Papazı bulmak
Mesele, sadece ABD’de değil ABD’nin eli-kolunun uzanabileceği herhangi bir yerde malı-hesabı olup olmamak veya oralara adım atıp atmamak…

02.08.2018
Andrew Brunson… ABD-Türkiye ilişkilerinin “düğüm noktası” haline gelen rahip.
Evanjelik Presbiteryen Kilisesi'ne mensup, 23 yıldır Türkiye'de yaşayan bir din adamı. Eşi Norine’in, Brunson'un Nisan 2016'da tutuklanmasından sonra açtığı Facebook sayfasında aktardığına bakılırsa, ABD'li rahip sürekli dua eden ve hayatındaki tek hareketlenme “yukarıdan” mesajlar aldığını düşündüğü anlar gibi gözüken oldukça klasik bir Evanjelist.
“Yukarıdan gelen mesajlar” derken, Brunson'ın dinî inançlarındaki “yukarıdan” bahsediyorum: Nisan 2016'da, oturum iznini yenilemek için ikâmet ettiği İzmir'de emniyet müdürlüğüne başvurmadan önce “Tanrı'dan kendisine 'evine dön'” mesajı geldiğini düşünmüş. Bunu da, eşinin sosyal medya mesajlarından öğreniyoruz. Rahip Brunson, içine doğan “evine dön mesajları” hissini, “Erkenden öleceğim de, şeytan mı bana bu hisleri veriyor” diye yorumlamış. Biraz daha az “ulvî” yorumlamalar yapmak yerine, “eve dön” hissiyatını ülkesi ABD'ye dönme zamanının geldiği olarak algılasa, bugün Türkiye-ABD ilişkileri nasıl olurdu acaba?
Şimdilik Brunson'ı, bir kenara bırakalım ve 1 Ağustos 2018 günü, ABD Hazine Bakanlığı'nın Türkiye'ye karşı uygulamaya koyduğu ilk yaptırımlara bakalım. “İlk” diyorum; çünkü, ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence'in söylemleri bu yönde. Pence, yaptırımları duyururken, “ABD Hükümeti, Türkiye'ye karşı sert ekonomik yaptırımlar uygulamaya başladı ve Başkan Erdoğan ve Türk hükümeti, Rahip Brunson'ı serbest bırakıp, bu masum inanç adamını ABD'ye geri verene kadar da yaptırımlara devam edecek” dediği bir Twitter mesajı paylaştı.
Açıkçası; “Brunson krizinin” bir net sonucu varsa, Mike Pence'i de, Twitter merakı meşhur Donald Trump gibi “Tweet kuşu” haline getirmesi oldu diyebiliriz. Pence, bu aralar, ardı ardına Türkiye ile ilgili “yaptırım” mesajları paylaşıyor.
Şimdi asıl meselemize gelelim: işin, sonucu şimdilik muğlak olan “yaptırım” kısmına.
ABD'nin Türkiye'ye karşı uygulmaya koyduğu ilk yaptırımlar, “GloMag”, yani “Global Magnitsky Act” de (Küresel Magnitsky Yasası) çerçevesinde.
2012 tarihli yasa, şahsen benim uzun zamandır gündemimdeydi: çünkü, ilgi alanlarımdan biri olan Rusya politikası ile yakından ilintiliydi.
Magnitsky Yasası'nın Türkiye'ye karşı kullanılması ne anlama geliyor?
Her şeyden önce, Barack Obama'nın başkanlığı döneminde Cumhuriyetçiler ve Demokratlar'ın ortak desteği ile, Aralık 2012'de ABD Kongresi'nden geçen bu yasaya adını veren Sergey Magnitsky kim bir o konuya bakalım…
Sergey Magnitsky, Rusya'da yolsuzluk vakalarını araştıran bir muhasebeciydi. Vergi kaçakçılığı üzerine uzmanlaşmıştı. 2008'de, gene bir yolsuzluk olayını araştırırken, söz konusu yolsuzluğu aslında kendisinin gerçekleştirdiği öne sürüldü ve hapse atıldı. 358 gününü hapiste geçirdikten sonra da, mahkeme önüne çıkarılmadan tutuklu kalabileceği azami zaman dilimi olan bir yıllık sürenin bitimine bir hafta kala, hücresinde ölü bulundu. Hapse girdiği süreçte, Magnitsky'nin sağlık sorunları yaşamaya başladığı ancak, durumu kötüleştiği zamanlarda da, herhangi bir tıbbi destek alamadığı belirtiliyor. Rusya'nın önde gelen insan hakları kuruluşlarından Moskova Helsinki Grubu ise, otopsi raporuna dayanarak, Magnitsky'nin dövülerek öldürüldüğü yönünde açıklamalar yaptı.
