Gelenekselin varoluş savaşı: Dergiler ve dijitalleşme

Gazetecilik açısından P24’teki yazılarımda bahsettiğim dotcom balonuna benzer bir durum dergicilik alanında da yaşanıyor

SARPHAN UZUNOĞLU

10.07.2018

Geçtiğimiz hafta, doğal olarak Habertürk’ün dijitalleşme kararı birçok yayında yer buldu. Hükümet yanlısı basından bağımsız medya kuruluşlarına kadar gazetenin kararı ile ilgili çokça yorum yapıldı. Ümit Alan ise, 8 Temmuz 2018 tarihinde BirGün gazetesinde yer alan yazısının sonunda şunları söylüyordu:

Ana akım medyadaki bu sorun, bağımsız ve alternatif medyayı güçlendirir diye arada ümitleniyoruz ama dünyada bile dijitalde tam anlamıyla tatmin eder bir “gelir modeli” oluşturulamadığı için kısa vadede bu zor. Bağımsız medyaya ve Türkiye’nin ana akım medyada aradığını bulamayan diğer yarısına düşen “baskı” işinin romantizmini abartmamak. Burada “baskı” derken tabii kâğıda baskıyı kastediyorum. Bizim yaşadığımız sorun, sadece basılı medyanın yok oluşundan kaynaklanan romantizm değil, “gazeteciliğin” yok oluşu sorunu. Gazeteciliği sürdürmek için dijitalde yaratıcı bir konsept, dil ve gelir modeli oluşturmak bizim için daha hayati.
 
Habertürk gibi merkezde yer alan ve tirajlarında da son bir yılda gözle görülür dramatik bir düşüş olmayan bir gazetenin dijitale evrimi doğal olarak dijitalleşme canavarını ve kâğıdın sonuna ilişkin söylemleri hortlattı. Aslında dijitalleşmenin Türkiye’de ve dünyada medya endüstrisinde bir canavar olması çok da sürpriz değil. Zira, Alan’ın yazısında değindiği üzere dijitalleşme aslında gazeteciliğin meslekî krizine eşlik eden bir finansal model problemini de yanında getiriyor. Zira, Habertürk’te de her ne kadar birçok insan meselenin güncel politikayla ilişkisini konuşsa da kaşla göz arasında yine onlarca insan işsiz kaldı. Gerçi Son Başbakan Binali Yıldırım’ın “Birini kapattık biri kaldı” açıklaması da düşünüldüğünde meselenin güncel siyasetle bağını koparmak neredeyse imkansız; ancak gazeteci işsizliği de en az bu kadar mühim ve sıkıntılı bir konu. Geleneksel yayınların ardı ardına veda etmeleri meselesine, yalnızca Habertürk’ün dijitalleşme kararı ve yine geçen hafta kapanacağı açıklanan Kültür TV’nin (KRT TV) vakaları özelinde yaklaşırsak aslında gözümüzün önündeki ile fazla meşgul olup evrensel istatistikleri ve vakaları yok sayma riskiyle karşı karşıya kalırız.
 
Bana kalırsa bu mesele oldukça kapsamlı bir değerlendirmeyi ve yayınların türüne göre ayrı ayrı örneklerle ele alınmayı hakkediyor. Buna bağlı olarak bir dizi yazıda mevcut basılı yayınların geleceğini tartışmak şart. Ancak bunu hakkıyla yapabilmek içi dünyadaki örneklere bakmalı ve istatistikler üzerinden basılı yayınların performanslarını ve dijitalleştirme etrafında geliştirdikleri çözümleri izlemeliyiz. 
 
Bu ilk yazıda da başlıkta vurgulandığı üzere dergileri ele alacağım. Gazetecilik endüstrisine göre bu sektörle ilgili elimizde daha kısıtlı veri olsa da dünyadaki örnekler bakımından ve Türkiye’deki uygulamalar bakımından zengin bir ortamla karşı karşıyayız.
 
Geçtiğimiz yıl BBC tarafından yayınlanan dosya haberdeki istatistiklere göz attığımızda karşımıza ilginç bir resim çıkıyor. Zira, politikleşme ABD ve İngiltere’deki sıradışı siyasî gelişmelere dayanarak arttığından, ekonomik ve politik analizler yer alan Prospect (%37,2) , The Economist (%5), The Spectator (%11,3) ve Private Eye (%8,6) gibi yayınların tirajlarında bir artış gözlemlenmiş.  Buna karşılık Closer, Vanity Fair, Marie Claire, OK! gibi dergilerin tirajlarında da %3 ile %17 arasında değişen düşüşler meydana gelmiş.  Yani, dergilerin sunduğu içeriğe yönelik global ilginin artması, politik dergileri diğer türlerdeki dergilerin içeriklerinin de dijital alternatiflerinin artması gereği düşüş yaşadığı bir çağda zinde tutmuş. Derginin özgün, uzun okumalara ve görselliğe dayalı bir kategori olduğu düşünüldüğünde buna bir mantık çerçevesi uydurmak mümkün oluyor.
 

