Korona virüs sonrası bizim nesil

Benim gibi 10’lu yaşlarda olanların hayatı salgın paniği geçtiğinde de bugünlerin getirdiği zorunlu dönüşümün etkisi altında kalacak

HAZAR GÖKÇEN ÖNEY

23.03.2020

Belki de hayatlarımız, “Korona virüs” sonrası bildiğimiz ve alıştığımız  “normaline” hiç dönmeyecek. Benim neslim için internet yaşamın vazgeçilmez bir parçasıydı. Şimdi, COVID-19 sonrası, bugün 10’lu yaşlarda olan bizlerin neredeyse tüm hayatı internete bağlı hâle geldi. Arkadaşlıklarımız, tüm iletişimimiz, bilgi kaynaklarımız, artık her zamankinden de fazla internet üzerinden kurduğumuz bağlara dayalı.

Salgın paniği geçtiğinde de, getirdiği zorunlu dönüşüm büyük ihtimalle bizim neslimizin yaşamında devam ediyor olacak. Örneğin, “internet üzerinden eğitim”: bu uygulama Çin’de başladı ve şimdi ülkelerin ve ülkeler içinde farklı sosyo-ekonomik sınıflar için imkanları çerçevesinde farklılaşan biçimde tüm dünyaya yayılıyor. UNESCO’nun verilerine göre dünya genelinde yarım milyar çocuk, bu haftalarda COVID-19 dolayısıyla evden eğitimine devam edecek.

Çin’deki yaşıtlarım, yaklaşık olarak Ocak ortasından beri okula gitmiyor. Eğitimlerine internet üzerinden devam ediyorlar; ancak Mart sonunda Çin genelinde tüm okulların açılması ihtimali üzerinde duruluyor. Çin’in kuzeybatısındaki Qinghai Eyaleti’nde, 144 lise ve ortaokulun yeniden açılmasıyla, eğitimde “normale” dönüşün ilk adımı atıldı bile. Ülkenin en dağlık kesimi olan Tibet Platosu’ndaki bu eyaletin ardından, vakaların en az görüldüğü güneydeki Guizhou ve en doğudaki Xinjiang’da da bu hafta eğitim başlıyor.

Okullar açıldığı zaman bile, bugün 10’lü yaşlarda olanların hayatlarının internetle olan bağlarını azaltması zor gözüküyor. Ancak, başka bakımlardan da bizim nesillerin hayatı değişecek gibi gözüküyor. Foreign Policy dergisinin “Korona virüs” sonrası dünya ile ilgili görüşlerini aldığı John Allen, Nicholas Burns, Laurie Garrett, Richard N. Haass, G. John Ikenberry, Kishore Mahbubani, Shivshankar Menon, Robin Niblett, Joseph S. Nye JR., Shannon K. O'Neil, Kori Schake ve Stephen M. Walt gibi uluslararası ilişkiler konusunda uzman isimlerin ortak görüşü ABD’de Donald Trump’ın Korona virüse karşı verdiği tepkilerin ülkenin dünya genelindeki statüsünü iyice olumsuz etkilediği ve hattâ Çin’in önünü açtığı yolunda.

Yuval Noah Harari’nin Financial Times için kaleme aldığı “Korona virüs sonrası dünya” (World after Corona virus) yazısında dikkat çektikleri arasında da Çin’in virüsle mücadelede kullandığı, kişisel sağlık verilerini düzenli olarak ölçen internet teknolojileri ve uygulamalarının, dünya genelinde devletler tarafından giderek daha fazla kullanılabilecek bir örnek oluşturduğuydu.

 Çin eleştirilirken model oldu

Gerçekten de, Çin’in Korona virüs mücadelesi, fazla kısıtlayıcı olduğu ve insan haklarını ihlal ettiği gerekçesiyle eleştiriliyordu: ancak şimdi model olarak alınıyor. İtalya gibi gelişmiş, Avrupa Birliği üyesi bir ülkede hastalığın önünün alınamamasının yarattığı panik, en sert tedbirlerin hızla alınmasına neden olmuşa benziyor. Fransa’da insansız hava araçları ve helikopterlerle sokağa çıkma yasağının denetlendiği bir manzarayı henüz birkaç hafta önce “sürreal” bulurduk; bugünse artık bu gerçek.

