Şecaat arz ederken…

Kahramanımız, uzun süredir orada yaşadığına göre muhtemelen uzun süre daha orada yaşamayı planlayan biri…

ÜMİT KIVANÇ

15.06.2017

Bolu Gazetesi’nin 18 Mayıs 2017 tarihli haberi şu üstbaşlığı taşıyor: “Amerika’da PKK’lıları döven Bolulu”.

Üstbaşlığın hemen altında özel hazırlanmış, görselli bir başlık kompozisyonu yeralıyor. Ondaki büyük başlık da, araya sıkıştırılmış sevgi sözcüğü dışında, pek farklı değil: “İşte Amerika’da PKK’lılar[ı] dağıtan muhteşem Bolulu.” O “ı” niye köşeli parantez içinde? Çünkü ben ekledim, çünkü görsel hazırlanırken atlanmış, o gün bugündür de düzeltilmemiş. Gazetenin özeni-özensizliği meselesiyle uğraşmayacağız, altbaşlığa geçelim: “Şov yapmaya çalışan PKK’lıların ağzını burnunu dağıttı”.

Ve haliyle habere geliyoruz:

“Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Amerika ziyareti sırasında Beyaz Saray önünde toplanarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı protesto etmeye çalışan PKK ve FETÖ’cülerin ağzını burnunu dağıtan Türk vatandaşının Bolulu olduğu öğrenildi.”

Toplananların örgütsel mensubiyetine dair Bolu Gazetesi en ufak şüphe duymuyor. Haydi pankartlara vs. bakarak Kürtleri teşhis etti, bütün Kürtlerin de “haliyle PKK’lı” olmaması zaten mümkün değil, falan. “FETÖ’cüler”i nasıl teşhis ettiler, bilemiyoruz. Muhtemelen, ikisinin birarada bulunması fikren hoşlarına gittiğinden böyle demişler. “FETÖ” meselesi yüzünden “hain” kategorisi çeşitlendi ya.

Gazeteyi çıkaranların bu ülkede yetişmiş, şu ya da bu süreyle Türk Millî Eğitimi’nden geçmiş, siyasî gazete diye on küsur sene öncesine kadar genelkurmay bültenlerini, şimdi de “havuz medyası” olarak anılan iktidar propaganda aygıtını bellemiş kimseler olduğunu gözönüne alırsak, buna çok da takılamayız. Fakat en azından sözkonusu göstericilerin Beyaz Ev değil Türk Büyükelçiliği Rezidansı önünde toplandıklarını, cumhurbaşkanının korumaları ve onlara katılan sivil “vazifeliler”in göstericilere burada saldırdığını bilselermiş keşke. Onlara bunu söylesek, muhtemelen, “ne önemi var, birader!” yollu bir cevap alacağızdır, Zamâne Ruhu’na uygun şekilde.

Haberi okumayı sürdürelim:

“Aslen Yeniçağa’lı olan ve uzun süredir Amerika’da yaşayan Sinan Narin isimli hemşerimiz Beyaz Saray önünde Cumhurbaşkanını protesto etmeye gelen teröristleri gönce çılgına döndü. Bölücü sloganlara ve PKK paçavralarına tahammül edemeyen Sinan Narin önüne gelen PKK’lıyı tekme tokat yere indirdi.”
 
Çılgına döndü ve…
 
Her okuyanın buradan anlayacağı, öncelikle Sinan Narin’in Bolu/Yeniçağalı olduğu, uzun süredir Amerika’da (ABD) yaşadığı. Bunlar bizi ilgilendirmiyor. Bolu Gazetesi’ni ilgilendirmiş, onlar da, bu kişiye neden sahip çıktıklarını izah etmelerinin yanısıra, devamında, hadiseyi soruşturanlar için hayli faydalı bir tasvir sunmuşlar: Sinan Narin olay yerine gelir, “teröristleri” görünce çılgına döner, sadece atılan sloganlara değil, taşınan “paçavralara”, pankartlara da “tahammül edemez” ve “önüne gelen”i tekme tokat yere indirir. Bu, haberimizi yazanlara göre, son derece normal bir durumdur.