Sonuç olarak, Magnitsky'nin ölümü Rusya'yı gerçekten sarstı ve kendisinin tutuklandığı sırada araştırmakta olduğu 230 milyon dolarlık vergi yolsuzluğu vakasının çok ötesinde bir ulusal ve uluslararası krize dönüştü.
Bir kere, Rusya'da kamuoyunda, hasta mahkumlar ve kötü tutukluluk koşulları konusunda genel bir tepki oluştu. Bunun ötesinde, 2009'da cezaevi yöneticileri, İçişleri Bakanlığı'na bağlı olarak vergi suçları üzerine çalışan bir grup üst düzey yetkililerin de aralarında bulunduğu bürokratlar görevden alındı. Tabii, bu görevden almaların bir “arınma ve hesaplaşma” süreci olduğunu söylemek imkânsız. Daha ziyade, “kamuoyunu yatıştırma” çabasıydı söz konusu olan.
Magnitsky vakasını Moskova için büyüten asıl hadise, Magnitsky'nin çalıştığı şirketin sahibi Bob Browder'ın ABD'de yürüttüğü lobi çalışmalarının da etkisiyle ortaya çıkan “uluslararası yaptırım yasası” oldu.
Browder, bir dönem Rusya'da yatırımlarından büyük para kazanan bir finansçı. Ortaklarından olduğu, Londra merkezli Hermitage Kapital, 1990'ların ortasından 2000'lerin ortasına kadar, Rusya'nın en büyük finansal portföyüne sahip şirket olarak ülkenin başlıca yabancı yatırımcılarındandı. 2005'te Bowder, “ulusal güvenliğe tehdit” ilan edildi ve Rusya'ya girişi yasaklandı. Tutuklanmasından önce de Magnitsky, Bowder'ın şirketi hesabına vergi yolsuzluklarını araştırıyordu.
Bahsettiğimiz 230 milyon dolarlık vergi yolsuzluğu da şöyleydi: 2007'de Hermitage Kapital'in Moskova ofisine bir vergi baskını düzenlendi ve evraklarına el konuldu. İddialara göre, bu baskın ertesi, 230 milyon dolar tutarında “vergi iadesi” yapılması gerektiğini belirleyen “sahte belgeler” ele geçirildi; bu belgeler de resmi yetkilerce ivedilikle onaylandı. Rusya Hazinesi'nden de gene aynı ivedilikle ödemesi çıkan bu “vergi iadesi” buhar oldu gitti ve akabinde de muhasebeci Magnitsky suçlandı. Browder da, Magnitsky'nin ölümü ertesi, bu konunun “Rusya için mesele” hâline gelmesi için Washington'da lobi yapmaya başladı.
Dünyanın birçok yerinde müthiş insan hakları ihlalleri var; neden Sergey Magnitsky'i adını ondan alan ve ülkesinin yönetimine korku veren bir kanunun başlıca aktörü olabildi?
Doğru siyasi zamanlama, kamuoyunun ses getirecek biçimde harekete geçirilmesi ve doğru politik hamlelerle…
Bob Browder, maddî imkânlara sahip ve kozlarını doğru oynayan bir aktör olarak, ABD politikasındaki mekanizmaları “sonuç verecek” biçimde harekete geçirebildi. Maryland Senatörü Demokrat Benjamin Cardinand ve Arizona Senatörü Cumhuriyetçi, eski başkan adayı John McCain'in, 2012 Temmuzunda, Magnitsky'nin ölümü ile ilintili Rus yetkililerin ABD'ye girmesini ve ABD'deki mal varlıklarının dondurulmasını öngören yasa tasarısını Senato'ya sunmasını sağladı.
Magnitsky Yasası'nın, tasarı olarak ABD Senatosu'nun kulislerine adım atmasından sonraki süreçte de, kendi “bağımsız hayatını” kazandı. Yani, bu yasayı tasarlayan, kurgulayan ve yasalaşması için çaba gösterenlerin niyet ve hedeflerinin ötesine geçip, hep “beklenmedik gelişmelere” neden oldu.
“Doğru zamanlamanın”, Magnitsky Yasası'nın önünü açan etkenlerden olduğundan bahsettik. Bir kere öncelikle bu yasa tasarısı Senato önüne gitmeden önce, Obama yönetiminin yoğun muhalefeti ile karşılaştı. O dönemde, yani tasarı ilk şekillendiği 2011'de, Rusya ile ilişkilerin “resetlenmesi” projesi söz konusuydu. Vladimir Putin'in, “büyük bir açılım” yapacağı ve başta ABD olmak üzere, Batı ile ilişkilerini yeniden kurgulayabileceği öngörülüyordu. Tabii, “Magnitsky Yasası”nın çıkması, bu olası açılımı ciddi biçimde sarsardı. Browder'ın deyişi ile, dönemin Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ve Başkan Yardımcısı John Kerry, Magnistky Yasası'nı engellemek için ellerinden geleni yaptılar.
