TDK “Türkçesi varken” dedi; var mı? – 1

Şahsen bu hâlisâne seslenişi TDK tarihinde bir devrim olarak gördüm; bilmiyorum abartıyor muyum

ÜMİT KIVANÇ

09.11.2017

 
 
Muhtemelen devlet dairesinin Kafkavârî havasından bunalan Türk Dil Kurumu, zaman zaman seviyemize inerek aramıza karışmaya hamle ediyor. TDK geçenlerde hepimize hitaben samimi bir tweet attı. Koca kurum, kesip biçtiği, ağ gibi delik delik yapıp direklere gererek voleybol, orasına burasına ufak çukurlar açarak golf, yamyassı edip sererek üzerinde halkoyunları oynadığı dili kullanan bizlere seslendi: “Türkçesi varken yabancı sözcükleri kullanmasak olmaz mı?” Ay olmaz mı, olur tabiî! Bunca zaman buyruklarıyla bizi serseme, dili kevgire çevirmiş koca kurum kırk yılda bir bizden bir şey istiyor, yapmaz mıyız, aşkolsun! Nitekim bu samimi rica 2700 defa yeniden paylaşılmış (Kurum’dan aferin almak için “RT edilmiş” demiyorum, görüyorsunuz); 5100 defa da “beğenilmiş” veya not edilmiş – Twitter şu kalpli “Like” işgüzarlığını çıkardığından beri, bir kenara not etme ile “beğenme” arasındaki ayrım silindi; ne kötü.

Şahsen bu hâlisâne seslenişi TDK tarihinde bir devrim olarak gördüm; bilmiyorum abartıyor muyum. Çünkü kurumda birileri nihayet, evire çevire, yoğura döve mundar ettikleri bu dil denen şeyi birilerinin kullandığını, onunla yaşadıklarını, onu yaşattıklarını akıl etmiş ve bize nezaketle soru soracak kadar alçakgönüllülük göstermiş. Kafka bugünleri görse gözleri yaşarır, kaleme alacağı “Kurum” romanında devlet görevlilerini yurttaşlara nazikçe sorular soran, onların sırtlarını sıvazlayan, müşfik kimseler olarak çizerdi. (Eğer TDK daha önce de böyle samimiyet girişimlerinde bulundu ve ben fark etmediysem, bunun için baştan özür dilerim.)

Kurum’un bize gösterdiği nezaket ve şefkate karşılık, önerdikleri kelimeleri tek tek alayım, ne vaziyetteler, hangisiyle ne yapıyoruz, ne yapabiliriz, bakayım istedim. Başlıyorum. Her paragrafın başında önce yabancı kelime, sonra Kurum’un önerdiği Türkçe karşılık(lar).

Dizayn – Tasarım • Kurum haklı. Çoğumuz “dizayn”ı kullanıyoruz. Oysa pek çok yerde onun yerine “tasarım” diyebiliriz. Peki, özellikle yabancı kelime kullanma yönünde özenti eğilimlere sahip bulunmayan ve dile nisbeten özen gösterenlerimiz de bazen “tasarım” diyecekken diyemiyor, başka yol bulamayıp “dizayn” diyor. Neden? “Tasarım” kavramı bütün ihtiyacı karşılamıyor veya “tasarlama” eylemi ile, bu eylem sonucunda ortaya çıkan şeyin yeterince ayırt edilemeyişi nedeniyle tatminsizlik yaratıyor olmasın? Şimdi pek çok kelimeyi ele alacağım için giremeyeceğim, ama burada tartışılacak bir konu var. Soruyu sorup geçiyorum. “Dizayn”ın bir kullanımı da, “dizayn etme” şeklinde dilimize girdi. “Devlet kendine uygun yurttaş dizayn ediyor”u, “medya siyaseti dizayn etmeye kalkışmamalı”yı elbette başka kavramlarla ifade etmek mümkün. Ama görüldüğü üzre, burada “tasarım-tasarlama”, söylenmek isteneni karşılamayacak. “Tasarım” bir zihinsel faaliyeti çağrıştırıyor, “dizayn” ise işin içine fiiliyat karıştırıyor. Böyle oldu, ne yapalım? “Dizayn” kelimesini dilden atmak istiyorsanız, her türlü kullanımı için çare düşünmelisiniz. Çünkü o yalnız züppelikten değil, ihtiyaçtan daldı ortamlarımıza. Toplumu “dizayn etmek” üzere kurulmuş kurumun kapalı pencereleri ardından bu böyle görülemiyor olmalı.

