Kobani olaylarında kim kimi öldürdü?

Ekim 2014’te yaşananları çarpıtarak aktarmak, bugün hâlâ süren sonuçlarıyla baş edemediğimizi gösteriyor

EFE KEREM SÖZERİ

19.06.2018

 

AKP genel başkanı ve cumhurbaşkanı adayı Recep Tayyip Erdoğan, 3 Haziran’da Diyarbakır’da düzenlediği seçim mitinginde Ekim 2014 Kobani olaylarını hatırlattı ve HDP’nin cumhurbaşkanı adayı, rakibi Selahattin Demirtaş’ı suçlayan şu sözleri sarf etti.

“53 Kürt kardeşimin kanı bu Demirtaş’ın eline bulaşmıştır, bunun bedelini er veya geç ödeyecektir. Yoksa tarih, o 53 kardeşim bizleri affetmez… İnşallah 24 Haziran'da sandıkta benim o Kürt kardeşlerimin ölümüne imkan hazırlayan, zemin hazırlayan bu Demirtaş’a da hesabını soracaktır. Bak bugüne kadar ağzıma almadım ama o 53 kardeşim sebebiyle bunu ağzıma aldım. Yoksa muhatabım değil, hiç derdim de değil.”

Aslında Erdoğan bu suçlamayı her seçim öncesi dile getiriyor, ve iddiası en hafif tabirle gerçeklerden uzak.

Olaylar sırasında öldürülenlerin çoğu HDP’nin temsil ettiği Kürt siyasetine yakın kişiler, faillerin çoğu ise güvenlik güçleriydi.

Kobani olaylarını sadece Yasin Börü’nün linç edilmesiyle hatırlatmak AKP’nin işine gelse de, Ekim 2014 sadece Kürtler veya Güneydoğu bölgesi için değil, tüm Türkiye için önemli bir dönüm noktası. O günleri çarpıtarak aktarmak, bugün hâlâ süren sonuçlarıyla baş edemediğimizi gösteriyor.

 

Kobani’de ne olmuştu?

 

Kobani’nin dahil olduğu Kuzey Suriye bölgesinde yerel halkın çoğunluğu Kürttür. Bu durum, önce Osmanlı döneminde sonra da Dersim Katliamı sırasında Kürt aşiretlerinin bölgeye göç ettirilmesinin sonucu. Ancak bölgede Araplar, Türkmenler ve soykırımlardan sağ kurtulan Ermeni ve Süryani azınlıklar da var.

 

Bölge halklarının anadilleri, siyasi ve kültürel hakları, 1960’tan sonra iktidara gelen Arap milliyetçisi Baas rejimi altında yasaklandı. Ekonomik gelişmişlik açısından da bölge Türkiye’nin güneydoğusuna benzer bir kaderi yaşadı.

 

Suriye iç savaşında ordu birlikleri ülkenin kuzeyinden çekilmek zorunda kalınca, Kürtlerin kurduğu sosyalist Demokratik Birlik Partisi (PYD) ve onun askeri kanadı Halk Savunma Birlikleri (YPG) Afrin, Kobani, ve Derik kasabalarını içeren Rojava (“Batı” Kürdistan) bölgesini özerk federasyon ilan etti.

 

Aynı iç savaşta bir devlet kurduğunu ilan eden aşırılıkçı cihadist Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) örgütü ise Suriye’nin Türkiye sınırını tamamen kendi kontrolü altına almak için 15 Eylül 2014’te Kobani’ye ağır silahlarla bir saldırı başlattı.

 

O dönemde Suriye topraklarının kontrol eden ana grupları gösteren harita aşağıda.

 

[Harita: Eylül 2014 itibariyle Suriye. Absalao777 / Wikimedia’dan uyarlanmıştır.]

 

O dönemde Türkiye’de iktidarda bulunan AKP, IŞİD’e doğrudan destek vermemekle birlikte, Suriye devlet başkanı Beşar Esad’ın devrilmesini bir öncelik, sınırın diğer tarafından kurulacak kalıcı Kürt özerk yönetimini ise bir tehdit olarak görüyordu.

 

Bu bağlamda AKP hükümeti, IŞİD saldırısından kaçan Suriyeli Kürtlerin sınırdan girişine izin verdi, ancak direnişe destek vermek isteyen Türkiyeli Kürtlerin Kobani’ye geçmesine engel oldu.

