Tehlikeli teselli: Umut
Her seferinde, bir yerden sonra, olsun varsın diyorum. Vermediklerini alamazlar ya. Üstümüzde tepinseler de dokunamayacakları bir öz bu
23.02.2020
Umut etmek tuhaf bir biçimde cesaret gerektiriyor. Çocukken içgüdüsel olarak umutlanırken, zamanla kendini hayal kırıklığının acısından sakınmak için bir temkin zırhı geliştiriyorsun. Ama umut bu; sen korktun diye vazgeçecek, peşini bırakacak değil. Ne olduğunu bile anlamadan, içinde yine o tanıdık ılık kıpırtıyı duyuyorsun. Bir bakmışsın, yine umut ediyorsun.
Umut deyince erken açan çiçeklerden bahsedilir. Kış ortasında kaçak bir güneşe kanıp açan ve sonra da donakalan zavallı tez canlılardan. Nasıl bir insan kibriyse, doğanın kanabileceğini düşünüyoruz. Oysa o bazı erken açan çiçekler kanmaz. Bile bile açar. Donmayı göze alarak. Açmadan duramadığından.
Umut tam da budur. Etmeden duramamak. Önünü arkasını düşünmeden atılmak. O büyülü biricik anla birlikte akmak. Bir daha ne zaman geleceğini bilmediğin için kaybetmeyi göze alamayarak. Umut edememekten daha çok korkarak.
Umut aşka yakışır. Ve hayal kırıklığını da kapsar. Dilemez ama kapsar. O yüzden hem çocuklaştırır hem büyütür. İç organlarında hissedersin umudu. Kanında uğultu, midende kıpırtı, kalbinde çarpıntıdır. Avuç içlerinde ter, gözlerinde ışıltı, saçlarında parıltıdır. Saklayamazsın. Saklanmazsın da zaten. Gonca gül gibi açarsın.
Upuzun isimli tuhaf şarkı
Bir şarkıya takılmışken, düşündüm, hatırladım yine umudu. Upuzun ismiyle sıradan olmadığını ilk elden ilan ediyordu. Lana Del Ray’in "hope is a dangerous thing for a woman like me to have – but I have it” şarkısı. Umut, benim gibi bir kadın için sahip olması tehlikeli bir şey ama yine de umudum var diyen bir şarkı, listelere değil, kalplere girmek için yapılmıştır. Tek başına ya da birlikte susulabilen bir insanla dinlenir. Halleşmek, helalleşmek için.
Lana Del Ray’in altıncı stüdyo albümü Norman Fucking Rockwell!’den çıkan şarkı, Sylvia Plath’a göndermeler ve kapalı simgelerle dolu bir şiir aslında. O yüzden olsa gerek, şarkının sözlerine dair pek konuşmamak istememiş Lana. Satır aralarının pek çok şeyle tıka basa dolu olduğunu, bunların da tamamen kişisel ve daha derin bir yüzeyde aile, karmik bağ ve kuşaktan kuşağa geçen karmaşaya dair ayrıntılar içerdiğini söylemekle yetinmiş.
Ama şarkının bir hissi var, anlatmaya çalışılabilecek olan orası. Bir de dinleyene kendi iç hikâyesini dökmesi için bıraktığı boşluk. Bir tek sana söylenmişçesine kırık bir edayla fısıldanışı. Sahneyi evi saymış bir kadının bu kez evi sahneye taşıyışı bu. Emanet edilen ve hıyanet etmemen umut edilen mahrem. Üzerinde kırılacak “Dikkat, kırılacak eşya!” yazsa yeridir. Yazılmamış ama. Onu da sen anla ve gereğini yap diye. Yapmasan bu şarkıya hiç layık olamayacağını da bil diye.
Slim Aarons okuyordum ve şöyle düşünmüş olduğumu düşündüm
daha az sınansam, belki de daha az stresli olurdum
kilometrelerce kuyrukta uzayan şu sosyeteye takdim edilen
genç kızlar gibi pembe elbiseleri ve topuklularıyla beyaz yatlarda gülümseyen
ama ben değilim, bebeğim, o ben değilim
hayır, ben değilim, ben öyle biri değilim
allahın cezası geceliğimle koşuşturup duruyorum
7/24 sylvia plath
kanla yazıyorum duvarlarıma
çünkü kalemimdeki mürekkep işe yaramıyor not defterimin sayfalarında
mutlu musun diye sorma, olmadığımı biliyorsun
en fazla üzgün değilim diyebilirim
çünkü umut benim gibi bir kadın için tehlikeli
umut benim gibi bir kadın için tehlikeli
Geçmişine dönüyor bir kadın. İlk aşklarına, son olmayacak aldanışlarına bakıyor usul usul. Umudu bu geçmiş eşliğinde tehlikeli buluyor. Sana da bütün ihanetlerle, kendini kandırışlarınla, kırılganlığınla ödeşme fırsatı vererek. Çünkü bu zorlu oyuna katılmadan eşlik edebileceğin bir şarkı değil bu. Başkasının hayatıymış gibi gelen eski günlüklerini okumaya ne dersin, der gibi. Hafızanı gece yatısına buyur etmeye. Sabahı sabah etmeye. Kaçmamaya kendinden, oyalanışlara son vermeye.
