“Başkan Trump” ile nereye?
“EYYYY! Amerika…” demek bundan sonra çok kolay olmayabilir. Aynı tonda bir “Ne var, ne diyorsun Eyyyy Türkiye” karşılığı gelebilir
10.11.2016
Trump başkanlığı nasıl olacak?
Bu soruya kimsenin şu an verebileceği net bir yanıt yok. Çünkü, Donald Trump’ı takip etmedik. Ona hiçbir zaman gerçekten başkan olabilecekmiş gibi bakmadığımız için, söylemlerini, politikalarını analiz etmedik.
ABD’den bir gazeteci, James Poniewozik, şöyle yazdı:
“Medya, Hillary Clinton’a, Amerikan Birleşik Devletleri’nin Başkanı gibi davrandı. Buna karşılık, Donald Trump’a, hoş ve boş atıp tutmaların objesi (ve reytingleri arttıran sağılacak bir inek) muamelesi yaptılar. Herkes, bir şekilde Trump’ın kazanamayacağına o kadar emindi ki…”
Evet, herkes çok emindi ve kimse de, Trump, gerçekten başkan olursa ne olur; bu kişinin nasıl politikaları var ve bu politikaları nasıl formüle edip, nasıl uygulayabilir sorularına odaklanmadı.
Trump, başkanlığı ABD’de, Demokrat çizgidekiler, kadınlar, Müslümanlar ve LGBTT’ler başta olmak üzere hiç hoş geçmeyecek. Bu gruplar, kazandıkları hak ve özgürlükler alanlarının daraldığını, üzerlerine baskı bindiğini hissedecekler; siyahlar ve Hispanikler, genel olarak da yeni göçmenler de.
Tüm bu grupların hepsine ayrı ayrı sempati hissetsem de; sadece Demokrat çizgi için diyeceğim şu: Türkiye’de demokrasiyi savunanlara hep söyledikleri “çok kaygılıyız” ne kadar boş ve baştan savmak için söylenen bir laf, belki şimdi anlarlar.
Trump Başkanlığı’nın ABD içinde muhafazakâr Hıristiyan değerlerinin ön plana çıkarıldığı, daha az seküler, daha gelenekselci bir görüntü vereceği kesin. Başkanlığın ilk 100 gününde sarsıntı yaratacak ilk fay hatlarından biri, muhafazakâr yargıç Antonin Scalia’nın ölümüyle boşalan Anayasa Mahkemesi koltuğu. Bu koltuğa Trump, tabii ki muhafazakâr bir ismi aday gösterecek.
Barack Obama döneminin, o Cumhuriyetçilere de defne dalı uzatan, “bipartisan” yaklaşımı bitti. Kürtaj gibi kilit konularda karar veren Anayasa Mahkemesi’nde muhafazakarların çoğunluğu ve ideolojik üstünlüğü, kadınlar ve LGBTT’ler için olanlar başta olmak üzere, hak ve özgürlüklerin hukuki içtihat yoluyla daraldığı bir zamanı beraberinde getirecektir.
ABD içinde, Trump başkanlığı döneminde, Müslümanların da “zayıf halka” olarak sıkıntılı dönemler yaşayacağını düşünüyorum: kampanya boyunca, Trump’ın en sert söylemleri Müslümanlara karşı idi. Bu yönetimin beyin takımı, Newt Gingrinch, Başkan Yardımcısı Mike Pence, New Jersey Valisi Chris Christie, eski New York Belediye Başkanı Rudy Giuliani, Müslümanlık ile terörizmi zihnen ilintilendirebilecek önyargıdalar. Bu açıdan, gerek ABD içinde gerekse dışında, Müslümanlarla radikal İslamcıların sık sık birbirine karıştırıldığı günler gelebilir. Obama dönemi ve hattâ öncesinin, “ılımlı İslam” vizyonları ve idealleri, tabii iç ve dış politikadaki tezahürleri de kendini çöpte bulacaktır. Ben, Gingrinch ve Pence’in, Hıristiyan kimliğini kişiliklerini tanımlayan birinci “core value” (temel değer) olarak nitelemelerini, George W. Bush dönemi ideolojik Evanjelizminden daha ciddi buluyorum. Bu tarz bir dinsel içselleştirme, anlık, dize vurulunca meydana gelen refleks tarzı tepkiselliklere de, politika belirlerken “haz edip etmeme” gibi kriterlerin ön plana çıkmasına da neden olur. İslamcılarla, yeni ABD yönetiminin, pragmatizm ile çözülemeyecek “şiddetli geçimsizlikleri” söz konusu olabilir.