 

HDP lideri Demirtaş, Eylül sonunda Kobani’ye giderek PYD yöneticileriyle görüştü ve taleplerini dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu’na iletti. Demirtaş Türkiye’deki çözüm sürecinin güvenle devam etmesi için hükümetin IŞİD karşısında Kürtleri desteklemesi gerektiğini de söyledi.

 

Davutoğlu bu görüşme üzerine PYD eşbaşkanı Salih Müslim’i 4 Ekim’de Ankara’ya davet etti. Demirtaş’ın mahkeme önünde verdiği ifadeye göre, PYD’nin öncelikli talebi, Mardin’in Nusaybin ilçesinin hemen karşısında bulunan Suriye’deki Kürt bölgesi Kamışlı (Qamişlo)’dan gelecek insani yardım TIR’larının Türkiye üzerinden Kobani’ye ulaşmasına izin verilmesiydi. Ankara ise buna şart olarak PYD’nin özerklik ilanını geri çekmesini ve Esad’a karşı savaşmasını istedi; fakat bu koşullar kabul görmedi.

 

Özetle, AKP hükümeti Kobani’de IŞİD ile PYD arasında bir seçim yapmak zorunda kalmıştı, ve Kürtleri seçmedi.

 

Bunun yerine, AKP-MHP ittifakı ile meclisten bir tezkere geçirildi, Türkiye ordusunun Suriye’de kalıcı bir tampon bölge oluşturmasının ve Esad karşıtı Suriyeli muhalif güçlere silah desteğine devam edilerek Suriye’yi yeniden şekillendirmenin hesapları yapıldı. (Ayrıca bkz. 2016 Fırat Kalkanı ve 2018 Zeytin Dalı operasyonları.)

 

İşte Erdoğan’ın 7 Ekim 2014 tarihli “Kobani düştü düşüyor” açıklaması, IŞİD’e övgüden ziyade, AKP’nin Suriye’ye dair planlarını kabul etmeyen Kürtlere ve ABD’ye sitem niteliğindeydi.
 

 

Bundan bir gün önce, 6 Ekim sabahı İmralı'ya gidip Abdullah Öcalan'la görüşen kardeşi Mehmet Öcalan, "IŞİD'in olduğu yerde ve Kürtlerin yaşadığı bölgede nerede bir IŞİD varsa sonuna kadar direnilecek" açıklamasını yapmıştı.

 

Çözüm Süreci boyunca AKP ile, İmralı ve Kandil arasında arabuluculuk yapmış olan HDP ise hükümetin Kobani ambargosunu kaldırmayacağı kesinleştiğinde, 6 Ekim 2014 akşamı Türkiye saatiyle 20.20’de, kendi tabanını sokak protestolarına çağırdı.

 

 

İktidara yakın gazeteler ve savcılar HDP’nin çağrısını sokak çatışmalarının başlangıcı olarak gösteriyorlar; ancak Güneydoğu’daki protestolar Eylül’den bu yana sürüyor, yürüyüşlere engel olan polisle çatışmalar da yaşanıyordu.

 

HDP’nin çağrısındaki “…ve sokağa çıkmış olanlara destek vermeye” ifadesi bu devamlılığın kanıtı.

 

HDP’nin çağrısı, asıl olarak protestoların Batı kentlerine ulaşmasını sağladı. O güne kadar Kürtlerin yoğun yaşadığı kentlerle sınırlı kalan protestolar, 6 Ekim gecesi Çanakkale, Eskişehir, İzmir gibi kentlerin meydanlarında Kobani’ye destek için başlatılan oturma eylemleriyle yayıldı.

 

7 Ekim sabahı PYD, PJAK ve PKK’nin çatı örgütü olan Kürdistan Topluluklar Birliği (KCK) de bir açıklama yayımlayarak tüm Kürt halkını sokağa çağırdı; Öcalan’ınkine paralel olan açıklamada “[Türkiye’deki Kürtler] İŞİD çetelerine, uzantılarına ve destekçilerine hiçbir yerde yaşam şansı tanımamalıdır” denildi.

 

Erdoğan’ın “Kobani düştü düşüyor” açıklaması da aynı günün öğle saatlerinde ajanslara düştü.

 

Kobani eylemlerindeki ilk ölüm, 7 Ekim günü saat 14.00 civarında Muş’un Varto ilçesindeki protestolar sırasında polis panzerinden halkın üzerine açılan ateş sonucu öldürülen Hakan Buksur’dur.

