“Demokrasi ittifakı olmalı”

Cumhuriyet gazetesindeki Selahattin Demirtaş röportajı gündemde öne çıktı.

P24

18.06.2018

Cumhuriyet gazetesi manşetinde, “Demokrasi ittifakı olmalı” başlıklı habere yer verdi. Haberde, “HDP’nin tutuklu cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş, ‘Millet İttifakı’nın genişleyerek demokrasi ittifakına dönüşmesi gerektiğine inanıyorum’ dedi. Edirne Cezaevi’nden avukatları aracılığıyla Cumhuriyet’in sorularını yanıtlayan Demirtaş, ‘Türkiye’yi normalleştirecek, yeniden demokrasi rotasına sokacak geçiş sürecinde muhalefetin birlikte hareket etmesi gerektiğini’ belirtti. Demirtaş’ın seçim tahmini ise şöyle: ‘TBMM çoğunluğunu muhalefet kazanır. Cumhurbaşkanlığı seçimleri 2. tura kalır ve Erdoğan kaybeder. HDP ise ciddi hileler olmaz ve güçlü bir dayanışma ağı oluşturulursa parlamentoda olur. Zaten başka türlü TBMM’de muhalif çoğunluk sağlanamaz. Yani yeni siyasi dönemin muhalefeti AKP olacak artık’” ifadeleri kullanıldı. 

“Ekonomik enkaz”

Birgün gazetesinin manşetinde, “Ekonomik enkaz” başlıklı haber yer aldı. Haberde, “Yüksek faiz ve kur şokunun yarattığı belirsizlik yatırımları iyice tavsatacak, düşen yatırım eğilimi birlikte öngürülen yüzde 5,5’lik büyüme ile ya çok yavaşlayacak ya da durma noktasına gelecek. Belirli olan tek şey, yüksek faizin ve kur şokunun firma maliyetlerinde görülmemiş bir artışa neden olacağıdır. ÜFE- TÜFE arasında ilki lehine bir hayli açılmış olan mevcut makas daha da açılacak. Yüksek faiz ve kur şokunun tetiklediği ÜFE artışları belli bir gecikme ile TÜFE’ye yansıyacak ve maliyet kaynaklı enflasyon sürekli hale gelecek. Bu tür yavaşlama veya durgunluk konjonktüründe Hazine tarafından üstlenilen çok sayıdaki koşullu hükümlülüklerin yerine getirme sorumluluğu kaçınılmaz olarak gündeme gelir. Çünkü bu tür bir konjonktürde Kamu-Özel Ortaklığı ile yürütülen projelerde (köprü, havalimanı, tünel, şehir hastanesi, vb) öngörülen performans kriterleri tutturulamaz. Ya istenilen düzeyde köprüden veya tünelden araç geçmez ya da istenilen düzeyde hasta sayısına ulaşılamaz. Çünkü bu sayılar (hedefler) ekonominin normal konjonktürü ve büyüme oranları dikkate alınarak saptanmakta ve öngörülmekte. Olası bir yavaşlama ya da durgunluk bu hesapları altüst edebilir. Keza benzer şekilde, böylesi bir konjonktürde KGF’den verilen krediler ödenemeyerek takibe düşebilir. İşte bu tür riskler doğduğunda, bu sapmalar nedeniyle oluşacak zararlar tümüyle Hazine tarafından karşılanır. Bu karşılamanın bütçeye büyük yükler getireceği açıktır. Dolayısıyla yukarıda sözü edilen bütçeye olası yüklere bu yükler de eklenmeli” ifadelerine yer verildi.

“Erdoğan artık kendisinin tükettiği bir partinin lideri”
Evrensel gazetesi manşetin yanında, Menderes Çınar’la yapılan röportaja, “Erdoğan artık kendisinin tükettiği bir partinin lideri” başlığıyla yer verdi: “Cumhur İttifakı defans pozisyonunda. Hatırlayalım, bu ittifakı haklılaştıran husus beka problemiydi. Bu, özellikle 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında iktidarın topluma dayattığı bir problemdi, ama şimdi önemli ölçüde zayıfladı. Nitekim, meydanlarda beka problemi üzerinden yapılan bir siyaset yok. Daha çok, “proje” vs diye konuşuyor Erdoğan. O projeler de ayrı bir problem ama Cumhur İttifakı, artık çok gereksiz bir ittifakmış gibi duruyor. MHP’nin seçim barajını aşması, AKP’nin iddialarını, girdiği güvenlikçi hattı MHP’den başka destekleyecek bir parti olmaması gerekçeleri de sıralanabilir; ancak bu gerekçeler de esas olarak beka problemi çerçevesinde haklılaştırılmıştı. Artık o yok. Erdoğan tükenmiş bir partinin lideri. Ve kendisinin tükettiği bir parti aslında. Partiyi tamamıyla tekeline alarak, lider merkezli bir parti haline getirdi. Ben “partiyi kendi örgütsel aracı haline dönüştürdü” diyorum ona. Çok disiplinli ama bütünlüğü olan bir parti değil. Yani bir fikir, bir ideal ekseninde birleşilmiş değil. Aday vs anlamında partiye ilgi yüksek ama bu, “milletvekili olacaksak en yüksek şansımız bu partide” diye bakılmasından kaynaklanıyor. Bu açıdan baktığımızda siyaset tüccarı da diyebileceğimiz, kariyerist siyasetçilerin partisi haline gelmeye başladı. Bu halde bir süre yürüyebildi AKP, ama aslında 7 Haziran’da kaybetmişti iktidarı. Ondan sonraki kazanmaları şiddetin de kullanıldığı bir zorlamayla oldu. 7 Haziran’dan 1 Kasım’a HDP’ye yönelik büyük tacizlerde veya Hürriyet gazetesi ve Ahmet Hakan’a yönelik saldırılarda olduğu gibi. Buradan geri dönebilecek bir kapasitesi yok artık AKP’nin. Parti, Erdoğan karizmasına fazlaca yaslanması nedeniyle kendini yenileme kapasitesini yitirmiş durumda. O nedenle, oyunun ya şartlarını zorluyor ya da kurallarını değiştiriyor.”