 
Türkiye’de ise yakın dönemde yeni tür bir dergicilik akımı patlama yaşamış olsa da siyasî yayınların günden güne eridiği, Penguen gibi popüler haftalık bir mizah dergisinin dahi düşük satış ve maliyetlerin fazlalığı gibi gerekçelerle kapıyı kapattığı bir döneme girdik. KHK’ler ile kapanan yayınların yanı sıra, Mesele dergisi gibi 10 yılı devirmesine rağmen yayın hayatına dijitalde devam etme kararı alan siyaset/edebiyat alanında yayınlar yapan örneklerle karşılaştık. Ancak, yayıncılık endüstrisinde kağıt fiyatları ve benzeri faktörler etrafında sıklıkla dile getirilen endişelerin Türkiye dergicilik sektörüne de yansıyacağı ortada.
 

 
Uluslararası ve ulusal marketleri kıyasta unutulmaması gereken detaylardan biri de dergicilikte dijitalleşme pratikleri. Bugün Newsweek, Time, Foreign Policy ve benzeri yayınların sağladıkları dijital deneyim ile, Dergilik ve benzeri uygulamalardan Türkiyeli okurun eriştiği sınırlı sayıdaki yayının sunduğu dijital deneyim arasında belki de on yıllık bir fark var. Zira, uluslararası yayınlar dergideki içeriklerini yine dergi formatında almak isteyen okuyucularına klasik bir PDF formatı sunmak yerine farklı e-okuyucular için farklı alternatifler sunmalarının yanı sıra uygulamaları aracılığıyla zenginleştirilmiş bir okuma deneyimiyle meseleyi bambaşka bir boyuta taşıyorlar. Örneğin, dergicilikte tasarım ve içerik olarak standart belirleyicilerden olan New Yorker dergisinin uygulamasının sunduğu zenginlik ile Türkiye’deji dijital Kiosk’lardan okuduğunuz PDF’lerin sağladığı deneyim oldukça farklı. Buna bağlı olarak biriyle “toplu” dergi satın aldığınız fiyata, diğerine neredeyse haftalık olarak abone olabiliyorsunuz. Yeni nesil, sosyal ağlardaki içeriklerden ilham alan dergiler ise çoğunlukla e-pub, PDF ve benzeri formatlarla sunulmuyor ve acı bir netice olarak korsan PDF taramaları kendileri için hiçbir gelir yaratmaksızın “malum ortamlarda” erişilebilir durumda oluyor.
 

 
Geçmişte dergiler için pek de makul görünmeyen uygulama seçeneği bugün tekrar yüselmiş durumda. Bundan birkaç yıl önce uygulamaların sosyal ağlara yenik düşeceği konuşulurken, meydana gelen büyük gelişmeler etrafında dergiler başta olmak üzere birçok medya aktörü uygulamaları yeni bir seviyeye taşıdı. Mesela, Quartz’ın dijital içerikler odaklı olarak yaptığı ve chatbot şeklinde işleyen uygulama, standart PDF’lerin gelecekte geleneksel ayakları olan dergilerce kullanılmaya devam edilemeyeceğinin, bunun oldukça geri bir yöntem olduğunun kanıtı oldu. Geleneksel dergilerin uyguladığı, en önemli strateji ise dijitale yönelik ürettikleri premium içerikler ve bana kalırsa en az onlar kadar etkili olan özel konularda hazırladıkları e-posta bültenleri oldu.  Türkiye’de iyi örneklerine nadiren rastlamakla birlikte basılı dergilerden e-bülten üzerinden alabileceğiniz içerik çoğunlukla sayılarının yayınlanıp yayınlanmadığı ve yeni sayıların içeriklerine ilişkin bilgi oluyor. Bu, bir okurla bu kadar büyük bir enformasyon bombardımanının yaşandığı bir çağda kurulan ilişkinin kalite ve sıklığının azalması, okurun adeta yayından izole edilmesi anlamına geliyor.
 
Dergilerin basılı kalması ya da dijitalleşmesi ile ilgili takip edebildiğimiz en önemli gelişmelerden biri de Newsweek’in önce dijitalleşip sonra tekrar geleneksel basılı versiyonla birlikte geri dönmesiydi. Dergi, azalan reklam gelirleri ve okur sayısı gibi faktörlere dayanarak önce basılı hayata veda etmiş, sonradan yaptığı hatayı fark edip -geleneksel okurunun hâlâ var olması ve marketin ölmemiş olması- her iki alanda da güçlü hamleler yaparak pazara geri dönmüştü. Türkiye’de ise dijitalleşme hikayeleri çoğu zaman orada kalıyor. Hattâ yeni nesil hikâyelerde gelenekselden dijitale dönüşler, Pulbiber Dergi ve benzeri örneklerde olduğu üzere oldukça hızlı gerçekleşiyor.
 
