​Alternatif tıp ne ayol!

Gerçekten varsa alternatif tıp, uygulamadan önce çok iyi araştırmak şart, yoksa benim gibi hurda olup kalıveririrsiniz, maazallah.

ESMERAY

27.01.2022

Anam Bacım, evet, Acil Servis yatağında geçirmem lazım bu geceyi çok belli. "Anjiyo olmak için sabah sekizde gireceksiniz" dediler. Ben, kalbim ve bir sürü aygın baygın hasta baş başa kaldık.

Ağrı sızı yok, lakin acayip huzursuz ve tedirginim. Ah, bu alternatif tıp dedikleri şey aslında beni bu hâle soktu! Kendimi sorgulamaya başladım: Sen nasıl kendine teşhis koyarsın? Yok efendim, "doktora gitmem. İlaç içmem. Bunlar tüccar, ilaç sanayii vs vs.."

İyi de "alternatif tıp" diyoruz da, o nedir, ortada ne var, hekim kim? İlaç ne? Yok! Daha önceki yazımda belirtiğim gibi teşhisi ben koydum! İlaç da, sıcak su torbası ve papatya çayı!…

Yani diyeceğim odur ki, siz siz olun en ufak bir ağrı, sızı olduğunda derhal hastaneye ya da bir sağlık kurumuna mutlaka gidin. Alternatif tıbbı ben meğer hiç bilmiyormuşum, var ise de çok eskide kalmış, bir zamanlar lokman hekimler varmış, bitkisel ilaçlar varmış, tarihte bize aktarılan bilgiler bunlar. Ya da gerçekten varsa alternatif tıp diye bir şey, iyice araştırıp bilgi almamız şart, yoksa böyle benim gibi hurda olup kalıverirsiniz, maazallah. 

Bu ülkede, ya da dünyada solculuk da böyle bir şey değil mi? Plan yok, proje yok, hayatımızın hiç bir alanında eşitlikçi olduk mu? Pratikte solcu gibi yaşayabildik mi tam anlamıyla? En fazla masa başında 1800'lü yılların komünizm teorilerini ezberledik durduk. Örneğin, solcu abilerimizin çoğunun eşini tanımadık bile!

Şöyle bir deneyimi aktarmak isterim size. Çok küçüktüm, köyümüze yakından bir köyde TİP'e (Türkiye İşçi Partisi) üye olan bir adam geldi. Çok güzel anlatıyor komünizmi; "Her şey eşit bir şekilde paylaşılacak" diyor. "Mesela senin evinde bir kilo mercimek varsa komşunun da aynı olacak, ortada sermaye olmayacak, kimse zengin olmayacak, herkes anladığı işi yapacak."

İyi de kendisi çok zengin ama malı, mülkü, değirmeni… kimseye bunlardan zırnık koklatmıyor. Çocuk aklımla şaşakalmıştım, madem öyle sen neden bu kadar çalışıp sermaye yapıyorsun diyecektim. "E çocuksun, kim dinler seni" deyip sustum.  

Alternatif tıp deyip geçmeyin, efendiler, ortaya koyun, kaynak gösterin lütfen lafta kalmasın. Biz hikâyemize geri dönelim, bu düşünceler içerisinde uykuya dalmışım tabii ki ilaçların da etkisiyle. Uyandırdılar beni, çıplak bedenime kara bir önlük giydirdiler, elime bir dosya verdiler, yolladılar anjiyo birimine doğru. Kardeşim tekerlekli sandalye ile götürüyor beni. Allahım nereye gideceğim?

Beni aldılar kardeşimden, odaya soktular, koca kasık damarımı açtılar gencecik doktorlar. Kalbimi görüyorum karşımda ekranda! Doktor dedi ki "Ana arter iki damar da çok tıkalı açılmıyor. Stent de olmuyor… Ameliyat olmanız kesinlikle gerekli!" Ne ameliyatı ayol, dedim! "Bypass açık kalp ameliyatı" dedi. "Kardeşim nerede" dedim doktora. O an öyle yalnız ve çaresiz hisettim ki kendimi! "Bilgi verdik kardeşine" dediler bana. Yoğun bakım ünitesine aldılar beni.

