Arazi satışında sıra Sincan’da
Ezcümle dindar görünümlü Türk milliyetçisi, ırkçısı, size soruyorum, ne olacak Uygurlar?
05.08.2017
Associated Press (AP), Ankara-Pekin temaslarına ilişkin haberini “Türkiye ile Çin, bağlarını güçlendirirken, birbirlerine güvenlik alanında işbirliği sözü verdiler” başlığıyla duyurdu. Dünyanın pek çok gazetesi, haber sitesi bu başlığı aynen kullanmayı tercih ettiler. Olabilir, devletler birbirlerine güvenlik alanında işbirliği sözleri verirler. Bazen temennisi bile diplomatik iyi niyet belirtisi sayılır, filan… Ancak başlık haberin “flaş” unsurunu ilk bakışta belli etmiyordu.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun şimdiye kadar gördüğümüz en hararetli tebessümü eşliğinde el sıkıştığı Çinli mevkidaşı Wang Yi ile görüşmesinden çıkışta yaptığı açıklama, Ankara-Pekin ilişkilerinden çok Türkiye içinde sarsıntı yaratabilir. Bakan kabaca, “Çin’e yamuk yaptırmayız,” dedi. Hem Çin aleyhine faaliyetlere göz yumulmayacağını hem de medyada Çin karşıtı yayınlar yapılmasına engel olacaklarını vaat etti.
“Flaş” olan şu: Birkaç uluslararası haber ajansının bildirdiğine bakılırsa, Ankara, Doğu Türkistan İslâmî Hareketi’ni (Türkistan İslâmî Partisi) bundan böyle “terör örgütü” kabul edecek! Temkinli konuşmamın sebebi, bu konuda Ankara’dan veya iktidar propaganda aygıtından ses çıkmayışı. Aslında bu sessizlik haberin dolaylı yoldan doğrulanması da sayılabilir.
Zira olanların açık anlamı şu: Arazi satışında Doğu Halep’ten sonra sıra Sincan’da.
Uygurlar, Sincan
Nüfusunun yarısını Müslüman Uygurların oluşturduğu Sincan bölgesinde, Türkiye’nin bilumum milliyetçi ve milliyetçi-mukaddesatçı ahalisine göre bir nevi millî bağımsızlık savaşı veyahut bir nevi cihat cereyan ediyor. Çin devletinin gaddarlığı ve dehşet tedbirleri yüzünden Sincan Uygur Özerk Bölgesi genellikle cehennem hayatı yaşıyor. Buna karşılık Uygur silahlı eylemleri bölge dışına taşarak devlete rahatsızlık veriyor.
Türkiye’nin Şangay Beşlisi’ne yanaşmasının zorluğunu Suriye’deki cihatçı Uygurlar üzerinden uzanarak ele aldığım bir yazıyı yaklaşık üç ay önce P24’te yazmıştım: “Şangay Beşlisi, Uygur onlusu, güzel ikili”. Burada esas olarak, Ankara’nın, Pekin’le yakınlaşabilmek için Uygur Türklerini, mücadele simgesi haline gelmiş adıyla “Doğu Türkistan”, yani Sincan’ın “soydaş” ahalisini gözden çıkarması gerektiğini, eğer ilki isteniyorsa ikincisinin kaçınılmaz sonuç olacağını anlatmaya çalışmıştım.
Olan biteni izleyen ve maddî çıkarın değil gerçeğin peşinde koşan, propaganda vazifelisi veya iktidar yalakası değil gazeteci, yalancı değil haberci olan başka insanlar da elbette çeşitli zamanlarda bu amansız hakikati dile getirmişlerdi. Lâkin “yerli ve millî” biryerlerimize dokunan bütün mevzular gibi bu mevzu da ezcümle ilgililerin utanç verici sessizliğiyle karşılanmıştı. Sizden ricam, o yazıda Sincan Özerk Bölgesi, Uygurlar, Suriye’deki Uygur savaşçılar, El-Kaide bağlantısı vs. üzerine bolca bilgi ve veri var, lütfen bir göz atın ki, birazdan konu edeceklerimiz yerli yerine otursun; Türkiye’nin Sincanlı Uygurlara elaltından TC pasaportları verdiğine ilişkin iddiaları vs. bilerek konuşabilelim gerisini.
