Helsinki’de basın özgürlüğü kutlanırken…

Finlandiya Cumhurbaşkanı Niinistö, ülkesinin ifade ve basın özgürlüğü açısından dünyada birinci olmasını, yolsuzluk olmamasına bağlıyor

TAYFUN ERTAN

04.05.2016

 

UNESCO’nun Dünya Basın Özgürlüğü Günü kutlamasında, Elmira İsmailova ile karşılaştım. Etrafı bir gazeteci ordusu ile çevrilmişti, yanına yaklaştım “Merhaba, ben Türkiye’den bir gazeteciyim, hepimiz kızınızla gurur duyuyoruz, bunların hepsi geçecek,” dedim. Bu Babil Kulesinde Türkçe duyunca hemen bana döndü, gülümsedi, yanaklarımdan öptü ve “allah razı olsun” diye karşılık verdi.

Elmira, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev hakkında yolsuzluk haberleri yaptığı için, dünyanın gözünde haksız yere hapiste olan gazeteci Hatice İsmailova’nın annesi. Unesco’nun, 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü için Finlandiya’da, Helsinki’de düzenlediği dev boyuttaki uluslararası konferansta, kızına verilen 2016 UNESCO/Guillermo Cano Basın Özgürlüğü ödülünü almaya gelmişti.* 

Finlandiya Cumhurbaşkanı Sauli Niinistö, UNESCO Genel Müdürü Irina Bokova ve dünyanın dört bir yanından gelmiş yüzlerce gazeteci tarafından ayakta alkışlanarak kürsüye çağrıldı. Elmira ve kızının hapiste yazdığı teşekkür mektubunu okudu: “Bu ödül, bir kutlama nedeni olmamalı, bu ödül, törene katılanlara eylem çağrısı olmalı. Benim istediğim, yaptığım çalışmayı ya da ne kadar cesur davrandığımı  alkışlamanız değil; istediğim, basın özgürlüğü ve adalet için hepinizin yapabileceklerinizi yapmanızdır.”

Bu çağrıya ilk yanıt, konferansın ödül törenine özel olarak katılan Finlandiya Cumhurbaşkanı’ndan geldi : “İsmayilova’nın bugün burada olmak yerine hapiste olmasına çok üzgünüm. Umarım Helsinki’deki bu toplantı bir dönüm noktası oluşturur ve ifade özgürlüğü hakkı ve basın özgürlüğü açısından global düzeyde daha olumlu gelişmelere yol açar.” 

Dünyanın dört bir yanından medya dünyası ile ilgili 1200 kişinin katıldığı bu büyük konferansta, genel anlamda ifade ve basın özgürlüğüyle ilgili sorunlu konular üzerine konuşmalar ve paneller yapılıyor. Türkiye’nin, internet haberciliğinden, nefret dili kullanımına, gazetecilerin çalışma güvenliğinden, halkın bilme hakkına, habercilik etiğinden, öz denetime kadar uzanan, kendi başına her biri çok büyük bir hassasiyetle ele alınan konuların hepsinde, sadece olumsuz örneklerin her gün çoğaldığı bir ülke olarak anılıyor olduğunu da belirtmeden geçemeyeceğim. Konferansa katılan bazı haberciler ya da uzmanların, soyut kavramlar ya da soyut sorunlar olarak değindikleri bazı meselelerin Türkiye’de her gün somut meseleler olarak yaşanıyor olması derinden yaralayıcı. 

Böylesi uluslararası toplantılara katılıyor olmanın birkaç farklı yönü var. Bir yönden, başkalarının sorun olarak önemseyip, dile getirdiği ve çözüm yolları önerdiği sorunların, yaşadığınız ülkedeki sorunların yanında ihmal edilebilecek kadar önemsiz olduğunu, çözüm önerilerinin de biraz saf öneriler olduğunu görüyorsunuz. Bir başka yönden ise söylenenler uyandırıcı bir etkide bulunuyor, içinde yaşadığınız sorunların biraz dışına çıkıp, yukarıdan bakmanıza ve kıyaslamalar yapmanıza yol açıyor. Bu yönüyle, bir kez daha sorunların nedeni üzerine düşünmeye itiliyorsunuz. Bu sefer de öyle oldu bendeki etkisi bu konferansın, ve sanki bilmiyormuşuz gibi bir kez daha demokrasi anlayışı ve uygulamamızın ne kadar eksik olduğunu hissettim ruhumda. 

Demokrasi sorununa ifade özgürlüğü kapsamına giren konular çerçevesinde baktığımızda, Finlandiya Cumhurbaşkanı Sauli Niinistö’nün vurguladığı iki basit noktayı hep hatırlayacağım galiba. Niinistö, Finlandiya’nın ifade ve basın özgürlüğü açısından yıllardır birinci sırada yer almasını, ülkesinde yolsuzluk olmamasına ve yönetimde saydam/açık olmalarına bağlıyordu.  Acaba Türkiye’nin bu iki konudaki sicilinin pek parlak olmaması, baskıcı havanın her geçen gün daha da koyulaşmasının nedeni olabilir mi?

Konferansın kapanışında UNESCO’dan bir kapanış bildirisi yayınlanacak. Bunun taslağı üzerinde çalışılıyor şimdi. Bildirinin her satırı ülke yöneticilerine öneriler ve çağrılarla dolu. Türkiye’nin sadece birkaç konuda değil, bu önerilerin tamamını satır satırına yerine getirmesinin gerektiğini düşünüyorum, göstermelik değil, sahici açıdan. 

*Beni bu konferansa Finlandiya Ankara Büyükelçiliği davet etti, teşekkür ederim.