10 Nisan 2025 tarihinde, İmralı heyeti ile yapılan ve 1 saat 25 dakika süren görüşmede AK Parti Genel Başkanvekili Efkan Âlâ'nın yanı sıra MİT Başkanı İbrahim Kalın da yer aldı.

İnfaz Düzenlemesi ve PKK Kongresi Çok Yakında

Kurban Bayramı öncesi yeni infaz düzenlemesinin yürürlüğe girmesi ve Selahattin Demirtaş’ın tahliye edilmesi kuvvetle muhtemelken, PKK kongresinin de yine bayramdan önce yapılması bekleniyor

ASLIHAN GENÇAY

16.04.2025

Bayram tatilinden sonra barış sürecinde hızlı ve önemli gelişmeler yaşanacak demiştik, nitekim yaşandı.

Bayramda Abdullah Öcalan’la Ömer Öcalan görüştü. Sonrasında ise Cumhurbaşkanı Erdoğan, İbrahim Kalın ve Efkan Ala’dan oluşan heyetle İmralı heyetinden Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan görüştüler.

Barışa neden karşı çıkıyorlar?

Tabii bu önemli görüşme esnasındaki bakışları ve duruşları uzun uzun yorumlayarak işin magazin yanını öne çıkaranları da gördük, Ekrem İmamoğlu v e ekibi tutukluyken nasıl görüşürler argümanıyla DEM Parti’yi ve Kürtleri akıl almaz ifadelerle suçlayanları da.

Oysa sürecin başında da belirtmiştik; barış süreci Türkiye halkları açısından büyük bir önem taşıyor ve barışın kendisi zaten her şeyden daha öncelikli. Bu süreci destekleyen ve katkı sunanlarla karşı çıkarak kişisel iktidar ya da ikbal hesaplarına kurban etmeye çalışanlar ayrışacak da demiştik. Öyle olduğu görülüyor.

Türkiye’de yaşanacak tüm olası gelişmeleri, Ekrem İmamoğlu iktidara gelene kadar erteleme tezini savunan, “yolsuzluk iddiaları bana benzeyene yönelirse görmezden gelirim” diyebilecek kadar ileri giden ve haliyle eleştirdiğine git gide daha çok benzeyen ulusalcı kesim, üstenci ve ayrıştırıcı tavrını Kürtlere yöneltmekten çekinmedi. En önemli argümanlarından biri de kent uzlaşısıydı. Oysa kent uzlaşısı denen dönemsel anlaşmada taraflar, karşılıklı olarak kazanım sağlamışlardı zaten. Bugünkü tablodan yola çıkarak, sanki Kürtlere koşulsuz destek verilmiş gibi ihanete uğradıklarını ve nankörlükle karşılaştıklarını söyleyenler, her olgu ve gelişmeyi yine bağlamından kopuk değerlendirenlerdi.

Öte yandan ezilen halkların ve siyasetçilerinin, barış görüşmelerini iktidardaki güçlerle yürütmesi kadar normal ve olağan bir şey yoktur ki dünyadaki tüm örnekler de zaten böyle şekillenmiştir. Fakat görüyoruz ki bu bağlamsız yaygara sona ermeyecek. Tam da bu nedenle, manasız polemikler yerine gelişmelere odaklanmak, ülkenin ve halkların geleceği açısından çok daha sağlıklı olacak.

Ak Parti ve DEM Parti görüşmesi nasıl geçti?

Görüşmede iki tarafın da ısrarla belirttiği gibi herhangi bir pazarlık maddesi üzerinde durulmamışsa da elbette bir gündem söz konusuydu.

Ulaştığımız bilgilere göre; Ak Parti cephesinden DEM Partililere, süreçte daha aktif rol almalarına ilişkin beklentinin yanı sıra PKK’nin kongresi ve silah bırakmasıyla eşgüdümlü olarak adımlar atılacağı ifade edildi.

DEM Parti cephesi ise cezaevlerindeki mahpuslara yönelik infaz düzenlemesi, Selahattin Demirtaş’ın tahliyesi ve Öcalan üzerindeki tecridin hafifletilerek iletişim ağlarını kullanabilmesinin önemi üzerinde durdu.

