İdlib’te seri suikastlar

Bu faili meçhul suikastlar serisi, faili gayet belli olan önceki suikast dizisini izliyor, ama ondan bariz şekilde farklı…

ÜMİT KIVANÇ

17.01.2018

Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR, Syrian Observatory for Human Rights) sitesinde yeralan habere göre, İdlib’te Türk olduğu söylenen bir Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) komutanı öldürüldü. İdlib’in kuzeybatı kırsalında Ermenez ve Millis arasında HTŞ komutanını başından vurarak öldüren, kimliğini belli etmeden kaçtı.

SOHR’un haberini geniş geniş aktaracağım. Zira bu haber HTŞ öndegelenlerine yönelik seri suikastların ufak bir dökümünü içeriyor, aynı zamanda, üzerine düşünülmesinde fazlasıyla yarar olan ayrıntılar barındırıyor. Sonra da sorularımızı sorarız.

2017 sonbaharından itibaren İdlib ve savaş haritalarında fiilen bu vilayetin parçası muamelesi gören Kuzey Hama’da, başta HTŞ ileri gelenleri olmak üzere çeşitli silahlı cihatçı örgütlerin önemli şahsiyetlerine yönelik peşpeşe suikastlar yapıldı. En çok HTŞ hedef alındı. Cinayetlerin hiçbiri kimse tarafından üstlenilmedi, hiçbirinin faili ortaya çıkmadı. Şüpheler çoğunlukla DAİŞ ve onunla gizli işbirliği içerisindeki örgütler üzerinde yoğunlaşsa, hattâ 2017 Ekim ayının son günlerinde HTŞ, İdlib güneyindeki Han Şeyhun’da evler basıp, DAİŞ’e çalışmak ve suikastlara karışmakla suçladığı bir grup insanı gözaltına almış olsa da, Suriye yönetimi, ABD, Rusya ve Türkiye’nin adları da ihtimaller sıralanırken sık sık anıldı. Son suikast HTŞ saflarında yeni bir telaş dalgasına yolaçtı, SOHR’a göre. Örgüt, sona ermiş gözüken seri suikastların yeniden ardarda gelmesinden endişe ediyor.
 
Suudi HTŞ imamı: Türkiye’ye direnin
 
13 Eylül 2017’de İdlib’in doğusuna düşen Serakib’de meçhul failler Körfez kökenli bir kadıyı vurdular. Aynı yerde daha önce, bir ara HTŞ saflarına katılan, sonra bir grubu DAİŞ’e katılmaya giden, kimileri HTŞ’de kalan Cünd el-Aksa örgütünden “şer’î yetkili” Ebu Muhammed el-Cezravi’yi -HTŞ saflarındayken- öldürmüşlerdi. Bu cinayetler öncesinde, İdlib’teki cihatçıların hemen hepsinin gözünde önemli iki isim, Abdullah el-Muhaysini ve Muslih el-Ulyani HTŞ ile bağlarını kopardıklarını ilan etmişler, 2017 başlarında Türkiye’nin gözdesi Ahrar el-Şam’dan -fazla Türkiye’nin gözdesi olduğu, El-Kaide ruhundan fazla uzaklaştığı gerekçesiyle- kopup HTŞ’ye katılan Ceyş el-Ahrar Hareketi de örgüt bünyesinden ayrıldığını duyurmuştu. Bu karışık ilişkiler, faili meçhul cinayetlerin kimin marifeti olduğunu ortaya çıkarmayı zorlaştırıyordu.

Dört gün sonra, 17 Eylül’de SOHR, yine HTŞ’nin Körfez kökenli bir kadısının camiden çıkışta vurulduğunu haber almış ve duyurmuştu. İdlib’in kuzeyindeki Harim’de Cuma hutbesini okuyup namazı kıldıran Suudi Arabistanlı Suraka el-Mekki, camiden çıktığı sırada, motosiklet kullanan silahlı-maskeli iki kişi tarafından vurulmuştu. Katiller kaçmıştı. “Yerel kaynaklar”, SOHR’a göre, el-Mekki’nin camide cemaate söylediklerine dair şu bilgiyi vermişlerdi: Suudi din adamı el-Mekki, eğer Türk kuvvetleri Harim’e girerse onlara karşı direnilmesini, Türkiye’nin İdlib vilayetini işgal etmesine meydan verilmemesini vaaz etmişti. El-Mekki’nin hayli kararlı bir HTŞ üyesi olduğu biliniyordu; akrabaları Harim çevresinde HTŞ’ye karşı yapılan gösterileri bastırmaya katılmışlardı, SOHR’a göre.

Burada dikkat çekici noktalar var. Ankara’nın HTŞ ile anlaşarak İdlib’e girmesinden henüz bir ay kadar önce, bir Suudi HTŞ imamı ahaliye “Türk kuvvetlerine direnin” tebliği yapıyordu; bu bir. HTŞ’nin denetiminde sayılan birçok yerde, örgüte karşı yerel, rejim muhalifi ahali protesto gösterileri yapıyordu. İdlib’in önemli yerleşim merkezlerinden Maaret el-Numan’da bunun örnekleri sık sık görülmüş, HTŞ’ciler kimi zaman, karargâh olarak kullandıkları okula sığınmak, havaya ateş açmak zorunda kalmışlardı, ancak demek ki başka yerlerde de gidilip bastırılması gereken çapta protestolar oluyordu. Bu da iki.

