Tanrı Sordu: Kardeşin Nerede?
Peki bir haberi ahlaklı ya da ahlaksız kılan nedir?
27.10.2016
Bir haberi ahlaklı ya da ahlaksız kılan nedir? Ya da daha teknik olarak ifade etmek gerekirse bir haberi etik kılan nedir? Herhangi bir haberin etik olup olmadığını belirleyen kriter ne olmalıdır? Aslında yalnızca iletişim ve medya bağlamında değil aynı zamanda siyasal ve sosyal teoriler bağlamında da etik tartışmaları son otuz yıla özellikle damgasını vurmuş durumda. Etiğin tanımı ve anlamı da diğer bütün kavramlar gibi önemli ölçüde değişikliklere uğramış görünüyor. Herhangi bir eylemi “iyi” olarak kodlama gayretindeki etik yalnızca bu naif gayretiyle bile “Peki ama kime göre iyi?” sorusunun da peşi sıra sorulmasına neden olmuştur. Kuşkusuz kime ve neye göre iyi tartışması, bu soru ve tartışmaya istinaden “kamusal olanın çıkarı” öne sürüldüğünde bir nebze anlaşılır hâle gelmiştir. Ancak hâlâ “Kamu için ne/hangisi iyidir?” sorusu da ortalık yerdedir. Örneğin son günlerde tartışılan “proje okullarının” kamu yararı için iyi olduğu düşünüldüğünden hükümet tarafından bu tür bir yapılanmaya geçilmiş ve yine bu okulların kamu yararı için iyi olmadığı gerekçesiyle bu okullara karşı büyük bir protesto dalgası yükselmiştir. Öyleyse iyi’yi kim belirleyecektir? Nasıl bir kriter iyinin belirleyeni olmalıdır?
Geçen yüzyılın en önemli filozoflarından Levinas Tanrı’nın Kabil’le olan konuşmasına sıklıkla atıfta bulunur. Tanrı’nın “Kardeşin nerede?” sorusuna Kabil’in verdiği “Ben kardeşimin çobanı mıyım?” yanıtını ahlaksızlığın başladığı an olarak işaretler. Çünkü Kabil herhangi bir eylemin ahlaki olabilmesi için gereken şey olan sorumluluktan kaçmıştır. Levinas ve onun en sıkı takipçilerinden olan Bauman herhangi bir eylemin ahlaki olarak nitelendirilmesinin tek şartının da eylemin zorunluluktan değil ötekine duyulan sorumluluktan dolayı meydana gelmesi olduğunu vurgular. Kısacası Levinas ve Bauman için etik ve ahlak diğerinin/ötekinin sorumluluğu alındığı anda başlar ve ortaya çıkan eylem ancak bu durumda ahlaki ve etik olabilir.
Ancak modern dünyada durum artık farklıdır. Bu yeni dünyada insanların iş ve eylemlerinin sorumluluğu üzerlerinden alınmıştır. İnsanlar kendi üzerlerinden giden büyük bir “yükün” (Ben kardeşimin çobanı mıyım?) “sorumluluğuyla” işlerini yapmaktadır. Artık yapılan her işin sorumluluğu -Kant’ın haksız çıktığı- daha ulvî, kutsal, büyük ve kamusal olanın iyiliğini belirleyenler tarafından alınmıştır.
Örneğin muhabir haber yapmaktadır. Ancak yaptığı haberin ahlaki sorumluluğu yüce idealler uğruna ihmal edilebilir. Gazeteler manşet atmaktadır, ancak attıkları manşetin ahlaki sorumluluğu büyük çıkarlar uğruna ihlal edilebilir. Bir protesto eylemine müdahale edilirken çiğnenen anayasa, insan hakları vb şeyler devletin bekası için görmezden gelinebilir. Etik ve ahlaki sorumluluk başkalarının elindedir ve bu nedenle olayla ilgili kişinin ediminin ahlaki sorgulamasını yapmaya gerek yoktur. Peki olması gereken başka bir hâlken neden var olan şey olmaya devam etmektedir? Neden herkese sorumluluğunu hatırlatan o soruya “Ben onun/onların çobanı mıyım?” denmektedir? Neden medya ve iletişim alanında hızla insanların kendi eylemlerinin sorumluluğunu alabilme yetileri ve gereklilikleri ellerinden alınmakta ve insanlar da buna izin vermekte?
Tanrı’nın Kabil’e sorduğu soru bugün hâlâ sorulmaktadır. Ve giderek Kabil’in verdiği cevap daha fazla verilmektedir. Levinas’ın ve ardından gelen Bauman’ın “iyi”nin nasıl olması ve etiğin nasıl inşa edilmesi gerektiğine ilişkin saptamaları önemlidir ve ötekinin mutlak sorumluluğunu almaktan geçmektedir. Fakat soru hâlâ geçerliliğini sürdürmektedir. Kıskanç Kabil kardeşinin çobanı olduğunu nasıl kabul edecektir, üstelik içi bu denli kötülük doluyken.
Kabil’in Tanrı’nın sorusuna verdiği yanıt ahlakın çöktüğü yer olarak işaretlenmiştir. Ötekinin sorumluluğunu almanın kendisi ise yeni toplumsal bir etiğin işaretleridir. Toplumsal yaşam, siyaset ve iletişim/medya alanlarında bu etiğin inşa edilebilmesi, sorumluluğun yeniden kişiye verilmesi, öznenin kendi eylemlerinin ahlaki sorumluluğunu taşır hale getirilmesi elzemdir. Ancak hem Levinas’ın hem de Bauman’ın ihmal ettiği şey iyiliği/kötülüğü/arzuyu yeniden üretebilen bir iktidar ağının varlığıdır. Örneğin bu ağın müdahalesiyle oluşan “havuz” kavramı bile medya alanında bir sorumluluk etiğinin oluşabilmesinin önündeki en büyük engellerdendir. Öyleyse biz buradan başlayalım. Baştaki soruya dönersek. Bir haberi ahlaklı ya da ahlaksız kılan nedir? Cevap haberin, haberin nesnesi ve öznesinin bir bütün olarak sosyal, toplumsal, hukuksal, insani her türlü haklarının sorumluluğunu alıp almamaya bağlıdır.