Kötü itibar yönetimi: Sansür

İletişim dijitalleştikçe, sosyal medyada yapılan yorumlar geleneksel medyada oluşturulan kurumsal imajların ötesine geçti

EFE KEREM SÖZERİ

14.01.2016

İtibar yönetimi, şirketlerin uzun vadeli imajını korumak için tanımlanmış bir halkla ilişkiler kavramı. İletişim dijitalleştikçe, sosyal medyada ve forumlarda yapılan bireysel yorumlar, gazete ve televizyon gibi geleneksel medyada oluşturulan kurumsal imajların ötesine geçti, bu kaotik alandaki dijital itibar yönetimi öncelikli oldu.
 
Bununla birlikte sadece kurumlar değil, yeni mezunlardan tecrübeli siyasetçilere dek herkesin hayatından izler Google arama sonuçlarında çıkıyor. Bu yüzden de şirketlerin insan kaynakları departmanları, iş başvurusu yapanların Facebook sayfalarını gözetliyor, eğitimli genç seçmenler ise oylarını İnternet’ten derledikleri bilgilere göre yapıyor. Türkiyeli siyasetçiler de 2011 seçimlerinden itibaren kampanyalarını çevrim içi alana da aktardılar. Artık Genelİzleyici.com gibi, siyasetçilerin sosyal medya faaliyetlerini anlık olarak takip eden, PolitiWoops gibi, sildikleri tweet’leri ifşa eden platformlar bile var.
 
İtibar yönetimi sadece kriz yönetiminden ibaret değil. Dijital itibar yönetimi literatürü, kriz çıkmadan evvel olumlu bir imaj geliştirmeyi, kriz sırasında sorunları dürüstçe kabul etmeyi, gerekiyorsa özür dilemeyi, çözüm için iletişim yollarını açık tutmayı ve uzlaşmayı, kriz sonrasında ise ders çıkarmayı öneriyor.
 
Fakat Türkiye’de 17-25 Aralık yolsuzluk soruşturması üzerine İnternet Kanunu’nda değiştirilen “kişilik hakları” koruması, çevrim içi sansürün en sık başvurulan gerekçesi ve dijital itibar yönetiminin en önemli aracı oldu. Şeffaflığın yerini karartma aldı, gazetelere cevap hakkı ve tekzip yerine Sulh Ceza Mahkemeleri’nden bir günde çıkarılan erişim engeli kararları gönderilir oldu.
 
Yakın tarihin en geniş kapsamlı kötü itibar yönetimi örneği, Yusuf Yerkel’in kendisi hakkındaki 357 internet içeriğini sansürletmesi, Türkiye’de neyin yanlış gittiğini anlatabilir.
 
“Tekmeci müşavir”*
 
13 Mayıs 2014’te Soma’da 301 madencinin ölümüne yol açan iş cinayeti, AKP hükümetinin en kötü yönettiği krizlerden biri. Faciadan 20 gün önce tüm muhalefet partilerince desteklenen “maden kazalarının araştırılması” önergesi AKP’li vekillerin oylarıyla reddedilmişti, AKP’nin uzun vadeli iş güvenliği imajının da olumsuz olduğu eklenince, kriz sırasında AKP’ye kalkan olabilecek bir iş güvenliği itibarından söz etmek mümkün değil.
 
Kriz sırasında ise sonradan doğru olmadığı ortaya çıkacak pek çok bilgi paylaşıldı. Soma Kömür İşletmeleri tarafından yapılan "Alınan en yüksek ve sürekli denetimde olan tedbirlere rağmen yaşanan kazaya anında müdahale gerçekleştirildi" açıklamasının AA tarafından duyurulması gibi.
 
Kriz sonrası ise daha da kötü yönetildi. Dönemin başbakanı Erdoğan kazadan sonra Soma’da yaptığı ilk açıklamada “bunlar olağan şeylerdir… bunun yapısında, fıtratında bunlar var” diyerek geçtiğimiz yüzyıllarda diğer ülkelerde yaşanmış maden kazalarından örnekler vermişti.
 
