“#BBCGoHome”: Tek millet, tek görüş bize yeter mi?

Bu satırlar yazılırken Erdoğan güdümündeki sosyal medya çevrelerinde #BBCGoHome etiketi yaygınlaştırılıyor. Anadolu Ajansı’nda ise favori düşmanımız “Batı Medyası”, özellikle de BBC.

Aslında hikaye oldukça tanıdık: “Milletçe” Erdoğan’ın safında kenetlenmemiz beklenen anlardan birinde iktidarın politikalarını sorgulama görevini sürdüren yabancı haber kanalları ve muhabirler hedef gösteriliyor. Fakat bu sefer “#BBCGoHome” kampanyasına destek veren “milli ve yerli” gazetecilerin, akademisyenlerin, kamu görevlilerinin hali bu alandaki standartları ne denli düşürdüğümüzün göstergesi.

Olay ne?

İngiliz basın kuruluşu BBC’de çalışan yapımcı James Bryant, Londra’da bulunan Imperial College üniversitesindeki 30 üyeli Türk Cemiyeti öğrenci kulübüne bir e-posta göndermiş:

"İyi günler,

“Ben BBC’nin uluslararası haber kanalı olan BBC World News’da çalışan bir yapımcıyım. Türkiye’de gerçekleşen başarısız darbe girişimini ve oradaki genel siyasi durumu ele alıyoruz doğal olarak.

“Hükümetin yaptıklarına eleştirel yaklaşan birini bulmakta zorlanıyoruz –geçtiğimiz hafta destekleyen pek çok kişiye yer vermiştik– bu nedenle şimdi de bu duruma karşı görüşlerini dile getirebilecek birini arıyoruz.

“Böyle bir tanıdığınız var mı?

“Doğal olarak, görüştüğümüz kişinin Türkiye'de sıkıntı yaşamayacağına emin olmamız gerekiyor.

“Zaman ayırdığınızınız için teşekkürler.”

Kim ne dedi?

Imperial College’daki Türk Cemiyeti sorularımı yanıtsız bıraktı, ancak bu mesajın Londra’daki bir Türk gazeteciye aktarıldığını biliyoruz. O noktadan sonra her Erdoğan destekçisi bir öncekine komplo ekleyip paylaşmış, darbeden mezhep çatışmasına dek her şeyin suçlusu BBC olmuş:

Yeni Şafak gazetesi yazarı Yusuf Kaplan, “Üst aklın borazanı #BBC darbeyi övecek darbeye direnen halkı aşağılayacak aşağılık yaratıklar arıyor! #BBCGoHome” diye yazmış. Twitter’daki kontr-gerilla hesaplarıyla ilişkisi ifşa olan Beytüşşebap Kaymakamı Kadir Güntepe, “BBC görev başında! Dili, ırkı, inancı, ideolojisi ne olursa olsun hiçbir duyarlı vatandaş BBC'nin oyununa gelmemeli!” demiş. Anadolu Ajansı eski genel müdürü Kemal Öztürk "Eğer BBC e-posta ile ülkenize karşı konuşmak için birini arasaydı ne yapardınız" diye sormuş.

Akşam gazetesi genel yayın yönetmeni Murat Kelkitlioğlu BBC’nin “mezhep çatısması” hedeflediğini iddia ediyor, Takvim gazetesinin “İngiliz BBC’den büyük alçaklık!” başlığını attığı haberin orijinal başlığı “Türkiye’de Haçlı Saldırısı”. EnSonHaber.com sitesindeki “BBC Türkiye aleyhine konuşacak gazeteci arıyor” haberine de ilk başta “BBC Alevileri Ayaklandıracak” başlığı uygun görülmüş.

Neden?

Darbe girişiminden sonra 50 binden fazla kişi hakkında verilen görevden alma ve soruşturma kararları uluslararası basında “otoriterleşme” endişeleriyle ele alındı. Anadolu Ajansı, bunu “Batı Medyası”nın Erdoğan karşıtı, tarafgir bir yayın politikası izlemesi olarak değerlendirdi, devamında AA’da yer alan bir analiz Türkiye hükümetine yönelik eleştirileri “ahlak yoksunu” olarak nitelendirirken, bu makaleye konu son olayı ele alan AA Londra muhabiri Büşra Akın Dinçer BBC’yi “demokrasiyi karalayacak birini aramak”la suçluyor.

Dinçer’in analizi yukarıdaki e-postanın neden bir “olay”a dönüştürüldüğünün iyi bir özeti aslında. Dinçer, BBC’de yayınlanan "Türkiye'deki darbenin ardında kimler var?" başlıklı yazıda darbenin bir tiyatro olduğunun, bunu da Erdoğan’ın sahnelediğinin iddia edildiğini söylüyor. Dinçer’in bu iddiası tamamen yalan. Darbe girişiminin sabahında Radikal eski genel yayın yönetmeni Ezgi Başaran’ın kaleme aldığı o makalede, tüm ihtimaller sıralanmış, darbenin Erdoğan tarafından sahnelendiği iddiası ise akla mantığa aykırı bulunup işlenmemiş bile. Dinçer’in BBC’yi “FETÖ terör örgütü”nün videosunu yayınlamakla suçladığı bir diğer haberde ise, bizzat Fethullah Gülen darbe girişimini vatan hainliği olarak niteliyor, haberin geri kalanında Erdoğan ile Gülen’in ortaklıktan düşmanlığa evrilen tarihi anlatılıyor.

