Yediklerimizi neden Instagram’a koyuyoruz?

Bu ritüeli Hristiyan ülkeleri için yemek masası etrafında el ele tutuşup dua etmeye benzeten yazarlar var

ASLI TUNÇ

05.02.2018

Yemek fotoğraflarını özellikle Instagram’a koymak dünyada son yılların en yaygın alışkanlığı. Çevremde de pek çok dostum ve çalışma arkadaşım yemek yemeden önce, şöyle bir önündeki tabağı süzüyor, sonra çaktırmadan ortamın ışığını kontrol ediyor ve cep telefonunu iyice yaklaştırıp az sonra mideye indireceği yemeği takipçileriyle paylaşmak üzere kaydediyor. Yemekten sonra fotoğrafı uzun uzun filtreliyor, kendince en doğru açılı olanı seçiyor, gereken hashtagları buluyor ve özenle sosyal medyaya ama hadi ismini tam koyalım Instagram’a yerleştiriyor (bunun adı da “foodstagramming”). Dünya çapında Instagram kullanıcılarının dörtte birinden fazlası mutlaka yemeğini burada paylaşıyor. Bu durumu asla yargılamak için söylemiyorum çünkü bunu ben de sıklıkla yapıyorum.
 
Peki ama neden? Niçin yediklerimizi başkalarına göstermek istiyoruz? Damak zevkimizin ne kadar gelişmiş olduğunu göstermek için mi? Gurme restoranlara gittiğimizden dolayı hava atmak mı? Kimi zaman kendi pişirdiğimiz yemeklerden dolayı takdir bekleme ihtiyacı mı? Hangisi? Bu davranış biçimi üzerine son dört-beş yıldır özellikle psikoloji dergilerinde pek çok makale çıktı.
 
Öncelikle yiyecek fotoğrafları evrensel bir dil yaratıp dünyanın her bir köşesinde aynı samimiyet ortamını yaratabiliyor. İşin kültürel bir boyutu da var kuşkusuz. Pazar günü Instagram’ı işgal eden serpme kahvaltı fotoğraflarını hatırlayalım hemen. Yöresel yemeklerimizi, ülkemize özgü tatları gururla dünya âleme yayıyoruz. Bu ritüeli Hristiyan ülkeleri için yemek masası etrafında el ele tutuşup dua etmeye benzeten yazarlar var. Bu bir bakıma yenilen her lokma için şükran duymayı ve yemeğe derhal saldırmadan önce onu takdir etmeyi de beraberinde getiriyor.
 
Instagram’da en çok paylaşılan yemek fotoğrafları kalori bakımından da epeyce yüklü. Dünyada en çok paylaşılan yiyeceğin pizza olması ise şaşırtıcı değil. Kızartmalar, hamburgerler, etler derken ıspanak ve brokoli sanal âlemde kendine pek yer bulamıyor. Bu işin Freudyen yani cinsel tatmine vurgu yapan boyutu ise “foodporn” ya da “foodgasm” etiketlerinde hemen kendini öne çıkarıyor.
 
Obezitenin ve beslenme bozukluklarının ciddi bir sorun olduğu ABD’de, Google’da çalışan bilim insanları 2015’de yapay zekâ teknolojisi kullanarak bir uygulama geliştirdiklerini açıkladılar fakat Im2Calories adındaki bu uygulama bir türlü hayata geçemedi. Telefonunuzdaki bu uygulama sosyal medyaya koyduğunuz yemek fotoğrafını tarayıp bu yemeğin kaç kalori olduğunu resmin altına yapıştırıveriyor. Artık bu bilgiden sonra onu yiyebilmek ya da yedikten sonra pişmanlıklara gark olmak ise size kalmış.
 
Biraz da işin pazarlama tarafına bakalım. 2018 itibarıyla dünyada 800 milyon Instagram kullanıcısı var. Bunların 500 milyonu her gün aktif olarak bu platformu kullanıyor. 95 milyonu günlük olarak video veya fotoğraf paylaşıyor.
 
Yemek fotoğrafı koyanlar genelde 18-24 yaş grubu. Bu yaş grubu 55 yaş ve üstünden 5 kat daha yemek fotoğrafı paylaşmaya eğilimli. Instagram’ın reklam gelirinin ise 2019 yılında 10 milyar doları bulacağı tahmin ediliyor. Lokanta sahipleri, vegan, vejetaryen ve gurme yemek sektörü için Instagram bulunmaz bir reklam alanı. Tanınmış şeflerden tutun da et tokatlayan şöhretlere kadar herkes bu sanal âlemde yemek paylaşmakla meşgul. Bütün boyutları düşündüğümüzde Instagram’da yemek paylaşım çılgınlığı öyle kolay kolay sona ermeyecek gibi.