Halk yararına gazetecilik budur!

The Guardian, fosil yakıtlara “dur” çağrısı yapan bir kampanya başlatarak çevreye ve topluma karşı sorumlu gazetecilikte örnek bir adım attı

PELİN CENGİZ

23.03.2015

The Guardian gazetesi, iklim değişikliği ve ekoloji konularına çok geniş yer veren, çevre departmanında uzman muhabir ve yazarlara sahip bu alanda dünyanın en önemli gazetelerinden biri. The Guardian, geçen hafta dünyayı fosil yakıtlara “dur” demeye çağıran bir kampanya başlattı. Gazetenin, “Keep it in the ground” (Bırakın toprak altında kalsın) sloganıyla başlattığı kampanya, küresel ısınmayla mücadele için fosil yakıt rezervlerinin kullanımının durdurulmasını talep ediyor.
 
Bununla birlikte The Guardian’ın çağrısı, şirketlere, kurumlara, vakıflara, üniversitelere, dini kuruluşlara yatırım yaptıkları fosil yakıt şirketlerindeki hisselerini geri çekme talebini de içeriyor. Gazetenin kampanya kapsamında ilk olarak hedefinde ise dünyanın en büyük hayır kuruluşları arasında yer alan Bill-Melinda Gates Vakfı ve Welcome Trust var. Eh, Gates Vakfı’nın fosil yakıt şirketlerinde 1,4 milyar dolarlık yatırımı olduğu düşünüldüğünde işin boyutunun ne derece ciddi olduğu da ortaya konmuş oluyor.
 
İşin vahameti ortada. Ancak, burada başka bir tartışmanın da kapısı aralanıyor. Çünkü, The Guardian’ın bir medya kuruluşu olarak aldığı sorumluluk büyük. Bir medya kuruluşu, bir gazete böyle bir kampanya örgütleyebilir, imza kampanyası başlatabilir mi? Bu sorunun cevabını aramadan önce The Guardian’ın çağrısını yaptığı kampanyanın içeriğine ve çıkış noktasına bakmakta fayda var.
 
Gezegeni çoktan 1 derece ısıttık bile
 
İklim değişikliğinin sebepleri, gezegen üzerinde yarattığı olumsuzluklar, radikal önlemler alınmaması halinde olacaklar ve küresel ısınmanın etkilerini en aza indirmek için atılması gereken adımlar IPCC’nin (Intergovernmental Panel on Climate Change – Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli) son raporunda detaylarıyla ortaya konmuştu. 800’den fazla bilim insanının katkıda bulunduğu, 194 ülkenin taraf olduğu rapor, özetle şunu söylüyordu:
 
“İklim değişikliğinin sebebi, fosil yakıt kullanımı neticesinde atmosfere salınan sera gazlarıdır. Küresel ısınmanın sebebi insan kaynaklı faaliyetlerdir. Gezegeni şimdiye dek 1 derece ısıttık, yaşanan pek çok felaket bunun sonucudur. Küresel ısınmayı 2 derecenin altında tutabilmek ve iklim değişikliğinin önüne geçmek için fosil yakıtlara dayalı enerjilerden vazgeçmek, acilen yenilenebilir enerji türlerine yatırımları arttırmak gerekli.”
 
IPCC raporu, küresel ısınmayla başa çıkabilmek için fosil yakıt üretimine yatırılan yüz milyarca doların, daha ucuz ve yaygın hale gelen yenilenebilir enerji yatırımlarına aktarılması gerektiğini vurguluyor. Bu geçiş süreci sanıldığı gibi ekonomik büyümeyi de olumsuz etkilemeyecek. Bu adımların atılması yıllık büyümesi yüzde 1,3 ile yüzde 3 arasında olan küresel ekonomiyi sadece yüzde 0,06 oranında daraltacak.
 
Yakın zamanda Nature dergisinde yayınlanan UCL Institute for Sustainable Resources’ın araştırması, küresel ısınmayı 2 derecenin altında tutabilmenin formülünü veriyordu:
 
“Küresel ısınmayı yavaşlatabilmek için teknik ve ekonomik olarak çıkarılabilir haldeki kömürün yüzde 80'i, doğalgaz rezervlerinin yüzde 50'si ve petrol kaynaklarının yüzde 30'u toprağın altında bırakılmalı.”
 
