Seçim kampanyaları sosyal medyasız olmuyor…

… ama Türkiye seçimlere giderken sosyal medyayı hakkıyla kullanan parti ve lider neredeyse yok. Bunun tek istisnası Selahattin Demirtaş

ASLI TUNÇ

20.04.2015

 
Geçtiğimiz hafta Hillary Clinton 138 saniyelik bir video ile 2016 ABD Başkanlık yarışında yer alacağını açıkladı. Gerçi çekimlerin sadece 90 saniyesinde kendisi görünüyordu. Video resmî internet sitesine konduğu anda Twitter’dan ve Facebook’tan duyuru yapıldı. Evet, Hillary adaydı. “Her Amerikalının bir şampiyona ihtiyacı var. Ve o şampiyon ben olmak istiyorum” diyordu Clinton.  Adaylığını açıkladığı tweet 24 saat olmadan 95.000 retweet aldı, videosu 2 milyon kişi tarafından izlendi, Facebook sayfası 600.000 kez “beğenildi”.  Sadece tek gün içinde 4.7 milyon Facebook kullanıcısı adaylık duyurusu ile ilgili yorum, paylaşım, beğenme yaparak 10.1 milyon sanal etkileşim yarattı. Kızı Chelsea, derhal “seninle gurur duyuyorum anne” diye tweet attı. Ve kim bilir kaç kez retweet’lendi.
 
Aslına bakarsanız Clinton’ın adaylık duyurusu ve sosyal medya stratejisi kimse için sürpriz olmadı. 2013 yılının başında Dışişleri Bakanlığından ayrıldığından beri Clinton Twitter’in gücünün basın toplantılarından fazla olabildiğini keşfetmişti. Bu nedenle Amerikalıların o pek bayıldığı şaşalı, kırmızı, mavi, beyaz dev balonlu ve bol konfetili bir Demokrat Parti Kongresinde adaylığını açıklamaktan kaçındı.
 
Başkanlık seçimlerinde aday olacağı belli olunca da kampanyasını gözünü kırpmadan Silikon Vadisinden seçiverdi. Google’un ürün yöneticisi Stephanie Hannon şirketteki üst düzey konumunu bırakıp, Clinton’ın Başkanlık seçim kampanyasının dijital ve teknolojik stratejiler bölümünün başına geçti.
 
İşin tabii bir başka yüzü de var. Sosyal medya mecraları aynı zamanda iki tarafı keskin bir kılıç olabiliyor. Sanal ortamda seçmenlerin coşkusu arkaya alınmışken, Twitter’da “#nedenHillayeoyvermiyorum” (#WhyImNotVotingForHillary) hashtag’i patladı. Clinton’ın eski başarısızlıkları çarşaf çarşaf sosyal medyaya döküldü. İşin içine yakıcı mizah da girince muhalif sesler adaya hasar vermeye başladı. Sonra tartışma, kampanya için hazırlanan logoya geldi dayandı. En ağır eleştiriler ve alaycı yorumlar işte tam da bu konuda oldu. Kimisi onu FedEx logosuna benzetti, kimi ‘’H’’ harfinin kullanımından kaynaklı olarak “ilerde Hastane var” tabelasına. WikiLeaks bile Twitter üzerinden logosunun çalındığını iddia etti.
 
ABD’de 2008 Obama kampanyasının sosyal medya başarısından çok ders çıkarılmışa benziyor.  Obama daha o dönemde genç seçmenleri siyasal katılıma çekmiş ve internet üzerinden topladığı küçük paralarla kampanyasına güç katmıştı. 2012’deki seçimlerde ise Obama rakibi Mitt Romney’den 20 kat  fazla sosyal medya başarısıyla sanal âlemde nasıl kampanya yapılacağını tüm dünyaya kanıtlamıştı.
 
Bu aralar pek çok ülkede önemli seçimler yaklaşıyor. 7 Mayıs’ta Birleşik Krallık’ta genel seçimler var. Malum biz de 7 Haziran’da sandığa gidiyoruz.
 
İngiltere’de  aslında bir pazarlama platformu olan Sensible hangi liderin önde gittiğini ve partilerin kıyaslamalı analizlerini kullanıcılarına sunuyor. Bloglar tüm hızıyla derinlemesine politik yorumlara yer veriyor. Televizyon tartışmalarında Twitter üzerinden anlık algoritmalar yapılıyor. Alkış ya da eleştiri seslerinin sayısı, liderlerin konuşmalarında geçirdiği anahtar kelimelerle orantılanıp grafikler çıkarılıyor.
 
IPSOS Mori araştırma şirketi ile Londra’daki King’s College’ın ortaklaşa yaptığı bir araştırmaya göre 18-24 yaş arası seçmenlerin % 34’ü sosyal medyada gördüğü bir yorumdan oy tercihini değiştirebileceğini söylüyor. 2015 seçimleri için sosyal medyanın seçmen üzerindeki etkisi, TV tartışma programlarının hemen ardından ikinci sırada. Birleşmiş Krallık nüfusunun %71’i sosyal medyanın geleneksel siyasal mecralarda sesini duyuramayan insanlar için yararlı bir platform olduğunu düşünüyor. Ancak % 50’si sosyal medyanın politik tartışmaları eskiye oranla daha yüzeyselleştirdiğini savunuyor.
 
Türkiye seçimlere giderken sosyal medyayı hakkıyla kullanan neredeyse hiçbir parti ve lider yok. Partilerin dijital seçim stratejileri ya da seçmenleriyle etkileşime geçeceği anlamlı bir mecra da bulunmuyor. Türk siyaseti asık yüzlü ve üstten konuşan bir yapıya sahip. Dolayısıyla sosyal medyanın ele avuca sığmaz, esprili, hiyerarşiden uzak ve bazen kişisel yapısı kendini fazlasıyla önemseyen politikacılara uymuyor. Kanımca sadece HDP lideri Selahattin Demirtaş sosyal medya ruhunu kavramış görünüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "ya siz kendinizi ne sanıyorsunuz?" sözlerine "Kim olduğumu sormuşsun, tanışalım mı? 7 Haziran'da @RT_Erdogan" diyen tweet’i bunun en güzel kanıtı değil mi?