Kral öldü; yaşasın Kral!

70 yıl saltanatla “dünyanın en uzun süre tahtta kalan kraliyet üyesi” denilen Tayland Kralı Bhumibol Adulyadej öldü…

SEZİN ÖNEY

16.10.2016

  
 “Dünyanın en uzun süre tahtta kalan kralı öldü.”

Bu cümlenin duyulması ertesi, renklerin ülkesi Tayland’ın siyah beyaz bir yasa gömüldüğünü okuyorum haberlerden… Kral, miras olarak tam bir yıl sürecek bir yas bıraktı. Bu bir yıl boyunca, elbette renkler, Tayland’a yavaş yavaş geri dönecek. Giysilerin siyahları, gazetelerin tek renkli baskıları, internet sayfalarından çıkan renkler, birer birer geri dönecek.

Tayland’da bugünlerde, ülkede, kimisinin Kral Bhumibol Adulyadej’e saygısından, kimisinin ise Tayland’da kraliyet ailesine verilen şekilci önemden, simsiyah giysilere büründüğü veya ağlama krizlerine girdiği gözleniyor. Ülkeye gelen yabancılara, yas dönemine uygun, saygılı davranmaları gerektiği öğütleniyor, eğlence yerleri kepenk indiriyor. Son kertede, mübalağa veya kurallara boyun eğme; her ne olursa olsun, Tayland Kralı, resmî olarak bir “yarı-tanrı.” Kral veya kraliyet ailesinden birine hakaret, 15 yıl hapisle cezalandırılabiliyor. Tayland’a gidenlerin iyi bileceği gibi, “güleryüzlü,”  “nazik” bir kültüre sahip ülkenin aksine polisi de oldukça katı.

Lèse-majesté Kanunları

Tayland Ceza Kanunu, 1908 tarihli; o zamandan bu yana, Kral’a hakarete yönelik düzenlemeler varlığını koruyor – tek fark eden, zaman içinde yaptırımların daha da artması. Ayrıca, ülkenin gelmiş geçmiş tüm anayasalarında (1932’den beri 20 tane), “Kral, saygıyla ibadet edilen bir baş tacı olacak ve bu ihlal edilemeyecek. Hiç kimse, Kral’ı herhangi biçimde veya herhangi bir eylemle, suçlamaya maruz bırakamaz” hükmü yer alıyor.
Gayet net; Kral ve kraliyet ailesini değil eleştirmek, aleyhlerinde eleştiri iması yapmak dahi suç.

Bu tarz kanunlara, “Lèse-majesté” deniyor; Latince’den laesa maiestas gelen bu kavram, “majestesinin incinmesi” manasına geliyor. Kayıtlara geçen ilk “majestik incinmeyi” engelleyen kanunlar, Roma İmparatorluğu dönemindekiler.

“Devlet” ve “liderin”, yani imparatorun birbirine eş değer kabul edilmesi; devletin, imparatorda vücut bulduğu kabulü, bu tarz hakaret kanunlarını da beraberinde getirdi. Roma İmparatorluğu’nda, İmparator, “Birinci Vatandaş” idi, yani princeps civiatis. Buna karşılık, “devlet” ve “imparator” arasında bir rekabet de söz konusuydu. Roma kanunlarına göre, İmparator’un tam manasıyla “devlet” olabilmesi için, “Roma Cumhuriyeti”ni feshetmesi lazımdı. Dünyevi düzenin garantisi olan Cumhuriyet ile, İmparator’un imtiyaz ve önceliklerinin garantisi olan “ilahiyat” da devamlı rekabet halindeydi. İmparator’un ulviliği, ilâhîliğine yönelik kabul, onların divus olarak anılmasına neden oluyordu; yani, tanrısal, tanrıya ait.

Her ne kadar ülke içinde kraliyet ailesine ilişkin olumsuz yorum veya haber yapmak yasaksa da, dünya Tayland’dan büyük…

Tayland kraliyet ailesi ilgili haberler, Tayland’da sadece fısıldanabilse de, “skandal haberler” üzerine ülke dışında yazılıp çiziliyor. Özellikle, veliaht prens, yani Kral’ın yerine geçecek olan oğlunun eksantriklikleri defalarca haber oldu. Kendisi askerî pilot eğitimi alan veliaht Maha Vajiralongkorn, çok sevdiği köpeği Fu-Fu’ya da askerî unvan vermişti. Vajiralongkorn’un kadınlara düşkünlüğü ve gayrımeşru çok sayıda çocuğu olduğu da hakkında yazılanlar arasında. Ancak, spekülasyonlar ötesinde bir de “belgelenen” tuhaflıklar söz konusu; mesela, nedimelerinden biriyken evlendiği üçüncü eşi Srirasmi’nin üzerinde sadece bir G-string varken, köpekleri Fufu’nun doğumgünü kutlamasında arzı endam ettiği görüntüler gibi…

Sadece özel hayat meselesi de değil söz konusu olan, kraliyet ailesini saran birçok soru işareti var; merhum Kral Bhumibol’un abisi, 1946’da, daha 19 yaşındayken başından vurulmuş biçimde ölü bulundu. Bu ölümün neden ve nasılları da bilinmiyor. Çünkü yasak; konuşmak, bilmek yasak. Tıpkı o zamanlarda, 1946’da olduğu gibi, bugün de, kraliyet ailesine ilişkin sorgulayıcı haber yapılamadığı için, aile içi meseleler de, faili meçhul kalıyor.

