Japonya’da “sol popülizmin” ilk çıkışı

Reiwa Shinsengumi’nin lideri Taro Yamomoto bazı yorumcular tarafından “Genç Japon Bernie Sanders’ı” olarak niteleniyor

HAZAR GÖKÇEN ÖNEY

02.08.2019

Japonya’da geçtiğimiz haftalarda gerçekleşen seçimler siyasette değişimin ilk işaretlerini verdi. Bir önceki yazımda konu ettiğim gibi 21 Temmuz 2019’da Japonya’nın yüksek yasama organı olan “Danışmanlar Meclisi’nin” 245 üyesinden 124’ünü seçmek için düzenlenen seçimlerde, iki önemli yenilik gerçekleşti. Öncelikle, rekor sayıda kadın aday seçildi. Ayrıca engelli adaylar da Yüksek Meclis’e girdi. Dahası, “sistem dışı” olarak adlandırılan bir parti, ilk çıkışını yaptı. Söz konusu sistem dışı parti, “Sol Popülist” olarak nitelenen ve üç ay önce kurulan “Reiwa Shinsengumi”. Adını yeni imparatorluk çağı olan “Reiwa’dan” alan parti, yaklaşık 1 milyon seçmenin oyunu aldı ve iki sandalye kazandı.

Dünya genelinde sistem dışı partilerin ve liderlerin çıkışının söz konusu olduğu bir dönemde, Japonya’da da yeni partinin kurulup destek bulması ilk bakışta şaşırtıcı gelmeyebilir. Ama Japonya’nın çok statik ve değişime kapalı bir siyasî düzeni olduğunu unutmamak gerek.

Benzer şekilde, Reiwa Shinshengumi’nin de Yüksek Meclis’in seçimlerinde iki sandalye kazanması da çok büyük bir çıkış gibi gözükmeyebilir. Fakat, kazanan adayların yüksek derecede engelli olduğu düşünülürse, seçilmeleri Japonya’da tabuların yıkılması açısından bir mucizenin gerçekleşmesi demek.

Reiwa Shinsengumi’den temsilci seçilen, 61 yaşında ve Lou Gehrig hastalığı olan Yasuhiko Funago ile 54 yaşında olan ve serebral palsi rahatsızlığı bulunan Eiko Kimura, Yüksek Meclis’e seçilen ilk engelli kişiler. Reiwa Shinsengumi, bu seçimlerde 10 kişiyi aday gösterdi ve engelli adaylarını da ilk seçilenler olmaları için öncelikli sıraya koydu. Reiwa Shinsengumi’nin kurucusu olan aktör Taro Yamomoto’nun kendisi ise önceliği engelli partililere verdiğinden ötürü dolayı sandalye kazanamadı.

Engelliler, Japonya toplumunun yüzde 8’ini (yaklaşık 10 milyon kişi) oluşturuyor. Japonya’da engellilerin toplumsal hayata karışmamaları yönünde gelenekselleşmiş önyargılar var. Japonya, 2014’te Birleşmiş Milletler Engelli Kişilerin Hakları Sözleşmesi’ni yürürlüğe koyduğundan beri, resmî açıdan ülkede bu konuda yavaş bir değişiklik olmaya başladı. Değişim için engelliler arasında geliştirilen bir slogan bile var: “Hakkımızdaki hiçbir şey bizsiz olmaz”. 2016’da, engellilerin hakları için kamuoyu genelinden daha fazla talep gelmesi ve BM Sözleşmesi’nin etkisiyle, Japon hükümeti engellilerin, toplumsal alandaki ihtiyaçlarının sağlanması için “makul düzenlemeler” getirilmesi için bir yasa çıkarttı. Japonya, 2020’de Paralimpik Olimpiyatları’na da ev sahipliği yapacak.

Daha önce, “Alt” ve “Üst” bölümler olmak üzere iki Meclis’i olan “Japon Diet’ine”, nadiren de olsa görme engelli ve tekerlekli sandalye kullanan temsilciler girmişti. Ancak, bu derecede engelli insanların parlamenter seçilmesi bir ilk. Şimdi, Engelli Ulusal Meclis binası bu iki engelli temsilcinin ihtiyaçlarına göre yeniden düzenlenmesi de gerekecek.