Basın açıklaması çıkışında Erdoğan Soma halkı tarafından “Başbakan istifa” sloganlarıyla protesto edildi. Erdoğan’ı yuhalayan bir Somalı vatandaş, yakındaki bir marketin içinde Erdoğan ve korumalarınca dövüldü. Fakat olayın kapalı bir yerde gerçekleşmesi, güvenlik kamerası kayıtlarının polislerce alınması ve tanıkların baskı altında hissetmesi, mağdurun ise sonradan ifade değiştirmesi bu olayı gölgelemiş; haberlerde “Başbakan'ın Soma'da bir kişiye yumruk attığı ileri sürüldü” gibi ifadeler kullanılmıştı.
 
Fakat bu olaydan dakikalar sonra, Erdoğan’ın konvoyu ayrılırken araçlardan birine tekme atan Erdal Kocabıyık adlı madenci korumalar tarafından yere düşürüldü ve Başbakanlık Müşaviri Yusuf Yerkel tarafından yerde tekmelendi.
 

 [Mehmet Emin Al / Reuters]
 
Açık alanda gerçekleşen ve profesyonel haber fotoğrafçıları tarafından görüntülenen bu saldırıyı veren haberlerde “iddia edildi, ileri sürüldü” gibi ifadeler kullanıl(a)madı. Kısa süre içinde kimliği belirlenen Yusuf Yerkel, o günden itibaren çoğu haberde “tekmeci müşavir” olarak anıldı, dünya basınında da “protestocuyu tekmeleyen danışman” olarak tarif edildi.
 
Erdoğan’ın aynı gün benzer şekilde başka bir vatandaşa şiddet uygulamış olmasına rağmen, baskının Yusuf Yerkel üzerinde oluşması, bir toplumsal ihtiyaçtan, siyasi sorumluluğu olanların hesap vermesi talebinden kaynaklanıyor olmalı. Erdoğan’ın hiçbir durumda istifa etmeyeceği bilindiği için, en azından bir danışman görevden alınırsa kamuoyu bir parça rahatlatılabilirdi. Ancak Yerkel’in görevden alındığına dair haberlerin bile kamuoyunu yanıltmak için servis edilmesi yüzünden Soma’yla hiçbir alanda yüzleşilememiş oldu.
 
Yerkel’in bu krizde kurban edilmeme sebebi daha 2011’de dokuz bakanın katıldığı nikah töreni ile berraklaşan ilişki ağından ve AKP’nin kriz yönetim şeklinden anlaşılabilir. Ancak böylelikle, Soma krizinden yeni bir kriz daha doğmuş oldu, ve Yusuf Yerkel’in kötü itibar yönetimi buradan itibaren AKP pratiklerine uyumlu şekilde ilerledi.
 
İnkar, tekrar, pazarlık, yanıltma ve karartma
 
Erdoğan liderliğindeki AKP iktidarı mutlak güç üzerine kurulu; en ufak bir zayıflık belirtisi, bir geri adım veya özür bu nedenle mümkün olmuyor. İnkar’la başlayan kriz yönetimi karartma ile bitiyor.
 
inkâr
 
Geçtiğimiz günlerde ölen ve tüm devlet erkanının cenazesine katıldığı Akit Gazetesi genel yayın yönetmeni Hasan Karakaya olaydan bir gün sonra köşesinde “Yusuf Yerkel’in tekmelediği kişinin ‘işçi yakını’ olduğunu nereden çıkardınız?.. O adam, ‘işçi yakını’ filan değil, İstanbul’dan Soma’ya ‘eylem’ için gelen ‘TGB’li bir provokatör’den başkası değil!.. Haaa, ‘TGB’li bir provokatör’ olunca ‘tekmelenmesi’ mi gerekir!.. Bazen gerekir!..” diye yazmıştı.
 