Analiz – Çözümleme • “Çözümleme”yi çoğumuz kullanmıyoruz, çünkü bir defa sesi çirkin. İkincisi, okuryazarlıkla, kavramların incelikleriyle pek alâkası olmayan toplumumuz nezdinde “çözme” ve “çözüm” ile karışıyor ki, mazallah. Çözümledin miydi, çözmüş gibi oluyorsun. Sorun(lar) “çözümlenebilir”, ama böylelikle “çözülmüş” olmazlar. Bu “çözümleme”, aslında “çözüm” için girişilen uğraşın bir aşaması olabilir. Bakın, Kurum’la ve kendini resmen onun toplumsal tabanı olmaya adamış çevrelerle niye anlaşamıyoruz, işte bir örneği: “tahlil” diye şahane bir kelime var ortada. Devirlerce kullanılmış. Sırf kompleksten ötürü, dilden atalım istiyoruz. Ayrıca, pek “millî alan”ımız sayamayacağımız mevzularda kavram ithaline mecburuz, kavram doğup büyüyene belirli bir olgunluk evresinde konmuş isim olmayınca sorun çözen araç değil sorun yaratan pürüz olarak giriyor hayatımıza.

Online – Çevirimiçi • “Online” demeyelim, güzel. “Çevrimiçi”, peki, allahaşkınıza, neredeyse bütün dünya ile bağlantıda olduğumuzu mu anlatıyor yoksa daha dar bir şebekedeymişiz gibi bir durumu mu akla getiriyor? Ve burada TDK’nın neden hiçbir zaman başarılı olamayacağının izahı yerine geçebilecek bir simge karşımıza çıkıyor: “Çevrim” de değil, “çevirim”. Neden? Mutlaka vardır sebebi. Devlette dosya kaybolmaz, klasörler raflardadır, falan. TDK’da bu işlere karar verenleri günde beş yüz defa “çevirimiçi” demeye mahkûm ediyorum. Şimdilik yetkim yok, sonuç doğmaz, ama belki yarın..? Online yerine “internete bağlı”yı kullanıyoruz daha çok. “İnternet”in yerine Türkçe laf koyamayacağız TDK’nın yüksek müsaadesiyle. “Çevrimiçi”, ileride muhtemelen belirli bir somut şebeke kastedilerek kullanılacaktır. “Çevirim” de tozlu raflarda yerini alacaktır.

Kriter – ölçüt, Part-Time – Yarı zamanlı • Bunlara itirazım yok, eyvallah. “Ölçü” ile “ölçüt”ün ayrımını iki santimlik eğriliğe eğrilik demeyen toplumumuzun öğrenmesi hernekadar bir yarım yüzyıl daha gerektirecek olsa da, bu faydalı ve gerekli bir ayrım.

Slayt – Yansı • Yahu olur mu allahaşkınıza? “Yansı” ne? Aynadaki aksim değil mi? “Slayt”, fotoğrafçıların meslek jargonunda zaten yıllarca “dia” idi. Sonra, bilmiyorum o da TDK icadı mıydı, ama kesinlikle TDK akıllı birileri “saydam” diye bir saçmalık çıkardı. Şimdi de, Power Point, Keynote vs. yüzünden “slide”ın (“slayt”) yeniden yaygınlaştığı dönemde, “yansı”! “Saydam” da “yansı” da bambaşka anlamları olan kelimeler; biri sıfat biri isim. En azından bundan şüphelenin, yapılan işin olmazlığı konusunda. Biri gelip sizi “yansı gösterisi”ne çağırırsa gider misiniz? Asla! İkna edici bir karşılık bulunana kadar slayt veya dia demeye devam edeceğiz. Ve bizler, slayt veya dia üretenler ile bunları kullananlar böyle dediğimiz sürece TDK camda kendi yansısına bakarak dertlenebilir.