El-Mekki’nin öldürülmesinden hemen bir gün sonra, 18 Eylül’de, yine Harim’de, yine meçhul bir silahlı kişi, HTŞ’nin “saha komutanlarından” Ebu Yasir el-Şami ile emlak işlerinden sorumlu bir görevliyi, bulundukları arabaya ateş açarak öldürdü. Yine iz bırakmadan kaçabildi.

Aynı gün, yine İdlib’in kuzeyinde, şimdi TSK’nın denetimi altında bulunan toprakların çok yakınındaki el-Dana’dan biraz daha güneydeki ve içerideki Maaret Mesrin’e doğru yol almakta olan Fransız vatandaşı bir HTŞ öndegeleni suikasta kurban gitti.

20 Eylül’de, bu defa İdlib şehir merkezinde, HTŞ’nin biri Faslı öbürü Tunuslu iki “Şeriat sorumlusu”, hafif silahlarla vurularak öldürüldü. Katil kaçtı.
Eylül’ün 29’unda, el-Dana’da, bu defa Libyalı bir HTŞ öndegeleni öldürüldü. Beraber bulunduğu Suriyeli HTŞ elemanı yaralı kurtuldu.

Ekim’in 25’ine gelindiğinde, Kalamun ve Arsal’daki Nusra biriminin liderinin oğlu Ebu Malik el-Tali, arabayla giderken yolda öldürüldü. (HTŞ bu suikast nedeniyle bir ara şemsiyesi altına aldığı, sonra kendisinden kopan DAİŞ yanlısı Cünd el-Aksa örgütünü suçladı, liderlerinden birini tutukladı.)

İki gün sonra, HTŞ’nin bir Ürdünlü komutanı, İdlib vilayetinin doğu kırsalında, Maar Dibse yöresinde, arabasına konan bombayla öldürüldü.

Bir gün anca geçti, iki HTŞ savaşçısının cansız bedenleri Hiş ile Hes köyleri arasında bulundu. Ve SOHR, İdlib şehrinden Maaret Misrin’e yol alan bir HTŞ komutanının daha vurulduğunu, Kefriye ile el-Seyidiye arasında giderken el yapımı patlayıcı ile hedef alınan beş HTŞ’liden birinin öldüğünü, dördünün yaralandığını haber aldı.
 
Veriler, sorular
 
Belirtmeliyim ki, SOHR’un bilgileri aktarışı karışıklıklara yolaçabilecek tarzda. Tarihler, yerler, ölü sayıları yüzde yüz doğru olmayabilir. Bilgiler eksik de olabilir. Ancak, rejim muhalifi tavrı gözönüne alınmak kaydıyla, SOHR’un verdiği bilgileri olgular düzeyinde görece güvenilir sayabiliriz. En azından, Ankara ve müttefiki silahlı gruplar aleyhine özel çaba harcayacağını sanmıyorum. Belki yukarıda aktardığım bir-iki “minik ayrıntı”dan hareketle yansıtmalar, öngörüler yapmaya kalkışan olur diye izah ediyorum.

Bu faili meçhul suikastlar serisinin, faili gayet belli olan önceki suikast dizisini izlediğine, ama ondan bariz şekilde farklı olduğuna işaret etmek isterim. 2016 ve 2017 içerisinde ABD, önce Şam’ın Fethi Cephesi, şimdi de HTŞ bünyesinde yeralan birçok önemli El-Kaide’ciyi insansız hava araçlarıyla, nokta atışı eylemlerle vurdu. Bunlarda fail gizlenmiyor, sebep karanlıkta kalmıyordu.

Şimdiki suikast serisi ABD’ninkine benzemiyor. İdlib’te özellikle, Vatan gazetesinin “Türk askerinin bölgeye konuşlanmasıyla âdetâ ‘inine’ çekildi[ğini] ileri sürdüğü HTŞ’nin öndegelen elemanlarına, aynı gazetenin tâ geçen yılın Kasım’ında, “Türk askeriyle işbirliği yapmayı reddeden yedi örgüt komutanı suikastla öldürüldü” diye tasvir ettiği bu nokta atışı, seri suikastları kim düzenliyor, gerçekleştiriyor? Bu belki yüksek politika düzeyinde önem taşımayan, çünkü Rusya-İran-Türkiye anlaşmasıyla herhangi bir alâkasının olup olmadığını bilmediğimiz, ama “sahadaki” vaziyet açısından gayet anlamlı bir soru. Anlaşan tarafların, birbirlerinin ne yaptığını bilerek, ama ses çıkarmayarak birlikte oynadığı bir oyun mudur yoksa nedir?