tekrar
 
Yerkel, Erdal Kocabıyık’ın kendisine saldırdığı iddialarını çürüten video kayıtlarına rağmen, yayınladığı özür mesajında dahi bu iddiayı tekrarladı, “maruz kaldığım hakaret ve saldırılara rağmen sükunetimi muhafaza edemediğimden dolayı üzgünüm” dedi.
 
pazarlık
 
Olay günü polislerce evinden alınıp ifade vermeye götürülen Kocabıyık psikolojisinin bozulduğunu, günlerce evden çıkamadığını söyledi; kendisini arayıp özür dileyen Yerkel’in helallik istediğini belirtti ve şikayetçi olmadı. Tekme kamuya açık bir alanda atılmışken, helalleşme gizlice yapıldı, adli soruşturma engellenmiş oldu.
 
yanıltma
 
Adli soruşturma riski geçiştirilse de, kamuoyu tepkisi henüz dinmediği için, 21 Mayıs 2014 itibariyle Başbakanlık Müşaviri Yerkel’in “Başbakan Özel Kalem Müdür Yardımcılığı görevinden alındığı” duyuruldu. Halbuki, Yerkel resmi müşavirlik görevinden alınmamıştı, resmi bir statüsü olmayan “özel kalem müdür yardımcılığı” görevinden alındığı iddiasıyla kamuoyu yanıltılmıştı. Yerkel hakkında idari soruşturma da açılmadı; dosyası sümen altı edildi.
 
karartma
 
Aradan geçen zamanda Yerkel müşavirliğe de görevine de aynen devam etti; bugün hala aynı görevde. Ancak, yolsuzluk soruşturmasında ceza almayan bakanlar gibi, basının önüne çıkmadı; Soma’nın yıldönümünde attığı tekmeyle anılmak dışında basında yer almadı.
 
Fakat 3 Aralık 2015’te, tekmenin fotoğrafının ve videosunun yer aldığı 357 URL adresinden oluşan bir listenin “kişilik haklarını ihlal ettiği” gerekçesiyle erişime engellenmesini talep etti. Ankara 3. Sulh Ceza Hakimliği de aynı gün içerisinde bu talebi onayladı (D.İş 2015/4662).
 
Karada 123 YouTube videosu, 190 ulusal haber, 22 uluslararası haber, 10 Sözlük/Forum sitesi, 4 karikatür blogu, 4 Dailymotion videosu, 1 Twitter statüsü ve 3 adet diğer içerik var. Tüm bu içeriğe ait linklerin kategorilere ayrılmış halini bir veri seti halinde inceleyebilirsiniz.
 
Mahkemenin aynı gün içerisinde tüm bu videoları izlemiş, tüm haber metinlerini okumuş ve yorumları değerlendirmiş olması mümkün değil. Gerçekleşmiş bir olayı anlatan haberlerin engellenmiş olmasını kişilik haklarının ihlali ile açıklamak da mümkün değil. Bu açıdan, mahkemenin basın özgürlüğünü de dikkate alan bir değerlendirme yapmadığı, Başbakanlık Müşaviri’nden gelen engelleme talebini aynen onayladığı açık.
 
Sansür kararları mahkemeler tarafından Erişim Sağlayıcıları Birliği’ne gönderiliyor, oradan da içerik sahibi kişi ve kurumlara gönderilerek 4 saat içerisinde sansürleniyor. Örneğin Ekşi Sözlük, kendilerine ulaşan mahkeme kararı uyarınca “Yusuf Yerkel” başlığı altında yazılan içeriğe erişimin engellendiğini 3 Aralık akşamı duyurdu. Engellenenler arasında olan Brezilyalı karikatürist Carlos Latuff ise 7 Aralık’ta sitesinin Türkiye’den erişime engellendiğini duyurdu.
 
