​Otel dalaverası, basın kampanyası

Türk medyası kendini Turan Avcı pazarlamasına adamış gibidir. Bendeniz bu ayrıntıya özel ilgi duydum. Çünkü böyle şeyler durduk yerde olmaz.

ÜMİT KIVANÇ

10.06.2021

Bir ultra lüks resort-otelin macerasına dair öğrendiğimiz dudak uçuklatıcı hikâye, bugünün toplumsal sınıfları, sınıf ilişkileri, egemenlik, burjuvazi gibi bir dizi kavram hakkında zaman zaman düştüğüm açmazları güncelledi. Sedat Peker’in önümüze getirdiği alengirli işler ve ilişkiler arasında, bölge idare mahkemesi başkanıyla, il emniyet müdürüyle, gazetecileriyle dikkat çekici bir grubun bu muazzam otelde tatil yaptığı yeralıyordu, hatırlıyorsunuzdur. Dev tesisi işadamı Atilla Uras yaptırmış, sonra kâh işletmesi kâh mülkiyeti hem dalavera hem de galiba zorbalıkla, kimse kimseye para vermeden elden ele geçirilmişti; Atilla Uras’ın kızı Victoria Yasemin Hanım’ın, Zanka TV’nin “SorguluYorum” programında Ferit Atay’a anlattığına göre: Herkes birbirine satıyor, ama ilk sahibine para verilmedi ki!”

Zaten aslında hiç bulunmaması gereken orman arazisi üzerinde, kimbilir hangi ilişkiler ve ayarlamalarla arazi 50 yıllığına kiralanarak inşa edilmiş, villalardan oluşan, “saray” denen kısmında kalmanın karşılığı 50 bin Euro’lara kadar yükselebilen, Kazakistan cumhurbaşkanının, eski Doğu Bloku Asya ülkelerinden oligarkların, şaibeli zenginlerin, petrolcü Arap şeyhlerinin falan tatil geçirdiği, sahiden ultranın ultrası lüks resort-otel şu anda kime ait, Uras ailesi emin değil. Bizse adını bin türlü başka dalavera vesilesiyle öğrendiğimiz Sezgin Baran Korkmaz’a ait olduğunu sanıyoruz. Tesisin Korkmaz’a ait gözüktüğünü Sedat Peker, “Tapuda baktırdım, son iki senedir o otelin sahibi SBK Holding” mesajıyla  teyit etti. Korkmaz, ABD’de yargılanıp hapse mahkûm olmuş bir hayalî ihracat-vergi iadesi dolandırıcılığı çetesinin Türkiye’de iş gördürdüğü elemanı olmakla itham ediliyor. Yasemin Uras, Korkmaz’ın “başkalarının parasını işlettiğini” öne sürüyor, Korkmaz’ın ABD’deki “iş arkadaşları” için, “Ortakları mı, patronları mı bilemem…” diyor. Gazeteci Said Sefa’nın iddiasına göreyse, Sezgin Baran Korkmaz paravan, sahip başkası. Ve buradan. Sedat Peker’in  şu tweet’i de netameli sorulara kapı açıyor: “…Ankara Bölge İdare Mahkemesi Başkanı Esat Toklu Bey, o tarihte otelin sahibi Sezgin Baran Korkmaz değildi diyorsun, o zaman otelin sahibini söyle. Hepiniz yavaş yavaş tuzağa geliyorsunuz. Şimdi işler daha renklenecek. Şekerli suya gelen arı gibisiniz, tuzağa düştünüz.”

 

Ondan ona, elden ele

“Tansu Çiller Dönemi”nde -evet, o bir dönemdir- ilginç banka oyunlarıyla adını duyurmuş tesis sahibi Atilla Uras’ın işletmeye kiracı almasından itibaren, Bodrum/Torba’daki şaşaalı sahneye pek ilginç ve karanlık oyuncular çıkmış. İspanyanın talebi üzerine kırmızı bültenle aranırken Bahtiyar İkramoğlu adıyla TC vatandaşlığı alabilen, Özbekistan’ın “en zengin adamlarından biri” oluşunu Rus mafyasının parasını aklama gibi işler yapmasına borçlu olduğu ileri sürülen, beş ayrı pasaport sahibi Batır Rahimov, bunların aslarından. Bu adamla ilgili söylenti ve haberlere bakılırsa, yaptığı işler para aklamanın çok ötelerine uzanıyor. Emin olamadığım için kaynakları vermiyorum, ancak Rahimov’un Türkiye’de epey iş çevirdiği, bunlar arasında, Özbek muhaliflerin takibi ve öldürülmesi gibi suçların da bulunduğu çok yerde ileri sürülüyor.