Burada, dergi fikrinin doğrudan basılı yayıncılıkla eşleşmesi de önemli bir rol oynuyor. Basılı materyal, üretim sürecinde harcanan emek ve sermaye gereği olsa gerek, yazarınca da okurunca da Türkiye’de önemli bir saygı görüyor. Her yıl üstüne konuştuğumuz medya raporlarında toplumda ciddi bir dijitalleşme eğilimi gözlerken, dergicilik endüstrisinde birçoğu birbirinin benzer ürünlerin teker teker arttığını ve kısa sürede ortadan kaybolduğunu gözlemliyoruz. Hattâ, dergiciliğin bu dönemi, Kadıköy’de sık sık rastladığımız yeni nesil kahvecilere benziyor. Hızla parlayıp hızla sönen dergilerle dolu bir dönemdeyiz. Yani, gazetecilik açısından P24’teki yazılarımda bahsettiğim dotcom balonuna benzer bir durum dergicilik alanında da yaşanıyor.
 
Gelelim çözüm önerilerine. Her şeyden önce Türkiye pazarına yönelik yayın yapan dijital kioskların neredeyse hiçbiri yeni ve niş ürünler için kârlı değil. Yani derginizi Dergilik’e sokmak size “ömür boyu ferahlık” sağlamıyor. Belirli büyük aktörler için bir pay olsa bile, büyük aktörlerin kendi uygulamaları üzerinden bu operasyonu sürdürebilir durumda olmalarına rağmen bu tür bir hizmeti standartlaşma pahasına bu kiosklar üstünden sunmaları akıl alır bir durum değil. Buna bağlı olarak, dergiler illâ dijitalleşme adımı atacaklarsa bunun, kiosklara pdf’leri yollayarak değil, belirli bir yatırımla gerçekçi hedefleri olan dijital ürünler eşliğinde olması şart. İkinci çözüm önerisi, dijitalin pazarlama iletişimi anlamındaki önemini anlayan dergilerin söylemsel ve biçimsel bakımdan benzeşen bu hâllerini de ürünlerinin geleceği bakımından ele almaları. Hasan Cömert’in de vaktiyle “ölüleri neden sık hatırlar olduk” sorusu etrafında dile getirdiği benzeşme sorunsalı bugün tek tek ortaya çıkan ve hızla ölen dergilerin ortak sıkıntısı.
 
Hâlihazırda kitlesini oluşturmuş dergiler bile reklamveren bulma ve kâğıdın yüksek fiyatı gibi sebeplerle büyük sıkıntılar yaşarken günümüzde bir dergi başlatma fikrini de ciddi anlamda ele almakta fayda var. Basılı hâliyle dergiyi, artık bir “premium ürün” olarak düşünmek yeni başlayanlar için iyi bir fikir dahi olabilir. Politik dergiler diyebileceğimiz statüdeki dergiler arasında dijitalleşme trendi pek de yaygın değil. Bu trendi benimseyenlerse ya tamamen basılıdan vazgeçiyorlar ya da dijital olarak sundukları çözüm PDF versiyonlardan ibaret. Örneğin Birikim dergisi ise dünyaya yayılan okur grubuna rağmen dijital bir dergi versiyonu sunmuyor. Yine de birikimdergisi.com’da yayınlanan yazıların dergiyi talep etme konusunda okurları cesaretlendirdiği gerçeğini atlamamak gerekir. Express’in ise, PDF odaklı da olsa, özellikle son dönemde yaşanan yurtdışı göçü sonrası göree bir çözüm olarak dijital abonelik sunuyor olması hem dergiye kaynak yaratması hem de okurla ilişkiyi sabit tutması bakımından güzel bir hamle. Zira birartibirforum deneyimini de bu dijitalleşme hamlesiyle bir arada düşününce görece olumlu bir ortamdan bahsedebiliyoruz. Yine de bunun, Express’in içerik zenginliği ve yaratabileceği etki düşünüldüğünde iyi düşünülmüş bir dijitalleşme stratejisiyle birlikte çok daha yoğun bir kuvvete kavuşabileceği ortada.
 
Netice olarak yeni medyanın yarattığı gayrimerkezîleşmeyi kiosk’lar ve benzeri inisiyatiflerle merkeziîleştirerek etkisizleştirmeye dönüştüren aktörlere karşı dergilerin okuruyla konuşmasının yegâne yolu özerk bir dijitalleşme deneyimi. Bunun üzerinde ciddi ciddi kafa yormak şart olsa bile, dünyadaki resme de bakıldığında ne basılının sonunda ne de dijitalin başında olduğumuzu dergi sektörü bakımından söylemek mümkün. Zira PDF’lere dayalı mevcut alternatifler, dijital yayıncılığın pek de başı değil. Hattâ başlamadan bitişi demek pek de yanlış olmaz.