Dünya genelinde pek az ülkede, okulların tamamen kapanması yerine farklı tedbirler alındı. Dünyanın en iyi eğitim sistemlerinden birine sahip olmakla övünen Singapur’da, okullar 23 Mart Pazartesi günü yeniden başlıyor; ama sınıflardaki öğrenci sayıları yarıya indirildi, öğrencilerin birbirleriyle temasını azaltmak için teneffüs süreleri kısaltıldı. Avusturya ve Hollanda’da ise, tıp personeli gibi “hayati işlerde çalışanların” çocukları için eğitim devam ediyor. İtalya’da, 6 Nisan haftasında okulların yeniden açılması planlanıyordu; ancak süregelen kriz durumu nedeniyle sadece okullarla ilgili değil, genel olarak da ülkedeki kilit halinin ne kadar süreceği belirsiz.

Okullar örneğinde görüldüğü gibi, bildiğimiz hâliyle “normalini” yaşayabilen tek dünya ülkesi şu an için sadece Çin. Gerek Çin’deki tanıdıklarımdan aldığım duyumlar, gerekse de Çin ile ilgili haberlerin geneline bakılırsa, eskisi gibi büyük kalabalıklar henüz dışarıda olmasa da, iş hayatı ve üretim salgın öncesi döneme dönmeye başladı.

Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in 10 Mart’ta, Korona virüsün ilk ortaya çıktığı şehir Wuhan’a gerçekleştirdiği ziyaret, ülkenin Korona virüs mücadelesinde bir dönüm noktası olarak algılandı. Bilindiği gibi bu kent ve başkenti olduğu Hubei eyaleti, 23 Ocak’tan bu yana, acil yardım malzemelerinin taşınması ve resmî izne bağlı ziyaretler haricinde dışarıya tamamen kapalıydı. Xi’nin bu şehre ziyareti de, Çin’deki virüs salgının giderek kontrol alındığı mesajını veriyordu. Çin’in, “Korona Kabus”u geride bırakmakta olduğuna dair bir başka mesaj da, Apple’dan gelmişti. Apple’ın CEO’su Tim Cook, dünya genelindeki satış mağazalarını 27 Mart’a kadar kapatırken, sadece Çin’dekilerin açık kalacağını duyurmuştu. Apple, Şubat’ın başından beri hepsi kapalı olan Çin’deki 42 mağazasının tümünün yeniden açıldığını açıklamıştı.

Apple örneği, Çin’de hayat ve dolayısıyla da ekonominin ise yavaş yavaş “Korona Kriz” öncesine döndüğünün bir yanıtı. Elbette, Çin’in ekonomisinin gerçekten canlanabilmesi, sadece insanların sokağa çıkabilmesi, fabrikalar ve iş yerlerinin çalışmaya başlaması faktörler dışında başka desteklere de ihtiyaç duyuyor. Çin’in Merkez Bankası, bu sene ikinci kez rezervde tuttuğu meblağdan piyasalara 550 milyar Yuan (79 milyar dolar) sürdü.  Daha önce, 3 Şubat Pazartesi günü de Çin Merkez Bankası’nın salgın sonrası ilk kez açılacak borsayı yatıştırmak için, piyasaya 174 milyar dolar sürdüğü hatırlatalım: bu tutar, Türkiye’nin yıllık gayri safi yurtiçi hasılasının yaklaşık yüzde 25’i.  Bu miktarlar, Çin’in ekonomisini “Korona etkisinden” kurtarmak için kullanacağı rezervlerin sadece ilk adımlarından. Çin Merkez Bankası, ülkedeki bankaları, özellikle küçük işletmeler başta olmak üzere, yatırımcıları kredilerle desteklemeye yönlendiriyor. Bununla beraber, var olan kredilerin ödeme koşullarının kolaylaştırılması ve gecikmelere göz yumulması da isteniyor. Yine de kredilerin önünün de fazla açılarak ekonomik bakımdan frenlerin boşalması da istenmiyor. Çin Merkez Bankası, Ocak ayı sonunda faiz indirimine gitmeye başlamıştı; faiz indiriminin önümüzdeki dönemde de sürmesi bekleniyor.