Newt Gingrich, dış politika için çok kilit bir isim. Hem tecrübeli, hem kendine göre bir ideolojik belkemiği var. ABD içinde, laiklik karşıtı geleneksel Hıristiyan yönelimler ortaya çıkarken, dış politikada “sekülerlik” Türkiye’yi de etkileyecek bir “ittifak ön şartına” dönüşebilir. Dış politika takımında bir de Lübnanlı Süryani, bir Arap Hırisyan var; Walid Phares. O da, Ortadoğu’da sekülerizme önem verecek bir isim. Lübnan’da yeni iktidara gelen yönetimin eğiliminin de bu yönde olduğunu hatırda tutalım.
ABD'nin Rusya ile yakınlaşması, Esad Rejiminin kalıcılaşması, bölgede, "aşırı İslamcılığa karşı" bir "laik aks" talebini ortaya çıkarabilir. Kürtlerin farklı grupları, Barzani dahil, seküler: ABD, Rusya, Suriye ve Kürtlerin tümünün ciddi bir ideolojik çimentosu ortaya çıkabilir: bölgede sekülerlik.
Bizde, 2007 Muhtırası döneminde çok konuşulan muhafazakâr Hudson Institute da, yeni Başkan’ın dış politika takımından çok genç danışman George Papadopoulos vasıtasıyla (kendisinin tüm kariyerinin geçtiği yer Hudson Institute) ön plana çıkabilir. Bu genç stratejist, nadir yazılı çalışmalarının birinde, İsrail’in Doğu Akdeniz’de Kıbrıs ve Yunanistan ile işbirliği yaparak, Türkiye’yi de “her ne pahasına olursa olsun” dışarıda bırakarak enerji koridoru açması gereğinden bahsetmişti. Papadopoulos, bu üçlüye destek olarak Mısır’ı da işin içine katmıştı. Zaten, Trump’ın dış politika danışmanları, enerji konusuyla çok yakından ilgiler. Hiçbiri de Türkiye’ye çok sempati ile bakmıyor. Ankara’daki Enerji Bakanlığı ise, bu projelere odaklı çalışıyor.
Beyaz Saray ile Kremlin, büyük ihtimalle, 2009’dan beri düşe kalka devam eden, “Peregruzka/Resert” süreci ile ilişkilerini yeniden düzenleme sürecine asıl şimdi hız verecekler. Kremlin’in beklentisi, her şeye karşın Clinton yönetiminin seçileceği idi; amaçları da, Clinton’ı başkanlığa eli zayıf başlayan bir lider haline dönüştürmekti. Gelin görün ki, şapkadan Trump çıktı. Rusya uzmanı Mark Galeotti’nin Kremlin’in Trump’ın kazanmasına çok seviniyor gözükmekle beraber aslında, içten içe paniklediği yorumu var. Bu analiz şu öngörüye dayanıyor: Putin’in tüm Batı’ya yönelik politikası, “risk alan, ne yapacağı bilinmez heyheyli liderin” kendisi olduğu algısına dayanıyordu; şimdi ise, iki bilinmezli bir denklem oluşunca, Putin’in daha sakin ve öngörülebilir, dengeli bir role itilmesi söz konusu olabilir. Netice de, iki cambaz bir ipte oynamaz.
Aynı şey, Türkiye için de geçerli. “EYYYY! Amerika…” demek bundan sonra çok kolay olmayabilir, çünkü aynı tonda ve seviyede bir “Ne var, ne diyorsun Eyyyy Türkiye” karşılığı gelebilir. Keza, medya kanalıyla anti-Amerikancılık yapmak da o kadar kolay ve karşılıksız olmayacaktır.
Bu döneme yönelik diğer aklıma gelen özlü sözlerimiz şunlar: “Dinsizin hakkından imansız gelir” ve “çivi, çiviyi söker.”