Gelir dağılımı, Araba Sevdası, Germinal, asgari ücret

Hiç kuşkusuz Türkiye’de gelir bölüşümü çok adaletsiz ve her geçen gün daha da bozuluyor ama bu durumun iyileşmesini kamu otoritelerinin alacağı kararlardan önce (bunlar da önemli tabii) bu gelir bölüşümünden olumsuz etkilenen tüm kesimlerin pazarlık gücünü, isterseniz kol güreşinde gücünü arttırmaktan geçtiği gerçeğini hep beraber iyi görmemiz  gerekiyor çok muhtemelen

ESER KARAKAŞ

28.11.2024

Yazıya kendi kullandığım yukarıdaki başlıktaki kasti hata ile başlamak istiyorum, başlıkta “gelir dağılımı” ifadesi var ama bu ifade iktisat tekniği açısından çok yanlış bir ifade çünkü ekonomide gelir dağılmaz, mevcut kaynaklar (emek, sermaye, toprak, bilgi) dağılır, bu dağılım da şöyle ya da böyle işleyen piyasa sistemi ile olur, dağılan kaynaklar gelir üretirler ve bu üretilen gelir bölüşülür, doğru ifade “gelir bölüşümüdür”, gelir dağılmaz, dağılım biraz gayrişahsi bir süreçtir, dağılımın etkinliği ya da etkinlik açığı tartışılır ama dağılımın adaletli ya da adaletsiz oluşu söz konusu değildir, adaletli olan ya da olmayan, ya da toplumsal olarak kabul edilebilir ya da edilemez olan gelirin bölüşümüdür.

İktisatçılar gelir bölüşümünü Gini katsayısı denen bir teknikle ölçüyorlar, Gini katsayısı sıfır ile bir arasında değişen bir katsayıdır, bire yaklaştıkça gelir bölüşümü daha adaletsiz olur, düştüğü zaman gelir bölüşümü için daha adaletli denebilir, ülkemiz Türkiye’de Gini katsayısı epey bir süredir muntazam bir artış içinde (hesaplayan muhalefet değil TÜİK) yani gelir bölüşümü bozulmaktadır, vatandaş da bunun farkındadır ve memnuniyetsizlik artan bir tonda dile getirilmektedir.

Gelir dağılımı-gelir bölüşümü ifadelerinin arkalarındaki mantık çok önemlidir, asla nötr bir tercih değildir, gelir bölüşümü için gelir dağılımı tabirini kullanıyorsanız aslında bu durumdan pek şikayet etme hakkınız da kalmayabilir çünkü yukarıda belirttiğim gibi dağılım gayrişahsi, gayriiradi süreçlere tekabül eder, gayriiradi süreçlerden de memnuniyetsizlik anlamlı olmayabilir, gelir bölüşümü ile sorununuz varsa ilk yapmanız gereken şey dilinizden gelir dağılımı ifadesini kaldırıp atmanızdır, kabul edilemez olduğu dile getirilen gelir bölüşümünün adaletsizliği ile mücadelenin ilk adımı bu semantik adımdır. 

Ancak bu aşamadan sonra gelir bölüşümünün adaleti tartışılabilir, bu bölüşümün nasıl gerçekleştiği konuşulur ve Gini katsayısını düşürmek için kamu politikaları üretilebilir.

Meseleyi çok basite indirgerseniz gelir bölüşümü iki aşamada oluşuyor, birincisi üretim aşaması, ikincisi ise ödediğiniz vergilerin ne ölçüde gelir bölüşümünü düzeltici kamu hizmetlerine dönüştüğü aşama.

Üretim sonrası (asla üretim ile birlikte değil) masada bir kol güreşi gerçekleşir, kimin kolu daha güçlü ise üretim sürecinde oluşan artıktan daha fazla pay alır, kolun daha güçlü olması ise çok boyutlu bir sürece tekabül eder, iş hukuku, insan hakları hukuku, uluslararası sözleşmelere mesela İLO sözleşmelerine uyum, tarih, sosyoloji, sendikaların gücü, küresel iş bölümü, bilgi üretim faktörünü üretim süreçlerine katma gücü ve becerisi hep öne çıkan belirleyici faktörlerdir masadaki bilek güreşindeki kolun hangi üretim kaynağına doğru büküleceği konusunda.

Bir parça iktisat teorisine girip bir parantez açarsak iktisat teorileri tarihinde üretim ile bölüşümü eşanlı alan tüm bölüşüm teorileri yanlışlanmıştır (Marx dahil klasik iktisat, neoklasik iktisat bölüşüm teorileri), geriye ise dört başı mamur bir teori kalmamıştır çünkü bölüşüm yukarıda belirttiğim gibi çok belirleyici faktörlü bir süreç, muhtemelen bu sürecin en iyi teknik analizini de yaşamını Cambridge’de kütüphaneci olarak tamamlayan İtalyan iktisatçı Piero Sraffa yapmış gibi gözüküyor.

