Bir deyimin Vietnam’dan Apartheid’a ırkçı sicili
“Öldürüldü” yerine “etkisiz hâle getirildi” demek iki işlev görüyor…
25.02.2018
Kelimeler hafife almaya gelmez. “Kelimeler nesnedir” der Amerikalı şair Maya Angelou. “Dikkatli olmalısın. İnsanlara isimleri dışında hitap ederken, onlara yönelik ırkçı ya da cinsiyetçi küçültücü sözler kullanırken dikkatli olmalısın. Belki bir gün kelimelerin gücünü ölçebileceğiz…”
Bazı devletler, hangi tabirlerin nerede ve ne zaman kullanılacağına karar verme yetkisinden asla vazgeçmek istemez. Özellikle de çatışma ve savaş gibi, “iyiler” ile “kötülerin” tanımlanması gerektiği zamanlarda… Afrin harekâtı başladığından bu yana her sabah ve her akşam “etkisiz hâle getirilen terörist” sayısı anons ediliyor. Efe Kerem Sözeri’nin 2015’de P24 için kaleme aldığı yazıda titizlikle incelemiş olduğu gibi, bu yeni değil, aksine TSK’nin yıllardır dilinde bir yer edinmiş bir tabir. Ancak belki de ilk kez medya tarafından bu kadar benimsenerek yoğun bir biçimde kullanılıyor. Ve bahsedilen sayı yüksek. Çok yüksek. Her gün de artıyor. Çok fazla artıyor. Bugün (25 Şubat) itibariyle Anadolu Ajansı’na göre 2018’e ulaştı.Harekâtın ilerleyişiyle ilgili medyadan sağlıklı bilgi alınamadığı bir ortamda, bu sayı elde edilen “başarıya” ilişkin tek ölçülebilir kıstas gibi sunuluyor. Yani artması “iyi bir şey.”
Türkiye’de yıllardır ana akımda bazı “ciddi” analizcilerin ileri sürdüğü bir kanı var: Devletin politikasını sorgulamak ve eleştirmek tarafını belli etmektir. Bu sebeple, Afrin harekâtını diplomatik pazarlıklar, sahada oluşabilecek senaryolar üzerinden tartışmak “makbul” gazetecilik olarak görülüyor. Bu çizginin içinde tıkanıp, dar alanda yorumculuk yapınca da ancak konunun etrafında dönebiliyorlar, çünkü “neden şimdi” veya “sonuçları neler olacak” sorularının cevabı çoğu zaman eleştirmekten kaçınarak elde edilemiyor. Sansürü peşinen kabul etmek bir tarafa, medyanın “nesnellik” adına bazı kelimeleri otosansürleyip, resmî tabirlere sarılması ise bizi hakikatten bir adım daha uzaklaştırıyor.
“Öldürüldü” yerine “etkisiz hâle getirildi” demek iki işlev görüyor: Birincisi, ülkenin ordusunun çatıştığı kişi ya da grupların insanlığını reddetmek, böylece kamuoyunda herhangi bir merhamet emaresi oluşmasını önlemek. İkincisi ise ordusunun çoğunluğu askerliğini yapan yurttaşlardan oluşan bir devletin “biz öldürmeyiz, olsa olsa bize saldırmaya yeltenenleri etkisiz hâle getiririz” diyerek yaptığı işin meşru olarak algılanmasını sağlama çabası.
Peki, herhangi bir tabiri sicilini araştırmadan benimsemek nesnellikle bağdaşır mı?
“Etkisiz hâle getirmek” tabirinin türediği, İngilizce “neutralized” kelimesinin Vietnam savaşına ve Amerika’da ya da Güney Afrika’da ırkçılığa karşı mücadele eden gruplara yönelik hukuksuz cinayetlere dayanan bir hayli kirli bir geçmişi var. “Öldürmek” dense düpedüz “katliam yaptık” ya da “suç işledik” anlamına geleceği için icat edilen bir tabir bu aslında. Medya tabiri ödünç alırken, bu geçmişi de sahiplenmiş olmuyor mu?