Bu yasanın kanunlaşabilmesi de, ancak “tesadüfen” oldu. Obama Yönetimi, Sovyetler Birliği döneminden kalma, ABD ile Rusya'nın ticarî ilişkilerini resmen yokuşa süren Jackson-Vanik Yasal Düzenlemesi'ni yürürlükten kaldırmak istiyordu. Senato'nun ağır toplarından, ancak ve ancak Magnitsky Yasası kanunlaşırsa, Jackson-Vanik Düzenlemesi'nin yürürlükten kalkabileceği sinyali geldi. Obama Yönetimi razı gelince de, Magnitsky Yasası Senato'dan hemen geçirildi ve Başkan'ın imzasıyla ekspres şekilde kanun hâline geldi.
Bir yıl sonra, Ukrayna'da kriz patlak verdi ve Ukrayna ile Rusya arasında savaşa giden süreç başladı. Bu esnada da, ABD'nin elinde Rusya'ya yaptırımlar uygulamak için kullanılabilecek hazır kanun olarak Magnistky Yasası vardı.
Ve Ukrayna'da savaşla beraber, “resetlenen” bir şey varsa, ABD-Rusya ilişkileri değil, Magnitsky Yasası'nın tüm dünyayı kapsama alanına almaya başlayan statüsü oldu.
Bir kere, 2018 itibariyle dönüştüğü hâliyle “Küresel Magnitsky Yasası”, sadece Rusyalı yetkilileri değil, onlardan da çok dünya genelinde “büyük çapta yolsuzluk ve insan hakları ihlallerine” karıştıkları iddia edilen herhangi bir kişiyi hedef alabiliyor.
Magnitsky Yasası'nın “ambargolu” listesine girenlerin, ABD dışında bulunan tüm aktifleri; yani hesap ve mal varlıkları da dondurulabiliyor. Tüm Batı ülkeleri ve bununla beraber, İsviçre, Dubai, Güney Kıbrıs gibi yerler, Magnitsky listesindekiler için “güvenli” addedilemeyecek yerler. Magnitsky Yasası'nın sınırları ve kolunun erişeceği yerler, ABD yönetiminin bu kanunu nereye kadar nasıl kullanmak istediğine bağlı diyebiliriz. Gerçekten de, “opak” bir uygulama var karşımızda.
Mesele, ABD'de mal varlığı olup olmamak veya ABD'ye girip girmemek değil. ABD'nin eli-kolunun uzanabileceği herhangi bir yerde malı-hesabı olup olmamak veya oraların topraklarına adım atıp atmamak…
Kanada, Britanya ve Baltık ülkelerinin de kendi Magnitsky Yasaları'nı kanunlaştırdıklarını anımsatalım-Avrupa Parlamentosu'nda da benzer bir adım tartışıldı.
Türkiye'den bu kadar üst düzey hükümet üyelerinin, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve Adalet Bakanı Abdülhamit Gül'ün, Magnitsky Yasası'nın “yaptırım listesine” girmesi de gerçekten ilginç. Bugüne kadar listeye gerçekten çok “seçmece” biçimde isim alındı ve üst düzey isimlere hiç yer verilmedi. Çeçenistan lideri Ramzan Kadirov listedeki en üst seviyedeki isim. Bir de, üst düzey sayabileceğimiz Nikaragua Emniyet Müdürü Francisco Diaz ve Nikaragua Yüksek Seçim Kurulu Başkanı Roberto J. Rivas var. Ama bu kişilerin düzeyi de, Türkiye'nin Magnitsky Listesi'ne girenlerinin resmî statüsüne yanaşmıyor bile.
Bir de, Soylu ve Gül, Magnitsky Listesi'ne alınırken, ABD Hazine Bakanlığı tarafından, “ciddi boyutta insan hakları ihlalleri gerçekleştiren yapıların liderleri” olarak tarif edilmişler.
Magnitsky'nin mezarının görüntülerine bakarken insan, adeta Türkiye-ABD ilişkilerinin mezarını görür gibi oluyor.
Moskovalı muhasebecinin hesap kitapla boğuşurken, bir gün gelip de böyle küresel çapı olan bir yasaya adını vereceği, aklına bile gelmemiştir; Magnistky'nin kendinin ömrü olamadı ama adını taşıyan yasa, kendi kazandığı hayatla gerçekten de şaşırtmaya devam ediyor.