Sözkonusu otelin macerasında Rahimov başrolde. Yasemin Uras’ın beyanına göre halen otelde yaşıyor! Otel ve “otele çökme” hadisesi dolayısıyla gündeme gelen isimler hakkında birçok gazeteci, dört koldan bilgi toplayıp aktarmaya çalışıyoruz. Said Sefa’nın videosunda, Yıldıray Oğur’un Karar’daki yazısında ve başka birçok kaynakta derlenmiş toplanmış epey bilgi var. Ben, hikâyenin eksik kaldığını düşündüğüm bir bölümünü beslemeyi umuyorum.

Atilla Uras, 2014’te “Golden Savoy” adıyla açılan oteli bir yıl sonra satmaya karar verdiğinde Dubai şeyhinin şirketi talip olur, tesisin işletmesini alıp “Jumeirah Bodrum Palace” adıyla açar. Otelin başındaki adamın oğlunun bir gün teknede -kimilerine göre Rus kadınlarla çılgın eğlence halindeyken- pat diye kalp krizinden ölmesi veya kimilerine göre öldürülmesi nedeniyle Dubai şirketi kaçıp -veya kaçırılıp- gider.

Meydan Rahimov’a kalmış görünürken alıcı olarak Turan Avcı ortaya çıkar. Her yerde oteli 80 milyon dolara aldığını anlatır.

“Celebrity” kontenjanından Nicole Kidman’ın getirildiği, tantanalı açılış yapılır. Ancak, Yasemin Uras’ın anlattığına göre durum tuhaftır: Ortada 80 milyondan eser bulunmadığı gibi, biri 90, biri 67 milyon dolarlık farklı anlaşmalar vardır ve gele gele, 47 milyon dolarlık bir çek gelir. 

Tuhaflık ortadan kalkacağına daha da büyür: Otelin yeni sahibi olarak çeki imzalayan, Turan Avcı değil, Andrey Radyoviç adlı bir Rusya vatandaşıdır. Radyoviç, Yasemin Uras’ın ifadesiyle, Avcı’nın “beş kuruşu olmayan” şöförüdür. Üstüne üstlük, 47 milyon dolarlık çek de karşılıksız çıkacaktır.

Gelin görün ki, Türk medyası kendini Turan Avcı pazarlamasına adamış gibidir. Bendeniz bu ayrıntıya özel ilgi duydum. Çünkü böyle şeyler durduk yerde olmaz. Tesisin, hâlâ karanlıkta kalan sahiplik meselesiyle, yolsuzluk-entrika ağırlıklı mafyalı polisiye dalında derece almaya aday öyküsünden azıcık sapıp, Turan Avcı’yla tanışıklığımızı ilerletelim. “Türk medyası” ile tanışıklığımız da ilerlesin.

 

Bavul ticaretinden milyon dolarlara

 

26 Mayıs 2009’da Akşam gazetesinde Şenay Köşdere, “Avcı, 19 yaşında soluğu Rusya’da alıyor,” diye anlatmaya başlıyor, genç adamın iş hayatındaki yükselişini. “Türkiyeden Rusyaya bavulla deri, bornoz, ne bulursa götürmeye başlıyor.” 32 yaşına geldiğinde 600 milyon dolarlık enerji yatırımlarına dair vaatler savuracak bir genç adam, bu sözettiğimiz.