ABD, Avusturalya, Çin, Rusya, Hindistan gibi kömür üreticisi ülkelerle, Ortadoğu’nun petrol üreticisi ülkeleri dev fosil yakıt rezervlerini unutmalı. Kanada katran kumulu petrolünün çoğu, Kuzey Kutbu petrolünün ve gazının tamamı ile kaya gazının hepsi dahil trilyonlarca dolarlık kömür, petrol ve doğalgaz çıkarılmamalı.
 
Mevcut fosil yakıt kullanım düzeyi, dünyayı 5 derecelik ısı artışı felaketine doğru sürüklüyor. Bu durum aralık ayında Paris’te gerçekleştirilecek kritik iklim zirvesinde (BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 21’nci Taraflar Konferansı – COP21) görüşülecek.
 
İlhamını anti-apartheid hareketten alıyor
 
Bu noktada, farkındalık yaratacak kampanyalar önemli. Fosil yakıt şirketleriyle mücadelede gayet etkili yöntemler mevcut. İlhamını, Güney Afrika’daki ırkçı apartheid rejimine karşı direnenlerin benimsediği boykottan alan iklim değişikliğiyle mücadele hareketi 350.org, 2010’da ABD’de “Divestment” kampanyası başlattı. Üniversite, kilise, vakıf ve emeklilik fonlarının, fosil yakıt şirketlerinin hisselerine yaptığı yatırımları geri çekmesi olarak özetlenecek girişimin hedefinde 200 halka açık fosil yakıt şirketi var. Kampanya, geçen yıl büyük bir ivme kazandı.
 
Konu, Nobel Barış Ödülü sahibi Başpiskopos Desmond Tutu’nun da yakın takibinde. Tutu, geçen yıl 350.org kampanyasının yeniden gündeme geldiği sıralarda, fosil yakıt şirketlerine karşı anti-apartheid tarzı boykot ve yatırım yapmama çağrısında bulundu. Güney Afrika’nın anti-apartheid mücadelesinin en saygın isimlerinden biri olan ve apartheid rejimini sonlandıran ekonomik ve ahlaki kampanyanın kilit destekleyicilerinden Tutu, “Vicdan sahibi insanların iklim değişikliğinin adaletsizliğini finanse eden şirketlerle bağlarını koparmaları lazım” diyor.
 
Amaç, investment (yatırım) yerine divestment (yatırımı geri çekme) ile hedefteki şirketlerin finansal kaynaklarını kurutmak. Bu şirketlerden yeni rezerv arayışlarını durdurmaları, karar alma süreçlerini etkilemek için yaptıkları lobicilik faaliyetlerine son vermeleri ve sahip oldukları rezervleri de çıkarmamaları isteniyor. 
 
Mevcut rezervleri çıkarmak için her yolu deneyen bu şirketler, iklim değişikliği krizinin çözülmesinin önündeki en büyük engel. Lobi faaliyetleriyle siyasileri de etkileri altına alıyorlar. Her yıl milyarlarca dolar hükümet desteği bu şirketlere akıyor. Onlar lobi faaliyetlerine devam ededursun, 2012’den bu yana binlerce kuruluş, yerel yönetim ve birey fosil yakıt şirketlerindeki yatırımları geri çekmeyi seçti.
 
Hatta bu yıl farkındalığı küresel hale getirmek için 13-14 Şubat’ta Global Divestment Day etkinlikleri gerçekleştirildi. Bu, bugüne kadarki en büyük divestment hareketi oldu, altı kıtada binlerce oturma eylemi, nöbet ve yürüyüş düzenlendi. Dünyanın pek çok yerinde binlerce kişi, gezegenin geleceğini korumak için kurumlardan, bu bencil şirketlerdeki paralarını çekmeleri çağrısında bulundu.
 
Norveç devletine ait dünyanın en büyük ulusal varlık fonu Norwegian Sovereign Wealth Fund, 22 fosil yakıt şirketindeki milyarlarca dolarlık yatırımını geri çekti bile. Halen 100 kadar fosil yakıt şirketinde 40 milyar doları var. Ancak, diğer hükümet ve kurumlara örnek olması için başlangıç açısından önemli bir adım.
 