Spinglish: Kasten Yanıltıcı Kelimeler Nihai Sözlüğü’ne göre “neutralized” kelimesinin kullanımı en az 1937’ye kadar uzanıyor: Bu tarihte Britanya’da yayımlanan Times gazetesindeki bir haberde askerî birliklerin bir bölgeyi “etkisiz hâle getirmelerinden” bahsedilmiş. Dolayısıyla, burada daha henüz insanlar kast edilmemiş.
Yine aynı sözlüğe göre, tabirin insanlar hakkındaki ilk kullanımı için Vietnam Savaşı’na bakmak gerekiyor. Sözlükte alıntılanan bir haberde “Phoenix programı, 1968’da 15 bin VCI’ın [Viet Cong Infrastructure üyesi – Amerikalıların Viet Cong teşkilâtı için kullandıkları deyim] ‘etkisiz hâle getirilmesi’ ile sonuçlandı” deniyor.
Noam Chomsky ve Edward Herman tarafından 1973’te yayımlanan Karşı-Devrim Şiddeti: Gerçekte ve Propagandada Kan Gölleri kitabında biraz daha fazla açıklama bulabilmek mümkün. Kitapta, Phoneix Programı sonucu 21 bini öldürülmüş olmak üzere 84 bin Viet Cong askerinin “etkisiz hâle getirildiği” belirtilirken şu dipnota yer veriliyor:
“Eski bir AID [Uluslararası Doktorlar Derneği] çalışanı olan Robert S. Winslow, Phoenix Programı’nın söyleminde bir noktada VCI’ın [Viet Cong teşkilâtının] ‘ortadan kaldırılmasından’ söz edildiğini belirtti. Ancak ‘ortadan kaldırma’ kimi [ABD] Kongresi üyelerinde ve ilgili kamuoyunda kimi insanların ‘ortadan kaldırıldığı’ yönünde talihsiz bir izlenime yol açıyordu. Şimdi ise esas ana hedef VCI’ın ‘etkisiz hâle getirilmesi’. Elbette, öldürülen VCI’ın sayısı aynı… Ancak, Viet Cong olduğundan şüphe duyulanların ‘ortadan kaldırılmak’ yerine ‘etkisiz hâle getiriliyor’ olmalarından dolayı Kongre artık yatışmışa benziyor.”
Phoenix Programı, CIA tarafından geliştirilen ve Viet Cong teşkilâtına sızarak işkence ve infazlar gibi yöntemlerin uygulandığı bir program. ‘Etkisiz hâle getirmek’ ise o dönemde bu programın siyasetçiler ve kamuoyu nezdinde infiale yol açmaması için uydurulmuş bir tabir. Vietnam’da savaşmış bir teğmen tarafından yazılan ve Vietnam Savaşı’nda yaşananlara tanıklık eden Öldürmek üzerine: Öldürmeyi Öğrenmenin Savaşta ve Toplumdaki Psikolojik Bedeli kitabında da My Lai katliamının sorumlusu birliklerin komutanı Yüzbaşı Ernest Medina’nın şu tüyler ürpertici talimatı paylaşılmış: “Bizim işimiz hızlıca gidip her şeyi etkisiz hâle getirmek. Her şeyi öldürmek”. Bir asker araya girmiş: “Komutanım, kadınlar ve çocuklar da mı?”. “Her şeyi,” diye yanıtlamış Medina. “Herkes” yerine “her şey” demesi de elbette insanlığı reddetmenin önce dilde başladığına çarpıcı bir örnek.
CIA Vietnam’da savaş suçu işlerken, FBI ise aynı yıllarda Amerika içinde sivil haklar mücadelesi veren Afro-Amerikalı gruplar, Vietnam Savaşı karşıtı örgütler ya da Amerika Yerlilerinin haklarını savunan oluşumlara yönelik gizli ve hukuk dışı saldırılar gerçekleştiriyordu. 1971’de FBI'ı Soruşturan Yurttaş Komisyonu adlı grubun, FBI’a ait bir merkeze gizlice sızması sonucu COINTELPRO (Karşı İstihbarat Programı) adlı gizli bir program gün ışığına çıktı.
