Kapıların hatırlattığı
Kapı bunların üzerine kapanarak pek tanıdık bir anahtarı geçersiz kılacak. Bir bakmışsın, paspasın üzerinde öylece kalakalmışsın.
20.12.2021
Henüz mahalle sokaklarında oynayabildiğimiz zamanlarda “Aç kapıyı bezirgânbaşı” diye şarkı söyleyerek art arda dizilmiş hâlde kollarımızı kaldırır, şarkı boyunca kollarla örülü o dar geçitten sırayla geçer ve kapana kısılmayalım diye dua ederdik. Tekerleme şeklindeki o şarkı, biz bıkana kadar sokaklarda yankılanmaya devam ederdi.
Aç kapıyı bezirgânbaşı, bezirgânbaşı.
Kapı hakkı ne verirsin, ne verirsin
Arkamdaki yadigâr olsun, yadigâr olsun
Bir sıçan, iki sıçan
Üçte kapan
Ne zaman şöyle tumturaklı bir kapının önünde dikilecek olsam, içimde bir yerlerde çocuk seslerinin söylediği bu şarkıyı duyarım. Ardından “Açıl susam açıl” der içim ve sensörlü kapının hareketimi yakalayarak inceden açılışını izlerim. İnsan, oyunları olmadan nedir ki?
Kuru tanımına bakıldığında kapı dediğin, bir mekâna ya da bir taşıta girip çıkarken geçilen bölme açıklığı. Menteşe düzenekli, sürgülü ya da elektronik aksama sahip olanları var. Devasa demir han kapıları, incecik gotik ayrıntılarla bezeli katedral kapıları var. Şehrin eski zaman sınırlarında kemer hâlinde duran ve yıkılmış duvarlarıyla artık ardında açılacak bir yeri olmadığını gösteren sur kapıları var. Esas meskeni yıkılmış, kandırıkçı bir ön cepheye asılı kalmış kapılar var sonra. İçinden baktığımızda ardında uzanan alanı gördüğümüz artık yerli yerinde durmayan bir kapı, çürümüş de düşmüş bir dişin boşluğuna benzer; varlığıyla tanımlar bir yokluğu.
Günlük hayat faaliyetlerimizi ağırlıklı olarak geçirdiğimiz yapılarda, her gün her an türlü şekillerde karşımıza çıkıyor kapılar. Rutin belirleyen yerlerde, mesaili, zorunlu iş mêkanlarında bazen onları kapan gibi hissettiğimiz de oluyor; yorgun bir günün sonunda nihayet evimize vardığımızda, bir sığınağa girer edasıyla eşiğinde huzurla dikildiklerimiz de. Bazen sokaklarda bulamadığımız özgürlüğü bir kapının ardında buluyoruz. Kınayıcı, yargılayıcı bakışların uzağında kendimiz kalabiliyoruz. Ya da tam tersi, sevmediğimiz, bize tehdit oluşturan insanlarla zorunlu olarak paylaştığımızda üzerimize kapanan hapishane kapıları gibi oluyor onlar. İşin özü şu ki, içinde yaşadıklarımıza göre belirleniyor kapıların anlamı. Ve hafızası.
Kapı dediğin kolundan tokmağına, deliğinden sundurmasına bir mimari bütünlük. Sürgülü cam kapılar arka bahçeye giriş olarak kullanımda yaygın. Dekorasyon dergilerinde zarif cam bölmeli ya da boydan boya camdan çift kanatlı Fransız kapılarına rastlanıyor bolca. Muhteşem bahçelere açılıyor bu kapılar. İç mekânı da devasa pencere misali aydınlatıyorlar. Onların bir şeyleri kapattıkları yok, aksine iç mekân sınırlarını genişletiyor, bulundukları yere ferahlık katıyorlar. Böyle evlerde çarşaflar da kapı üstlerinde kurumaya bırakılmıyor. Küçücük mutfakların iptal edilmiş ya da iyice arkaya ittirilerek görünmez kılınmış kapılarından da yok. O mutfakların kapıları da çift kanatlı buzlu camdan. İçerisinde zarif gölgeler oynaşıyor.