Türkiye’de hükümetin iddiaları dışındaki ihtimalleri dile getirebilen televizyon kanalı kaldı mı? Genelkurmay bile Akın Öztürk’ün darbecileri ikna etmek için gönderildiği açıklamasından sonra susturulmadı mı? Fethullah Gülen’in darbeden sonraki demecine yer verebilen medya organı var mı? Zamanında Ergenekon’da hapse atılanlar bugün yeniden göreve atanırken Erdoğan ile Gülen’in geçmişteki ittifakını hatırlatabilen kaç haber sitesi kaldı henüz sansürlenmemiş olan?

Nasıl?

Haberleri Anadolu Ajansı‘ndan alan okuyucuların “Batı Medyası”ndaki haberleri suçlayan böyle analizlere hak vermesi anlaşılabilir; çünkü Türkiye’de haberler işlenirken karşıt görüşlere yer verilmiyor, okuyucuların farklı görüşler arasından kendi değerlendirmelerini yapmaları beklenmiyor. Bunun yerine, herkesin kendi görüşüne en yakın mecradan haberleri tüketmesi, o haber kanalının ve o baskın görüşün sadık takipçisi olması bekleniyor.

Ama “Batı Medyası”nda, en azından BBC’de durum böyle değil. BBC’nin editoryal rehberi, bir haber işlenirken “karşıt görüşlere eşit derecede yer verilmeli” diyor. İşte birkaç gündür hükümet yanlısı görüşlere yer verdiği için şimdi de hükümet karşıtı görüşlerini dile getirebilecek bir kişiyi arayan BBC yapımcısının çabası bundan. Bulamamasının sebebi ise e-postasında açık ediyor kendini, Türkiye’de hele de şimdi OHAL şartlarında hükümeti eleştirmenin riski giderek artıyor.

Anadolu Ajansı bugünkü siyasi iklime uygun olarak “Batı Medyası”nı suçluyor ama daha düne kadar “Rusların ‘Pravda’ yalanları” başlıklı infografikler hazırlıyordu. Elbette BBC’nin de pek çok konuda taraflı yayınlar yaptığı, özellikle İngiltere iç politikasında örneğin AB referandumunda hükümet görüşünü öne çıkarttığı eleştirileri var. Ama Türkiye-Rusya gerginliğinin ortasında RT’de (Russia Today) yayınlanan bir program hakkında İngiltere’nin Radyo ve Televizyon Üst Kurulu sayılabilecek Ofcom tarafından inceleme başlatması ve Türkiye’nin görüşlerine yeterince yer ayrılmadığı için kanalın cezalandırılması iyi bir örnek oluşturabilir. En azından, normal günlerde sigara ve alkol sansürleyen, bombalı saldırılarda yayın yasağı koyan, siyasi soruşturmalarda lisans iptali kararı veren bizim RTÜK’e örnek olur.

5N1K kifayetsiz: Post-doğrucu siyaset

ABD’de her gün yeni bir mesnetsiz iddia ile kampanyasını büyüten Trump’ın ve İngiltere’de çoğu gerçek dışı iddialarla AB referandumunu kazanan Brexit kampanyasının gündeme soktuğu bir kavramla karşı karşıyayız: Post-doğrucu siyaset (post-fact politics).

Dünyadaki tartışmalardan uyarlamak gerekirse: Erdoğan’ı televizyonda ve gazetelerde 24 saat boyunca defalarca gördüğümüz için, onun söylediği şeylerin doğruluğu değil, söylenenlerin Erdoğan tarafından söylenmiş olması değer kazanıyor, ‘haber değeri’ taşıyor. Bu durum kıymeti kendinden menkul diğer ‘televizyon ünlüleri’ için de geçerli pekala. Kaliteli gazetelerin ve haber dergilerinin bir bir kapandığı, uzun yazıların, dipnotların, kaynakçaların okunmadığı bir zamanda “Twitter’ı sallamak” haber oluyor. Son aylarda yaşananları değil, son birkaç saatte olup biteni derliyoruz haberlerde, çünkü kimse geçmişin hesabını sormuyor, unutmayı tercih ediyor.

Bu yazıyı buraya kadar okuduysanız sağolun ama, akşam meydanlara çıkmış olan milyonlar için darbenin arkasında gerçekten kimin olduğunun, bu kişilerin nasıl yargılanacağının, ve tüm bu sürecin nasıl haberleştirileceğinin pek bir değeri yok. Çünkü bu sorulara verilecek cevapların hiçbiri, koşulsuzca bir ülkünün veya bir reis’in etrafında kenetlenmenin verdiği aidiyet hissinden, ortak bir hedefe saldırmanın salgıladığı adrenalinden, ve (tamamen alkolsüz de olsa) elde edilen zaferin sarhoşluğundan daha tatlı değil.

Tankların önüne yatan insanların cesaret destanını yazanlar, neden tankları durdurmak için insanları feda etmek zorunda kaldığımızı sormayacak, sordurmayacak daha uzun bir süre.

Böyle zamanlarda küçük bir zümre tarihe not düşmeye devam edecek yine de. Okuduğunuz yazı bu pasif direnişin bir ürünü. Ancak ve ancak, bir eğitim reformuyla insan haklarını kendi kimliğine işlemiş nesiller yetişmeye başladığında bugünleri gerçekten konuşmak mümkün olacak. O güne dek, tek millet, tek görüş, kendinle gurur duy Türkiye.