 

Kürt hareketi buradan hareketle, ölümlerin Erdoğan’ın açıklamasından sonra başladığını iddia ediyor, ama Öcalan’ın direniş ve KCK’nin şiddet çağrılarını göz ardı ediyor; üstelik olayların Öcalan’ın 9 Ekim açıklamasıyla durduğunu da kabul ederek.

 

HDP’nin çağrısı sokak protestolarını yaymış, Öcalan ve Erdoğan’ın demeçleri Güneydoğu’nun öfkesini artırmış olabilir. Fakat bir yanda Türkiye hükümeti ülkenin sınır güvenliğini sağlamak ve Ortadoğu’daki etkisini artırmak prensipleriyle karar alırken, diğer yanda Kürt halkı siyasi sınırlarla bölünmüş bir var olma mücadelesi sürdürüyordu.

 

Elbette ki Kobani olayları birilerinin demeçleriyle başlamadı, ve onlardan ibaret değildi.

 

Kobani’nin sonuçları da Ekim 2014’te tamamlanmadı, hala sürüyor. Türkiyeli Kürt seçmen için kırılma noktası olan olaylar, artık ‘oy getirmeyecek’ Çözüm Süreci’nin bitirilmesi için AKP’ye fırsat vermiş oldu. Erdoğan’ın “analar ağlamasın”dan, “bunlar terörist”e evrilen söylem kaymasını tetikledi. Demirtaş’ın hala cezaevinde tutulmasından, AKP-MHP ittifakına kadar günümüz Türkiye siyasetini şekillendiren dönemeçlerden biridir Ekim 2014.

 

Ağustos 2014’te HDP’nin cumhurbaşkanı adayı olan Demirtaş’ın bölgedeki oyların yüzde 50’den fazlasını almasıyla konsolide olmaya başlayan Kürt oyları, Kobani’den sonra bir daha AKP’ye dönmedi. Aşağıdaki tablo Konda’nın aylık barometre araştırmalarına göre Türkiyeli Kürtleri siyasi tercihlerini gösteriyor. Nisan 2017 referandumunda da bu seviyeler korundu.

 

 

[Kaynak: Konda, 7 Haziran Sandık ve Seçmen Analizi Raporu]

 

Fakat siyasi sonuçlarının ötesinde, Türkiye’nin insan hakları ve kanun devleti alanında en hızlı gerilediği zaman dilimi Ekim 2014 olmalı. Çünkü Mart 2015’te yasaya işlenecek iç güvenlik rejiminin ve 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra başlatılan Güneydoğu operasyonlarında rutinleştirilen cezasızlık uygulamasının provası Kobani’ydi.

 

Failin güvenlik güçleri olduğu ölümlerde soruşturma dahi başlatılmadı, sorumlu asker ve polisler bulunmadı; Siirt’teki ölümlerin faili olduğu bilinen AKP’li belediye başkanı ve yakını korucular adaletten kaçırıldı. Faili bilinmeyen ölüm olayları içinde ise sadece Hüda-Par’a yakın olan kişilerin ölümleri etkin bir şekilde soruşturuldu. Erdoğan’ın söylevlerinde sık sık andığı, Yasin Börü’nün linç edilmesi hakkındaki dava ise devletin de kusuru bulunan, skandallarla dolu bir hukuk garabeti.

 

Kobani olaylarına dair bilinenler

 

Bugün üzerinde yürütülen spekülasyonlara ve tekrarlanan yalanlara rağmen, Kobani eylemleri sırasında yaşanan ölümlere dair ayrıntılı pek çok haber ve insan hakları örgütleri tarafından hazırlanmış raporlar mevcut.

 

Haberler arasında en detaylısı, Ali Dağlar tarafından hazırlanıp Hürriyet’te yayımlanan 6-7 Ekim'in Acı Bilançosu 50 ölü başlıklı haber. Dağlar sadece ölüm şekillerini derlemekle kalmamış, cenazelerin kim tarafından kaldırıldığını da yer yer not etmiş; böylelikle maktullerin siyasi yakınlığı hakkında değerli bir kaynak oluşturmuş.

 

Al-Jazeera Türk olaylar sürerken 9 Ekim’de, DİHA İçişleri Bakanlığı açıklamasından sonra 10 Ekim’de, Bianet ve Sendika.org ise olayların durulduğu 13 Ekim tarihinde ölümler hakkında bilinenleri derlemiş.

