2017 ve Rusya: Putin’in “Batı Açılımı”

Putin yıllık konuşmasında, Batı ile ilişkilerde “dostluk” istediğini vurgulayıp Avrasya’da Avrupa Birliği ortaklığına dikkat çekti

SEZİN ÖNEY

02.12.2016

Kremlin’in ABD’nin yeni başkanının Donald Trump olmasından sonra nasıl bir politik rota izleyeceği merak konusu. Kaldı ki, Türkiye olarak da, giderek daha fazla Rusya ile ilgilenir olduk.
 
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 1 Aralık 2016’da, Yıllık Başkanlık Konuşması’yla, Kremlin’in 2017’deki rotasını çizdi. Bu konuşmalar, 1993’teki kabul edilen Rusya Anayasası’nın 84. Maddesi uyarınca ve ülke liderinin, Rusya Federasyonu’nda hâl ve gidişat üzerine bilgi vermesi için yapılıyor.
 

İlki, 1994’te Boris Yeltsin tarafından yapılan bu konuşmalar, Federal Meclis’e yani, Rusya Parlamentosu’nun her iki kanadına, Duma ve Federasyon Konseyi’ne hitaben gerçekleşiyor. Her ne kadar bu konuşmalar, Rusya politikasının üst düzey, krema tabakası karşısında yapılsa da, Putin döneminde artan ölçüde, “Ulusa” hatta “Dünya’ya” hitap özelliğini taşıdıklarını düşünüyorum.
 
Rusya politikası ile ilgilenenler, her Aralık başı olduğu gibi, Kremlin’in nasıl bir yönelim sergileyeceğini Putin’in 13. kez yaptığı bu yıllık konuşmayı canlı takip ederek izlediler.  Kremlin Sözcüsü Dmitry Peskov, konuşmadan önce, “Putin’in belkemiğini göstereceğini” açıklamıştı. Peki, Putin, nasıl bir “belkemiği” sergiledi; ne dedi, nasıl bir politik çizgiye işaret etti?
 
1917 dersleri: Çarlık’tan feragat
 
Putin, konuşmasında, Rusya Devrimi’nin 100. yılında yani 2017’de, devrimin “derin analizinin” yapılmasını gerektiğini söyledi. İşte bu nokta da, bana kalırsa, konuşmanın ve Kremlin’in 2017 rotasının ana eksenini oluşturuyordu.
 
Öncelikle şunu söyleyeyim; gözüken o ki, Putin, Rusya’da ekonomik durumun iyiye gitmediğinin, kamuoyunun genel memnuniyetinin şimdilik kendisini iktidarda tutacak denli yüksek olmasına rağmen, gelecekte işlerin sıkışmasının son derece muhtemel olduğunun farkında. Rusya’nın tarihine bakarak da, 1917 Devrimi gibi, Çarlığı deviren bir dalgalanmanın, “bugünün Çarı’nın” başına gelebileceğini de görüyor.
 
Eylül’de yapılan genel seçimlerde Putin’in partisi Birleşik Rusya, temsiliyet hakkının yaklaşık yüzde 54’ünü kazandı. En yakın rakipleri, yüzde 13’lük temsiliyet ile Gennadi Züganov’un lideri olduğu Komünist Parti ve aşırı milliyetçi, egzantrik Vladimir Jirinovsky’nin lideri olduğu, ismiyle hiçbir alakası olmayan Liberal Demokrat Parti. Kaldı ki, bu seçimlerde, Duma’daki son muhalif vekiller de tasfiye oldu, tüm dişe dokunabilecek muhalefet ağır yenilgi aldı.
 
İlk bakışta, müthiş bir zafer tablosu söz konusu. Ve Kremlin’in “Durmak yok, aynen yola devam” diye var olan siyasi çizgisini sertleştirerek sürdürmesi en mantıklısı gözüküyor. Ne var ki, hepsi doktoralı, yüksek eğitimli ve son derece kurnaz, kendi çizgisine göre zeki ve en önemlisi ne yaptığının bilincinde olan Kremlin erkânı, bu gidişin gidiş olmadığını görüyor.
 
Bir kere, Eylül 2016 seçimlerine katılım, yaklaşık yüzde 47 oranında kaldı; yani, en büyük muhalefet aslında, sandığa gitmeyen seçmenlerden geldi. Rusya tarihi, kamuoyunda dipten kaynayan tepkinin değil iktidarları, rejimleri değiştirdiği dönüm noktaları yaşadığından; Kremlin, “sessiz huzursuzluğun” ağır sonuçları olacağını biliyor. Mâlum, 2018’de Rusya’da başkanlık seçimleri yapılacak.  Putin, bu seçimlerde yeniden aday olabilecek; fakat, ezkaza erken seçime gidilmesi gerekirse, seçime katılamayacak.
 
