Türkiye’de gerçekte ne kadar Covid-19 hastası var?

Bugün popülist söylemler hiçbir işe yaramıyor. Kurumların son derece örgütlü çalışmasına ihtiyaç var

ORHAN KEMAL CENGİZ

23.03.2020

Satrançla ilgili meşhur hikâyeyi biliyorsunuzdur.

Bu hikâyede satrancın mucidi, bir kralın “katlanarak” büyümenin ne anlama geldiğini bilmemesinden istifade edip, ülkenin bütün buğdayını kendisine alıyor.

Satrancı çok seven ve “dile benden ne dilersen” diyen krala buğday istediğini söylüyor ve bir formül öneriyor. Satrancın ilk karesine 1 buğday koyun, sonra her kareye bir öncekinin iki katını yerleştirin diye ekliyor.

Topu topu 64 karesi olan satranç tahtasında, sonuçta ortaya çıkacak rakamın çok da büyük bir şey ortaya koymayacağını düşünüyor kral.

Ancak son karelere doğru yaklaşırken, matematiğin dehşetli dersiyle karşılaşıyor.

Çığ gibi büyüyen buğday borcu, son kareye gelindiğinde, ülkenin bütün buğday ambarları boşaltılsa karşılanamaz hâle geliyor.

Koronavirüs’ün Türkiye’de ve dünyada yarattığı asıl sorun da burada yatıyor işte.

Çok hızlı yayılan, çok çabuk bulaşan bu virüs, hasta sayılarını katlanarak büyüterek, sağlık sistemlerini çökertiyor.

Aynen, satranç tahtasındaki masum ve tehdit edicilikten uzak o görüntüdeki gibi, ilk önce insanın gözüne çok küçük görünen bir tane teşhis edilmiş hastadan bahsediyorlar.

İlk günler, hasta sayısının nasıl arttığı anlaşılamıyor, ama işte on günlerden sonra beş binli, bir ay sonra elli binli sayıları konuşuyor oluyorsunuz…

Hastalığın kontrol edilmesinin birkaç gün gecikmesi bile, bir süre sonra işin kontrol edilemez hâle gelmesine yol açıyor.

Bugün Çin, ustaca, kendini hastalığı kontrol etme konusunda çok yetkin gösterse de, başlangıçta gerçek sayıları saklayarak, tedbirleri geciktirerek bu virüsün bütün dünyaya yayılmasına yol açtı.

Türkiye için söylenen, belli bir yere kadar kontrolü iyi sağladığı ama umreden dönenlerin karantinaya alınması konusunda çok geç kalındığıdır. Karantinaya alınan beş bin kişilik son kafileden önce umreden dönen on binlerce kişi Anadolu’nun dört bir yanına dağıldı. Camiler, gecikerek kapatıldı.

Suudi Arabistan sağlık bakanı son 24 saatte 119 kişiye Covid-19 teşhisi konulduğunu bunların 72’sinin Türkler olduğunu söylüyor.

Havaların ısınmasıyla, salgının hızının kesilmesi söz konusu olmazsa, korkunç yıkıcı bir durumla karşı karşıya kalabiliriz.

23 Mart Pazartesi günü Gazete Pencere’de çıkan habere göre, doktorlar, yüz hasta için istedikleri Covid-19 testinin ancak bir iki hasta için gerçekleştirildiğini söylüyorlar.

Doktorların söylediği, şu anda bile hasta sayısının resmen beyan edilenin çok çok üstünde olduğunu gösteriyor.

Neler yapılıp edilmesi gerektiği günde bin kez değişik kişiler tarafından söylenip duruyor, onların hiç birini tekrar etmek niyetinde değilim.

Ancak önümüzdeki ayların çok gerilimli geçeceğini söylemek için kâhin olmaya gerek yok.

***

Şu anda Covid-19 üzerine yapılan tartışmalardan birisi de, ülkeleri, siyasal sistemleri nasıl etkileyeceği üzerine…

Kimisi, bu hastalık nedeniyle korkuya kapılan insanların özgürlüklerinden vazgeçme konusunda daha istekli olacağını ve bunun sonucunda da totaliter rejimlerin ortaya çıkacağını söylüyor.