İnfaz düzenlemesi ve Demirtaş’ın tahliyesi

Karşılıklı iyi niyet çerçevesinde gerçekleşen görüşmeden sonra, DEM Parti heyetinin Cuma günü Adalet Bakanı Yılmaz Tunç ile görüşmesi bekleniyor. Görüşme sonrasında hazırlanmakta olan infaz düzenlemesine ilişkin çerçevenin netleşmesi kuvvetle muhtemel. Daha önce de belirttiğimiz gibi kadın-çocuk tecavüzcüleri, tacizciler ve kadına şiddet faillerinin yararlanamayacağı düzenlemenin, belirli adli suç gruplarını ise kapsaması bekleniyor.

Erdoğan’ın da üzerinde değişiklikler yapmasıyla birlikte Kurban Bayramı öncesi kamuoyuna açıklanması beklenen düzenlemenin takvimi uzayacak olursa Selahattin Demirtaş’ın tahliyesi, düzenleme öncesi de gerçekleşebilir. Yani herhangi bir olumsuzluk gelişmediği takdirde Selahattin Demirtaş, Kurban Bayramı’nda özgürlüğüne kavuşacak gibi görünüyor.

Önümüzdeki günlerde İmralı heyeti Öcalan’ı bir kez daha ziyaret edecek.

PKK kongresi yaklaşıyor

PKK’nin kendini feshedeceği ve silahları bırakacağı kongre sürecine dair taraflar mutabık kalmış durumda.

Öncesinde de yazdığımız gibi PKK yöneticileri, Öcalan’ın kongreye katılımının zaruriyetini mantıklı gerekçelerle belirtmişlerdi. İmralı’daki tecrit koşullarının iyileştirilmesiyle birlikte Öcalan’ın kongreye görüntülü olarak katılması ve yönetmesi mümkün olabilir. Bu takdirde kongrenin de Kurban Bayramı öncesi yapılması sürpriz olmayacaktır.

Hal böyleyken tüm bu adımlar ve gelişmeler bazılarını sevindirecek, bazılarını ise üzecektir. Maalesef ki uzun yıllara yayılan, ağır acıların çekildiği ve sayısız canın kaybedildiği koca bir soruna ilişkin atılacak olumlu adımları, ısrarla Ekrem İmamoğlu’na endekslemek isteyenleri görmekteyiz. Elbette bu kesim itiraz etmeye devam edecektir lakin unutulmamalı ki Öcalan’ın da belirttiği gibi Türkiye’de atılacak demokratikleşme adımlarından, Ekrem İmamoğlu ve temsil ettiği grup da faydalanacaktır.

Nihayetinde eğer amaç, ülke ve halkların iyiliği ise büyük düşünmek şart. Lakin ille de benim iktidarım olsun ve o güne kadar savaş tamtamları çalsın beklentisiyse mesele, fazla söze gerek yok. Zira artık herkes her şeyin farkında ve bu süreci kimsenin kendi ikbali ve kişisel çıkarları için engelleyemeyeceği de aşikâr.

Suriye’de İsrail-Türkiye gerilimi

Bilindiği üzere Türkiye’deki barış sürecine paralel olarak Suriye’de yürütülen görüşmeler sonucu, Rojava Kürt bölgesi özerk bir yapıya kavuşmuş, bölgenin valilikle yönetilmesi hususunda SDG ve yeni Suriye yönetimi anlaşmaya varmışlardı. Anlaşmanın bir yönü de SDG’nin silahlı güçlerinin Suriye ordusuna katılımı ve entegrasyonuydu. Ayrıca Rojava bölgesinde valiliğe bağlı emniyet birimleri görev yapacaktı.

Türkiye, biri Tışrin Barajı’nda olmak üzere üç büyük üs açacak, su kaynakları ve petrol kuyuları merkezî hükümetin kontrolüne bırakılacaktı. Rus üslerinin geleceği ise belirsizliğini koruyordu.

İsrail, mevcut anlaşmaların yanı sıra Türkiye’nin Suriye’de güçlenmesinden duyduğu rahatsızlığı Türkiye’nin üsleneceği bölgelere düzenlediği bombardımanlarla gösterdi. Bu da yetmedi, başbakan Netanyahu, bizzat ABD’ye giderek Trump’tan Türkiye’ye karşı yardım istedi.

Fakat Netanyahu beklediğini bulamadı ve ABD’den talep ettiği desteği alamadı. Trump gerek Suriye’deki yeni düzeni gerekse de Türkiye’nin Kürt siyasetiyle yürüttüğü barış sürecini destekliyor, olumlu buluyordu. Öte yandan İsrail’i yedekte tutma, para ve silah desteğini sürdürme, çıkarlarına ters düşen herhangi bir durumda ona jandarma rolünü verme planlarından da vazgeçmiş değildi.

