Fatiha kimin için okunuyor?

AKP’nin önündeki ikinci seçenek, ”Putin’in partisi” olmak…

ÜMİT KIVANÇ

31.05.2017

Birleşik Rusya, orijinal adıyla Еди́ная Росси́я, okunuşuyla Yedinaya Rossiya, Devlet Duması’ndaki 450 sandalyenin 342’sine sahip, Rusya’nın en büyük partisi. 2001’de, Birlik Partisi ile Anavatan – Bütün Rusya Partisi’nin birleşmesiyle meydana geldi. Gerçi 2007’de aldığı yüzde 64’ün üzerindeki oya 2011’de ulaşamadı, yine de oyların yarısına yakınını topladı, 2016’daysa yeni bir yükselişe geçip yüzde 54’ten fazla oy aldı. En yakın rakibi Komünist Parti, 2011’de seçmenlerin yaklaşık beşte birinin oyunu alabilmişti, son seçimde Birleşik Rusya’nın yüzde 54’ünün karşısına anca yüzde 13’le çıkabildi.

Bu kadar ayrıntı verince herhalde anlaşılmıştır ki, Putin’in partisinden sözediyoruz.

Şimdi bir soru. Özellikle meslektaşlarım ve sürekli okurlarıma: Kaçınız Putin’in partisinin adını biliyordu?

Peşine başka sorular-cevaplar takacağım: Niye bilmiyorduk? Çünkü karşımıza çıkmıyordu. Niye çıkmıyordu? Çünkü kullanmıyorduk. Niye kullanmıyorduk? Çünkü ihtiyacımız olmuyordu. Bu parti var mı, var. İl-ilçe teşkilatları, yöneticileri, görevlileri var mı, var.
Fakat şu işe bakın ki, Rusya politikasını yakından izleyen üç-beşimiz hariç, hiçbirimiz Putin’in partisinin adını bilmiyoruz.

Bir vakit bildiysek de unutmuşuz. Aslına bakarsanız bu daha önemli.
 
Parti dediğin, potansiyel pürüz kaynağı
 
AKP’nin, yalnız son beş veya on veya on beş yılda yaşananlardan değil, son 150 yılda bu topraklarda olmuş bitmiş her şeyden sorumlu olduğunu düşünen ve siyasetini, muhalefetini bu rahatlatıcı formül üzerine kurmuş olanlar sanırım kabullenmekte zorlanacaklardır, ancak otokrasi inşa sürecinde sıra bu partinin fiilî tasfiyesine geldi. AKP diye bir parti var kalacak mı, kalacak. Şusu busu olacak mı, olacak. Fakat sorulduğunda kimse adını hatırlayamayacak. Putin’in partisi gibi.

Bir süredir, Tayyip Erdoğan ve muhtemelen hemen yakın çevresindeki pek dar bir grubun oluşturmaya çalıştığı iktidar yapısı ve düzeni, şu ya da bu konuda herhangi bir şekilde muhalefet üretmesi, günün birinde mazallah başka birilerinin peşinden gitmesi, yanılmaz tek otoritenin karşısına icraatta zorluklar çıkarması uzaktan yakından muhtemel her türlü örgütlenmenin ortadan kaldırılmasını gerektiriyor. Liderin dayandığı bir parti değil, lider sayesinde varolabilen, o olmadığında birarada hareket edemeyen, hattâ dağılmadan duramayan yapılar gerekiyor.

Ayrıca, toplumsal statü, sınıfsal vaziyet, şehirlilik-taşralılık, kafa ve çıkar bakımlarından fazla çeşitli ve heterojen bir yapı, AKP. Sağ kitle partisi olarak kuruldu. Siyasî çalışma ve seçim tecrübesi var. Teşkilatlarda sözü geçer, etkili, saygın, emektar mensupları var. Bir iç iletişim ağı, alışkanlıkları var. Böyle bir yapı, hem tek otorite için potansiyel tehlike hem de otokrasinin zorunlu masifliğine halel getirir.

AKP’nin önündeki varkalma seçeneklerinden biri, Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi (NSDAP, Nazi partisi) gibi, gediksiz hiyerarşili, sıkı örgütlü bir “operasyonel” kadro-kitle örgütüne dönüşmek. Kuruluş süreci, toplumsal tabanı, yerleşik sağcı kitle politikasının icapları, yerleşik alışkanlıkları gözönüne alındığında bu hayli zor görünüyor. Ancak taze bir ideolojik tornadan geçirilmiş yepyeni -genç!- kadrolarla planlı programlı bir altüst ediliş süreciyle birlikte böyle bir işe kalkışılabilir. (Bu cümleyi birazdan, Erdoğan’dan sözler aktardığımda hatırlamanızı umuyorum.)

İkinci seçenekse, “Putin’in partisi” olmak. Bu nedense, yerli ve millî karaktere daha uygun görünüyor.
 
*    *    *
 
Tayyip Erdoğan, gönlünde yatanı, bugüne kadar söyledikleri ve yaptıklarıyla, oluşturduğu fiilî işleyişle gösterdi. Saray yaptırdı, daha ne olsun! Yaşadığımız değişimi hep geçmişin siyasî kavramlarıyla, geçmişin siyaseti ve devlet yapısı sürüyormuş gibi ele alıyor, yorumluyoruz. Oysa izlenen yol, başka bir yol; hedef, başka hedef.

