadılar, olayın sesli ya da görüntülü kayıtlarını da bulamadılar. Uzatmayayım, haber sahteydi ve savaştaki Rus yalanlarının simgelerinden birine dönüştü. Daha yeni bir örnek: Devlete ait Rusya 24 TV kanalı, sunucunun “Kiev’in banliyösü Bucha’daki Rus askerlerini suçlayabilmek için, bir mankeni kullanarak orada cinayet işlenmiş süsü veren üniformalı Ukraynalılar” diye tarif ettiği bir video yayınladı. Daha sonra bu olayın St. Petersburg yakınlarındaki bir Rus dizi setinde çekildiği anlaşıldı. Rus Yönetmen Nadezhda Kolobaeva Facebook’ta şöyle yazdı: “Millet, bu bizim yaptığımız bir kayıt; film çekiyoruz!”

Dolayısıyla gazetecilik deyince aklımıza ilk olarak habercilik gelse de, sahtelikleri ortaya çıkarmak, sorular sormak, mülakatları kayıt altında almak, gerçeğin nasıl göründüğünü göstermek de işimizin bir parçası hâline geldi. Ve eğer başarırsak, eve ve daha iyi bir geleceğe biraz daha hızlı varabiliriz.

TÜRKÇEYE ÇEVİREN: YASEMİN ÇONGAR

*EKATERİNA KOTRİKADZE kısa süre öncesine kadar, Moskova merkezli Dozhd TV’nin (TV Rain) program sunucusu ve haber direktörüydü. Rusya’nın tek bağımsız televizyon kanalı olan Dozhd TV, Putin yönetimi tarafından Ukrayna’nın işgal edilmesinden kısa süre sonra, 2022’nin Mart ayı başında kapatıldı. Ekaterina Kotrikadze de kendisi gibi Dozhd TV yöneticisi olan eşi ve çocuklarıyla birlikte Rusya’dan kaçtı.
Kotrikadze, 2019’da Dozhd TV’deki görevine başlamadan önce, New York merkezli bağımsız yayın kuruluşu RTVI’ın Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı olarak çalışıyordu. Gürcistan’ın başkenti Tiflis’te doğan Kotrikadze, Moskova Lomonosov Devlet Üniversitesi Gazetecilik Fakültesi’nden üstün başarı derecesiyle mezun oldu. İngilizce, Rusça ve Gürcüce bilen Kotrikadze, 2003’ten beri aktif gazetecilik hayatını sürdürüyor.