Dolayısıyla ABD’nin müdahalesiyle Suriye’nin toprak bütünlüğüne ve Türkiye’nin üs bölgelerine yönelik saldırılarını durduran İsrail, bölgede jandarma rolünü oynamaya devam edecek ve ABD’nin istediği anda devreye girmeye hazır vaziyette bekleyecek. İsrail-Türkiye arasındaki gerilim şu anda durulmuş olsa da ileride konjonktürel politikalara göre tekrar alevlenmesi ihtimal dahilinde görünüyor.

Öte yandan Trump, askerî anlamda İran’a saldırma ve ekonomik anlamda Çin’i abluka altına alma politikalarına odaklanmış durumda. Her ne kadar gerek İran’la gerekse de Çin’le görüşmeler yapabileceklerini belirtse de görünen o ki şu anda ABD’nin bir numaralı hedefleri İran ve Çin. Bu nedenle bölgedeki iki güçlü ülkeyi de müttefiki olarak görmek isteyen ABD’nin, İsrail-Türkiye çatışmasına sıcak bakmaması çok doğal. Gelinen noktada Türkiye, 50 yıllığına imzalanan bir anlaşmayla Suriye’de üç üs sahibi olacak. Bu üslerden biri ise SDG’nin çekildiği Tışrin Barajı yakınlarında konuşlanacak.

Bu gelişmelerin yanı sıra ABD, Rusya ve Türkiye arasında gerçekleşen görüşmeler sonucu, Rusya’yla Ukrayna arasındaki savaşın son bulması noktasında bir anlaşma sağlandı ve Rusya’nın Suriye’deki mevcut üslerinin varlığını koruması doğrultusunda da fikir birliğine varıldı diyebiliriz.

Alevi katliamı soruşturması

Suriye’de gerçekleşen ve yüzlerce kişinin öldürülmesiyle sonuçlanan Alevi katliamı sonrası, Cumhurbaşkanı Ahmed El Şara, olaylara müdahale etmek için görevlendirdiği birliklere katliam ve öldürme emri vermediğini kesin bir dille ifade etmiş, katliamın sorumlularını tespit ederek sorgulayacaklarını ve yargılayıp cezalandıracaklarını uluslararası topluma açıklamıştı.

Daha önceki yazılarımda katliam faillerinden üçünün hem Afganistan hem de İsrail vatandaşı olduklarını, İsrail’in ise vatandaşlarını almak için girişimlerde bulunduğunu belirtmiştim.

Operasyonu yürüten Şara’nın, üç faili İsrail’e iade etmediği görülüyor. Aynı zamanda ulaştığımız yeni bilgilere göre; sekiz kişinin daha tespit edilmesiyle birlikte gözaltındaki katliam faillerinin sayısı on bire çıkmış durumda ve on bir failin de HTŞ içinde yer aldığı kesin.

Bu noktada üç failin İsrail güdümünde olduklarına dair kuvvetli şüphe mevcutken, Şara ve hükümet yetkililerinin açıklamaları baz alınırsa diğer sekiz failin cihadist kafa yapısıyla hareket ederek Alevi halkı acımasızca katlettikleri açık.

Belirtmeliyiz ki bugün, Şara ve yeni Suriye hükümetinin samimiyetiyle güvenilirliği, ancak katliam failleri yargılanıp suçlarının ağırlığı oranında cezalandırıldıkları, bulgular kamuoyu ve uluslararası toplumla paylaşıldığı takdirde sağlanacaktır.

Bu sürecin takipçisi olmayı ve gelişmeleri yazmayı sürdüreceğiz.

Evet, önümüzdeki dönem gerek barış süreci gerekse Suriye gündemi açısından hızlı geçecek. En dikkat çekici gelişmeleri ise Trump’ın 15 gün içinde hayata geçireceği Orta Doğu turu, ardından gerçekleştireceği Türkiye ziyaretiyle birlikte Trump-Erdoğan görüşmesi ve Erdoğan’ın Suriye ziyareti oluşturacak. Açıkçası Türkiye’nin ve dünyanın gözü kulağı bu takvim ve trafikte olacak.

Ayrıntılardan objektif şekilde haberdar olmak için bizi okumaya devam edin.