Görüldüğü gibi, Putin iktidarı için “buzun inceldiği” noktalar da var. O nedenle de, Putin’in kendisi değişerek güçlenme ve iktidarının ömrünü uzatma yoluna giriyor. Bu değişim sürecinde de, Rusya’nın ekonomisini düzeltme, kronikleşen yolsuzluğu azaltma, ülke tarihinin temel takıntısı “modernleşme” konusuna hız vererek yaratma çabasını Kremlin’in önceliği haline getiriyor.
 
Ekonomi, bilim ve eğitime öncelik
 
Putin’in konuşmasının ağırlıklı kısmı, “Rusya’yı yeniden büyük yapacak” adımlara yönelikti: ekonomiyi geliştirmek ve yolsuzlukla mücadele.
 
“Rusya’yı yeniden büyük yapma”, Putin’in kendisinin birebir telaffuz ettiği bir fikir değil. Ancak, Trump’ın Amerika’daki başlıca seçim sloganı da olan bu “yeniden büyüklük” vaadi, Putin’in konuşmasında da ana tema olarak yankılandı. Ve Putin, “yeniden büyük” olmanın yolunun, ekonomik güçlenmeden geçtiğini vurgulayan tonda konuştu. Bir kere bu durum, geçmişteki konuşmalarında, ordunun gücüne yaptığı vurgudan farklı. Ayrıca, Putin, ekonomik kaygıları muhatap aldı ve kamuoyuna, doğru adımlar atılırsa “geleceğin parlak olduğu” mesajını verdi.
 
En önemlisi de Putin, ekonomik sorunların sebebinin, Batı ambargosu değil, Rusya’nın kendi içinden kaynaklanan nedenler olduğunu öne sürdü. Yani, Batı’yı suçlama, günah keçisi hâline getirme yoluna gitmedi.
 
Tersine, ambargolardan bahsederken bile, “ortaklarımızın,  partnerlerimizin uyguladığı ambargolar” nitelemesini kullandı. Çuvaldızı da Rusya’nın kendisine batırdı; ülkesinin “yatırım ve modern teknoloji eksikliği, uzman ve profesyonel kadro azlığı ve rekabetin yetersizliği” sebepleriyle ekonomik sorunlar yaşadığını ifade etti.  
 
Bununla beraber, yeni nesillerin yetiştirilmesine daha fazla önem verilmesi; yani eğitim yoluyla Rusya’nın kalkınma ve gelişmede hızla mesafe alacağından dem vurdu. Üstün zekâlılara yönelik eğitim yatırımlarının arttığından bahsetti ve aslında tüm çocuklar ve gençlerin, “üstün zâkalı” kabul edilmesi gerektiğini belirtti. Teknolojik gelişim ve altyapının modernleşmesi gibi alanlara yatırımın artacağını da sözlerine ekledi. Tabii, bu “eğitim, modernleşme, gelişme, kalkınma, teknoloji” odaklı ifadeler, yüzyıllardır bu alanlarda dünya çapında iddialı bir ülke haline dönüşmeye çalışan Rusya’nın kamuoyunun genetik kodlarına işleyen ideallere dokunuyor.
 
Putin’in “gelişim” vurgusu kalkınma yönünde de olmadı; Putin aynı zamanda, konuşmasının başında, “Kimse, kimsenin özgürce düşünmesini yasaklayamaz. Ne politikada, ne medyada, ne de sosyal hayatta kimse, kimsenin fikirlerini ifade etmesini yasaklayabilir” dedi ve “demokratik gelişme” vadetti. Yerel idarelere de, “sadece devlete bağlı ve yakın kurumlarla çalışmaktan sakınmaları, işini yapan ve kaynaklarını verimli kullanan sivil toplum örgütlerine de mümkün olduğunca çok alan açmaları çağrısında bulundu.
 
Putin’in ekonomik vurgularına paralel olarak özellikle üzerinde durduğu bir mesele de, yolsuzluktu. “Yolsuzlukla mücadele çok önemli” diyen Putin, tüm yolsuzluk olaylarıyla tek tek mücadele edilmesi gerektiğini vurguladı. Bilindiği gibi, geçtiğimiz haftalarda Rusya Ekonomi Bakanı Aleksey Ulyukayev, rüşvet aldığı iddialarıyla gözaltına alınmış ve ardından da ev hapsinde tutulmaya başlanmıştı. Putin, yıllık konuşmasında da, “Yolsuzlukla mücadele, gösteri değildir; profesyonellik, ciddi bir yaklaşım ve sorumluluk gerektirir” ifadesini kullandı.
 