Altı gün sonra Türkiye gazetesinde, Uğur Küçük, “Özel yatla milyoner getirecek”  başlıklı haberinde, serüvenin doğrudan “bavul ticareti” olarak tanımladığı ilk aşamasını Kazakistan’dan başlatıyor. “Özbekistan’da girdiği mücevherat işi ile yıldızlaşmış” becerikli Bay Avcı. Golleri mi sıralamış, penaltı mı kurtarmış, Rus mafyası ya da yerel kollarından birinin herhalde elini üzerinden asla çekmeyeceği “mücevherat işi”nde nasıl yıldızlaşmış”, bilmiyoruz. Ancak şunları biliyormuşuz, Akşam’da Köşdere’nin anlattığına göre: “Asıl önemli dostlukları da bu iş sayesinde kazanıyor. Devlet büyükleri, güçlü işadamları Turan’ın müşterileri arasında yerini alıyor. Ardından gayrimenkul işi geliyor. Alışveriş merkezleri açmaya başlıyor. Şu anda Avcı’nın Rusya’da çalışır durumda 5 AVM’si bulunuyor. Ayrıca Moskova’nın merkezinde bir otel inşaatı, şehrin biraz dışında da bir konut projesi bulunuyor.” (Gazete ve muhabir Turan Avcı’yı öylesine benimsemiş olmalılar ki, samimiyetten, “Avcı’nın” yerine “Turan’ın” yazılmış haberin bir yerinde; gözünüzden kaçmamıştır sanırım.) “Müşterileri” derken ne kastediliyor? Avcı mücevher mi satıyor “büyük adam”lara? “Gayrımenkûl işi” nasıl öyle geliveriyor? Can alıcı hiçbir bağlantısı kurulmayan, yalanı bol hikâye. Açılmış, çalışan AVM yok, meselâ!

2009’un Mayıs sonu ile Haziran başında yürütülen basın kampanyası kapsamında çeşitli gazete ve sitelerde yeralan haberlerde, Turan Avcı’nın Türkiye’de on şirkete sahip olduğu tekrarlanıyor. İsimleri, yerleri yurtları yok. Avcı’nın beyanına göre enerji sektöründeler. Bu sektörde büyük yatırımlar için hazırlık yapılmakta, Avcı’nın Akşam’a anlattığına -yani yollattığı basın bülteninde yazılanlara- göre: “Enerjiye sıkı sarıldık. Bütün işleri boşverebiliriz. 10 şehir için 10 şirket kurduk. Bir Rus kamu şirketi ile bütün ihalelere gireceğiz. 500-600 milyon dolar yatırım öngörüyoruz.”

Aynı haberin “Libya’da 4 milyar dolarlık proje” arabaşlığından sonraki paragraf, “Rusya’da” diye başlıyor. Hangisi doğru, anlamıyoruz, çünkü “Rus kamu şirketi”nden sonra karşımıza bir de “Rusya’nın devlet şirketi” çıktığından, dikkatimiz bu ayrıntıya yöneliyor – Avcı Rusya devlet sektörüyle seviyeli birliktelik halinde sanki: “4 milyar dolarlık otoyol projeleri bulunduğunu ifade eden Avcı, projeyi şöyle anlattı: Burada yüklenici şirket Rusya’nın bir devlet şirketi olacak. Biz ise taşeron konumunda olacağız. Ve bu işi Türkiye’den, alanında uzmanlaşmış bir şirketle birlikte götüreceğiz.” Peki Rusya’nın devlet şirketiyle Türkiye’den alanında uzman şirketin güveneceği inşaatçı profilini nereden edindi Turan Avcı, on iki yıl önce bornoz, deri, saat, ne bulursa bavulla götürür satarken?

 

“İşinin başında durduğu için…”

 

Bu adam hakkında herkes öylesine övgü yarışına girmiş ki, Paris Hilton’dan Calvin Klein’a ünlü isimlerinin uçuştuğu, her paragrafında ayrı reklam yapılan, övgü ifadeleriyle dolu birörnek haberleri yalnız PR başarısıyla açıklayamayız. Sabah’ın haberindeki cümleye bakın: “Avcı, genç yaşta patron olmasının nedenini ise işinin başında durarak çok çalışmasına bağlıyor.”

Cümlenin yazılış nedeni, şuursuz yalakalıktan ibaret değil. “Bavul ticaretiyle” edinilebilecek zenginlik, insana henüz tek otel açmışken “ünlü turizm yatırımcısı”  payesi verilmesini sağlamayacağına göre, bu adam 2009 yılında, daha 32 yaşındayken 70 milyon doları nereden bulmuş, diye sorar insanlar; iyi kötü cevap bulundurmak lazım ortalıkta. Ayrıca Sabah’a göre adam “dört-beş yıldır Türkiye’de yatırım yapmak için fırsat” arıyormuş. Yani 27-28 yaşındayken de yatırım yapacak parası varmış. 23 Mayıs 2009’da yayımlanan bu habere göre, ayrıca “[Turan Avcı], uzun yıllar Rus pazarında çalıştıktan sonra Türkiye’de yatırım yapma kararını çocuklarının doğuşunun ardından onları Türkiye'de yetiştirmek istemesine bağlıyor”muş. Tıpkı başarısının kaynağını “işinin başında durma”ya bağladığı gibi!