Saray oyunları

Taht meselesi, sadece kraliyet ailesini değil, tüm Tayland politikasını ve ülkenin asıl iktidarı orduyu da fena halde ilgilendiriyor. Bir kere, Tayland’ın veliahdının Çinli mafya grupları ve darbeyle görevinden olan Thaksin Shinawatra ile de iş ilişkileri olduğu söyleniyor. 2001-2006’da başbakanlık yapan Shinawatra, yaklaşık sekiz yıldır Tayland dışında sürgünde; Nikaragua gibi çeşitli ülkelerin pasaportlarını kullandığı ve Dubai’de yaşadığı öne sürülüyor. Ülkesinin politikası üzerindeki ağırlığı da sürüyor; kızkardeşi Yingluck Shinawatra, 2011-2014’te başbakanlık yapmıştı. Ancak, tıpkı abisi gibi o da, darbeyle görevinden uzaklaştırıldı. Tayland’ı, 2014’ten beri de, askeri bir cunta yönetiyor. Cunta, ülke “demokrasinin” garantisi olduğu propagandasını yapıyor  ve 2017’de seçimlere gidileceğini de iddia ediyor. Bu son darbe, 1932’den beri Tayland’da gerçekleşen askeri müdahalelerin 19.’su.

Tayland’ın cunta hükümeti, “Ulusal Sulh ve Düzen Komitesi”, Kral Bhumibol’un yerine, yas döneminde yeni Kral yerine bir “naip” atanacağını duyurdu. Prens Vajiralongkorn da, “bir halkla beraber yas tutmak istediğini” açıkladı. Tyin edilen naip ise, şu an 96 yaşında olan eski başbakanlardan Prem Tinsulanonda. Onun da, Prenses Maha Chikri Sirindhorn ile bağlantılı bir isim olduğu söyleniyor. Sirindhorn’un halk üzerinde pozitif bir imajı var ve Kral’ın yerine bir Kraliçe’nin geçmesi de teorik olarak mümkün. Ancak, “kadın bir hükümdar” fikri bir yandan da, ülkenin geleneksel yapısına aykırı bulunuyor. Gözüken o ki, cunta, Shinawatra gibi ülke politikası üzerinde etkili isimler ve ülke içindeki “politik derebeyleri” arasında, yeni hükümdarın kim olacağı konusunda  “Saray oyunları” dönecek.

Taylandlılar da, bu konuda sadece fısıldaşabilecek. Reuters’in bildirdiğine göre, ülkedeki internet operatörleri, sosyal medyada “kraliyet kurumuna yönelik uygunsuz yorum yapanların” şikâyet edilmesine yönelik çağrılar yayınladı. Enformasyon Bakanı Chatchai Khunpitiluck’un da, “Kalbi kırık Taylandlılar, zaten oldukça hassas durumda. Bir de, yasadışı içeriklerle karşılaşırlarsa daha da çok stres altına girecekler. Onların çaresizliğini yok etmek için, uygunsuz içerikleri şikâyet edelim” dediği bildiriliyor.

Belirli tek şey belirsizlik

Tayland’a giden herkesin, hele biraz günlük hayata karışan herkesin fark edebileceği gibi, ölen Kral Bhumibol’un resimleri, varlığı ülkenin her yerindeydi. Kral Bhumibol’a saygı duymamak gibi bir seçenek yoktu. Ancak, oğluna bu tarz bir baskıyla dahi saygı duydurtmak zor; bir de, Tayland politikası geneline baktığımızda, bir takım “derebeylerinin” hüküm sürdüğü bir ülke tablosu karşımıza çıkıyor. Demokratik olarak seçilen hükümetlerin, bir türlü “halkın iradesini” yansıtarak ülkeyi yönetemediği, son yüzyılda yirmiye yakın askerî darbenin sarstığı bir tablodan bahsediyoruz. Kraliyet ailesi, sözde bu kaotik politik ortamda, dengenin garantisi; ama Tayland’ın halen askerî yönetim altında bir ülke olduğunu düşününce, aslında hiçbir şeyin garantisi yok.

Bugün, Türkiye’den bakınca, dünyanın odak noktası Ortadoğu gibi gözükse de, aslında öyle değil. Uluslararası ilişkilerde ilgi, artan biçimde Asya-Pasifik bölgesine kayıyor. Çünkü petrol gibi kaynakların ötesinde bir yerde dünyanın geleceği; Çin, Japonya ve Güney Kore gibi ülkeler de bunun farkında.

Tayland’ın ne olacağı, geleceği bu açıdan dünya için önemli… Bu anlamda, dünya genelindeki ittifaklar açısından, hâlâ Soğuk Savaş’ın çatışmaları yaşanıyor.
Öte yandan, Türkiye penceresinden bakınca, bir kraliyet ailesinin ilâhîliği, dokunulmazlığının, nasıl bir siyasi krize neden olduğu belki iyice bir düşünülmeli. Özellikle, Tayland’ı bir nevî eğlence merkezi, insanlarını yemek veya masaj yapan göçmenler olarak görenler, kendilerini bir an olsun o tarz bir gelecekte canlandırmalı…