Bir süredir, “referandum eşiğini de atlarsa Erdoğan AKP’yi de fiilen tasfiye etmek zorunda” diyen, partinin olağanüstü kongresindeki gelişmeleri bu doğrultuda değerlendiren az sayıda insanız. Bu görüşlerle dalga geçenler var. Yukarıdaki sıkıştırılmış izahattan sonra, şimdi Erdoğan’ın bazı sözlerini aktarmak istiyorum.
 
“Gençler” meselesi
 
Tek Adam rejimine geçiş için tertiplenen kongreye “Demokrasi, Değişim, Reform” sloganlarını uygun gören “Yeni Dil”ci -Orwell’in kulakları çınlasın- AKP’liler irkilmiş midir, bilmiyoruz, lâkin Erdoğan yeniden partinin başına geçerken kendileri hakkındaki tasavvurunu apaçık dile getirdi.

Hedefimiz inşallah, bu yıl sonuna kadar teşkilatlarımızda ciddi bir yenilenmeye gitmek,” dedi. “İnşallah, bu olağanüstü kongre ile beraber il, ilçe, belde teşkilatlarımızda süratle bir yenilenmeye gideceğiz.”

“Yenilenme”nin başlıca unsurunu da şöyle izah etti Erdoğan: Gençler sağ olasınız… 18-25 aralığındaki genç kadrolar bugün nasıl ki bu listede yer alıyorlar, inşallah il, ilçe, belde teşkilatlarında da yer alacaklar.”

 “Gençler” lafı, varolan haliyle AKP’nin fiilen tasfiyesi sürecinin anahtar kavramı olacak. Erdoğan’ın iktidarı kurulurken çocuk yaşta olan, zaman içerisinde iktidarda kalmaktan ibaret hale gelse de hâlâ “dava” olarak adlandırılabilen şeye “gönül vermiş”, başka türlü kavuşamayacakları imkân, yetki ve kudrete kavuşturulacak genç kadrolar, partiye, il yönetimine, şuna buna değil, doğrudan doğruya “Reis”e bağlı olacak, gerektiğinde bizzat partinin gerikalanına karşı harekete geçirilecekler.
 
Tek adam, tek hedef
 
Erdoğan’ın, yeniden genel başkan seçildikten sonra katıldığı ilk Meclis Grup Toplantısı’nda söylediği bazı sözleri eklemeliyiz.

Gençlerimize emanetimiz olan 2053 vizyonumuz”dan sözettiği bu konuşmada da Erdoğan, istediği başkanlık rejiminin kuruluşunda, seçilmiş milletvekilleriyle parlamentoda varlık gösteren partiye (AKP) düşen vazifeyi tanımladı: “Meclis grubumuza da bu süreçte çok önemli görevler düşüyor. Her reform, idari tasarruflarla yapılabilecek yönlerinin yanında asıl olarak yasa ve anayasa değişikliği demektir. 3 Kasım 2019 seçimleriyle birlikte yürürlüğe girecek cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine hazırlık için çok sayıda uyum kanununun çıkartılması gerekiyor.”

Tercümeler: Tek adam rejimine geçildiğinde Olağanüstü Hal KHK’ları ile yönetmek istemiyorum, sınırlı ve sallantıda meşruiyet istemiyorum, olağandışı yetkilerle yapabileceklerimi mümkün kılacak yasalar çıkarılmalı, anayasa değişiklikleri yapılmalı. Meclis’teki AKP’lilerin yegâne amacı, geçilecek tek adam rejimi için gereken yasal zemini yaratmaktır.

Herhangi bir partinin, milletvekillerinin, Meclis grubunun, parlamentonun herhangi bir işlevinin kalmayacağı rejim için…

Erdoğan’ın dediklerine kulak vermeye devam:

“Bu yıl sonuna kadar il teşkilatlarımız, ilçe teşkilatlarımız, belde teşkilatlarımız, kesinlikle, dün de arkadaşlarımla paylaştım, tamamını güncelleyeceğiz. (…) Çünkü ortada bir metal yorgunluğu var. Bunu aşmamız lazım. Onun için de çok daha dinamik ekiplerle inşallah 2019'a hazırlanmamız gerekiyor. Bunun için de bütün ilgili birimlerimizin yoğun bir çalışma içerisinde bu hazırlıkları yapması gerekiyor. Diğer taraftan da bakanlıklarımızın hepsi hazırlıklarını, çalışma programlarını, takvimlerini hazırlayarak, bir taraftan 2019'un bir taraftan da 2023'ün programını güncellemek durumundadır.”

Bu fasıl, her şeyin gerisindeki ulvî amacı dolaylı yoldan, otoritenin, kudretin kimde olduğunu doğrudan hatırlatan şu üç kelimeyle sona erdi: “Ben sizlere güveniyorum.”

Başkanlık rejimine gidilen yolda, ırkçılık-milliyetçilik dozu günün ihtiyaçlarının gerisinde kalan veya adalet kavramına yakınlığı iktidara mesafeli durmasına yolaçan İslâmcılıklar tasfiye edildi. Şimdi sapılacak caddede geleneksel kitlesel Türk sağ siyasetinin de hurdahaş olması muhtemel. (Genişlemesine, derinlemesine yapılması gereken bu tartışmayı öneri mahiyetinde ortaya sürmüş olayım.)

Kendisini yeniden resmen partinin başına geçiren AKP 3. Olağanüstü Büyük Kongresi’nde Tayyip Erdoğan şöyle dedi: “Cumhurbaşkanlığına aday olurken bunun yeni bir başlangıç olduğunu ifade etmiştik. Bugün yine besmelemizi çekiyor, Fatiha’mızı okuyoruz.”
Ruhuna Fatiha okunma sırası AKP’de.