Kapı, ekonomik ve sosyal yapı belirleyen boyutuyla sistemin de vazgeçilmez bir parçası. Ezen kapılardan geçilmez bu noktada. Önünde sıkıntıyla, gerginlikle beklenen resmi daire kapıları vardır. Sana kendini unufak hissettiren makam kapıları. Her ay ilerlemeyen kuyruklarında emeklilerin bekleştiği banka kapıları. Ekonomik farklılıkları yüzüne vuran havalı giriş ve bahçe kapıları. Bu gibi mekân başı bekleyen nöbetçi kılıklı kapılar, kimlerin nerelere ne şekilde girme hakları olduğunu belirler. Bezen sen de bile isteye kendini onların dışında bırakırsın.
Dar alanların içe doğru açılan kapıları bir anlık şaşkınlık yaratır. Görkemli binaların döner kapılarıysa hangi bölmesine yerleşeceğini düşündürür bir an. Bazen fazla kalabalık olunca yavaşlar o cafcaflı kapının dönüşü. İttirdikçe daha da ilerlemez olur. Bırakman gerektiğini öğretir. Anonimlik isteğiyle bir otele sığındığında kartla açılan kapıların kırmızdan yeşile dönüşen ışığına takılır gözün. O kapıdan geçerek kendini anısı sıfırdan inşa edilecek bir odaya emanet edersin.
İtiniz, çekiniz tabelalı dükkân kapıları hayatın hareket merkezidir. Açılma yönünü yazılı olarak belirtmesine rağmen, ters hareket yapanı çoktur önünde. Ben onların kitapçılara açılanlarını severim. İçinde dilediğimce kalabileceğim, kimsenin beni kapı dışarı etmeyeceği dost mekânları.
Sinirle çarpılan dolap ve araba kapıları vardır sonra. Büyük kavgaların vazgeçilmesi öğeleri. Öfkeni emer, rüzgârlı bir el darbesine dönüştürürler. O kapıların sesini asla unutmazsın. Hafızana o insanı yerinden zıplatan tok çarpma sesleriyle yerleşirler.
Modern zaman kapıları hayatımızın içerisinde daha sık yer alsa da eski kapıların bıraktığı iz bir başka olur. Misal, tarihî han kapıları öteden beri büyüler beni. Yüzyıllar boyu içinden geçenlerin adımlarıyla mermer eşikleri aşınmış, demirden dövme, ihtişamlı kapılardır onlar. Ağaçlıklı, şadırvanlı, çardaklı kocaman avlulara açılır hepsi. Gelip de geçecek olanlara geçici sığınak olan bu taş meskenlerin alt kat odalarında tüccar ve esnaf çalışır gün boyu.
Kapılar fırsattır, aşılacak eşiktir. Günlük akış dışında bir şeyler yaptığını, bir yeniliği göze aldığını gösterir. Uğurlu başlangıçlar niyetine kapıdan sağ adımla geçer, inancına göre içinden bir dua mırıldanırsın bazen. Başka türlüsünü diler, özgürlüğe ve yeniliğe çağrıda bulunursun.
Her kapı ille de açılmak için yok ya. Malûm, kapı dediğin çift yönlü hareket eden bir bölme kanadı. Bir daha geri dönmemek üzere çarparak çıktığımız kapılar da var. Geçmişinin çentiğine dönüşen ‘son kapıları.’
Yüzüne kapanan kapılar var sonra. Senin içinde biten bir şey yokken, dışında bırakıldığın ortamların kapıları. Artık varlığının içerisinde hoş karşılanmadığı mekânların önünde acımasız dikilen, geçit vermez kapılar. “Senden geçti” diyen, oradaki zamanının bittiğini gösteren kapılar.
