Tekrarlar ülkesi

Hatanın hep başkasında olduğu, eleştirinin hainlikle eş tutulduğu, en ufak yanlışın kesinlikle bizde olmadığı bir ülkede…

ALİ MURAT İRAT

28.02.2017

 
Geçenlerde Erzurum'da düzenlenen Avrupa Olimpik Gençlik Kış Festivali'nde erkek buz hokeyi milli takımımızın Rusya'ya 42-0 mağlup olması medyada geniş yankı yarattı. Bu hezimetin akabinde gerçekleşen bir Curling müsabakası ise Rusya’ya karşı Türkiye’nin galibiyetiyle sonuçlanınca medyamız maden bulmuş gibi sevindi. Hürriyet gazetesi, internet sitesinde, “Ruslardan 42-0’ın intikamını aldık” başlığı attı ve şöyle yazdı: “Erzurum'da düzenlenen EYOF 2017'de Pazartesi günü buz hokeyinde Ruslar karşısında aldığımız 42-0'lık yenilgi hala tartışılırken, curling kızlarda Türkiye A Takımı Rusya'yı 6-4 yenerek 4'te 3 yaptı ve yarı finale yükseldi.”
 
Basının “amiral gemisi” olarak adlandırılan Hürriyet’in attığı bu “yaratıcı” manşet ve haber içeriği kimin eseri bilmiyorum ama artık Türkiye’de “tütün taban fiyatları” ya da “arıcıların sorunlarıyla” ilgili bir haber yazarken bile “intikam”, “dış mihrak”, “komplo”, “düşman” ve “hain” gibi kelimelerinin kullanılmasının bir kısım medya için zorunluluk haline geldiği artık bilinen bir gerçek. Söz konusu haber başlığında geçen “intikam” kelimesi de “amiral gemisinin” içerisinde bulunduğu psikolojiyi yansıtması açısından önemli (Bir spor müsabakasına “intikam oyunu” olarak bakabilmek gerçekten cesaret işi. Tabii eğer gerçekten evrensel etik kuralları sizin için hâlâ geçerliyse).
 
Hürriyet söz konusu hezimetle ilgili milli takım antrenörü Nevzat Altun’un açıklamalarını da yayınladı ancak bu açıklamalar da bir başka trajediydi. Altun aslında aklı selim sahibi açıklamalar yapmaya “çalışsa” da ülkenin içerisine düştüğü siyasi ve kültürel pespayelik onun açıklamalarının hem nedeni hem sonucu olarak ortaya çıkmıştı: “Bu çocuklarımız 16 yaşında, 15 yaşında, sadece bir ay birlikte kamp yapıyorlar ve bir ayda buralara kadar geldiler. Rakibimize baktığımızda, Rusya, U 12, U 14, U 16, U 18, U 20 ve A Milli Takım olarak bir çok kategoriye sahip. Böyle bir organizasyona ilk defa ev sahipliği yaptığımız için biz de ev sahibi olarak katılma durumunda bulunduk. Biz olacakları biliyorduk (…)” Altun’un sosyal medyada eleştiri yapanlar için söyledikleri ise gerçekten dikkate değerdi: “Onu yapan (42-0’lık hezimeti eleştirerek dalga geçen ya da gerçekten eleştirenleri kastediyor) arkadaşlara şunu söylüyorum, hayatında buzun üzerinde kaç defa çıktın; hayatında 1400 metre kare, 1800 metre kare buzu nerde gördün; hayatında sadece buzu buzdolabında su bardağında görmüş insanlar buraya yorum yapmışlar, bu arkadaşları ben kınıyorum. Bu çocuklar ülkelerini temsil ettiler, biz onlarla gurur duyuyoruz.”
 
Yakından bakıldığında bu açıklamaların ülkenin tekrarından başka bir şey olmadığını görmek mümkün. Sıradan gidelim: “Bu çocuklarımız 16 yaşında, 15 yaşında, sadece bir ay birlikte kamp yapıyorlar ve bir ayda buralara kadar geldiler”. (Sanki rakip 25-30 yaşında. Üstelik kaç ay kamp yapıldığından vesaire, rakibe, spor dünyasına, hokey camiasına ne? Başarılamayan bir işe ya da başarısızlığa kendinden başka yerde neden aramanın anlamı ne?). “Rakibimize baktığımızda, Rusya, U 12, U 14, U 16, U 18, U 20 ve A Milli Takım olarak bir çok kategoriye sahip” (70 milyonluk ve kışı epey zorlu geçen bir ülkede bu alanda neden herhangi bir atılım yapılmamış? Acaba gelir dağılımının yanı sıra hasta çocukların çuvallarla taşındığı kışların yaşandığı bu ülkede, bu geri kalmışlık için başka nedenler mi var?). “Böyle bir organizasyona ilk defa ev sahipliği yaptığımız için biz de ev sahibi olarak katılma durumunda bulunduk” (Mecbur kaldığınız için oldu savunması her “cinayetin” ortak nedeni olmaya devam ediyor). “Onu yapan arkadaşlara şunu söylüyorum, hayatında buzun üzerinde kaç defa çıktın; hayatında 1400 metre kare, 1800 metre kare buzu nerde gördün; hayatında sadece buzu buzdolabında su bardağında görmüş insanlar buraya yorum yapmışlar” (Buz görmeden yorum yapma demek Kıbrıs’ı görmeden Kıbrıs meselesi hakkında konuşma, Doğu’yu görmeden Kürt meselesi üzerine kelam etme, camiye gitmiyorsan İslamiyet üzerine konuşma demek gibi bir şey. Oysa bilmek, gitmek ya da görmekten başka bir şey). “Bu arkadaşları ben kınıyorum” (Bir de “Böyle bir şey olabilir mi sevgili arkadaşlar” cümlesini ekleseydi Türkiye siyasetinin özetini vermiş olacaktı). “Bu çocuklar ülkelerini temsil ettiler, biz onlarla gurur duyuyoruz.” (En sahih, en samimi sözler bunlar. Dokunulmaması gerekenler o çocuklar ve onların emekleri. Zaten meseleye tam da buradan baktığınızda kendinizle ve eksiğinizle yüzleşme fırsatı bulursunuz. Kendinizle yüzleşme ise gelişmenin ilk şartıdır).
 
Görülebileceği gibi bu sözler hatanın hep başkasında olduğu, eleştirinin hainlikle eş tutulduğu, en ufak yanlışın kesinlikle bizde olmadığı bir ülkede yalnızca kötü bir tekrardan ibaret. Avrupa Olimpik Gençlik Kış Festivali sona erdi. Bir takım karşılaşmalarda yenmek ve yenilmek/ kazanmak ve kaybetmek dışında ne gördük/ne öğrendik? Önce “bizden kaynaklanmayan nedenlerle” yenildik, sonra tamamen kendi başarımızla “intikam”ımızı aldık ve bitti. Peki yalnızca milli duygularımızı ikame ettiğimiz bir tekrardan başka elimizde ne kaldı? Hiç.