Böylece, anlıyoruz ki, göstericiler, her ne sloganı atıyor olurlarsa olsunlar, herhangi bir şekilde şiddete başvurmamışlar, çılgına dönen kahramanımız tahammülü tükendiği için önüne gelene tekme tokat girişmiştir. Yani barışçıl göstericilere saldırmıştır. ABD yasalarına göre ciddî suç işlemiştir. Kahramanımız, uzun süredir orada yaşadığına göre muhtemelen uzun süre daha orada yaşamayı planlayan biri. (Bunca millî hassasiyetle o gâvur illerinde yaşamaya nasıl katlandığı, ayrı mevzu; bizi ilgilendirmiyor. Görünüşe bakılırsa, Bolu Gazetesi’ni de ilgilendirmiyor.) Yani durum onun açısından epey riskli. Muhtemelen kendini “önce onlar saldırdı” ile savunacaktı. Lâkin bizzat hemşehrilerinin gazetesi, kimse ona dokunmadan onun saldırdığını ballandırarak, şayet eline ulaşırsa Amerikalı savcının kanaatini oluşturmada yararlanabileceği, ilginç bir malzeme üretmiş.
Ürettiği bununla sınırlı değil: “O esnada bazı PKK’lılar da hemşerimize saldırıp tişörtünü yırttılar. Sinan Narin’in bu hareketi karşısında Cumhurbaşkanlığı korumaları ve diğer Türk vatandaşları da PKK’lı hainlere meydan dayağı çekti” (vurgu benim -ük).
 
Haberde marifet çok
 
Amerikalı savcının Bolu Gazetesi’ne abone olmayı düşünebileceği ihtimali aklımdan geçmiyor değil. Zira bu paragrafta da -öbür haberlerinden teşhis edebildiğimiz üzre- Bolulu Türk-İslâmcı Ülkücülerin gazetesi, yalnız hemşehrisini değil, olaya karışan herkesi fazlasıyla suçlamaya yetecek veriler sunuyor.

Hadise nasıl gelişmiş, kısaca gözden geçirelim: Sinan Narin gelmiş, tahammül edemediği sloganları duymuş, pankartları görmüş, gidip göstericilere saldırmış, bunun üzerine onlardan birileri de Sinan Narin’in tişörtünü yırtmış. “Cumhurbaşkanlığı korumaları ve diğer Türk vatandaşları”, bakınız, dikkat buyurunuz, göstericilerin verdiği bu şiddetli karşılık üzerine değil, “Sinan Narin’in bu hareketi karşısında”! olaya karışmışlar, hainlere “meydan dayağı çekmiş”ler.

Haber mutlu sonla bitiyor: “Vatandaşlar Sinan Narin’in sosyal medya hesabına tebrik yağdırdılar.”

Biz de Bolu Gazetesi’ni tebrik edelim. Sanırım Amerikalı savcı da tebrik edecektir, haberdar olursa. Çünkü bu övgü metni, sahip çıktığı şahsın işlediği suça nasıl siyasî saiklerle sahip çıkıldığının izahı, konunun ele alınacağı düzey ve çerçeve konusunda uyarıcı, sanıklar ve eylemlerine dair “hayatın doğal akışı” hakkında savcı ve yargıçların sağlıklı bir fikir oluşturmasını temin edecek malzeme.

Metnin marifetleri bununla bitmiyor: Cumhurbaşkanlığı korumalarının, göstericilere saldıran Narin’in davranışını âdetâ bir öncü atılım gibi görüp bunu izlediklerini ileri sürüyor. Cumhurbaşkanlığı korumalarının barışçıl göstericilere saldırdığının Türkiye’de bilindiğini, övüldüğünü, buna sahip çıkıldığını ortaya koyuyor.

İlginç bir durum bu. Toplumca sahip olduğumuz ve olamadığımız birçok musibeti birarada barındırıyor.
 
Sıcak gelişmeler
 
Mayıs’taki yerel gazete haberini neden şimdi konu ettik?

ABD Kongresi’nde Türkiye’nin bu saldırı nedeniyle kınanması yaklaşık bir hafta önce 397’ye sıfır gibi pek yürek burkucu bir skorla kabul edildi, biliyorsunuz. Türkiye’nin ABD’de kaç ayrı lobi şirketine ve kimbilir kaç kişiye ne paralar döktüğü, buna karşılık lehinde üç-beş oy bile çıkartamadığı bir ortam, fazlasıyla dikkat çekici. Ve üzücü. Çünkü lobi paraları sonuçta bizim cebimizden çıkıyor. Bu harcama-skor performansının emsali de görülmemiştir muhtemelen.