Türkiye’de gelir bölüşümünü ölçen Gini katsayısı her sene muntazaman yükseliyor, bir başka ülke örneği verirsek de, mesela Fransa’da Gini bize oranla çok daha düşük yani gelir bölüşümü çok daha kabul edilebilir bir bölüşüm ve her sene Gini yükselmiyor bu ülkede, bu durumun çok çeşitli tarihi, hukuki nedenleri var ama ben biraz da fantezist bir yaklaşımla edebiyat tarihinden örnek vereceğim, başlıkta da bu konuya değindim zaten.

Recaizade Mahmud Ekrem’in Araba Sevdası kitabı bizde 1895’de Servet-i Fünûn dergisinde tefrika olarak yayınlanıyor, 1896’da kitaplaşıyor.

Fransa’da ise, çok yaklaşık tarihlerde, 1885, Emile Zola’nın Germinal’ i yayınlanıyor, Rougon Macquart serisinin on üçüncü romanı.

Germinal kelimesi dahi ilginç bir kelime, çok yaygın bir kullanımı yok Fransızcada ama bir baharın başlangıcını, yeni bir döneme girişi anlatıyor, kökeninde “germe”, yani tohum var.

Bu iki romanın yaklaşık aynı dönemde yayınlandığını unutmadan Türkiye’deki ve Fransa’daki Gini katsayılarını bir mukayese edin, sadece küçük bir bölümü için açıklayıcı dahi olsa farkı anlamamız için yardımcı olacaktır kanısındayım bu iki önemli kitap.

Bir de gelir bölüşümünde kamu hizmetinin miktar ve kompozisyonunun önemi meselesi var.

Çalışan kesimlerin pazarlık gücünü hukuken, sosyolojik olarak arttırmak şart ama aynı zamanda çalışan kesimler bütçe sürecinde siyaseten bütçe içinden daha fazla nitelikli, anlamlı eğitim, sağlık, konut üretimini de talep etmeliler, bu da işin olmaz ise olmazı. 

Çalışan kesimlerin daha çok yararlanacağı eğitim, sağlık, konut kamu hizmeti üretimi gerçekleşmeden gelir bölüşümünün düzeldiği, Gini katsayısının düştüğü ülke göstermek kolay değil.

Gelelim bu konulara bağlı olarak asgari ücret meselesine.

Asgari ücret bugün 17 bin lira, yılbaşında asgari ücrete asgari ücret tespit komisyonunun belirleyeceği ve gerçekçi olursak Erdoğan’ın açıklayacağı yeni asgari ücret tartışmaların odağında.

Elimizde çok net bir veri yok ama konuyla ilgili çalışanlar toplam çalışanların yarısından epey fazlasının asgari ücret aldığını söylüyorlar, bu durum yine iktisat teorisi için ilginç bir durum.

İktisat kitaplarında, geçen sene iktisat Nobeli alan çalışma ekonomisi alanı kitaplarında ücretin işgücü-emek arz ve talebinin kesiştiği noktada belirlendiği yazıyor ve bu belirlenme asgari ücret ile çalışanların toplam çalışanların yüzde onunun geçmediği ekonomiler için geçerli.

Peki bizde durum nasıl?

Bir iktisat hocası derste bu konuyu anlatırken, ücretin emek arz ve talebinin kesiştiği yerde belirlendiğini söylerken bir talebe elini kaldırsa ve “Hocam, benim ailemde dört kişi çalışıyor, eve ekmek getiriyorlar, annem, babam, abim ve ablam, hepsi de asgari ücret alıyorlar ve biz de asgari ücretin artışını asgari ücret tespit komisyonunun kararından bekliyoruz, bu emek arz ve talebinin kesiştiği yerde belirlenecek ücret bizde pek söz konusu değil galiba” dese hocanın nasıl cevap vereceği belirsiz doğrusu.

Evet, toplam çalışanların yüzde ellisinden fazlasının asgari ücret ile çalışması keyfiyetinin de bir noktada emek arz ve talebi ile ilgisi yok değil ama gel de bu talebeye anlat şimdi şu her iktisatçının ezbere bildiği bu ücret belirlenme grafiğini.  

Hiç kuşkusuz Türkiye’de gelir bölüşümü çok adaletsiz ve her geçen gün daha da bozuluyor ama bu durumun iyileşmesini kamu otoritelerinin alacağı kararlardan önce (bunlar da önemli tabii) bu gelir bölüşümünden olumsuz etkilenen tüm kesimlerin pazarlık gücünü, isterseniz kol güreşinde gücünü arttırmaktan geçtiği gerçeğini hep beraber iyi görmemiz  gerekiyor çok muhtemelen.  

Mesela, ana muhalefet partisi, tüm sendikalar gündemlerine Türkiye’nin ILO sözleşmelerine koyduğu çekinceleri bir kez alsalar, yeniden değerlendirseler ne iyi olur düşüncesindeyim.  

 

     

  

 

    

     

Etiketler: ,