Empoze etmek – dayatmak • “Empoze etme” lafını kullanmayabilsek iyi olur. Artık o da sahiden fazla yabancı. Lâkin “dayatma”ya bir de onu karşılamasını dayatmak kendi halindeki bu kavrama haksızlık olmayacak mı? TDK şunu bir türlü kabullenemiyor: Birtakım “nüans”lar, ince ayrımlar için eldeki kavramlar yetmiyor, bu ihtiyaçlar zamanında Arapça’dan, Farsça’dan, kimi özel alanlarda Rumca’dan, İtalyanca’dan, genel olarak Fransızca’dan, daha sonra İngilizce’den ithalatla karşılanmış. Kavram üretme, bu durumda ihtiyaç, evet, ama bu iş ideolojik maksatla hazırlop çözümler dayatma zihniyetiyle yapıldığında olmuyor. Eldeki kavramların her türlü ihtiyacı karşıladığına dayalı bir dil zenginliği yanılsaması yaratmanın da kimseye, her şeyden önce dile faydası yok. Size bir şey “empoze ettiğimde”, kimi zaman bunu fark etmeyebilirsiniz, çaktırmadan da yapabilirim; oysa “dayattığımda” fark etmemeniz mümkün değil. Çünkü “dayatma”nın akla getirdiği başka kavramlar, eylemler vs. de onunla birlikte yaşarlar. “Haydi şimdi gözünü kulağını şu tarafa kapa!” denmez dil kullanılırken.

Pesimist – Karamsar, Driver – Sürücü, Bye Bye – Hoşça kal, İllegal – Yasadışı, Timing – Zamanlama, Catering – Yemek hizmeti • Genel olarak itiraz edemeyeceğimiz, doğru öneriler. Fakat zaten modern zamanın kemik gözlüklü reklamcı dahileri filan gibi olmamış züppeler dışında kimsenin kullanmadığı kavramları sayıp döküp, “Bunların yerine Türkçe’lerini kullansak?” demek, dil kurumunun işi mi? Ahlâk ve davranış bilgisi dersi mi bu? Tabiî ki vatandaşa şekil verme öğretisinin son güncellemesinden başka şey değil. “Sürücü”ye “drayvır” diyen kaç kişi var? “İllegal”in yaygın kullanımının tek müsebbibi devlettir, TDK başka yere seslenmeli. “Hoşça kal”ı ayrı yazmaya idam sehpasında bile razı gelmem. “Zamanlama”, güzel, uygun, yeterli karşılıkların nadir güzel örneklerinden.

Departman – Bölüm • Kurum’un başlıca yetersizliğini gösteren bir başka örnek. Tıpkı “dizayn” ve “empoze etmek”teki gibi, Türkçe karşılıkları münasip olmasına rağmen bütün kullanımlara yeterli gelmeyen, bu yüzden, yani “nüans” yüzünden yabancı dildeki kavramın varlığını sürdürebildiği örneklerden. “Bölüm” o kadar çok yerde, o kadar çok şey anlatmak için kullanılıyor ki, bunlardan bazılarını özel olarak ifade edebilecek kavramlar varsa, yerli-yabancı bakılmadan mecburen kullanılıyor. Bu durumda TDK çıkıp, “Canım ne var, hepsine ‘bölüm’ deyin, olsun bitsin,” deyince, işte, olmuyor.

Revize etmek – Yenilemek • İşte dil kurumuna neden güvenmememiz gerektiğine dair acı verici bir örnek. “Revize etme” işlemi, ister istemez bir “yenileme”ye yolaçabilir, ama her “yenileme” eylemi “revize etme” özelliği taşımayabilir. Çünkü “revizyon”, dilimize daha çok “yenileme” anlamında girmişse de, “revize etme”, aynı zamanda bir “uyarlama” da içeren, sadece doğramaları değiştirip yeni cam taktırma ve badana yaptırmadan ibaret olmayan, “değiştirme” içeren bir işlemi ifade eder. Hattâ, siyaset jargonunda, “aslını bozma”, “orijinalinden uzaklaştırma”, “sapma” gibi anlamlar taşır. Valla böyle olmasını ben istemedim ve savunmuyorum da. Yaşayan kullanım her ne ise hem tesbit edilecek sorun hem bulunacak çözüm ilk elde bunu varsaymak durumunda. TDK samimi tweet attığına göre, belki günün birinde sokağa da çıkacak, hattâ memleketin dille boğuşan ve sevişen yazarlarına da kulak verebilecektir; umalım.

Global – Küresel • Bu defa bilmezlikle karşı karşıyayız. “Global”, evet, kökeni “küre” ama, yalnız “yeryüzü çapında” anlamında “küresel” demek değil ki! “Global”, bazen dünyayı, bazen de her neden sözediliyorsa onun toplamını veya tamamını ifade etmek için kullanılabilecek bir kavram. Dilin, bu kullanıma şahit olmamış, çünkü olacak kadar okumamış birilerinin eline kalmış olması bahtsızlıktan öte bir hal.

