20 yıllık birikim: Kaos GL
Uluslararası Hrant Dink Ödülü’nün bu yılki sahiplerinden Kaos GL’nin hikâyesini Umut Güner ve Yıldız Tar’la konuştuk
20.10.2015
2015 yılı Uluslararası Hrant Dink Ödülü bu yıl Suudi Arabistan'da kadın hakları savunuculuğu yapan Samar Badawi'ye ve Türkiye'de yirmi yıldan bu yana LGBT alanında çalışmalar yapan KAOS GL derneğine verildi. “Lezbiyen, gey, biseksüel ve translara yönelik şiddetin artarak devam ettiği Türkiye’de LGBT hakları konusunda en köklü, istikrarlı ve etkili çalışmaları sürdüren inisiyatif olması” sebebiyle verilen ödülü Kaos GL Dergisi ve Derneği kurucularından Ali Erol "Nasıl ki Ermeni toplumu 'merhamet değil, adalet istiyoruz' diyorsa, LGBT toplumu da "buradayız, alışın gitmiyoruz" direnciyle bugünlere geldi…" diyerek aldı.
1994 yılında kurulan Kaos GL dergisiyle çalışmalara başlayan ve 2001 yılında resmi dernek statüsüne giren ilk LGBT çalışmaları derneği olarak hareket içinde büyük bir birikim yaratan Kaos GL'nin aldığı ödül geçen yıl yapılan yirminci yıl kutlamalarını taçlandırmış oldu. Biz de bu vesileyle bir eski ve bir de yeni Kaos'lu ile görüştük. 2001 yılından bu yana dernek gönüllüsü olan, 2006 yılından bu yana da dernekte genel koordinatör olarak çalışan Umut Güner ve Kaosgl.org haber sitesinde editörlük yapan "Yoldaş Ben İbneyim: Solun LGBT ile İmtihanı" kitabının yazarı Yıldız Tar ile derneğin tarihini ve bugününü konuştuk.
Öncelikle Hrant Dink Ödülünü kazandığınız için derneğinizi tebrik ederim. Bu ödülün sizin için anlamı nedir? 20 yıllık mücadelenizde nerede duruyor?
Umut Güner: Kaos GL olarak 90’ların başında yola çıktığımızda eşcinsellerin heteroseksüellerle eşit haklara sahip olmasının bizi özgürleştirmeyeceğini bilerek, toplumsal dönüşümü hedefleyen bir hareket inşa etmeye çalıştık. Buradan hareketle içinde bulunduğumuz coğrafyada ve komşu coğrafyalardaki bütün meselelere ilişkin sözümüzü üretmeye, elimizden geldiği kadar dayanışmaya çalıştık. İktidarın ezmeye, sindirmeye çalıştığı bütün topluluklar, toplumlar gibi LGBT toplumu da iktidarın dilini, cinsiyetini, ırkçılığını, muhafazakarlığını, militarizmini içinde barındırabiliyor. Bu potansiyeli var. Biz aynı zamanda LGBT toplumu adına sözümüzü söylerken, diğer toplumsal hareketlerle dayanışma pratikleri sergilerken diğer yandan da LGBT toplumunun muhafazakarlığını, militarizmini, milliyetçiliğini değiştirmeye dönüştürmeye çalıştık. Gasp edilmiş onurumuz için mücadele ederken Hrant Dink ödülü bizi bir kez daha onurlandırdı.
“Nefret suçları, bir grubu hedef alan sembolik cinayetlerdir” gibi “hukuki” bir tanım içinde nefret suçlarını değerlendirmek bu coğrafyada mümkün olmayabilir. Hrant Dink cinayetini sadece Türkiye’de Ermeni toplumuna yönelik tehdit olarak görmüyoruz. Eşit ve bir arada özgürce yaşamak isteyen ve bunun için mücadele eden herkese yönelik saldırı olarak değerlendiriyoruz. Bu yüzden Hrant öldürüldüğünde biz de öldük.
Ali Erol ödül konuşmasında “Nasıl ki Ermeni toplumu ‘merhamet değil, adalet istiyoruz’ diyorsa, LGBT toplumu da ‘buradayız, alışın gitmiyoruz’ direnciyle bugünlere geldi… Irkçılığa ve milliyetçiliğe karşı mücadele etmeden, homofobi ve transfobiye karşı mücadelemizde başarılı olmayacağımızı biliyoruz…” dedi. Türkiye’deki Ermenilerin sorunlarıyla LGBT’lerin sorunları arasında nasıl paralellikler görüyorsunuz? Ve mücadele nasıl ortaklaştırılabilir?