Giderek iyileşen yasa ve tavırlara rağmen, Japonya’da engelli insanlar hâlâ önyargılar ve hattâ kendilerine karşı çok sert olaylarla karşılaşabiliyor. Mesela 2016’da Japonya’nın en büyük toplu cinayetlerinden biri olan saldırıda, fiziksel ve zihinsel olarak engelliler için bir bakımevi olan Tsukui Yamayuri-En tesisinde, bıçaklı bir saldırgan 19 kişiyi öldürmüştü. Engellilere karşı bir tabunun sürdüğünü gösteren bir kanıt da merkezî hükümetin kendi koyduğu 3700’lük kotaya saygı göstermeyerek engelli olmayan insanları engelli gibi göstererek işe alması oldu. Unutmayalım ki, Japonya’da bu tür usulsüzlük skandalları, toplum ve siyaset için oldukça sarsıcı olaylar.

Sol Popülist parti iktidarı hedefliyor

Sol Popülist olarak nitelenen Reiwa Shinsengumi’nin lideri Taro Yamomoto 2021 Alt Meclis seçimlerinde çoğunluğu ele geçirerek Japonya’nın Başbakanı olmak istediğini söylüyor. Taro, bazı yorumcular tarafından “Genç Japon Bernie Sanders’ı” olarak da niteleniyor.

Belirttiğim gibi sadece üç ay önce kurulan parti, çoğunlukla giderek politikadan uzaklaşan ve ekonomik zorluklar çeken Japon halkına hitap ediyor. Partinin lideri Taro, sosyal medyayı aktif kullanıyor ve kampanyasını da 3500 gönüllünün yardımlarıyla yürüttü.  Dünya genelinde sıklıkla rastlanan “yeni tip politikacıların” bir örneği olan Yamamoto, medya ile genç yaştan beri olan sıcak diyaloğunu kullanmayı iyi biliyor. Televizyondaki bir yetenek yarışmasıyla ünlenen ve ardından filmlerde rol alan Yamamoto’nun siyasete atıldığı dönem ise, 2011’deki Fukuşima Nükleer Kazası ertesi oldu. Kazaya olan tepkisini, “Terör devleti Japonya’nın artık bir işbirlikçisi olmayacağım” diyerek dile getirdi.  Yamamoto, o günden beri, aktörlük kariyerini geride bıraktı ve tüm vaktini aktivizm ve siyasete ayırıyor.

Japonya siyasetindeki bir yenilik de bu seçimlerde kadın temsilci sayısını tarihi bir rekora ulaşmasıydı. Kadın adaylar, toplamda 28 sandalye kazandı (bütün adayların yüzde 22,6’sı). Böylelikle, Japonya Diet’indeki kadın temsilci sayısı dünya ortalaması olan yüzde 24,4’e yaklaştı. Türkiye’de, 2018 seçimleri itibariyle, TBMM’deki kadın milletvekili oranının yüzde 17 olduğunu hatırlatayım.

Japonya, kadın-erkek eşitliği bakımından çok eleştirilen bir ülke. Geçen Mayıs’ta kadınların siyasete katılımını arttırmak için yeni bir kanun çıkarılmıştı. Başbakan Shinzo Abe de kadınların toplum genelindeki yöneticilik pozisyonlarını 2020’ye kadar yüzde 30’a çıkarmayı vaat ediyor. Ancak, Abe’nin partisi muhafazakâr Liberal Demokrat Parti’nin çok az kadın aday göstererek ortalamayı düşürdüğünü öne sürenler de var.

Japonya’da geleneksel siyasî yapı, yavaş da olsa dönüşüyor. Bunu sağlayanlar da, inatçı biçimde değişime öncülük eden ve tabuları yıkmaya çalışan aktivistler, siyasetçiler ve özellikle de kadınlar gibi gözüküyor.