Ukrayna’nın “peri masalı”
Ukrayna’da politikada yaşanan eşi benzeri olmayan değişim, Türkiye’de siyasette yenilik tartışmaları için ne ifade ediyor?
20.08.2019
Bir komedyen ve bir rock şarkıcısı, dünyanın en büyük askerî güçlerinden biriyle açık bir savaş içindeki bir ülkeyi yönetirse ne olur? Filmlere ilham kaynağı olabilecek bu sorunun yanıtını yakında yaşayıp öğrenebiliriz.
Zira, Ukrayna’da tam da bu “senaryo” gerçekleşmek üzere.
Ukrayna, bugünlerde dünyada siyasetinin belki de en enteresan olduğu ülke. Bir kere, başta belirttiğim gibi, dünya politika tarihinde belki de ilk kez komedyen bir başkanla ve bir rock yıldızının muhalefetteki partisinin koalisyonu iktidarda olacak.
Hatırlanacağı gibi, komedyen Vlodimir Zelensky, 21 Nisan 2019’da seçimlerin ikinci turunda rakiplerini ezip geçerek ülkenin devlet başkanı seçilmişti. Zelensky’nin 20 Mayıs’taki yemin törenindeki ilk işi ise, Ukrayna Meclisi “Verkhovna Rada”yı feshetmek olmuştu. Ve 21 Temmuz’da genel seçimler gerçekleşti. Zelensky’nin Ukrayna’nın lideri olur olmaz oynadığı kumar da karşılığını buldu; partisi “Halkın Hizmetkârı” komünizm sonrası parlamentoda en çok destek alan siyasi hareket oldu.
Ukrayna’da, Halkın Hizmetkârı’nın başarısının ötesinde, “eski siyaset” nâmına ne varsa silinmekte diyebiliriz. Yeni Rada’nın milletvekillerinin yaklaşık yüzde 80’i daha önce parlamentoya girmemiş yeni isimlerden oluşuyor.
İşte tam da, siyasette yenilenme rüzgârı esmesi, esebilmesi, Ukrayna siyasetinin Türkiye’yi de ilgilendirecek kısmı.
Son yıllarda, Fransa’da Emmanuel Macron’un “En Marche!” partisi Britanya’da Nigel Farage’ın Brexit Partisi gibi çeşitli siyasi hareketler, kurulduktan birkaç ay sonra girdikleri seçimlerde büyük başarı kazandılar.
Daha önce de kaleme aldığım gibi, Zelensky’nin yıldızının parladığı, mucizevî biçimde "sıradan vatandaş" iken Ukrayna’nın lideri olan bir tarih öğretmeninin hikâyesini anlatan “Halkın Hizmetkârı” dizisinin neredeyse birebir hayata geçişine tanık oluyoruz. Türkiye’de Cem Yılmaz’ın ülkenin lideri oluverdiği bir film çekip, sonradan bunun gerçek olması gibi bir durumdan bahsediyoruz.
Ukrayna’da böyle bir olağanüstü durum yaşanıyorsa, siyaseten değişim açısından olan biten, Türkiye gibi başka ülkeler için ne ifade edebilir?
“Türkiye’de de ‘yeni parti’ tutar mı tutmaz mı”; “31 Mart yerel seçimleri ve İstanbul’da çeyrek yüzyıl sonra Büyükşehir Belediye başkanlığının el değiştirmesi ertesi siyasette değişim nasıl olabilir” tartışmalarının yapıldığı bugünlerde Ukrayna, Türkiye açısından gerçekten de incelenmesi gereken bir örnek.
Yeniliğin Ukraynacası
Adını Zelenskiy’nin yıldızlaştığı komedi dizisinden alan “Halkın Hizmetkârı” Partisi, 21 Temmuz’daki seçimlerde oyların yaklaşık yüzde 43’ünü topladı. İkinci gelen parti ise, “Çikolata Kralı” olarak bilenen oligark Petro Poroşenko’nunki; yani, Ukrayna’nın eski liderininki. Poroşenko gibi isimler, yıpranmış ve politikada hala varlıklarını sürdürebilmelerini kurdukları çıkar ilişkilerine borçlu kişiler. Sadece eski devlet başkanı Poroşenko’nun kendisinin değil, seçilen adaylar geneline bakıldığında, “eskiyi” temsil eden, kim ve ne varsa silindiği gözleniyor. Ukrayna’ya yönelik kimi yorumlarda, “Batı’ya karşı olan ve Rusya yanlısı olanlara” karşı tepki gösterildiği yazılıp çiziliyor. Benim görüşüm ise, “Rusya karşıtı ve Batı yanlısı olanların kazandığı” açıklamasının Ukrayna siyasetinde yaşanan dönüşümü açıklamasının yeterli olmadığını öne sürenler doğrultusunda.
Son kertede, eski devlet başkanları Poroşenko ile beraber eski başbakanlardan Yulya Timoşenko da Batı yanlısı; üstelik, özellikle Poroşenko, Rusya’ya da “şahin” biçimde karşı. Ancak, Poroşenko’nun partisi “Avrupa Dayanışma Grubu” da Timoşenko’nun “Babavatan” partisi, yaklaşık yüzde 8’er oy topladı.