Umut Güner: İktidar herkesin, “Türk, Müslüman, heteroseksüel, erkek” olduğu üzerinden bir toplum tarifi yapıyor. Bu toplumun %99’unun Müslüman olduğunu söylüyor. Cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği konusu gündeme geldiğinde benzer bir kurmaca toplum tarifi olarak eşcinsel, biseksüel ve transları toplumun dışında bir yerde konumlandırıyor. Hrant Dink de tam da Türkiyeli LGBT hareketinin 20 yıldır söylediği ve eylediklerini Ermeni toplumu adına söylüyordu. Hrant Dink Ermeniler adına bu toplumda sadece “Türkler yaşamıyor” derken biz de kendi durduğumuz yerden “bu toplum sadece heteroseksüellerden oluşmuyor” diye derdimizi anlatmaya çalışıyorduk. Bunu yapmaya çalışırken Hrant Dink’in de bizim de bir iktidarı fethetme arzumuz yoktu. Tam tersine toplumu dönüştürmek ve birlikte özgürleşmek istiyorduk. İstiyoruz…
Akademik çalışmalardan kitlesel organizasyonlara, yürüyüşlere kadar birçok formatta; sağlık, eğitim gibi alanlardan mülteci politikalarına kadar birçok konuda faaliyet gösteriyorsunuz. Yerel ve bölgesel ağ çalışmalarıyla da Ankara'nın dışında çalışmalar yapıyorsunuz. Çalışmalarınızın kapsamı, içeriği ve formatını nasıl belirliyorsunuz? Kaos GL'nin bu kadar işi tek bir potada eritmesini nasıl değerlendirirsiniz?
Yıldız Tar: Lezbiyen, gey, biseksüel, trans ya da interseks olmak; bütün toplumsal grupları yatay kesen kimliklerden birine sahip olmak demek. Haliyle, insana dair her şey ister istemez homofobi ve transfobi karşıtı hareketin de gündemine bir şekilde geliyor. Kaos GL’nin sır gibi sakladığı bir ajandası yok. Pratikten, karşılaşmalardan, gündelik hayat deneyimlerinden öğrenmeye ve ona göre yol almaya çalışıyoruz. Hangi alanda çalışacağımızı masa başında belirlemiyoruz. Hem cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğine dair kendi deneyimlerimizden hem de değdiğimiz insanların deneyimlerinden faydalanmaya çalışıyoruz.
Burada mesele sanırım değdiğimiz alanlarda günü kurtaran, o ana dair söz söyleyip öne çıkan ama kapsamlı bir çözüm önerisi getirmeyen ‘medyatik’ tavrı en baştan reddetmemizde saklı. En basitinden okuduğu lisede öğretmen, idareci ve sınıf arkadaşlarının homofobik ayrımcılık ve taciziyle karşılaşan eşcinsel bir öğrenciyle kısa bir sohbet bile Kaos GL’nin eğitim alanındaki politikasını şekillendirmesinde belirleyici olabiliyor. Bir yandan tacize uğrayan eşcinsel gencin güçlendirilmesi, yerle bir edilmek istenen özsaygısını geri kazanması için çalışmak öte yandan eğitim alanında yaşanan sorunlara bütüncül bir çözüm önerisi getirmek gerekiyor. Öğretmenlerle birlikte ne yapabiliriz? Eşcinsel öğrencileri açılmaya zorlamadan ya da kimliklerinin kendi rızaları dışında açıklanmasına yol açmadan sınıf ortamını nasıl homofobi ve transfobiyle mücadele alanına çevirebiliriz? Eğitim-öğretimi ilgilendiren yasa ve mevzuatlar bu konuya dair ne diyor? Yasal değişiklik dışında homofobi ve transfobi karşıtı öğretmen ağları yoluyla eşcinsel ve trans öğrencilere nefes alabilecekleri bir alanı nasıl yaratabiliriz? Akran zorbalığının önüne nasıl geçilir? Bütün bu sorular belki de çok önemsiz ve sıradan gelecek bir homofobik ayrımcılık örneğinin ardından teker teker sorulması gereken ve her seferinde sorup cevaplar üretmeye çalıştığımız sorular. Haliyle, meseleyi sadece “Bütün dünya homofobik, napalım” yakınmasından çıkartıp sistemi oluşturan her özne ve her kurumu sorgulamaya; dönüştürmeye, alternatif yaratmaya çalışınca ister istemez çalışma alanları da genişliyor, çeşitleniyor.