Pekin’den İdlib’e!?
Pekin’deki kravatlı-ceketliler toplantısına gelelim. Türkiye’nin golfüne düşkün dışişleri bakanı, mevkidaşıyla toplantıdan gülerek çıktı ve dedi ki: “Topraklarımızda veya Türkiye’nin denetlediği herhangi bir bölgede Çin’e karşı yapılacak herhangi bir faaliyete bundan böyle asla izin vermeyeceğiz.”
“Topraklarımız”, tamam: Türkiye’de Çin’den kaçıp gelmiş Uygurlar var ve bir kısmı haliyle siyasî faaliyet yürütüyor. Ya bu faaliyetler engellenecek ya da bunların en azından ortalıkta görünmemelerini sağlama güvencesi vermiş oldu TC dışişleri bakanı.
Öbürüne gelelim: “Türkiye’nin denetlediği bölge” ne ola ki? İlk akla gelen, Kuzey Suriye’deki Fırat Kalkanı bölgesi. E, orada Uygurlar pek yok, bildiğimiz kadarıyla. Başka neresi olabilir? Uygurlar nerede var? İdlib!
Görüyor musunuz, İdlib biz birkaç aklıevvelin takıntısı değil, durduk yerde çıkmıyor karşımıza lafı. Türkiye İdlib’e girip Heyet Tahrir el-Şam, yani aslında El-Nusra, yani aslında El-Kaide ile savaşacak mı, bilmiyoruz. Savaşırsa, karşı cephede Uygurlar da olacak. Kanla edinilmiş iktidar ortaklığından pek memnun görünen MHP acaba “kan problemi”nin ağırlık kazanacağı bu durumda “kahraman silahlı kuvvetlerimiz” ile “komünist Çin’den zulüm gören soydaşlarımız” arasında nasıl bir denge bulacak?
Diyelim Türkiye İdlib’e girmedi, ama Rusya veya ABD veya ikisi birden, İdlib’deki El-Kaide’ci Uygurları zaptetme vazifesini Ankara’ya münasip gördüler. Suriye’de herhangi bir inisiyatif fırsatını buldu mu asla kaçırmak istemeyen Ankara’nın “ben karışmam” diyecek hali yok. Moskova, “Valla buradan çekilmeyeni imha ederim,” dediğinde -ki diyor- Ankara, aileleriyle birlikte Suriye’ye cihada gelmiş El-Kaide’ci “soydaşları” Rusya hava kuvvetlerinin insafına mı -ki yok- terk edecek? Orada bırakmayacaksa alıp nereye yerleştirecek? Fırat Kalkanı bölgesine? Yirmi bine yakın insanı Türkiye’ye sokacak, önce kuzeye, sonra doğuya taşıyıp, şu an için elindeki Suriye topraklarına mı aktaracak? Bunlar El-Kaide’ci, Taliban’cı. Hazır Mehmet Görmez de münhal kalmışken kendisinin himayelerinde kurulacak bir dinî eğitim kurumunda bir nevi Exorcist’lik numaralarıyla onların içlerindeki El-Kaide’cilik çıkarılacak, yalnız soydaşlık mı kalacak? Gidecek yeri olmayan bu insanlar yerleştirilecekleri yerde nasıl yaşayacaklar? El-Kaide de gelip düz ovada siyaset yapmaya mı çağrılacak?
Ve tabiî, bu insanlar, Çin’e bilumum güvenceleri vermiş bir Ankara’nın sözünü dinleyecekler mi?
Sincan’dan Ankara’ya?
