Yalan Yıllar ile değişmeyen medya gerçekleri

“28 Şubat’tan çok önce Demirel’i ve Çiller’i uyaran ben değildim. Washington-Ankara-Bağdat hattında kritik saatlerde Özal beni aramadı’’

ASLI TUNÇ

23.08.2015

Can Kozanoğlu’nun son kitabı Yalan Yıllar[*] yaz tatilinde okunacak kitaplar yığınımın en üstünde durdu bir süre. Onu okumak için en doğru zamanı bekliyordum; ne de olsa 2001 yılında Cilalı İmaj Devri ile yazar ve sosyolog olarak gönlümü fethetmişti Kozanoğlu. Bu incecik ama son derece zekice yazılmış eser, yıllar geçse de benim kült kitaplarımdan biri olacaktı. Sonraları Kozanoğlu ile gerçek yaşamda da yollarımız kesişecek, aynı üniversitede ders verecektik. Neyse ki pek çok yazarın aksine,  Kozanoğlu okurunu düş kırıklığına uğratmıyor, en az yazdıkları kadar içten, esprili ve sıcacık bir insan olarak öğrencilerin de sevgilisi oluveriyordu.
 
Aslına bakarsanız Türkiye’de gazetecilerin anı kitapları benim için hep bir hayal kırıklığı olmuştur. Yazar konumuna geçen egosu şişik gazeteciler, ya her şeye ve herkese öfke doludurlar, ya kendilerini gülünç bir şekilde ciddiye alırlar, ya da medya dünyasındaki sayısız kokuşmuşluğun ortasında tek ilkeli ve dürüst olarak kendilerini görüp diğerlerini karalarlar. Yazdıkları her satıra öfke ve yılgınlık sinmiştir. Okur olarak şimdiye dek bana medya dünyamızı anlatırken gerçeklik ve samimiyet duygusu veren tek bir kitaba bile rastlamadım. Neyse ki Yalan Yıllar bu olumsuz görüşlerime son noktayı koydu.
 
Her şeyden önce Yalan Yıllar esprili ve içten bir kitap. Kozanoğlu kendi dahil pek çok karakter ve olayı çoğu yerde kurgulasa da, 1980’lerden bu yana medya dünyamızda yaşananlar alabildiğine gerçek; basında yeşeren dostluklar, darbe sonrası yolunu kaybetmiş solcu gazeteciler, sayısız işten çıkartılmalar, asparagas haberler, acımasız patronlar, mesleki rekabet, her devrin adamı tipler ve bu coğrafyalarda daha nice aşina olduğumuz gelişme…
 
Kozanoğlu 34 yılda 18. işinde çalışan biri olarak “gazeteci milleti”ni anlatıyor, bir yandan kendini tiye alarak önemli bir dönemde yaşananları paylaşıyor bizimle. Kendini çekingen, meslekte pek çok başarısızlığı tatmış, hayal ettiği romanı asla yazamamış, yalnız bir karakter olarak çizerken “gazeteci-yazar” tiplerini alaya almaktan geri durmuyor. Örneğin kitabın hemen başında “gazetecilik ve televizyonculuk anılarım biraz gariban işi maalesef” diyor Kozanoğlu ve şöyle devam ediyor: “28 Şubat konusunda haftalar öncesinden Demirel’i ve Çiller’i uyaran ben değildim. Washington-Ankara-Bağdat hattında en kritik sekiz saat yaşanırken Özal beni aramadı. Asil Nadir duvarları yumruklarken odada yoktum. Hürriyet’in kaderi değişirken, geceye benim vurucu cümlemle nokta konmadı. Sabah ve ATV’deki depremlerin en büyüğünde, o en gergin akşamda, ‘Bakın Dinç Bey…’ diye söze başlayabilecek bir konumda da değildim…”
 
Son 30 yılda Türkiye medyası sayısız dönüşüme uğradı. Toplum da değişti, teknoloji de ilerledi. Ancak bazı şeyler hiç mi hiç değişmedi. Kitapta 12 Eylül darbesinden sonra mesleğini doğru bir şekilde yapmak isteyenlerin kullandığı bir cümle bugün hâlâ geçerli: “Hele şu dönem bir geçsin, gerçekleri yazarız”.
 

 

[*] Yalan Yıllar, Can Kozanoğlu, Can Yayınları, Nisan 2015.