Medyamızın karanlık 3 Mayıs’ları

Dünyanın sadece yüzde 14’ünde basın tam anlamıyla özgür. Bu da her yedi ülkenin biri anlamına geliyor

ASLI TUNÇ

03.05.2015

 
Basın özgürlüğümüzün hızla irtifa kaybettiğini verilerle, somut vakalarla, analizlerle daha kaç uluslararası kuruluşun raporundan okuyacağız kim bilir?
 
Demokratik iklimin en temel göstergelerinden olan medyanın ülkemizdeki çoğu zaman iç burkan, bazen de isyan ettiren hallerini kaç bağımsız uluslararası örgüt yüzümüze bir tokat gibi vuracak? İşte daha geçtiğimiz gün Freedom House örgütü tam 199 ülkeyi kapsayan dev 2015 basın özgürlüğü raporunu açıkladı (https://freedomhouse.org/report/freedom-press/2015/turkey#.VUOo46YQTyl).
 
Türkiye’de son dönemdeki keskin kötüye gidişi grafiklerle açıklamış rapor. Sıfırdan yüze (yani en kötü duruma) kadar olan değerlendirmede bu yıl Türkiye’nin skoru 65. Bu son beş yılın en kötü puanı. 2010-2012 arasında sırasıyla 54-55-56 diye giden ve “kısmen özgür” statüsünü koruyan Türkiye 2013 ve 2014 yıllarında 62 ve 65 ile “özgür değil” statüsüne gerilemiş. Bunda en çok internete erişimin engellenmesini kolaylaştırıcı yasal düzenlemelerin ve Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) izleme yetkilerini genişleten yeni kanunun etkisi büyük.  Buna ek olarak gazetecilere nefes aldırmayan çalışma ortamını, yolsuzluk ve milli güvenlik meselelerinde gazetecilerin karşılaştıkları devasa yasal engelleri de düşünürsek ülkenin durumunun vahameti daha net görünmüş oluyor.
 
Rapor yasal, siyasal ve ekonomik durumu da verilerle değerlendiriyor. Tahmin edeceğiniz gibi o veriler de epeyce fena. 44 ülkeyi barındıran Avrupa coğrafyası da basın özgürlüğü konusunda doğrusu dikensiz gül bahçesi değil. Hadi Norveç ve İsveç’i bu konudaki düşler ülkesi olarak bir kenara koyalım; ne de olsa en düşük (yani olumlu anlamda sıfıra yakın) skorlar bu iki ülkeye ait. Ancak Yunanistan ve Sırbistan’da durumdaki kötüleşme epeyce keskin. Hele basını “kısmen özgür” Macaristan’da Başbakan Viktor Orbán 2014 yılı boyunca kendi propagandasını yapsın diye medya sahipleri üzerinde epeyce baskı uygulamış. Ancak yine de internet veri trafiği üzerindeki vergi teklifi vatandaşların büyük kitleler halinde sokağa dökülmesiyle geri çekilmiş.
 
Dünyada basın özgürlüğü anlamında en korkunç yerlere yani 90-100 puan alan ülkelere baktığımızda Beyaz Rusya, Kırım, Küba, Ekvator Ginesi, Eritre, İran, Kuzey Kore, Suriye, Türkmenistan ve Özbekistan’ı görüyoruz. Bu bölgelerde özgür medya neredeyse yok diyebiliriz. Basın tamamen rejimin sözcüsü, yurttaşların yansız ve özgür haber alma olanağı sıfıra yakın ve muhalif basın işkence, hapis ve diğer baskı yöntemleriyle susturulmuş vaziyette. İran dünyada en fazla gazeteciyi hapseden ülke konumunda. Örneğin Washington Post muhabiri Jason Rezaian 2014 Temmuz’undan beri neyle suçlandığı bilinmeden alıkonuluyor.
 
ABD’nin basın özgürlüğü puanı Ferguson olayları sırasında polisin gazetecilere gösterdiği kötü muamele yüzünden düşmüş. Rusya’da ise medya üzerindeki demir yumruk iyice sertleşmiş vaziyette. Latin Amerika’ya göz atarsak Meksika son on yılın en düşük konumuyla yeni ve çok tartışmalı telekomünikasyon yasasının açtığı yaraları tartışıyor. Honduras, Peru, Ekvator ve Venezüella kötü durumda. Latin Amerika’daki 15 ülkenin sadece 3’ünde özgür basın var. Bu da nüfusun yüzde 2’ne denk düşüyor. Asya-Pasifik ve Afrika ülkelerine dilerseniz hiç girmeyeyim. Durum tam bir felaket çünkü.
 
Bütün bu küresel perspektif Türkiye’nin gittikçe kötüleşen konumunu ve durumunu meşrulaştırmaz ve normalleştirmez kuşkusuz. Ancak tüm dünyanın sadece yüzde 14’ünde basın tam anlamıyla özgür. Bu da her yedi ülkenin biri anlamına geliyor. Epeyce karamsar bir tablo değil mi?
 
Bağımsız medyanın desteklenmesi, özgür basın ilkelerinin kutlanması ve yaşamını kaybetmiş gazetecilerin anılması amacıyla 1993 yılından bu yana 3 Mayıs, Birleşmiş Milletler tarafından Dünya Basın Özgürlüğü Günü olarak kabul edildi. Bu 3 Mayıs’ta da Türkiye dünyanın karanlık tarafında yerini almayı sürdürüyor.