Avrupa Konseyi’nde “Kavala yaptırımı” vakti
2 Şubat’ta Avrupa Konseyi’nde, Kavala’nın AİHM kararına rağmen tahliye edilmemesi nedeniyle Türkiye’ye yaptırım tartışılacak. İşte süreç…
01.02.2022
Türkiye için yeniden bir dönüm noktası yaklaşıyor. 2 Şubat’ta Avrupa Konseyi’nde, Osman Kavala’nın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararına rağmen yine tahliye edilmemesi nedeniyle Türkiye’ye yaptırım uygulanması tartışılacak. Gezi davasının tek tutuklusu olan Osman Kavala, dört yılı aşkın süredir tutuklu. Kavala, 17 Ocak’ta İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmada da tahliye edilmedi.
Kavala'nın serbest bırakılması yönündeki AİHM kararı uygulanmadığı için Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Türkiye hakkında ihlal prosedürü başlatmıştı. Bakanlar Komitesi'nde yapılan Aralık 2021’de yapılan oylamada, 35 ülke "ihlal prosedürü" başlatılmasına destek verdi; Avrupa Konseyi’nin 47 üye ülkesi var. Diğer bir deyişle, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 46. Maddesi uyarınca, ihlal ve yaptırım prosedürün başlatılabilmesi için gerekli üçte iki çoğunluk sağlanması sonucu bu süreci başlatmıştı.
Bir not olarak; Türkiye ile birlikte karşı oy kullanan diğer ülke de, Macaristan idi. Macaristan, Türkiye’nin himayesindeki Türk Devletleri Teşkilatı’na gözlemci üye ve iki ülke arasındaki ilişkiler giderek derinleşiyor.
Bakanlar Konseyi, ihlal prosedürünü başlatırken Türkiye'den konuyla ilgili görüş istemiş ve 19 Ocak'a kadar yanıt verilmesini talep etmişti.
Adalet Bakanlığı’ndan da Avrupa Konseyi’ne, ”Türkiye AİHM'nin verdiği ihlal kararını Kavala'yı serbest bırakarak tüm sonuçlarıyla ortadan kaldırmıştır ancak Kavala başka suçlardan tutukludur” yanıtı verildi.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Aralık ortasındaki Meclis’teki bütçe görüşmelerinde de, AİHM kararına uyulduğunu ve Kavala’nın serbest bırakıldığını söylemişti.
Çavuşoğlu’nun 14 Aralık’ta Meclis’teki ifadeleri şöyleydi:
“Avrupa Konseyi’nin kararlarına gelecek olursak. Öncelikle şunu söylemek isterim. Türk mahkemeleri Kavala’yla ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarını uygulamıştır ve serbest kalmıştır. Ama Kavala hakkında başka davalar olduğu için hapisten çıkmamıştır ama o ilgili karar uygulanmıştır. AİHM kararları sadece Türkiye için mi geçerlidir, 47 üyesi için mi geçerlidir? Hepsi için geçerlidir. Fransa, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin ev sahibi, kaç yıldır uygulamıyor biliyor musunuz? On. Norveç, hani, Nordik ülkeleri var ya, demokraside en ön planda olanlar, kaç yıldır uygulamıyor biliyor musunuz arkadaşlar? İki. Almanya kaç yıldır uygulamıyor biliyor musunuz? Beş.Bakınız, bizim söylemek isteğimiz şu: Tüm bu ülkeler uygulamazken İnsan Hakları Mahkemesi kararını neden Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi sadece Türkiye’yi hedef alıyor? Neden? Bizim itirazımız bu. Burada çifte standart vardır, bunlar siyasettir ve yirmi yıldır uygulanmayan kararlara bile karşı tedbir almazken Türkiye’yi hedef almaları çifte standarttır, maalesef orada da siyaset ağırlıktır.”
Sırada ne var?
2 Şubat’tan itibaren Türkiye’yi bekleyen süreç ise şöyle:
–Bakanlar Komitesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 46. Maddesi çerçevesinde, Türkiye için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne “yükümlülük sorusu” yöneltecek. Bunun için yine, üyelerin üçte ikisinin onayı gerekecek.