Bu programa ait belgelere göre, ABD tarihinin en tartışmalı FBI Direktörü olan Edgar Hoover 1967’de ajanlarına “ABD’nin ulusal güvenliğine karşı en büyük tehdit” olarak gördüğü Kara Panterler başta olmak üzere, bu grupları “ifşa etme, engelleme, yanlış yönlendirme, itibarsızlaştırma ya da etkisiz hâle getirme” talimatı vermişti. Kara Panterlerin liderleri Fred Hampton ve Mark Clark ise hukuk dışı bir şekilde FBI ve Chicago polisi tarafından infaz edilerek “etkisiz hâle” getirilecekti.
Irkçılığın kurumsallaştığı bir diğer ülke, Güney Afrika’da da tıpatıp benzer yöntemler ve benzer tabirlerle karşılaşıyoruz. 1980’lerde kurulan (daha önceki yıllarda da emsalleri olduğu düşünülen) Sivil İşbirliği Bürosu’nun adının kulağa bir hayli masum gelmesine bakmayın. Apartheid kalktıktan sonra Hakikat Komisyonu’nun yürüttüğü soruşturmalar neticesinde ortaya çıkarılan bu gizli kuruluş, Afrika Ulusal Kongresi (ANC) gibi apartheid karşıtı gruplara karşı suikast işlemekle görevlendirilmiş bir ölüm hücresi idi. Komutanı Tuğgeneral Jan Cronje, af için başvururken verdiği ifadesinde hücrenin anti-apartheid grupları “ortadan kaldırmak veya kalıcı olarak etkisiz hâle getirmek” için kurulduğunu söylemişti. Böylece ırkçılığa dayalı devlet terörü, istihbarat bünyesinde meramını tam anlatmayan nötr ifadelerle örtülüyordu.
Bu üç örneğin ortaklaştığı nokta, dış ya da iç düşman ilan edilen farklı kimlikteki grupların hedef alınmış olması. Bunun sonucunda da ırkçılığı, ayrımcılığı, hukuk dışılığı ve şiddeti örten “etkisiz hâle getirildi” gibi bir tabire ihtiyaç duyulması. Başta ABD, Hindistan olmak üzere bugün pek çok ordu bu tabiri resmî bir söylem olarak kullanıyor. Ancak, medyanın bu terminolojiyi bir çeşit “ölüm sayacı” hâline getirdiği, en azından medyanın bağımsız olduğu iddia edilen ülkelerde başka bir örnek yok.
Resmî dile teslim olan medya, resmî söyleve, resmî gerçeklere, resmî ideolojiye ve resmî makamlar tarafından kendine biçilen role de teslim olmuş demektir. Sadece bir tabir deyip geçmeyin ayrıca, çünkü kelimeler silahlardan bile tehlikeli olabilir. Maya Angelou’nun dediği gibi kelimeler “duvarlara, duvar kağıdına yapışır. Halınıza, döşemenize, elbiselerinize ve hattâ sonunda sizin üzerinize yapışır”. Öyle ya, bırakın üzerine yapışmayı, “etkisiz hâle getirmek” tabiri devlete sindi. OHÂL’den sonra hukuk devleti, demokrasi, temel haklar ve hakikat tabirin tam anlamıyla etkisiz hâle getirilmedi mi?