Sempatik – Sevimli, Canayakın • İşgüzarlık. Elbette olabilir, “sevimli” de diyebiliriz, “canayakın” da. Lâkin “sempatik” kavramını dilden atmaya çalışmanın mânâsı var mı? Yok. Atabilir misiniz? Hayır.

Security – Güvenlik • Zaten bunu böyle kullanan kaç kişi var? İşgüzarlık. TDK farkında olmadan başka meseleye işaret etmiş; kendi şuursuzluğu da var işin içinde. “Güvenlik”, şu anda memleketimizde, ülke çapındaki büyük meseleyi, şirket girişindeki bankoyu, surat asma eğitiminden geçirilip biz sıradan insanlara elimizi kolumuzu sallaya sallaya girip çıkamayacağımızı anlatsınlar diye birtakım yerlerin kapılarına konan üniformalı genç kadın ve adamları anlatıyor. “Güvenlik geldi, bilmemne dedi”, “Güvenliğe bırak, oradan alırım” filan diyebiliyoruz; “Suriye sınırında en önemli konu güvenlik” diye konuştuktan hemen sonra. Pek matah oldu. Elbette “security” filan demeyeceğiz. Lâkin hâlihazırda bizzat sorun kaynağı bir kelimeyi çözüm diye önümüze sürerken dikkatli olmaları gerekir.

Printer – Yazıcı • Elbette olabilir. CD’lerin üzerine yazmak için sabit kalem imal edip adını “CD Writer” koyan bir millet için İngilizce bilgisayar terimlerinden vazgeçmek kolay olmasa da. Bu maddenin mecburen yolaçacağı tartışma çok dallı budaklı. Şimdi giremem. Ama bilgisayar dünyası, dil denen şeyin neye karşılık düştüğünü, nasıl gelişeceği, nasıl gelişmeyeceği, nasıl zenginleşip nasıl fakir kalacağı gibi sorunları ele almak için çok bereketli bir tarla. Kısaca şöyle deyip bırakayım: Her şeyi başkaları icat etti, kullanmaya başladı, isimlerini de onlar koydu. Senin alıp başka isim koyman, bir etiket değiştirme işleminden ibaret kalıyor. Dediğim gibi, derin mevzu, geçiyorum.

Elimine etmek – Elemek • TDK’nın önerisine bütünüyle katılıyorum. Üstelik ses benzerliği sayesinde kolayca geçiş yapılıp kurtulunabilecek bir kötü alışkanlık. Neyse ki sadece belli sektörlerde çalışan büyükşehirli bir tayfada var bu.

Versiyon – Sürüm, Uyarlama • Bir kurum neden kendine ve bize böylesine kötülük yapıyor? “Adapte etme-adaptasyon”un karşılığı olan ve işini de gayet güzel gören “uyarlama”yı “versiyon”a yamamanın ne âlemi var? Hakikaten, nasıl bir işgüzarlık ve sorumsuzluktur bu? Kırk yılda bir bulunan karşılık cuk oturmuş, onu niye kirletiyor, kafaları niye karıştırıyorsunuz, “uyarlama”dan ne istiyorsunuz? Haydi “sürüm”e ses çıkarmıyoruz; en azından işleri çok fazla karıştırmıyor, o da böyle yeni icat bir şey olsun, zamanla yerleşir. Fakat aslında “sürüm” nedir, onu hangi artan parçalarla imal ettiniz? Malın piyasaya sürüldüğü, çekmecenin sürüldüğü, eşyanın bu köşeden şu köşeye sürüldüğü, memurun “ora”ya sürüldüğü, iddianın öne sürüldüğü ülkede, yine de bir yerinden uygun düşüyor gibi hissettik, bilgisayar âleminde hemen her şey yeni icat, biz de mecburen kelimeler icat edeceğiz diye aldık kullanıyoruz. Fakat yeni “sürüm” eğer bir “uyarlama” ise yeni sürümlüğü şüpheli hale bile gelebilirken bu ikisini özdeş kılma işgüzarlığı niye?
Şimdilik burada kesiyorum. TDK’nın “böyle yapsak olmaz mı?” mesajında daha pek çok kelime önerisi var, hepsini ele almayı istiyorum. Sanırım bir ya da iki yazı daha yazmam gerekecek.