397-0’lık kınama kararının üzerine, New Jerseyli bir inşaat firması sahibi olan Eyüp Yıldırım ile yukarıda konu ettiğimiz haberin kahramanı, eski Yeniçağalı şimdi Virginalı Sinan Narin, “ağır cezayı gerektiren saldırı” ile suçlanarak tutuklandılar. Cumhurbaşkanı korumalarından -elbette halen ABD’de bulunmayan- on ikisi hakkında da tutuklama kararı çıkmak üzere. Siz bu satırları okurken, Washington Belediye Başkanı ile Emniyet Müdürü açıklama yapacak, muhtemelen bu hususu da aydınlığa kavuşturacaklar.

Gerek ABD yönetiminde gerek Kongre’de gerekse basında bu saldırıya kafayı takmış kişiler var ve işin peşini kolay kolay bırakacağa benzemiyorlar. Bunda şüphesiz, işe cumhurbaşkanlığı korumalarının alenen karışmış olması, yere düşmüş insanların hunharca tekmelendiği görüntülerin olayın hemen ertesinden başlayarak sanal âlemde uçuşmuş ve herkes tarafından izlenmiş bulunması rol oynadı. Ama daha büyük pay, herkesin gözü önünde cereyan eden olayı ters yüz ederek sunmaya, zeytinyağı tutumu takınıp üste çıkmaya çalışan Türk yetkililerin pişkinliğinin sinirleri fena bozmuş, öfkeyi artırmış olmasında. TC Washington Büyükelçiliği, âdetâ dövülmelerini, yerlerde tekmelenmelerini, yüzlerinin gözlerinin kan içerisinde bırakılmasını meşrulaştırırmış gibi, göstericilerin “teröristlerle bağlantılı” olduğunu öne sürmüş, tedbir almadığı için Washington polisini suçlamıştı.
Büyükelçilik, şüphesiz, kendi aramızdayken geçerli olan, kim daha yüksek sesle bağırır, zorbalığı daha ustaca kuşanırsa onun haklı çıkması kuralına, her suçun “asıl o yaptı” ile savuşturulabilmesi geleneğine yaslanmıştı. Hem diplomatik âdaptan hem de asgarî muhakeme ve mantık ölçülerinden uzak, ahlâkî bakımdan ziyadesiyle problemli bu tutuma anlam vermekte muhtemelen zorlanan Amerikalı meslektaşlarımıza Bolu Gazetesi’nin haberini sunsak ciddî hizmet olurdu. Hakkımızdaki kavrayışlarını geliştirmek bakımından.

Hunharlık, kötülük, ahlâksızlık fasıllarını geçiyorum. Dünyaya ve hayata akıl erdiremezlik hali var bu konuştuklarımızın içerisinde. Bu yüzden, musluğu açınca suyun akmasına bile fena halde bozulup eviyeye balyozla girişebiliyoruz. “Eviyenin ne günahı var?” diyecek olana da. Elini suya tutarsan ıslanır, meselâ, büyük sorun haline gelebilir bizim için bir anda.

Ortaöğretim tedrisatından biyoloji dersini süpürmeye çalışıyorlar. Kökün toprakta bir haltlar karıştırdığını, yer üstünde gördüğümüz bitkinin buna bağlı olarak şöyle veya böyle yaptığını filan düşünmeyi, bağlantılar kurmayı gerektiren, pek lüzumsuz bir disiplindir; kalkması millî bünyeyi rahatlatacaktır. Evrim teorisine gıcık olunmasına yolaçan esas mesele de Yaratıcı mefhumunu tartışma konusu haline getirmesi mi, şüpheliyim. Daha çok, birbirinin oluşumunda rol oynayan, birbirine bağlı organizmaların sıralanışı, etraftaki koşullarla onların sarmaladığı bünyenin ilişkisini nedensellik ve bütünlük bilgisine sahip olmadan kavrayamayacağımız gibi tatsız ve bünyemize uymayan bir hakikati dayatması problem sanki.

Sonra işte… adamımız teröristleri görünce girişmiş, onu gören cumhurbaşkanlığı korumaları da dalmış…
 
(MARUZAT: Bu yazıyı, CHP milletvekili gazeteci Enis Berberoğlu’nun casusluktan 25 yıl hapse mahkûm edilip tutuklandığı -böylece yargılanmasına yolaçan haberin içeriğinin mahkemece doğrulandığı-, CHP’nin adalet için Ankara’dan İstanbul’a yürüme kararı aldığı gece yazıyorum. Neler olacak -veya şu anda oluyor-, bilmeme imkân yok. Umarım şerden hayır, zaruretten erdem doğar.)