İnsaflılarına yaslanırsın sonra. Hep aralık kalmasını istediğin o kapılara. Kapı tutucular yerleştirdiğin, içindeki insanla, mekânın sıcaklığıyla sürekli bir bağlantı düşlediğin. Ayırmayan, yan yanalığını tescilleyen kapılardır bunlar. Saydam bir tül misali ayrı odalardaki insanların ruhunu birbirine görünür kılar.
Hayata kapanmış kapılar
Geçiş belirleyen özelliğiyle metafor olmaya da pek uygundur kapılar. Şiirini de yazmışlığım var.
Kâğıt kesiği sözler var
gazete hışırtısı sessizlikler
Çok oldu uzatamadığım elimi karşımda oturana
Geri dönüşüme yollandığım
zamanlardan arazlıyım
yırtılıp atılmaktan müsvedde bile yapılmadan
Karalamasını yapmadan yazdım pahada ağır sözlerimi
Taslaklarda unutulmam bundan
Bir vakit heyecanla vurduğum kapılar vardı
Şimdi eşiğinde dururum gözümü zilden ayırmadan
Çiçekli etekler, uzun kıyafetler başka bir zamandı
Oyalı yazmanın sildiği ter, el yazısına akıtılan keder
o sevgili boynun kokusu, bir özlem türküsü…
Hepsi hepsi bir musluk deliğinden
aktı gitti
Gözümü açtığımda yine o eşikteydim
Kapısı kapalı eski zamanın önünde
Anıları alnımın çizgilerine kaydettim
Bitti o hikâye, şimdi her şey aynı alnın ortasında
Ara ara görünen bir damardan ibaret
Bir de… bazen… eski bir yara derinden
sinsice kanar
Eşiğinde dururum kendimin
Habire çarpıp durur
içimdeki kapılar
İçinde yaşayanları bu dünyadan bir bir göçünce müze eve dönüşen mekânların usulca örttüğün kapıları var. Çarpmadığın hâlde kulağındaki sesi daha tiz. Kalbini ezen kapılar bunlar. Hayat alanından çalan, yörüngenin çemberini daraltan kapılar. Orası artık senin değil. Tapusu sende olsa dahi değil. Ya çürümeye terk edecek ya da yeni hayatların başlamasına izin vereceksin içinde. Ama hiçbir şekliyle sana yâr olmayacak. Terliklerinle arşınladığın oda ve koridorlarından, bir hayatı birlikte yaşadığın mobilyalarından, dolu tutmaya çalıştığın buzdolabı ve erzak dolaplarından, havalandırdığın pencerelerinden, sabaha kadar açık bıraktığın ışığından, evi dolduran televizyon ve müzik sesinden, adımlardan ve kahkahalardan, kavgalardan ve suskunluklardan geçeceksin. Kapı bunların üzerine kapanarak pek tanıdık bir anahtarı geçersiz kılacak. Bir bakmışsın, paspasın üzerinde öylece kalakalmışsın.
O kapıların önünde durmak bir yana, evin olan yerin sokağından bile geçemeyeceksin bir süre. Başını kaldırıp baktığın penceresinde seni bekleyen birinin sureti olmadığını görmemek için. Başka yüzlere ve yeni perdelere tahammül edemediğin için.
İçinin soğukluğu kollarından aşağı, ayaklarından yukarı hareketlenecek. Büzüleceksin. Topak gibi olacaksın ağrında. Bir battaniyeyi ev, sana uzatılan eli kapı bileceksin. Yeniden ayağa kalkacaksın elbet mecburen. Hayat hakkını isteyecek yaşayanlardan. Kendine iyi gelecek yeni kapılar aramaya koyulacaksın. Şıkır şıkır ses çıkaran boncuklu kapıların içerisinden geçen pavyon şarkıcısı misali izin istemeyen bir tonla varlığını bildireceksin dünyaya. “Müsaade ederseniz içeri geçeceğim…”
Çekilecek hepsi önünden. İçindeki irili ufaklı bütün kapılarınla birlikte yeni bir eşikten süzüleceksin. Hadi bakalım, sahne senin.