LGBTİ’lerin önemsizleştirilen gündelik hayat deneyimlerinden başlayan sorular nihayetinde büyük politik atılımlara dönüşüyor. Kaos GL’nin birçok çalışma alanında da bu alanın sorunlarını deneyimleri önemsizleştirmeden bir araya getirme ve topyekun bir çözüm için mücadele etme prensibinden ilerliyor. Derginin 1996 yılındaki 22'inci sayısında ortaya atılan, “Eşcinsel gettolar değil kentin tamamını istiyoruz" sloganının aradan geçen onca yıl boyunca hareketin temel sloganlarından biri olması da rastlantı değil. Kentin tamamını istemek dünyanın belki en basit ama en kolay unutulan bilgisinden kaynaklanıyor: Eşcinseller her yerde. Bunu salt mekânsal düşünmeyip farklı alanlara uyarladığımızda çalışma hayatından eğitime; medyadan kültür ve sanata her alan vazgeçilmez mücadele zeminlerine dönüşüyor. Eğer ki topyekun bir özgürleşmeden bahsediyorsak bütün bu saydıklarımı ve daha fazlasını bir potada bir araya getirmek gerekiyor. “Çalışma hayatında yaşanan sorunları da bir kenara bırakalım şimdilik,” deme lüksümüz yok.
LGBT hareketi hem dünyada hem de Türkiye'de büyük sıçramalar yaşadı son dönemde. İçinden geçtiğimiz bu dönemi nasıl değerlendirirsiniz?
Yıldız Tar: Israrlı, inatçı ve belki de amiyane tabirle biraz arsız bir mücadelenin sonucu. Arsızlıktan kastı genel ahlakı sorun edinmenin yanı sıra; yüzüne kapatılan her kapıyı tekrar tekrar çalma alışkanlığı. 2001 yılında Ankara’da 1 Mayıs’ta LGBTİ’lerin ilk kez kendi pankartlarıyla alana çıkmaları bir nevi kamusal bir açılma deneyiminden bahsediliyor. O dönemi yaşayanların aktardıkları uzunca süre 1 Mayıs alanında eşcinsellerin ne işi olduğunun sorgulandığını ortaya koyuyor. 90’larda sendikaların kapıları çalınıyor ve eşcinsellerin “rakip sendikanın” ya da devletin “ajanları” olduğu düşünülüyor. Günümüze geldiğimizde ise Eğitim-Sen başta olmak üzere birçok sendikada, özellikle kamu emekçileri sendikalarında LGBTİ çalışması başladığını, bazı yerlerde komisyonlar kurulduğunu görüyoruz. Bütün bu sıçrama gibi görülen adımlar aslında yılmayan, küsüp gitme lüksü olmayan bir mücadelenin sonucu. Kendi adıma hareketin son 5-6 yılının bir parçası olmuş birisi olarak dahi bu sıçramaların nasıl bir çalışmanın sonucu olduğunu görüyorum. Belki en basit örneği olarak bugün birçok şehirdeki LGBTİ örgütlerinin nasıl oluştuğuna bakmak gerekiyor. LGBTİ örgütlerinin yer aldığı Ankara, İstanbul ve devamında İzmir, Diyarbakır diye sayılan şehirlerin sayısı son yıllarda ciddi biçimde arttı. 2015 yılı 1 Mayıs’ında LGBTİ’ler 25 şehirde alanlara çıktı. Bütün bunlar birdenbire, kendiliğinden olan gelişmeler değil. Daha 2006 yılında başlayan ve Türkiye’nin dört bir yanına yayılan Homofobi Karşıtı Buluşmalar’ın ciddi etkisinin olduğu girişimler. Kaos GL’nin her yıl çok sayıda yaptığı etkinlikler eşcinsel ve translar için ilk etapta bir araya gelme, buluşma olanağı sağladı. Devamında şimdilerde bahsettiğimiz yatay ağlarla örgütlenen bir hareketin açığa çıktığını söyleyebiliriz. Bu örgütlenmenin belki de en güzel ve kritik özelliklerinden birisi ise merkezi olmayıp aksine her yerelin o ilk bir araya gelişin ardından kendi ihtiyaçlarına göre bir biçim ve tarz tutturması.