 

İnsan hakları örgütleri ise ya 2014 raporlarında bölüm ayırarak, ya da olaylara ilişkin özel olarak raporlar hazırlamışlar:

 

– Türkiye İnsan Hakları Vakfı’ndan Evren Özer’in yazdığı Türkiye İnsan Hakları Raporu 2014.

– İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) Kobanê Direnişi ile Dayanışma Kapsamında Yapılan Eylem ve Etkinliklere Müdahale Sonucu Meydana Gelen Hak İhlalleri Raporu (2-12 Ekim 2014).

– İHD Diyarbakır Şubesi’nin Kobanê’ye Destek Eylemleri̇ Sırasında Bölgede Yaşanan Olaylara İlişkin Araştırma Raporu.

– Af Örgütü Türkiye Şubesi’nin Kobane Protestoları: İnsan Hakları İhlalleri raporu.

– Mazlumder’in Yaşama Hakkı İhlalleri, Ekim 2014 raporu.

– Gündem Çocuk Derneği’nin raporu, aktaran T24, Kobanê eylemlerinde 12 çocuk öldü, 55 çocuk tutuklandı (24 Ekim 2014).

 

Ben bu haber ve raporlarda ele alınan 51 ölümü bir veri setinde topladım, rapor ve haberlerin uyuşmadığı durumları haber arşivlerinden bulabildiğim kadarıyla netleştirmeye çalıştım. Buna göre ölenlerin ve öldürenlerin dağılımı aşağıda.

 

Ölenler

 

Ekim 2014 olaylarında öldürülen 51 kişinin 26'sı HDP / DBP'ye, dokuzu Hüda-Par'a yakın kişiler; ikisi milliyetçi gruplar içinde eylemlere katılmış.

 

Yedi kişi eylemlerde yer almadıkları halde hayatlarını kaybetmiş. Olaylar sırasında hayatını kaybeden iki kadın evlerinde, biri pencereden giren bir kurşunla, diğeri evine atılan gaz bombası sonucu yaşamını yitirmiş.

 

Olayların en küçük kurbanı, 8 yaşındaki Rojavalı Beşir Remezan Arif, sınırda Türk askerleri tarafından vurulmuş.

 

Ölenler içinde ikisi polis, biri milli eğitimde görevli üç devlet memuru ve üç PKK (HPG) militanı var. Militanlar ve üçüncü memur, polislerin ölümünden sorumlu oldukları düşünülerek operasyonla öldürülmüş, fakat sonradan olayla ilgileri olmadığı ortaya çıkmıştı.

 

Ölenlerden ikisinin ise ne hangi gruba yakın olduğu, ne de failleri biliniyor.

 

Öldürenler

 

Fail grupları arasında en kalabalık olanı güvenlik güçleri. Öldürülen 51 kişinin 16'sı polis ve askerler tarafından, beşi ise korucular tarafından öldürülmüş.

 

Sokak çatışmaları sırasında 11 kişi PKK sempatizanları veya HDP/DBP gruplarıyla birlikte sokağa çıkmış olan kişiler tarafından, beşi Hizbullah sempatizanları veya Hüda-Par üyeleri, dördü ise milliyetçi ve ırkçı gruplara yakın kişiler tarafından öldürülmüş.

 

Hüda-Par ve milliyetçi gruplar içinden öldürülenlerin neredeyse tamamı, çatışma veya saldırılar sırasında karşıt oldukları gruplar (PKK sempatizanları veya HDP/DBP’li gruplar) içinden açılan ateş, atılan taşlar veya linç sonucu öldürülmüş.

 

Hükümeti protesto için sokağa çıkmış olan Kürt siyasetine yakın kişilerinse yüzde 65’i güvenlik güçleri tarafından öldürülmüş.

 

Yedi kişinin failleri ise belirsiz.

 

Failler ve maktuller birbiriyle eşlendiğinde ortaya şöyle bir tablo çıkıyor.

 

 

[İsimler ve kaynaklar için: Kobani olaylarında kim kimi öldürdü veri seti.]

 

Özetle, Ekim 2014 olaylarında ölen ve öldürenlerin dağılımı mitinglerde veya iktidar medyasında anlatıldığı gibi değil.

 

Erdoğan’ın İstasyon Meydanı’nda sorduğu “Benim Kürt kardeşlerimi bunlar öldürmedi mi?” sorusunun o coğrafyada bambaşka bir cevabı var.