Gazetecilik türlü propagandalar ve davalarla etkisiz hâle getirildi. Geçtiğimiz hafta Ahmet Altan, Mehmet Altan, Nazlı Ilıcak ve beraber yargılanan gazete çalışanlarının, eski yasalara göre ölüm cezasına eşdeğer olan ağırlaştırılmış müebbet cezasına çarptırılmasıyla hukuk etkisiz haâle getirildi. AYM’nin Şahin Alpay ve Mehmet Altan hakkındaki kararlarının uygulanmamasıyla yargı tamamen etkisiz hâle getirildi. DİHA muhabiri Nedim Türfent’in neredeyse tüm tanıkların işkence altında ifade vermelerine rağmen 8 yıl 9 ay hapis cezasına mahkûm edilmesiyle hesap verilebilirlik etkisiz hâle getirildi, polis devleti aklandı. 500’ün üzerinde avukatın tutuklanmasıyla savunma hakkı etkisiz haâle getirilirken, bununla ilgili tek bir kelâm etmeyen ancak Afrin harekâtında en ön cephede yer alan barolar kendini etkisiz hâle getirdi.
Dış politika çoktandır etkisiz hâle getirilmişti ya, Afrin harekâtında Suriye rejiminin ve Rusya’nın tepkilerini öngöremeyen diplomasi iyiden iyiye etkisiz hâle getirildi. Ülkedeki ciddi bir azınlığı temsil eden bir parti ulusal bir destek yakalamışken, eş başkanları ve milletvekillerinin cezaevine atılmasıyla, belediyelerine kayyum atanmasıyla siyaset etkisiz hâle getirildi.
Sosyal medyada troller altın çağlarını yaşarken, politik eleştiri etkisiz hâle getirildi. TTB’nin açıklaması başta olmak üzere barış çağrısı yapanların gözaltına alınmasıyla da akıl, izan, mantık etkisiz hâle getirildi. Şimdi RTÜK’ün denetiminin genişletilmesiyle internet etkisiz hâle getirilmeye çalışılıyor. Bu arada oyunlar yasaklanarak, sansürlenerek kültür sanat etkisiz hâle getirilmek isteniyor.
KHK ile ihraç edilen Ayşe öğretmen ve iki çocuğunun Meriç’te boğulmasıyla vicdanlar etkisiz hâle getirildi. Sadece vicdanlar mı? Akan gözyaşları, çığlıklar… Çevrenin yok olmasına, işçilerin ölümüne, kadın cinayetlerine, çocuk istismarına karşı verilen toplumsal mücadeleler sekteye uğratılarak duyarlılığımız etkisiz hâle getiriliyor. Toplanma hakkımız polis şiddetiyle etkisiz hâle geldi. Hayata, çevremize, insanlara olan bağlılığımız, ortak bir amaç uğruna adanmışlığımız etkisiz hâle getirildi…
Kelimeler hafife almaya gelmez. Dönüp dolaşıp ayağımıza takılır, alnımıza yapışır, ne kadar da uğraşsak izi çıkmaz. Bu sayılanları da eklersek, etkisiz hâle getirilenlerin zayiatı kaçı buluyor? OHÂL’den etkilenen herkesi saysak – tutuklanan, gözaltına alınan, ihraç edilen, özgürlüğü kısıtlanan herkesi ve aileleri de dâhil olsa mesela – bu rakam milyonlara ulaşmıyor mu? İleride geriye dönüp bakıldığında, bir dönemi en iyi anlatacak tabir budur herhalde.
“Biz ilerlemeye devam ediyoruz, ancak kelimelerimiz oldukları yerde duruyor ve amaçladığımızdan çok daha fazla şeyden sorumlu oluyorlar” diyor dünyanın en önemli feminist şairlerinden biri olan Adrienne Rich. Bazı grupların insanlığını reddeden, şiddet içeren, savaşı kutsayan, ayrımcı tabirleri benimseyerek, sembollerin anlamıyla oynayarak nefret söylemi yaymakla kalmıyoruz, yıllarca dinmeyecek bir öfke ve hınç üretiyoruz. Zorbalık ekilince toplumsal barış biçilmiyor elbette.
Şayet bu resmî anlatıya itiraz edemeyeceksek, o zaman zihnimizin kepenklerini indirelim. Bırakalım, etkisiz olma hâli bizim de iliklerimize kadar işlesin.