Dış ilişkilerde ABD’ye ve AB’ye zeytin dalı
 
Putin’in konuşmasının hemen hemen tamamı, iç politik meselelere yönelikti. Konuşmada, Ukrayna’dan hiç bahsedilmedi. Sadece bir kez Kırım’a atıfta bulunuldu; o da, Kırım’a köprü inşaatı projesi bağlamında. Buna karşılık Putin, Rusya’nın uluslararası kurumlar nezdinde “pozitif bir tutumu” müteşebbis biçimde desteklediğini söyledi. Birleşmiş Milletler, G-20 ve Asya Pasifik Ekonomik İşbirliği (APEC) ve hattâ Avrupa Birliği’ne de özel vurguda bulundu. Hattâ, Rusya’nın “Büyük Avrasya İşbirliği Ortaklığı” için Avrupa Birliği ülkeleri ile diyalog halinde olması gerektiğinin de üzerinde durdu. “Doğu ile ilişkilerinin”, Batı ile olanı soğutmak için olmadığını da sözlerine ekledi. Politikalarını, “anlık hezeyanlarla” veya ABD ve Avrupa Birliği’ne nazire olarak değil, küresel bir ortaklık için formüle ettiklerini de belirtti.
 
Putin’in konuşmasında  zeytin dalı uzattığı başlıca iki ülke, Japonya ve ABD oldu. Rusya’nın teknik olarak hâlâ savaş içinde olduğu Japonya ile ilişkileri son dönemde yakınlaşmaya başlamıştı; Putin konuşmasında, Japonya ile komşuluğun ve gelişecek ortaklığın altını çizdi. Putin, ABD’nin yeni yönetimi ile çalışmaya hazır olduklarını ve “küresel teröre mücadeleye karşı ortak olabileceklerini”  söyledi.
 
Putin’in konuşmasında atıfta bulunduğu diğer iki ülke ise, var olan ve geliştirilecek ortaklıklar bağlamında, Hindistan ve Çin idi. Suriye ise, konuşmada “barışın tesis edilmesi ve terörle mücadele” ile “Suriye’de bu amaçla faaliyet gösteren Rusya Ordusu mensuplarına teşekkür”  bağlamlarında yer aldı.
 
Putin’in Batı Açılımı
 
Konuşma geneline bakıldığında ve geçen yıllardaki örneklerle kıyaslandığında Putin’in bu konuşmasında, özellikle Batı’ya karşı son derece yapıcı bir ton benimsediği gözleniyor. Konuşmada dış ilişkilere değinilen bölümde,  Rusya’nın uluslararası problemleri çözmeye “samimi biçimde” hazır olduğunun özellikle altı çizildi.
 
“Düşman aramıyoruz, dostlara ihtiyacımız var” diyen Putin’in, 2017 için “Batı Açılımı” mesajı verdiği de söylenebilir. ABD ve Avrupa Birliği’nin uyguladığı ambargonun kalkması ve Suriye’de işbirliği konularda, “ortaklığa” hazır olduğuna işaret ediyor. İşin ilginç yanı, ABD, AB ülkeleri, Çin, Hindistan, Japonya gibi ülkelerle kendini aynı lige koyduğunu ima eden Putin, Şangay İşbirliği Teşkilatı’ndan sadece, birçok ortaklıklarından (hattâ fazla da önemli olmayan) biri gibi, laf arasında bahsetti. Avrupa Birliği’ne ve Asya Pasifik Ekonomik İşbirliği’ne daha çok vurgu yaptı.
 
Kremlin’in öncelikler sıralaması,  Türkiye’nin son dönemdeki “kafası karışık” hâllerine bakınca, açıkçası daha da ilginç geliyor. Ve tabii, fark edildiği gibi, Türkiye’ye konuşma boyunca herhangi bir referans yok. Rusya’nın kendini bir parçası olarak kabul ettiğini ima ettiği, Kremlin’e dünya güçleri sıralamasında da, Türkiye yer almıyor; özetle, Moskova’nın bu konuşmada söylemeden Ankara’ya yönelik olarak kastettiği şey şu: “Aynı ligde değiliz”.