Buna karşılık, 21 Temmuz seçimlerinin sonuçlarına göre ülkenin ana muhalefeti Rusya yanlısı olmanın ötesinde, Vladimir Putin ile olan kişisel ilişkileriyle övünen oligark Viktor Medveçuk’un lideri olduğu “Muhalefet Platformu”. Medveçuk’un partisi, beklenenden biraz daha daha iyi performans göstererek yüzde 13 oy aldı. Medvechuck’un iddiası, seçimlere katılım oranın düşük olduğu ve bu durumun da, Zelenskiy’nin iktidarının meşruiyetini azalttığı. Gerçekten de, seçimlere katılım oranı, Ukrayna Ulusal Seçim Komitesi’nin verdiği bilgiye göre, yaklaşık yüzde 49,7. Geleneksel olarak seçimlere katılım yüzdeleri yüksek bir ülkede yaşadığımızdan, Türkiye’den bakınca bu katılım oranı oldukça düşük gözüküyor. Oysa, Ukrayna’da seçimlere katılım oranı zaten yıllardır düşüşte; kaldı ki, ülkede gerek beş yıldır süren ve 10 binden fazla insanın ölümüne yol açan savaş gerekse de yaşanan ekonomik ve siyasi hayalkırıklıkları nedeniyle politika yoluyla birşeylerin değişebileceğine yönelik fazla bir inanç yakın zamana kadar yoktu.
Evet; Ukrayna siyasetinde Meclis’in yüzde 80’inin yenilenmesine neden olan bir seçim gerçekleşebildi. Ancak, seçimlere gidilirken, adaylar arasında yer alan oligarklardan “meşhur” olmaktan başka fazla bir vasıfları olmayan “yıldızlara,” egzantrik figürlerin fazlaca ön plana çıkması, ülkede politikanın çivisinin iyice çıktığını düşündürmüyor da değildi. Dahası, Zelensky’nin de elde ettiği büyük siyasî gücü, ülkeyi reformlarla kalkındıracak şekilde kullanacağına, kendisini “komedyen diktatöre” dönüştürecek biçimde harcayacağını ileri süren yorumcular da vardı.
Fakat son kertede, ülkede gerçekten de büyük bir dönüşüm oldu. Şu an Ukrayna’da sadece iktidar değil, muhalefet de son derece enteresan isimlerden oluşuyor. “Halkın Hizmetkârı" iktidarının, siyaseten ortaklaşmayı öngördüğü başlıca hareket, bir Rock yıldızı olan Svyatoslav Vakarçuk’un kurduğu “Holos” (Ses) Partisi. Yazının başında bahsettiğimiz senaryo işte tam da bu.
“Yeniliği gerçekleştirmek” kolay değildi
Öncelikle, Ukrayna, hâlâ savaş içinde bir ülke; “Soğuk Savaş” değil gerçekten çatışmaların yaşandığı, açık bir savaştan bahsediyoruz. Dahası, ülke fiilen bölünmüş durumda: 21 Temmuz seçimlerinde de, Verkhovna Rada’nın 450 sandalyesinden 25’i boş kaldı çünkü Donbass ve Kırım başta olmak üzere savaş bölgelerinde seçim yapılamadı.
Savaşta, çatışma içinde olan ülkelerde, güvenlik endişelerinin, orduyu ve milliyetçi söylemlerle nüfuz elde etmeye çalışanları, “istikrâr” arayışını ortaya çıkarması beklenir. Açıkçası, Ukrayna öyle siyasetinde büyük bir değişim yapacak enerjiye sahip bir ülke değil; savaş yorgunluğu, ekonomik sorunlar, ülke dışına verilen devasa boyutta beyin göçü, yolsuzluğun ve sosyal eşitsizliklerin “klasikleşmesi”, sosyal hizmetlerin eridikçe erimesi gibi birçok faktör Ukrayna’yı fena hâlde yormuş durumdaydı. Başka bir deyişle, katılım oranının düşüklüğünden bahsederken dikkat çektiğim gibi, ülkenin gelecek için ümit besleyecek bir enerjisi, hevesi, heyecanı yoktu. Tam da bu ortamda komedyen Zelensky ve hareketi “Halkın Hizmetkârı”nın, sadece iktidar olmakla kalmayıp ülke tarihinde görülmedik boyutta siyasi zafer elde etmeleri, destek almaları, ancak hayal dünyasında olabilecek gibi gözüken şeyler.