The Guardian'ın kampanyasına Britanya Enerji ve İklim Değişikliği Bakanı Ed Davey'nin desteği de gecikmedi. Davey, tasarruf ve sigorta fonlarına kömür, petrol ve doğal gaz gibi riskli fosil kaynaklara yatırım yapmaktan kaçınmaları çağrısı yaptı.
 
Civic journalism: Halk yararına gazetecilik
 
The Guardian'ın kampanyasının içeriğini özetledikten sonra gelelim, medya kuruluşlarının bu tür kampanyalarla olan ilişkisine… The Guardian'ın yaptığı aslında içeriği, mesajı ve hedef kitlesi bakımından gerçek bir civic journalism, yani halk yararına gazetecilik.
 
Bu noktada, civic journalism ile citizen journalism'i birbirinden ayırmak gerekiyor. İngilizcede sosyal medya kullanımının yaygınlaşmasıyla birlikte ortaya çıkan citizen journalism yurttaş gazeteciliğini ifade ediyor. Arap Baharı sırasında yaşananları, Filipinler'deki tayfun felaketini ya da İspanya'daki sokak eylemlerini sosyal medya ya da bloglar aracılığıyla aktaranlar, haberin çıkış kaynağının halkın olduğu bir habercilik türünü icra etmiş oluyor. Civic journalism’de ise haberi üretenler profesyonel gazeteciler ve kamuoyunun yararına gazetecilik gerçekleştiriyorlar.
 
Zaten, The Guardian Genel Yayın Yönetmeni Alan Rusbridger'ın kampanya ile ilgili yaptığı açıklamada yer alan şu sözleri meselenin özünün ne olduğuna dikkat çekiyor: "Bugüne kadar bu konularda medya ne toplumda farkındalık yaratabildi ne de siyasetçiler ve karar vericiler üzerinde baskı kurabildi."
 
Medya, küresel iklim değişikliğinin belirsiz bir gelecekte değil tam da bugün yaşadığımız pek çok felaketin sebebi olduğu konusunda farkındalık yaratma ve karar alıcıları harekete geçirme konusunda yeterince etkili olamadı, bu doğru.
 
Gezegene yönelik en büyük tehditlerden biri olan küresel iklim değişikliği doğudan batıya, kuzeyden güneye, yoksuldan zengine, gençten yaşlıya herkesi aynı anda ve eşit derece kesen, etkilerinden kimsenin azade olmadığı yegane konulardan biri.
 
Şimdi, The Guardian bir inisiyatif aldı, milyonlarca kişinin gözünün üzerinde olacağı bir işe soyundu, üstelik bu fosil yakıt endüstrisinin en azılı oyuncularının ve lobilerinin nefretini de kazanmak pahasına. Ancak, bu işin öncülüğünü üstlendiğinizde arkanızdaki en büyük gücün, küresel yurttaş gücü olması çok önemli. Yatırımları çekme çağrısıyla birlikte başlatılan imza kampanyasına 24 saat olmadan 60 binden fazla imzanın atılmış olması, küresel yurttaş gücünün net bir göstergesi…
 
Tam bu noktada, The Guardian'ın bu kampanya ile awareness, advocacy ve activism'i de birlikte inşa ettiğini söylemek mümkün. Yani, ekonomik, politik, sosyal ya da toplumsal konularda farkındalık yaratma, bilme hakkını ve toplumsal yararı savunma ve buna yönelik eylemcilik. The Guardian'ın ortaya koyduğu, sadece bunların tek biriyle yetinmeyen, farkındalık yaratırken, kamunun bilme hakkından yola çıkarak, şeffaflık ve hesap verilebilirlik talep eden, bunu da talep etmekle kalmayıp eyleme dökerek kampanya çağrısıyla aktivizme dönüştüren bir model.
 
Dolayısıyla, içinde bulunduğumuz iklim kriziyle ilgili dikkate alınmayı fazlasıyla hak eden The Guardian'ın hamlesi cesur bir adım, dileyelim bu cesaret diğer yayınlara da bulaşsın…