Okumalar, değinmeler

Nasıl oldu da, İsmet Hanım’ın kimseye iç dökemeyişini, derdini buraya bağladım bilmiyorum. Ama, çelik kapı ardına sığınmışlar ile bodrum kat’ta yaşayan adam’ın aynı binada, ortak yaşam alanında iken birbirlerinden habersiz, mesafeli olmalarına takılıyorum

İLHAMİ ALGÖR

12.04.2025

Gecen hafta, Yoksulluk Halleri adlı kitapta yeralan, İsmet Hanım ile yapılan söyleşiden, “derdini dökecek kimse bulamamak” ile ilgili bir alıntı aktarmıştım. İsmet Hanım’ı kendi sözleri ile bir daha tanıtmak isterim:

“…Gelecekte arkamızda hiç kimsemiz yok. Şöyle, ben açık konuşayım, arada bir merdiven siliyorum. Bunu çocuğum da bilmiyor. (…) öyle zaman geldi ki, bunu samimiyetimle söylüyorum, eski ayakkabı sobada yaktım da çocuğum ders çalıştı. Ama bugün, Anadolu Teknik Lisesi’ni kazandı. (…) Yani, çocuğumu stresten uzak tuttum ona hiçbir şey söylemeden.”

Şimdi “derdini dökecek kimse bulamamak” konusuna değineceğim ve oradan 14 katlı binayı patlatan kapıcı haberine geçeceğim. Çünkü kapıcının da derdini dökememek hali var gibi.

İsmet Hanım’a dönelim:

“İki tane İsmet oluyorum ben o anda. Evet. Biri ruhen, biri gerçek İsmet. Gerçek İsmet, ruhen İsmet’e soru soruyor. O anda düşünüyorum. Cevap ver, diyorum, nasıl yapmak istiyorsun? Ne etmek istiyorsun? Dışarı çıkıp sen kimseye bir dert yanamazsın ki? Hangi birine dert yanacaksın? Zaten o senden perişan. Seni dinleyecek hali yok ki. Onun için kendi kendime soru soruyorum, acizane olarak, kendi kendime cevaplandırıyorum.”

14 katlı bina

Haber: “İstanbul Beylikdüzü’ndeki giriş katında doğal gaz patlamasına patlamada ölen kapıcı Nuri Girgin’in sebep olduğu öğrenildi. Girgin, ölmeden önce eşine, ‘Bu evi yakacağım’ diyerek mesaj attı.”

Yakmış da. Doğalgazı patlayıcı olarak kullanmış. Binanın 10. Katına kadar camlar dağılmış. Kendisi ölü, üç yaralı. Haber’e göre “içki sorunu” varmış. Eşi üç çocuğunu alıp Nuri’yi terk etmiş.

Bir apartman sakini gazetecilere konuşmuş: “Gece 02.00’dan saat 04.00’a kadar konuşmuşlar, gaz sızıntısı geliyor diye. Ama hiç kimse hiçbir şekilde İGDAŞ’ı aramıyor. Hiçbir şey söylememişler, uyumuşlar, yatmışlar.”

Burası ilginç. Geceyarısı 2 saat boyunca gaz sızıntısından endişeliler, fakat yatıp uyuyabiliyorlar? Bir çıkarım yapmayacağım. Sadece not ediyorum.

Apartman sakini devam ediyor: “Saat 07.35’te gümleme sesi duyduk. Asansör çöktü. Ardından toz bulutları geldi. Çelik kapımız kırıldı, şu an çelik kapımız yok, patladı.”

Çelik kapı!? Güvenlik endişesi mi? Bir kitap adı hatırlıyorum. “Duvarların dışı da senin” Mimar-şair Cengiz Bektaş’ın bir kitabı. Kitabı okumadım ama adı bir şeyler söylüyor.[1]

Apartman sakini: “Her yer toz duman, göz gözü görmedi. Elektrikler kesildi bir anda. Merdivenlerden itfaiye yardımıyla indik, aşağı inemedik yaşlı vardı. Kapıcı diyorlar, güya o yapmış bilmiyoruz ama eşi ve ailesiyle tartıştı deniyor. Ailesi zaten yanında yok, bir gün önceden terk etmiş bunu gitmiş. Arkadaşları varmış sanırım yanında. 3 kişilermiş, o ölmüş. (..) Mesai saatinde bile bazen içkili görüyorduk ama beklemiyorduk, şaşırdık.” (Gazete Duvar, Habertürk’ten aktardı)

Herkes gaz sızıntısından haberdar ve endişeli. Fakat yine de yatıp uyuyorlar. Birinin çelik kapısı var. Bodrum katında ise “Apartman görevlisi” dedikleri bir adam, üç çocuk ve bir kadın ile yaşıyor. Adam, mesai saatlerinde içkili…

Vaziyete farklı pencerelerden bakılabilir. Ben nasıl bakacağımı bilmiyorum. Masa başından ahkâm kesmek istemiyorum. Nasıl oldu da, İsmet Hanım’ın kimseye iç dökememeyişini, derdini buraya bağladım bilmiyorum. Ama, çelik kapı ardına sığınmışlar ile bodrum kat’ta yaşayan adam’ın aynı binada, ortak yaşam alanında iken birbirlerinden habersiz, mesafeli olmalarına takılıyorum.

Yanısıra, takıntımı dengeleyen bir olasılık üretiyorum: “Acaba o binada, halden anlayabilen, sezebilen birileri olabilir mi? “Apartman görevlisi” Nuri ile karşılaştıklarında iki satır sohbet eden birileri?

“Neden olmasın” diyor iyimser tarafım. Ama şöyle bir olasılığa da hazırım: “Bana ne kardeşim. Benim derdim bana yetiyor zaten.”

Konu beni aşıyor. Sherlock Holmes ve Pierre Bourdieu’dan yardım istemeyi düşünüyorum.

*

Şuraya iki yazı bırakıyorum. Birinin adı Yoksulları Azarlamak (2019) https://birikimdergisi.com/guncel/9811/yoksullari-azarlamak

Diğerinin ise (2022) adı ve link’i şöyle : “Türkiye’de Yoksulluk Konusunun Popülerleşmesinin Ana Nedeni, Küçük Burjuvazinin Yoksullaşması”

Bir de, Yazı ve Yoksulluk başlıklı Latife Tekin – İskender Savaşır söyleşisi var. Defter Dergisi’de yer almış. 20 sene kadar önce yapılmış bir söyleşi. Şu adreste bulunuyor: iskendersavasir.com

**

[1] “Duvarların dışı da senin” cümlesini, “evine çekilip kendini ev ile sınırlama, dışarısı da senin, kamusal olanda hakkın, payın, sorumluluğun var” olarak yorumluyorum. Bu yorumdan ilhamla apartman bloklarının arka cephelerindeki arsa paylarını duvar ile çevreleyip, hiçbir işe yaramayan beton kutucuklar olarak bırakışlarını düşünüyorum. Duvarları yıkıp, ortak kullanılabilecek bir yeşil alan oluşturmak fikri kimse de yok gibi. İmar planlama birimleri de dahil.

“Apartman insanları burun buruna yaşamak ve o kadar görünür olmak istemiyor olabilirler” diyen birileri olabilir. Ne diyeyim. Hiç değilse çocuklar ve yaşlılar için iyi olabilirdi.