Korkunç bir komplo
Acaba, nasıl yapabiliyorlar bunu; masumiyetini bile bile, yalanlar uydurarak insanları “cadı yakar” gibi nasıl yakıveriyorlar?

23.07.2017
Gerçi hangi biri korkunç değil ki son dönemin komplolarının… Meğer hayalgücü, ne kuvvetli "cevherler" varmış Türkiye'de. Senaryo üzerine senaryo, karalama kampanyası üzerine karalama kampanyası…
İçeriği tamamen sahte, diğer bir deyişle hiçbir gerçeklik içermeyen ve haber konusu olan kişilere zarar vermeyi amaçlayan, saldırgan, tacizci; son derece kötü niyetli "haberlerden", "gazetecilik" adı altında yapılan bir tür sahtekârlıktan ve tetikçilikten bahsediyoruz.
Büyükada'da beş günlük, "insan hakları savuncularının kendilerini basklı dönemlerde koruması" konulu bir toplantı düzenleyip evlerine dönecek "sıradan" 10 insanın hayatı resmen kayıverdi. Daha doğrusu kaydırılıverdi. Rutin, benzerleri geçmişte birçok kez yapılmış toplantılardan biri olan bu toplantı, birden "Türkiye'nin varlık ve bütünlüğüne kasteden karanlık bir organizasyon" olarak etiketleniverdi. Katılımcılar yaklaşık iki hafta gözaltında kaldılar ve avukatları, yakınları ile çok az görüşebildikleri "hücre tipi gözaltı" süreci sonunda da aralarından altısı tutuklandı. 23 Temmuz Pazar günü sabaha karşı daha önce adlî kontrol şartıyla serbest bırakılan iki hak savunucusunun da savcının itirazı sonucu tutuklanmasıyla, bu sayı sekize yükseldi.
Uluslararası Af Örgütü Türkiye Direktörü İdil Eser, İsveç vatandaşı eğitmen Ali Gharavi, Yurttaşlık Derneği'nden (eski adıyla Helsinki Yurttaşlar Derneği) Özlem Dalkıran, Almanya vatandaşı danışman Peter Steudtner, İnsan Hakları Gündemi Derneği üyeleri Veli Acu ile Günal Kurşun, son olarak da yine Helsinki Yurttaşlar Derneği’nden Nalan Erkem ve Kadın Koalisyonu’ndan İlknur Üstün kendilerini hapiste buldular.
HAK İnisiyatifi'nden Şeyhmus Özbekli ve Eşit Haklar İçin İzleme Derneği'nden Nejat Taştan ise ilk aşamada adlî kontrol ile serbest kalmışken şimdi haklarında yakalama kararı var. Üstelik de, bu yakalama kararı avukatlarına, tüm gün adliyede oldukları halde, bildirilmedi. Yakalama kararı bilgisini, avukatlar da kamuoyunun gibi, Sabah gazetesinin haberinden öğrendiler. Zaten, bu tip gazeteler, "yargının yasal yanında kalmayı" seçenlerin ne olup bittiğini ve biteceğini öğrendiği başlıca kaynaklar. Önce, suçlamalar veya soruşturmalarla ilgili bu gazeteler ithamda bulunuyor, "düğmeye basıyor" ve ardından yakalama ve tutuklama kararları ile ilgili bilgiler de bu gazetelerden yayınlanıyor. Üzerine de, televizyon kanallarından uzun uzadıya karalama kampanyaları yürütülüyor. Bir iktidar milletvekilinin, kameralara doğrudan dahi bakamayarak sıraladığı, insan hakları savunucuları ve ana muhalefeti "ajanlık" ve "darbecilikle" ilişkilendiren, gerçekle uzaktan yakından alakası olmayan sözler, gelecek nesiller için ibretlik bir kaynak olacaktır herhalde. Üstelik de, hiç de şaşırtıcı olmayan gerçek, söz konusu milletvekilinin kendi kardeşinin, FETÖ'den ilk tutuklananlar arasında yer alması. Bu kişi daha sonra serbest bırakılmıştı; ancak bilfiil diğer iktidar milletvekilleri tarafından, "15 Temmuz akşamı ilginç hareketler sergilemek" ile de suçlanmıştı.
Bir zamanlar, "Hocaefendileri" ile yakın ilişkili olan ve Cemaat ilişkilerinden medet umanlar, "her devrin adamı" olmak için müthiş heves ve heyecan içinde olanlar şimdinin "en kullanışlıları" . Sosyal medya hesabından ve yöneticisi olduğu gazeteden, hükümete yakın televizyon kanallarından sürekli "Büyükada'daki toplantının kirli ağı" gibi haberler yapan kişi de böyle bir örnek. Zamanında, şimdi "FETÖ terör örgütü üyesi" dediği kişileri yere göğe konduramayan bu genel yayın yönetmeni, şimdi de aynı gözü kara hırsla bambaşka telden çalıyor.
Acaba, nasıl bir yapabiliyorlar bunu; masumiyetini bile bile, yalan dolanlar uydurarak insanları "cadı yakar" gibi nasıl yakıveriyorlar?
Karşılığı ne?
Değer mi?
Siyasetle de öyle bir doğrudan ilişkisi olmayan, oy vermek dışında siyasi faaliyetleri de bulunmayan, "ajanlık-casusluk" ile olabilecek en yakın ilişkileri macera filmi izlemek olmuş olabilecek insan hakları savunucularının hapse atılıvermesine nasıl böyle hararetle aracı olabiliyorlar?
Suçlu ilan edilen insan hakları savunucularının fotoğraflarının günlerdir medyanın her tarafında yayınlandığını ve birden herkes tarafından tanınmış simalar haline geldiklerini de unutmayalım. Üstüne üstlük, bu tanınmışlık hiç de arzu edilecek biçimde değil. Haklarında yazılıp çizilen korkunç yalanlara inanıp da kendilerine bir terslik yapabilecek kötü niyetli kimselere karşı korumasızlar.
Evet, Türkiye'nin kalabilen bağımsız medyasında gerçekleşen toplantının mahiyeti, katılımcıların kimler olduğu hakkında haberler de çıktı. Fakat, "komplo teorilerinin" yayıldığı mecra, televizyon kanallarından gazetelere, internet sitelerinden yerel basına ve tabii sosyal medyaya, tüm Türkiye geneline yayın yapma potansiyeli olan bir ağ. Ve "vatan hainleri", "darbeciler", "bölücüler", "teröristler" şeklindeki propagandanın yayılma hızına karşı bir "gerçekleri kamuoyuna aktarma" kampanyası yürütülmesi de imkânsız.
Çok gaddar bir komplo bu… Gaddar ve hunhar.