yeni bir devrim var, gözümle gördüğüm gürültülü bir evrim
kafa karışıklığından ve çoğunlukla bildiğim on sessiz gizli anlaşmadan doğan
zayıf bünyeli modern bir kadın
çünkü yatağımın altında, hâlâ defedemediğim canavarlar var
anahtarları umarsızca boş gecelerime doğru fırlatan bir bekçi
Öğrenilmiş korkulara yenileri eklenir zamanla. Üstelik çocukluğuna da sığışamazsın. Her şey boyundan çekmiştir. Kalbinin açıkta kalan yanlarını örtmek yerine tam orta yere koymanın tek çare olduğunu anladığın bir an gelir. “Ben buyum. Şimdi buyurun” dediğin cinnet ânı. Bütün korkularını korkmaktan gelen deli cesareti.
Ve o deli kadının gücüyle bağlar Lana şarkısını.
umut benim gibi bir kadın için tehlikeli
ama benim umudum var
evet, umudum var
var umudum.
Sesimi duyan var mı?
İnsan elli, büyük ölçekli depremlerle başlıyor her bir gün. Enkaz altındaki kendimize, sevdiğimiz, inandığımız insanlara doğru koşturuyoruz. Ortalık hep bir toz bulutu. Ve umut, o ürpertici çığlık oluyor artık: Sesimi duyan var mı?
Her seferinde, bir yerden sonra, olsun varsın diyorum. Vermediklerini alamazlar ya. Üstümüzde tepinseler de dokunamayacakları bir öz bu. Tıpkı fethedilen topraklara da sahip olunmadığı gibi. Aidiyet sevgiyle, emekle kurulan bir şey.
Adaletin nicedir hükümsüz olduğu bu topraklarda, umut işte böyle hınçlı bir şey. Bir irade beyanı. Koca bir inat. Birbirinin yanında duramama gerekçeleri arayanların da zulmü uygulayanlardan öte bir yeri olmadığını haykırmak acının tarihinde. Hani şu Turgut Uyar’ın bize dediği:
ben şimdi diyorum ki bir bak şu alanlara
sokaklara köprülere kiremitsiz damlara
taşlara sopalara aman vermez silâhlara
şehir haritasına trafik lâmbasına kan içinde adamlara
kan içinde adamlara
kan umutsuzluktur
ona kendini hazırla
ne kadar yalnız olduğumuzu hep hatırla
açlıkları yoklukları kırımları
–örneğin sensiz olmak ömrümün bir akşamında-
bir bölgeden birine giden orduları uçaklarla
yalanlar ihanetler karmakarışık limanlar
iki şeyin apansız karşı karşıya geldiği dünyada
Sözüne, benliğine çamur ve kan sıçratmamak her gün yinelenen ömürlük bir sınav. Önce göreceksin. Gözünü hiç kaçırmadan bakmayı, adını koymayı bileceksin. Sonra da içinden taşan isyanı kucaklamayı. Elbet başka türlüsü mümkün. Hani, bir şey yokmuşçasına devam ettirmek gündelik hayatı. Ama bil ki işte bunu yapmak kana ortaklık artık. Ben bununla yaşayabiliyorum demek. Oysa seni de öldürmeli bunca bilinçli kötülük. Doğrudan hedef almasa da öldürmeli. Ki yeniden doğmaya dönesin. Kendine ve hiç kimseye böyle bir açık hapishane hayatını layık göremeyesin. Razı gelemeyesin.
ben şimdi diyorum ki
buna inanmak gerek
bir susam gibi boyuna sulamak umutsuzluğu
ve direnmek
hep direnmek devam etmek adına
diyorum ki acılığı eksilmesin ağzımızdan
boyuna tükürmek için
boyuna
Tepemizdeki kılıcın gölgesini ve ağzımıza yayılan o acımsı lezzeti hiç unutmadan boyuna direniyoruz işte. her sabah yüzümüze çarptığımız bir avuç suyla başlıyoruz muharebemize kaldığımız yerden. Umut dediğin, dayatılan çaresizlikler içerisinden özgürlük devşirmekle ilgili. Umut dediğin, boğazından aşağı akan acılığa karşın en leziz tatlıları yapmakla, zehirlenmeden sevebilmek ve kendin kalmakla ilgili.
Umudu vermezler. O yüzden de alamazlar. Onuru da vermezler. Ve o yüzden alamazlar. Adaletin hükmü kalmazsa, tuz kokar. Tuz, rüzgârın yalayıp soğuttuğu gözyaşımızdır. İyi yanımızdır. Yüzümüzü elimizle siler, yola koyuluruz yine. Boyuna tükürmek için zulmün suretine, boyuna. Her nerede karşımıza çıkarsa tam da orada.