Bunu boşverip soruyu doğru dürüst soralım: Nasıl kazanmış bütün bu paraları, nasıl edinmiş bütün bu ilişkileri? Sabah’ta şöyle anlatılıyor: “1997 yılında gittiği Rusya'da ilk olarak mücevherat ve saat distribütörlüğü ile işe başlayan Avcı, 2002 yılından itibaren Rusya'nın gelişmekte olan şehirlerinde AVM yatırımları yapıyordu.” Mücevher ve saat satarken, beş yılda, AVM yatırımları yapar hale geldiğine inanmamız bekleniyor. Nasıl oluyor? Dahası var: “70 milyon dolarlık yatırımla yapılan Vogue Avantgarde Hotel ile turizm sektörüne giriş yapan Avcı, aslında 1997 yılından beri Rusya ve Doğu Bloku ülkelerinde inşaat ve alışveriş merkezi yatırımları ile uğraşan bir yatırımcı.”

2009’da 32 yaşında olan adam, 1997’de 20’sinde. “19 yaşında” bavul ticaretine başladığı bilgisiyle aşağı yukarı tutuyor bu. Peki AVM yatırımlarına filan hemen nasıl başladı? Neyle? Bavul ticareti ne zaman? Saat satma, mücevherat işi, yıldızlaşma falan ne zaman? Reklam-propaganda bültenleri haberleştirilirken üçe beşe bakılmıyor, ama bu yüzden de hikâye karanlıklaşıyor haliyle. Ayrıca, mütemadiyen önümüze sürülen “beş AVM” sadece projeden ibaret!

Sabah’ın 2009’da yayımladığı sözkonusu haberde, Turan Avcı’nın Fettah Tamince ile ilişkisine epeyce yer ayrılmış. Çünkü, otel yatırımlarını yapacak olan aslında Avcı değil de Tamince, diye söylenti çıkmış. Avcı yalanlıyor: Tamince akrabası değil “abisi”ymiş, kendisine “yol göstermiş”, Avcı onu “örnek alıyor”muş, “takdir ediyor”muş, vs.. 2013 Haziran’ında, memleket Gezi İsyanı’yla sarsılırken, Turan Avcı’nın sözü geçen Vogue Hotels Resorts Bodrum’u -dönemin Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik tarafından- açıldı. Bu sırada Avcı’nın Fettah Tamince ile ilişkisi hâlâ rağbet gören mevzuydu. Avcı’nın “arkasındaki güç” araştırılacaksa doğru hedef bu muydu veya bundan ibaret miydi, şüphe götürür.

Turan Avcı kampanyasının muhtemel çok boyutlu niteliğini gözümüzün önüne getirebilmek için, fotoğraflarla süslenmiş, kaynağı itibarıyla sürpriz bir haber okuyalım. Başlığı şu: “11 yaşında VIP restoranının başına geçti”. Okuyoruz: “Rusya’nın Moskova kentinde yaşayan Turan Avcı ve Ekaterina Avcı çiftinin üç çocuğunun en büyüğü olan 11 yaşındaki Can Avcı, yaz aylarını babasının (…) otelinin mutfağında geçiriyor. Avcı, oyun oynamak için bile kendince çorbalar, yemekler yaptığını söyledi. Moskova’da ilk önce babasıyla birlikte mutfağa giren Can Avcı, büyüyüp kendisini geliştirdikçe de mutfağa tek başına girmeye ve hafta sonlarında aile dostları için yemek yapmaya başladığı[nı] söyledi. Baba Turan Avcı, 3-4 yaşından itibaren oğlu ile birlikte yemek yapmaya başladığını belirterek…”

Bu haber nereden, tahmin edin: Aydınlık’tan!

Turan Avcı tesisin yeni sahibi kimliğiyle ortalıkta dolaşırken, satış bedeli karşılığı gönderilen çekte -şöförü veya yanında çalışan biri olan- Rusya vatandaşının adının yeraldığını, satıcı aileye göre bedelin ancak bir kısmını karşılayan çekin zaten karşılıksız çıktığını hatırlatayım, bitirirken.