Bu iki gelişme ana akım basında birer birer haber yapılmış olsa da, 190 adet haberi engellenmiş olan ulusal basın kuruluşlarınca sansürün kapsamı hakkında tek bir haber dahi yapılmamış olması çok düşündürücü. Eğer bu karar, mahkeme tarafından haberleri engellenen Hürriyet, Milliyet, Star, Posta, Radikal, Sözcü, Cumhuriyet, BirGün, Taraf, Zaman, Haberdar, MedyaTava, Diken, İnternetHaber ve T24 gibi önde gelen basın kuruluşlarına gönderilmediyse, sansür gizli kapaklı yapılıyor ve kurumların yedi gün içinde karara itiraz hakkı ellerinden alınıyor demektir; fakat eğer eline bu karar ulaşanlar bunu haber yapmamışsa ve itiraz etmemişse, siyasi baskının yol açtığı otosansür çok vahim bir boyutta demektir.
 
Sansürün gerçek boyutunu duyuran ilk kaynak, EngelliWeb’in 6 Ocak tarihli tweet’i; benim veri setini oluştururken temel aldığım orijinal mahkeme kararı ise karar sayısını arayarak bulduğum Almanca bir WordPress blogu [PDF].
 
Tekme yokmuş gibi çek panpa
 
Yerkel’in sansürlenmesini istediği bu geniş listeyi diğer “kişilik hakları” şikayetlerinden ayıran ve bir itibar yönetimine dönüştüren şey kararın kapsamı değil, listenin belirlenmesindeki yöntem: Yerkel, sadece kendisi hakkındaki olumsuz haberleri ve yorumları değil, madenciye tekme attığı görüntünün yer aldığı her türlü içeriği erişime engelletmiş.
 
Örneğin iktidara yakın MedyaGündem’in haberinde Yerkel’e “paralel örgüt” tarafından iftira atıldığı iddia edildiği halde, görselden dolayı haberin linki sansürlenmiş:
 

 
Yerkel’in Kocabıyık’ı arayıp helalleştiğini olumlu bir dille yazan Haber35 ile Yalçın Akdoğan’ın Yerkel’i savunduğu HaberVaktim bile yine manşet görselindeki tekme yüzünden sansürlenmiş:
 

 
Sansür listesinde Star Gazetesi ve A Haber gibi iktidara yakın basın kurumlarında çıkan haberler de var. Karara benim ulaştığım tarihte bu haberlerin silinmiş olması, sansür kararının basın kuruluşlarına zamanında ulaştığı ve otosansür nedeniyle haberinin yapılmadığı ihtimalini güçlendiriyor.
 
Doğrudan Yerkel ile ilgili olmayan, örneğin, tekmelenen madenci Kocabıyık’ın bir belediyede çalışmaya başladığını yazan haberler de manşet görseli nedeniyle ve Yerkel’in “kişilik haklarının ihlali” gerekçesiyle sansürlenmiş:
 

 
Bir devlet memurunun kamusal alanda gerçekleştirdiği bir eylemin fotoğrafı tek başına Yerkel’in “kişilik hakları”nı nasıl ihlal ediyor, bunu mahkemenin açıklaması gerekir.
 
Aynı listeyle engellenen fakat içinde Yerkel dahi bulunmayan bir karikatür Yerkel’in “kişilik hakları”nı nasıl ihlal ediyor, bunu da mahkemenin gerekçelendirmesi gerekir:
 

 [Carlos Latuff]
 
Daha geçerli bir açıklama ise şu: Yerkel’in mahkemeye gönderdiği 357 URL adresinin arasına muhtemelen hata sonucu giren ve mahkemece aynen kabul edilen 2013 tarihli iki haber (1 ve 2), hakimin bu listeyi hiç değerlendirmeden onayladığını gösteriyor. Yusuf Yerkel’in internetten kaldırılmasını istediği tüm içeriğin hiç sorgulanmadan sansürlenmiş olması, siyasetçilerin itibar yönetimi için neden mahkemeleri kullandığını da açıklıyor.
 