–Eğer AİHM, 46. Madde’nin birinci fıkrası çerçevesinde, Türkiye’nin yükümlülüklerini yerine getirmediğine hükmederse, konu yeniden Bakanlar Komitesi’nin önüne gelecek.
–Bakanlar Komitesi de, Türkiye için oy hakkının veya üyeliğinin askıya alınmasından üyelikten çıkarmaya kadar uzanan yaptırımlar arasından seçim yaparak nihai karara varacak.
Bir taraftan, oldukça uzayan ve dolambaçlı seyreden bir yaptırım süreci söz konusu. Sadece Türkiye için değil, tüm üyeler için böyle. Şimdiye kadar üyelikten çıkarılan bir Avrupa Konseyi ülkesi olmadı. Sadece askeri darbe nedeniyle ile 1967’de Yunanistan 1967’de ve 1981’de Türkiye’nin; 2014’te Kırım’ı ilhakının ardından Rusya’nın oy hakları askıya alındı. Türkiye için şu an devrede olan “46. Madde çerçevesindeki ihlal prosedürü” ise, Avrupa Konseyi tarihinde bir de sadece Azerbaycan’a yönelik uygulandı.
Azerbaycan’da muhalif siyasteçi Ilgar Mammadov’un 2013 yılında tutuklanması, AİHM’e giden bir davaya konu olmuştu. AİHM de, tıpkı Kavala davasında olduğu gibi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin özgürlük ve güvenlik hakkına ilişkin 5. ve haklara getirilecek kısıtlamaların sınırlanmasına dair 18. Maddeleri’nin ihlal edildiğine hükmetmişti.
Bakanlar Komitesi, Türkiye için söz konusu olduğu şekilde, Azerbaycan hakkında karar vermesi için AİHM’e başvurmuştu. Bunun üzerine Azerbaycan geri adım atmış ve 4 yıllık tutukluluktan sonra 2018’de Mamadov’u serbest bırakmıştı. 23 Nisan 2020’de de Azerbaycan Anayasa Mahkemesi, Mamadov’u beraat ettirmiş ve kendisine 300 bin Manat (yaklaşık 160 bin Euro) tazminat ödenmesi kararını almıştı.
Avrupa’da insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğünü savunmak için 1949’da kurulan Avrupa Konseyi’ne Türkiye, bir yıl sonra, 1950’de üye olmuştu. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni de ilk onaylayan ülkelerden olduğundan Türkiye, Avrupa Konseyi’nin kurucularından biri sayılıyor.
2004’te, ironik biçimde AK Parti döneminde, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 90. maddesine getirilen değişiklikle, Türkiye’nin taraf olduğu temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmelerin, iç hukukun üzerinde sayılmasına karar verildi. Yani, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve AİHM, Türkiye’nin hukuk sisteminin en üstünde yer alacak biçimde önem kazandı.
Şu an itibariyle, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin önüne giden davaların yaklaşık yüzde 20’si Türkiye’den. Örneğin 2020’de, Türkiye’den yaklaşık 12 bin dava AİHM’e götürüldü. Yine 2020’de Türkiye, Rusya’dan sonra AİHM’in mahkum ettiği ikinci ülke; aleyhinde yaklaşık 1,5 milyon Euro da tazminat kararı alındı.
Bugüne değin Avrupa Konseyi üyeliği, Türkiye için önemli bir prestij kaynağı idi. Bu açıdan Türkiye’nin, Konsey ile itilaf yaşayan Azerbaycan’dan farklı bir konumu var. Adalet Bakanlığı’nda geçtiğimiz günlerde yaşanan görev değişiminde de, Abdülhamit Gül’ün Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi başta olmak üzere Avrupa yargısıyla yüzleşmek zorunda kalan muhattap olmak istememesinin rol oynadığı öne sürülebilir. Belki de Gül, bakanlığı bırakır ve Bekir Bozdağ’a görevi teslim ederken o yüzden o kadar “hafiflemiş” gözüküyordu.