Peki Sincan’daki Uygurlar ne olacak? Soruyorum Devlet Bey, ezcümle dindar görünümlü Türk milliyetçisi, ırkçısı, size soruyorum, size de Sinan Bey, ne olacak Uygurlar? Dünya Uygur Kongresi sözcülerinden Dilşat Raşit, “Türk dışişleri bakanının sözleri bizim için sürpriz oldu ve bizi kaygılandırdı,” diye konuştu, muhtemelen ilk andan gürültü koparmamak için. Raşit’in “Türk halkının desteği”nden hâlâ umudu var. Fakat kardeşim, halk karar vermiyor ki, Suriye’de hangi örgüte silah verilecek, hangisinin militanına sınır açılacak, hangileri satılıp alan Rusya’ya bırakılacak… Üstelik, halka bırakılırsa da “Çin mi-Uygurlar mı?” oylamasının sonucundan pek o kadar emin olunamayabilir yani… Sanayi, ticaret, ithalat, ihracat, para, turist, hepsi Çinlilerde.
Yukarıda sözünü ettiğim P24 yazımda hatırlatmıştım, tekrar hatırlatayım: 2009’da Tayyip Erdoğan, Pekin’in Sincan Uygurlarına tavrını “âdetâ soykırım” diye nitelemişti. Ve fakat şimdi -niyeyse sanki okeyde golften daha başarılı olurmuş izlenimi veren- dışişleri bakanı, Çin aleyhinde halt karıştırmak isteyene “göz açtırmayacağız” mealinde laflar etti, eğer uluslararası haber ajansları Çince çeviri vs. nedeniyle bir nüansı atlamadıysa, Ankara’nın Türkistan İslâmî Partisi’ni “terör örgütü” ilan edeceğini bildirdi.
Çin’in resmî gazetesi Halkın Günlüğü’nün internet sitesi, haberi şu başlıkla verdi: “Türkiye, ‘Doğu Türkistan İslâmî Hareketi’ni terörist ilan etti”. Belki de gerçekte tam ne olduğundan daha önemlisi, bu başlığın böyle atılmış oluşudur…
Haydi bakalım, en milliyetçi, en kanbağcı, en soydaşçı ahali, ev ödeviniz var: 1. “Yemişim soydaşı, istikbal Çin’lerdedir!” önermesini a.) tarihî, b.) coğrafî, c.) stratejik açıdan ele alınız, 2. Ana fikrini özetleyiniz, 3. Önemli kişileri kısaca tanıtınız.
Veya dışişleri bakanını tenhada sıkıştırıp bir sorunuz, ne demek istemiş. Ha, bir de: bu işi kendi kafasına göre mi yapmış.
Bir yandan İdlib İdlib derken, bir yandan Şangay Beşlisi spekülasyonları yaparken, aslında bütünüyle içeriye yönelik yürütülen dış politika sahiden iç politika gibi davranıp MHP-Erdoğan-AKP ittifakının vidalarını gevşetir mi acaba? Ya da “soydaşları sattınız” suçlaması MHP tabanından parça koparma peşindeki Akşener partisinin işine mi yarar?
Veya kimse oralı olmaz, Çin’le arayı bozmamak için herkes havalara bakar..?
“Gelen dönemeyecek” kararı
Rakka ve halen DAİŞ’in elindeki Suriye bölgeleri için ABD’li yetkililerin açıkça telaffuz ettiği, Rusya yetkililerinin daha genel ifadeyle ama aynı kesinlikte dile getirdiği askerî hedeflerden biri şu: Suriye’ye dışarıdan gelmiş savaşçıların hiçbiri bulundukları yerden sağ çıkamayacak. Bunu Irak kuvvetleri ve Şii milisler Musul’da fiilen uyguladı. Esir alınmadı. Rakka’da DAİŞ zaten kendini böyle bir sona mahkûm etti, son adama kadar imha edileceğini biliyor, sadece düşmana olabildiğince çok zarar vererek kaybetmeye uğraşıyor. Deyr ez-Zor’da aynısı olacak.
İdlib’de de, biraz daha uzatmalı oynanacak, biraz daha dolambaçlı yollardan gidilecek, ama aynısı olacak. Ve orada yirmi bin civarında tahmin edilen Uygur nüfus var. Sincan’dan -ve Afganistan’dan- gelme. Bunları “terörist” sayan Ankara’yı temsilen TC dışişleri bakanı, “Çin aleyhinde hiçbir faaliyete izin vermeyiz” dedi.
Heyecanlı, uğursuz bir bekleyiş daha…