Streisand etkisi: Sansürlerken ibretiâlem olmak
 
Aşağıdaki tablo, Google’da yapılan “Yusuf Yerkel” aramalarının son bir yıldaki değişimini gösteriyor. Mayıs’ta Soma’nın yıldönümünde hatırlanan Yerkel, Aralık ayında sansür kararını aldırdıktan sonra bunun iki katı kadar daha fazla aranmış; arama sonuçlarında çıkan haberler ise çoğunlukla Ekşi Sözlük’ün sansürlenmesi hakkında ve hiçbiri olumlu değil, pek çoğunda Yerkel’in unutturmak istediği tekmenin görselleri de yeniden kullanılmış.
 

 
Sansürün uygulandığı ilk adreslerden biri olan Ekşi Sözlük’te ise, sansür kararı sonrası 900’den fazla yeni ‘entry’ girilmiş.
 
Bu açıdan bakınca, Yusuf Yerkel’in sansür çabası beklenenin tam tersi etkiyi yapmış, geri tepmiş gibi görünüyor.
 
Sansür literatüründe Streisand etkisi olarak adlandırılan bu durum sansürlenmek istenen bilginin daha çok merak uyandırması, daha çok yayılması olarak açıklanıyor. Türkiye gibi sansürün siyasi nedenlerle sıkça uygulandığı sistemlerde ise sansürü aşmanın kendisi bir siyasi tepki göstergesi oluyor.
 
Dünyada itibar yönetimi bu tür toplumsal tepkilerin farkında olarak yapılıyor; kullanılan en etkili yöntem ise olumsuz içeriği Google aramalarında geri sıralara düşürecek kadar çok sayıda olumlu (bazen sahte) yeni içerik üretmek. Yerkel örneğinde, madenci Kocabıyık ile basın önünde görüşmek ve kamuya açık bir şekilde barışmak pek çok olumlu haber metni yazılmasını sağlayabilirdi; veya yandaş basında, intihara teşebbüs eden bir kişiyi Yerkel’in engellediği ve iş bulduğu gibi haberler yapılabilirdi.
 
Fakat, Türkiye’de itibar yönetimi sansür temelli; öyle ki, sektördeki en büyük avukatlık şirketlerinden birinin temsilcisi Sabire Meltem Banko (aynı zamanda AKP’den milletvekili aday adayı da olmuştu) verdikleri hizmeti “internet ortamında istemeyen [sic] içeriklerin (yorum, fotoğraf, video, karikatür) temizlenmesi” olarak tanımlıyor. Yerkel’in sansür başvurusundaki avukatı Merve Türkmen Kaplan, Banko ile birlikte “Banko & Kaplan Hukuk Bürosu”nun ortağı.
 
Banko, daha önce kendisiyle alakalı bir başvuru sonucu engellenen Ekşi Sözlük’teki “Meltem Banko” başlığına yüzlerce yeni entry’nin sansüre tepki için girildiğini biliyor olmalı. Bu durumda, Yerkel’in itibar yönetimi için neden aynı yol izlendi?
 
İnternet aktivisti Kuşburnu, böyle tepki çekecek sansür girişimlerinin bir PR çalışması olduğunu iddia etmişti. Diken yazarı Levent Gültekin ise iktidardaki yozlaşmayı “çirkef makbul oldu” diye tarif ediyor.
 
Benim kanaatim, Yerkel’in itibar yönetiminde sansürün bir hata olarak değil, bir araç olarak kullanılmış olabileceği; okulda sataştığı çocukları sindirmek için daha çok zorbalık yapanlar gibi, yolsuzluk soruşturmasını kapatmak için savcıları yargılayanlar gibi, barış masasını devirerek kaybettikleri seçimleri savaşla kazananlar gibi.
 
İtibarını ve iktidarını böyle yönetmek bir tercih meselesi, bir etik meselesi, bir hukuk meselesi. Ancak bu devir de kapandığında yine biz yazacağız: Kötü bilirdik.
 
 
* Not: Bu yazıdaki bazı linkler Yusuf Yerkel’in “kişilik hakları” şikayetiyle mahkeme tarafından sansürlenmiştir. Bu kaynaklara ve sansürlenen diğer haber metinlerine ulaşmak için proxy ve VPN servislerinden faydalanabilir, Tor ağını kullanabilirsiniz.