Dahası, her ne kadar bir siyasetçinin etnik veya dinî kökeninden bahsetmek hoş olmasa da, Zelensky’nin Yahudi kökenli olduğuna dikkat çekmek gerek. Ukrayna, Yahudilerin 19. yüzyılda kanlı saldırılara uğradığı “pogrom”ların, yani kırımların dünyada gerçekleştiği ilk yerlerden. Kezâ, İkinci Dünya Savaşı da, Nazi işgalinin yaşandığı ve bölgenin Yahudi nüfusunun önemli bir kısmını yok edildiği bir dönem olmuş. Bugün, Yahudiler yaklaşık 40 milyonluk ülke nüfusunun yaklaşık 360-400 binini oluşturuyorlar. Ukrayna tarihi boyunca Yahudilerin sıkıntı yaşamadığı dönem de yok. Dolayısıyla Zelensky’nin, Rusya ile olan savaş dolayısıyla milliyetçiliğin yükseldiği zamanlarda kökeninin seçmenlerce mesele edilmemesi ve hattâ, seçilmesinin Ukraynalılar için bir gurur vesilesi olması gerçekten de önemli.
Dahası, babası Ruandalı olan Zhan Beleniuk’un ülkenin ilk Afrika kökenli milletvekili olarak seçilmesi de, “mucize” sayılan diğer bir siyasi gelişme. Meclis’e giren başka isimler arasında, yolsuzlukla mücadele konusunda uzmanlaşan avukatlar ve sivil toplum aktivistlerine, dünya çapında başarılara sahip gençlere kadar birçok parlak isim var.
Ancak, Zelensky ortaya çıkana kadar Ukrayna siyasetinde değişim rüzgârı esmiyordu. Tıpkı Türkiye’de olduğu gibi, dünyada birçok örnekte de, “liderin karizmatikliği” siyasetin başlıca belirleyici etkenlerinden.
Bir “hayali” yaratmak…
Geçtiğimiz günlerde Türkiye kamuoyu da, Ukrayna’nın yeni lideri Zelensky’i Ankara ziyareti esnasında “yakından” görme fırsatını yakaladı. “Karizma”, ülkelere göre kültürel değerle beraber değişen ve “bakanın gözünde” olan bir nitelik. Zelensky’nin Ankara’da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile gerçekleştirdiği basın toplantısında, Ukrayna’nın ekonomisini yıllık yüzde 5-7 büyüteceği sözünü verdi. Bu sözleri Ukrayna’dan başka bir politikacı söylese, fazla ciddiye alan olmazdı. Ancak Zelensky’nin şimdiye kadarki öncelikli başarısı, “pozitif düşündürtmek”, ümitlerini yitirmiş bir ülkeye yeniden hayal kurdurtabilmek, sosyolojik ve ideolojik kutuplaşmalarla bölünmeye mahkum olmuş bir ülkeyi “birleştirmek” oldu.
Zelensky’nin partisi, Ukrayna’nın 27 seçim bölgesinin 26’sında çoğunluğu elde etti. Ülkenin Batısı ve Doğusu’nun siyasi tercihlerde birleşmesi; etnik Rusların çoğunluğunun yaşadığı Doğu’da Zelensky’e desteğin yüksek olması Ukrayna’ya yönelik tüm siyasi ezberleri bozdu.
Zelensky’nin “karizması”, muhakkak ki en başta güven yaratması ve pozitif elektrik vermesi; karamsarlığı yenen ve şevk veren biri olmasına dayanıyor. Ukrayna’nın yeniden kendisine inanmasını sağlaması da, “mucizelerin gerçek olabildiğine dair” bir peri masalı yaratmasından kaynaklanıyor. “Peri masalına inanmak”, asla olmaz denilenleri gerçek kılma iradesini elde edebilmenin ilk adımı belki de…
Medyanın dünya genelinde hiç olmadığı kadar büyük sorunlar ve krizler yaşandığı, baskılandığı, engellendiği, “araçsallaştırılarak” kullanıldığı bir dönemdeyiz. Ancak, bir yandan da, medya hiç bu kadar önemli olmamıştı. Zelensky de, medyanın sihirli değneğinin yarattığı bir “peri masalı kahramanı”. Kastım Zelensky’nin bir medya projesi olduğu değil; tersine, medyanın oligarkların baskısı, eski elitlerin kuşatması ve medyayı da yolsuzlukla esir almaları derken, aradan sıyrılıp, medyanın gücünü boşlukları kullanarak kendi alanını açmayı becermesi. Her şeyden önce de, cesaretle ortaya çıkarak iktidara talip olması; inanılacak bir peri masalını önce sunması. Şu an için kamuoyu araştırmalarına bakıldığında, yeni bir partinin kurulur kurulmaz iktidara gelebileceği gibi bir veri gözlenmiyor. Ama bu durum, biraz da, yeni söylemle ortaya çıkan yeni hareketlerin olmamasından kaynaklanıyor. Olmayan, ortaya çıkmayan bir “hikâyenin” de desteği olmuyor.
Türkiye’de ve ötesinde de, siyasette yenilik konusunda da önemli olan bu: önce birisi, bir hareket, bir fikir ortaya çıksın ve cesaretle kendini ortaya koysun, iktidara talip olsun ki, önce kendine inanan bir lider ve hareket ortaya çıksın ki, kitleler de “peri masalına” inanabilsinler.