2019’un ilk çeyreğinde Çin’in ekonomisinin büyüme oranı yüzde 6’ıydı. Bu oranın, 2020’nin ilk çeyreği için yüzde 3,5 civarına düşmesi bekleniyor. Her hâlükârda, Çin’in 1990’dan bu yana en düşük büyüme oranları olan yüzde 5 civarına inebileceği zaten öngörülüyordu.  Çin’in kendisi, henüz 2020 için resmî bir büyüme oranı tespit etmedi; bu hedefin açıklanması beklenen Ulusal Halk Kongresi, 5 Mart’ta yapılacaktı ancak, virüs krizi nedeniyle ertelendi. Bu Kongre gerçekleşebildiğinde, Çin’in 2020 için büyüme hızının yüzde 5 civarında olacağı öngörüsünün yapılması bekleniyor. Çin ekonomisi konusunda en pesimist görüşlere sahip olanlar bile, en az yüzde 1’lik bir büyüme oranının tutturulabileceğini düşünüyor. Goldman Sachs’a göre, ABD’nin gayrisafi milli hasılasının birinci çeyrekte yüzde 5 ve ikinci çeyrekte de yüzde 24 daha küçülmesi söz konusu olabilir.

Çin’de “Korona sonrası” hayat

Ekonomik kriz ihtimali, şu an Çin’de toplumun belki de en az dert ettiği konulardan olabilir.  Korona virüsünün merkez üssü Hubei eyaleti de dâhil olmak üzere, daha önce koyulan karantina düzenlemelerinin hafifleştirilmesi, yaklaşık iki aydır eve kapalı bir hayat süren ülkeyi rahatlattı. Çin’den dünyaya akan fotoğraflar, hep hastanelerde çekilen kareler iken; birden bahar çiçeklerinin süslediği parklar ve bahçelerde eğlenenlerin resimlerini görmeye başladık. Kalabalık alanlar yasaklı iken, ülkenin en büyük şehri Şangay’da kapatılan Disneyland bile kısmen de olsa yeniden devreye girdi. Kentin meşhur gökdelenleri Shanghai Tower, Shanghai Oriental Pearl Tower ve Shanghai Jinmao Tower da çalışanları ve ziyaretçilerine yeniden kapılarını açtı. Şangay ve başkent Pekin gibi, Çin’in başlıca kentlerinde kayda geçen yeni vakalar, sadece Avrupa’ya seyahat etmiş olanlar.  Bu durumdan ötürü, Çin dışına seyahat edip dönenler veya ülke dışından gelenler, 14 gün boyunca zorunlu olarak karantinada kalıyor.  

Elbette Çin’in “normale” dönmeye başlayan temposunda, geçmişe göre farklı yönler de var. Şangay’ın da aralarında bulunduğu birçok şehrin sakinleri, günde iki kez ateşlerini ölçüp mahallelerindeki sağlık ekiplerine SMS ile bildirmek zorundalar. Birçok binaya giriş çıkış yapmak, cep telefonları üzerinden kayıt yaptırmadan mümkün değil. Yeniden açılmaya başlayan lokantalar ve eğlence yerlerinde, müşteriler içeri alınmadan önce ateşleri ölçülüyor; eğer yabancılarsa, pasaportlarından seyahat geçmişleri kontrol ediliyor. Daha birkaç hafta önce, dünya genelinde Çinlilere “potansiyel virüs taşıyıcısı” muamelesi yapılırken, bugün Çin’de yabancılara şüpheyle bakıldığı söyleniyor. Korona öncesi dönemde, “sağlıklı yaşam” kişisel bir tercih ve “moda gibi” seçilebilen bir yaşam tarzı parçası iken, artık benimsemeyenlerin dışlanmasına neden olabilecek bir faktöre dönüşeceğe benziyor.

Korona virüs sonrası dünya için yapılan kehanetlerden biri de, “devlet otoritesi” ve denetiminin güçleneceği, milliyetçilik ve ulus-devletin de ağırlığını arttıracağı. 2003’te Çin’de SARS’ı tespit eden doktor Zhong Nanshan, COVID-19 salgınının Haziran ayı gibi noktalanabileceğini söylemişti. Dediği doğru olabilir ama, 2000’ler sonrası doğan bizim nesillerimiz için “Korona virüs”ün etkileri ve yaşamımız üzerindeki izleri kalıcı olacağa benziyor.