Kimilerine göre ise, bu virüs, insanlara, sınırların, ülkelerin anlamsızlığını gösterecek, insanlar arasındaki dayanışma duygusu artacak…

Kimileri de, bu yaşananların, üretim, gelişme vd. gibi bugün kutsal kabul edilen ekonomik kavramların sorgulanmasına yol açacağını iddia ediyor.

Covid 19’un bütün dünya için kartların yeniden karılması anlamına geldiğini düşünenlerdenim.

Hiçbir şey muhtemelen eskisi gibi olmayacak, ama bu gelişmelerin tam olarak nasıl bir dünya yaratacağını kestirmek çok güç.

Covid 19 belki de dünyadaki popülist dalganın sona ermesine yol açacak.

Başlangıçtaki ciddiye almazlıkları, İngiltere başkanına ve ABD başkanına pahalıya patlayabilir.

Popülist liderlerin, insanların geçmişin elitlerine duydukları öfkeyi iktidara tahvil etmelerinin sonu gelmiş gibi görünüyor.

Bugün İngiltere ve ABD’de pek çok insan, liderlerinin bu krize verdikleri reaksiyonu şüpheyle izliyorlar.

Popülistler, insanların mevcut düzene duydukları öfke ve o düzenlerin zaten çantada keklik olduğuna duyulan inanç sayesinde iktidara geldiler.

Ama bugün popülist söylemler hiçbir işe yaramıyor. Kurumların son derece örgütlü çalışmasına ihtiyaç var.

Halkı heyecanlandırıp, hayalî düşmanlara karşı öfkesini kabartacak liderlere değil, ülkelerindeki bütün sağlık sistemini tehdit eden, oldukça somut bir tehdide karşı bir şeyler yapmaları gerekiyor.

Bu anlamda fena halde çuvallamış olan Trump, çantadan yeni bir tavşan çıkararak ayakta durmaya çalışıyor.

Aşıyı geliştirmede ilerleme kaydeden Alman firmasından, bu aşıyı ABD tekeline sunmasını isteme çılgınlığının altında yatan da bu çaresizlik…

Büyük biraderin herkesi izlediği, güvenlik ve sağlık tehdidiyle, herkesin özgürlüklerinden vazgeçmesini isteme işi, büyük bir disiplin ve organizasyon gerektiren bu krizle mücadele etmeyi beceremeyen popülist liderlerden gelmeyecek büyük olasılıkla…

Çin, büyük bir ustalıkla, kapalı bir toplum olması ve medya özgürlüğünün bulunmaması nedeniyle, başlangıçta dünyadan sakladığı ve bu nedenle de bütün dünyaya yayılmasının bir numaralı müsebbibi olduğu bu virüsü, bütün dünya üzerinde yeni hegemonik güç olmak için bir fırsata çevirmeye çalışıyor.

İnsanların inançları ve değerleri açısından bakarsak, herhalde bütün insanlığın bundan sonra bilime daha çok değer vereceğini söylemek de bir kehanet olmaz.

Türkiye’de de benzer bir sorgulama yapılıyor.

Diyanet’in inanılmaz büyüklükteki bütçesinin sağlığa aktarılmasını isteyenler, bütün topluma bir zihniyet değişiminin zorunlu olduğunu hatırlatıyorlar.

Bugün Türkiye’nin daha çok imama mı, yoksa daha çok doktora mı ihtiyacı olduğunu sorsak, herhalde pek çok insan doktorların sayısının artmasını isteyecektir.

Büyük bir krizle karşı karşıyayız.

Ama bu kriz aynı zamanda pek çok şeyi sorgulamak ve öncelikleri yeniden belirlemek için de büyük fırsatlar sunuyor.

Umalım ki, bu dönemi en az kayıp ve mümkün olan en büyük tefekkür süreci ile atlatalım.