Geldiğimiz nokta itibariyle şu anda homofobi ve transfobi karşıtı hareket görünürlük mücadelesinde, eşcinsel ve trans realitesinin varlığının ama iyi ama kötü kabulü noktasında ciddi aşama kat etti. Ancak halen daha ne anayasal eşitlik ne de nefret suçlarına karşı yasal korunma noktasında bir adım atılmış değil. Aynı şekilde her alanda ayrımcılık olabildiğince devam ediyor. Bir yandan çoğalan, varlık mücadelesini gündelik hayattan siyasete her alanda yükselten bir hareket; öte yandan şiddet, nefret ve ayrımcılık. Hasan Hüseyin’in meşhur dizesi var ya, “Bu ne çıldırtan denge”. Tam olarak o noktada olduğumuzu hissediyorum. Bir yanımız yürüyüşlerde, eylemlerde, etkinliklerde kısacası her bir araya gelişimizde bahar bahçe; diğer yanımız ise nefret cinayetleri ve yitirdiklerimizle yaprak döküyor. Bundan sonrasına dair ise umutluyum. Hem Kaos GL’den hem de başka LGBTİ örgütlerinden arkadaşlarla konuştuğumda da benzer bir ruh halini sezinliyorum. LGBTİ’lere, örgütlerine saldırılar ne kadar artarsa artsın, o bahar bahçe kısma baktıkça güç almaya devam ediyoruz.
Kaos GL'nin bundan sonraki çalışmalarını merak ediyorum. Önümüzdeki yıllarda ne gibi çalışmalarınız olacak?
Yıldız Tar: İnsan hayatının değdiği her alanda söz üretmeye çalışıyoruz. Oradan hem hak savunuculuğu yapmak, hem de LGBT toplumu ile daha örgütlü şekilde bir araya gelecek zemin hazırlamak gibi bir amacımız var. Medya, bu alanlardan biri. Hukuk hem danışmanlık vermek, hem de yasal değişiklik talebiyle gündemimizde. Parlamentoyu da hem yasa yapıcı olarak görüyor, hem de oradaki nefret söylemine bakıyoruz. Türkiye transit ülke olduğundan, çifte ayrımcılığa maruz kalan LGBT mültecilerle ve genel olarak mülteci sorunuyla da ilgileniyoruz. Sağlık, eğitim ve çalışma hayatı, yine ihlaller açısından da en temel alanlar.
Bu alanların yanı sıra internet aktivizmi, internette sansür gibi konular öncelik olarak belirlediğimiz alanlar arasında yer alıyor. KaosGL.org’un kaynaklarını geliştirerek kurumsal, sürdürülebilir, gündemi etkileyerek reel siyasetin dönüşümünü sağlayabilecek bir LGBTİ haber ajansına dönüşmesi de hedeflerimiz arasında yer alıyor. İnsan hakları eğitimleri ile yılda yaklaşık 500 öğretmene ulaşıyoruz. Etkinliklerde sıkça sorulan sorular atölyesinin ardından katılımcılar uzmanlarla okulda aile, öğretmen ve çocuklarla nasıl çalışılabileceğini konuşuyorlar.
Ankara Üniversitesi Kadın Çalışmaları Ana Bilim Dalı ile dayanışma içinde gerçekleştirdiğimiz Heteroseksizm Eleştirisi ve Alternatif Politikalar Dersi ve Queer Çalışmaları Dersi önümüzdeki yıl da devam edecek. Kaos GL Derneği’nin Queer Çalışmaları alanında Notabene Yayıncılık ile dayanışma içinde Queer seri hazırlanacak. Her sene 3 kitabın yayınlanması hedefleniyor.
Türkiye ve dünyadan üst düzey bürokratları, siyasetçileri ve sivil toplum kuruluşu temsilcilerini LGBTİ hakları odağında cinsiyet eşitliği ve kapsayıcılık politikalarını tartışmak üzere Ankara’da bir araya getireceğiz. Uluslararası Feminist Forum ve 17 Mayıs Uluslararası Homofobi Karşıtı Gün haftasında Ankara’da yapılan Uluslararası Homofobi Karşıtı Hafta da devam eden etkinliklerimiz arasında. Homofobiye Karşı Yerel Buluşmalar da birçok şehirdeki LGBTİ örgütlerinin inisiyatifiyle sürecek.
Son onur haftasında görünür olduğu üzere aktivistlerin güvenliğinin sağlanması ciddi bir ihtiyaç. Bu noktada aktivistlere yönelik güvenlik eğitimleri düzenlenecek ve güvenlik fonu yaratılması için çalışmalar yapılacak.
Tabii son olarak 17 Mayıs Vakfı çalışmaları devam ediyor. Homofobinin küresel bir mesele olmasından hareketle yerelden bölgesele ağlar kuran Kaos GL, 17 Mayıs Vakfı ile LGBT haklarının temel insan hakları olması gerçeğinin gelişmesini ve kurumsallaşmasını hedefliyor. Uluslararası Homofobi Karşıtı Gün vesilesiyle 17 Mayıs Vakfı, Türkiyeli LGBT derneklerinin ayrımcılık karşıtı taleplerinin temel insan hakları kapsamında değerlendirilerek bir an önce yasal düzenlemelerin yerine getirilmesinin takipçisi olacak.