“Bakan böyle buyurdu: Siteye bakın!”
Cumhuriyet ve Karar gazeteleri salgınla ilgili haberleri manşete çıkardı.
28.07.2021
Cumhuriyet gazetesi manşetinde, “Bakan böyle buyurdu: Siteye bakın!” başlıklı habere yer verdi. “Fahrettin Koca, 40’a yakın vaka önergesini yanıtlamak yerine web sayfasına yönlendirdi” üst başlıklı haberde şu ifadeler yer aldı:
“Şeffaf bilgi verilmemesinin vakaları ve aşı karşıtlığını arttırdığı eleştirilerine karşın Sağlık Bakanı Koca’nın sessizliği sürüyor. Koca, milletvekillerinin sorduğu ‘Kaç kişi evde tedavi görüyor? İl bazında kaç test yapılıyor?’ gibi sorular içeren 40’a yakın önergeye yanıt vermek yerine internet sitesine bakmalarını önerdi.
AKP’nin ittifak ortağı MHP’nin Düzce milletvekili Ümit Yılmaz’ın mutasyonlarla ilgili önergesine de yanıt vermeyen Koca, ‘Ülkemizdeki her bir bireyi içeren Covid-19 enfeksiyonuyla ilgili mevcut durum, ayrım yapılmaksızın web sayfasından paylaşılmaktadır’ demekle yetindi.”
“Sıra Bilim Kurulu’nda”
Karar gazetesi manşetindeki, “Sıra Bilim Kurulu’nda” başlıklı haberinde, “Hem salgınla hem aşısızlarla mücadele döneminde toplumsal bağışıklık sınırının yarısına bile ulaşılamadı. Okulların açılmasından önceki son fırsatta, restoran ve düğün işletmecileri ‘İki doz yaptırmayan düğün salonuna da lokantaya da giremesin’ önerisini sundu. Aşılama hızını artıracak model, bugün toplanacak Bilim Kurulu masasına ortak çağrıyı getirdi: Sektörler üzerine düşeni yaptı. Şimdi hocalar çözümü sağlayacak acil kararları alsın.
Aşı yaptırmayanların 22 milyona ulaşması salgınla mücadelede en önemli soruna dönüştü. Yoğun Bakım Derneği Başkanı Prof. Dr. İsmail Cinel ‘Yoğun bakımdaki 20 hastanın 19’u aşısız’ dedi. İtalya’nın ardından Fransa’nın da kabul ettiği ‘yeşil pasaport’ uygulamasının işe yaradığı ise artan aşılama oranlarıyla ortaya kondu. Okulların açılmasına bir ay kala oluşan tablo, Türkiye için de benzer yöntemin gerekliliğini gösterdi.
Dikkat çeken adım ise düğün ve restoran işletmecilerinden geldi. Sektör temsilcileri düğün salonları ile kafe ve restoranlarda iki doz zorunluluğu getirilmesini istedi. Diyarbakır’da bu kritere uymayanların salonlara alınmayacağı duyuruldu. Toplumsal sorumluluğu gözetip bir çıkış yolunu işaret eden öneriler öne çıktı. Bugünkü Bilim Kurulu’nda da hem sektör hem İtalya formülünün değerlendirilip kapsamlı adımlar atılması gerektiği belirtildi” ifadelerine yer verdi.
“İleri karakoldan tampon ülkeye”
Birgün gazetesinin manşetinde, “İleri karakoldan tampon ülkeye” başlıklı haber yer aldı. Haberde şöyle denildi:
“Batı’nın Ortadoğu’ya müdahaleleriyle büyüyen göçmen sorunu, Taliban’ın Afganistan’daki sınırlarını genişletmesiyle yeni bir boyut kazandı. Suriye iç savaşının ardından yaşanan büyük göçmen dalgasını kendi sınırları dışında tutmak isteyen Batılı emperyalist güçler, Türkiye’nin yanı sıra bazı Kuzey Afrika ülkelerini ve Ürdün’ü birer tampon bölgeye çeviriyor. Bu ülkelere mali desteklerde bulunarak büyük göç dalgasını Avrupa Birliği (AB) sınırları dışında tutarken, sadece nitelikli işgücü olarak görülen belirli sayıda göçmene kapı açılıyor. Yunanistan ve Avrupa Birliği’nin mültecileri geri ittirme (push-back) politikasının yanı sıra Almanya ve Avusturya liderlerinin, göçmenlerin Türkiye’de kalması yönündeki açıklamaları da bu politikayı destekler nitelikte.
AB’nin 2000’li yılların başından itibaren tampon bölge politikası uyguladığının altını çizen, göç ve sınırlar üzerine çalışan Koç Üniversitesi Araştırma Görevlisi Sibel Karadağ, ‘Sadece Türkiye değil, çeperinde bütün ülkeler ve komşuları da olmak üzere gelişmekte olan Fas, Tunus, Ürdün, Libya gibi Türkiye de tampon bölge olarak kullanılıyor. Göçü yol üstünde durdurmak ve AB kapısına ulaşmadan engellemek adına tampon bölgeler kullanılmaya devam edecektir. Göçün yığıldığı ülkelere rakamsal veri olarak bakacaksak, dünyanın yüzde 85’lik nüfusu gelişmekte olan ülkelerde yaşıyor’ dedi.
Gelişmekte olan ülkelerin tampon bölge olarak kullanılmayı neden kabul ettiklerine de değinen Karadağ şunları iletti: ‘Mülteci sorununu pazarlık konusu yapan ülkelerin karşılığında aldığı bazı imtiyazlar var. Maddi imtiyazlarla beraber kendi ekonomik krizlerini çözebilecekleri bir formül buldular. Akın akın gelen mülteciler gittikleri bütün coğrafyalarda toplumsal hiyerarşinin en alt tabakasını oluşturuyorlar ve bu yüzden gittikleri ülkelerdeki sermayeyi bir krizin girdabından kurtarıyorlar. Bir nevi karşılıklı kazan kazan oyunu oynanıyor diyebiliriz. Gelişmekte olan ve gelişmiş ülkeler arasında bütün mülteci bedenler üzerinden dönen bir sömürü düzeni inşa edilmiş durumda. Türkiye’nin de 2017’den beri şiddetlenen ekonomik krizine milyonlarca mülteciyi istihdam ederek ve kölelik koşullarında çalıştırarak çare bulduğunu söyleyebiliriz.’”