Aman Allahım, bura ne, sanki harman yerinde patoz çalışıyor, ay o sesler tangır tungur! Asistan bir doktor yanıma geldi "Ben Serkan, sizin ameliyatı biz yapacağız. Birazdan hocalarımız gelecek tanışacaksınız" dedi. Benim dışımdaki hastaların hepsi ölü gibi, ay Allahım. Derken hocalar geldi, Faut Bey cerrah ve Arzu Hanım, o da cerrah. "Ameliyat olmanız gerekir," dediler "izniniz var mı? Ailenize de haber verilecek imza atmaları gerekir."

"Tamam" dedim, "bu işin riski ne kadar?" Arzu Hanım cevap verdi: "Tüm ameliyatlar risklidir ama tıp bu konuda bayağı gelişti, genelde iyi geçer Zeynep hanım. Bu bir günlük iş değil, birkaç kere daha oldu değil mi kriz?"

"Hiç sormayın doktor hanım… "

"Epey zarar görmüş kalbiniz, yaşınız da daha genç, ameliyat olun."

"Tamam dedim ya!"

"Zeynep hanım daha önce herhangi bir ameliyat oldunuz mu?"

"Evet, transcender."

"Aaaa, sorun çıkmasın???"

"Anlamadım, doktor hanım?"

"Yani sonda takacağız sorun olmaz inşaallah. Bazı doktorlar başarısız yapıyor transcender ameliyatını, sorun çıkıyor."

"Hasbinallah, doktor hanım" dedim, "her halükârda bir çiş deliği var, siz merak etmeyin."

"Geçmiş olsun" dedi ve gitti.

Serkan yanıma geldi: "Ailenle görüşmek ister misin?" "Ay tabii" dedim. "Zaten servise çıkacaksınız, yatışınızı yaptık. Yakınınızı da aradık, pijama vs istedik gelecekler."

Kadına bak, ayol, ne demek "sorun olmaz mı," laf yani, kukum belki seninkinden güzeldir, tövbeee…  

Sabahleyin Serkan geldi, "hasta EKO testine girecek birazdan" deyip gitti, hemen hastabakıcı geldi aldı beni. Test olduktan sonra, aradan biraz zaman geçti, Serkan yine geldi, bu sefer direkt kardeşimle konuşmaya başladı.  

"Ameliyat dedik fakat EKO sonuçları iyi değil. Normal bir insanın %70 – 50 arasıdır kalp kas gücü, %40 sınır ve bunun altı ölüm ile sonuçlanır. Zeynep Hanım'ın %20" dedi.

Birden dizlerimin kasıldığımı hissettim: Bu ne diyor bea??? "Peki, ne olacak" diye sordum. "Sintigrafi Testi olacak yarın nükler tıbba gideceksiniz."

Ben nereye düştüm, nedir başıma gelenler? Sadece hayal kurmaya başladım. Yeni bir projem var, ekip hâlinde çalışacağız. Buradan bir çıkayım, günde sekiz saat oyuna vakit ayıracacağım. Yeni oyunum TAM ESER olacak, edebî yanına da dikkat edeceğim. Çok okumam gerekiyor, yeni oyunlar izlemem lazım bol bol. Kimbilir belki diksiyon dersi bile alırım. Oyunculuk dersi hatta, tanıdık çok insan var, elbet birileri yardım eder bu konuda bana.  

Gözlerimi kapadım, sahneye attım kendimi. Kostüm beyaz olsun, yok daha renkli bir şey olsun. Oyunun içeriği çok iyi olmalı, bol bol mesaj vermeliyim ya da çıkıp kırıp dökmeliyim sahneyi! Kafamda bunlarla daldım uykuya. Devamı gelecek anacım…