“Erdoğan ne istediyse anında kanunlaştı”

Günün öne çıkan gelişmeleri Birgün, Sözcü, Evrensel ve Karar gazetelerinin manşetindeydi.

30.07.2020

Birgün gazetesinin manşetinde, “Erdoğan ne istediyse anında kanunlaştı” başlıklı haber yer aldı:

“Pandemi sürerken çok sayıda anti demokratik düzenlemeye imza atan TBMM, 1 Ekim'e kadar tatile girdi. Halk salgınla boğuşurken toplumsal muhalefetin güçleneceğini hesaplayan iktidar bekçileri silahlandırdı, baroları böldü. Sosyal medyaya sansür uygulandı. Sosyal medyaya yeni sınırlamalar getiren kanun teklifinin yasalaşmasının ardından TBMM'nin 27'nci dönem üçüncü yasama yılı sona erdi. 1 Ekim'e kadar tatile giren TBMM'de Cumhur İttifakı, hak gasplarına, eşitsiz uygulamalara ve yandaşların yararına kanunlar hazırlamaya pandemi sürecinde de devam etti. İktidar, pandemi sürecindeki en büyük mesaisini ise yargıyı bölmek için harcadı. Türkiye Barolar Birliği'nin (TBB) yapısını ve seçim sistemini değiştiren AKP, iki bin üyenin bir araya gelmesi ile bir kentte birden fazla baro kurulmasına olanak sağladı. Baro başkanlarının Ankara'ya yürüyüşü ve oturma eylemlerine neden olan teklifin görüşmeleri sırasında hiçbir baro başkanı Meclis'e alınmadı. Teklife önce karşı çıkan ve desteklemediklerini bildiren TBB Başkanı Metin Feyzioğlu, teklifin yasalaşmasının ardından bunun dünyada bir ilk olduğunu söyleyerek ‘Faydalı bir iş yapıldığını’ iddia etti. Bu düzenlemelerin ardından haziran ayının ortasına kadar salgın izni yapan TBMM, tatilden sonra ise Anayasa'ya aykırı olduğu ifade edilen düzenlemelere ağırlık verdi. İlk olarak iktidarın alternatif kolluk kuvveti olan bekçilere geniş yetkiler verildi. Bekçiler, toplumsal olaylara müdahale etme, araç ve üst arama, kimlik sorma, silah taşıma yetkilerine kavuştu. TBMM'nin pandemi sürecindeki son anti demokratik düzenlemesi sosyal medyaya yönelik oldu. Hiçbir koşulda sosyal medyada umduğu desteği bulamayan, medyada sağladığı tek sesliliği buraya taşıyamayan AKP ve MHP, sosyal medya servis sağlayıcılarına yaptırımlar getirdi.”

“Eski Sağlık Bakanı: Sağlıktaki rüşvet iddiası araştırılsın”

Sözcü gazetesi manşetinde, “Eski Sağlık Bakanı: Sağlıktaki rüşvet iddiası araştırılsın” başlıklı habere yer verdi. Haberde şöyle denildi:

“ABD Menkul Kıymetler ve Borsa Komisyonu’nun raporunda ‘Alexion Pharmaceuticals’ isimli ABD menşeili bir ilaç şirketinin kendisine ait ‘Soliris’ markalı ilacın yaygın satışının yapılabilmesi için Türkiye’nin de aralarında bulunduğu birçok ülkenin yetkili makamlarına rüşvet dağıttığı iddiası yer aldı. Eski Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu kendi döneminde gerçekleştiği belirtilen rüşvet iddialarının araştırılması için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı ve Sağlık Bakanlığı’na ihbar dilekçesi verdi. İddiayla ilgili hem kamu vicdanı, hem yönetici, hem de bireysel vicdan açısından Türkiye’de de gerekenin yapılmasına inandığı için müracaat ettiğini söyleyen eski Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu şöyle konuştu: ‘Gerek şahsımla ilgili gerekse bakanlığımızdaki bürokrat arkadaşlarla ilgili. O nedenle hem Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına hem de Sağlık Bakanlığı’na gerek hukuki gerek idari anlamda gerekli incelemelerin ve tahkikatların yapılmasını talep ettim.’”

“Bağımlılık kurları fırlattı”

Evrensel gazetesinin manşetinde, “Bağımlılık kurları fırlattı” başlıklı haber yer aldı. Haberde şu ifadeler kullanıldı:

“Dünyanın başlıca para birimleri karşısında değer kaybeden dolar, yaklaşık 10 yılın en kötü aylık performansını kaydetmeye hazırlanmasına rağmen TL karşısında değer kazandı. Önceki güne 6.84 seviyesinden başlayan dolar/TL kuru gün içinde 6.96 seviyesine kadar tırmanarak 6.95’te tutundu. Güne 7.96 seviyesinde başlayan avro/TL kuru ise 8.21 seviyesine tırmandı. Ekonomi-Politikçi Prof. Dr. Mustafa Durmuş döviz atağını, ‘Sürekli gördüğümüz bir film’e benzetti. Kur atağını ‘dövize olan bağımlılığın sonuçları’ olarak niteleyen Durmuş şöyle konuştu: ‘Para politikası ile özellikle MB üzerinden; rezervleri eritme pahasına ve kamu bankalarının ciddi bir biçimde piyasaya döviz satması ile ve bunun swaplarla karşılanması üzerine yürütülen uzunca süredir bir operasyon var. Şimdi bu operasyon kuru 6.85 düzeyinde tutmaya yetmemeye başladı. Swaplar dışarıda tutulduğunda MB rezervleri eksi 27 milyar dolar. Bu da bu aracın artık yetmediğini gösteriyor. Böyle bir politikanın sürdürülmesi mümkün değil. Bu politikanın bir başka boyutu ise enflasyonu artırıyor olması. Enflasyonu çok ciddi bir şekilde yukarı çekmeye başladı. Bir yandan enflasyon korkusu, diğer yandan kaynakların tükeniyor olması doların yukarı çıkışını hareketlendiriyor. Bir de vadesi gelen dış borçların getirdiği baskılar. Suni olarak baskılanan kurun artık tutulamayacağını gösteriyor. Benim iddiam hep şu oldu: Hükümet belli bir eşiği hedefliyor, alıştırıyor, serbest bırakıyor. Örneğin 6.99’a çıkartacak ve orada tutunmaya başlayacak. Alıştıra alıştıra gidiyorlar. Bunun inanılmaz büyük zararları var. Dolarizasyondan tutun hayat pahalılığına, ithalatta artışa kadar. Bu da döviz baskısı yaratıyor. Turizme baktığımız zaman yüzde 90’lara yakın düşüş var. Bütün bunlar ortaya konulduğu zaman zaten doların olması gereken yerin de altında olduğunu görebiliyoruz.’”

Karar gazetesi de manşetindeki, “Dünyada düşüyor, biz tutamıyoruz” başlıklı haberinde, “Türkiye’de kur paradoksu… Dolar diğer para birimleri karşısında gerilerken TL karşısında yükselişini sürdürüyor. Son iki yılda dolar kurunu sabit tutmak için kamu bankaları ve Merkez Bankası tarafından piyasalara 100 milyar dolar sürüldüğü halde ‘kontrollü kur’ yine 7 TL’ye yaklaştı. Uzmanlar dikkat çeken tablonun ‘Piyasalarda Türkiye’ye özgü bir fiyatlandırmayı’ işaret ettiğini belirtti” ifadelerine yer verdi.