Sabit değişken
“Akan nehrin anlamı her şeyin ona ikinci kez rastlayamayacağımız şekilde değişeceği değil, bazı şeylerin sadece değişerek aynı kalacağıdır.”
18.02.2022
Öteden beri rakamlardan ziyade harflerin dünyasında yer aldığımdan, okul sıralarındayken matematik dersiyle ilişkim de bu alanın kendine has dili içerisindeki kavramları merak etmekle sınırlıydı. Misal sabit sayı terimi çok ilgimi çekerdi. Her şeyin değiştiği bir dünyada, sabit kalan bir değer tahayyülü kendi içinde büyüleyiciydi. Bugün bile bir çemberin çevresinin çapına sabit oranı olarak ifade edilen pi sayısı olmak üzere, kendisini keşfedenlerin isimleriyle anılan Archimedes' sabiti veya Ludolph sayısı, Napier's sabiti, Pisagor sabiti, Theodorus' sabiti, Euler-Mascheroni sabiti, Feigenbaum sabiti, Meissel-Mertens sabiti, inceliklerini bilmesem de isimleriyle gülümsetir beni.
Sabit ve değişken, hayatımızın her alanını belirleyen ve birbirini tamamlayan iki kutup. Boşlukta süzülüyor gibi hissetmemek için hayatımızda birtakım sabitlere ihtiyaç duyuyoruz. Kimimiz için bu bir iş, ülke ya da servet kimimiz için yaratıcı bir tutku ya da aşk. Sabit ne kadar farklı olsa da özündeki mekanizma aynı kalıyor: onun olası yokluğuyla tanımlanan bir korku var artık. Kaybetme korkusu. Kendi içinde bütün olduğunu bildiğin hâlde eksik ve tıkanık kalma güdüsü. Koordinat ihtiyacımız hiç bitmiyor. Kendi hayat çemberlerimizi çizerken mutlaka pergelin battığı bir sabit noktaya kilitleniyoruz. Değişmeyen bir şeye yaslanmak istiyoruz.
Gel gelelim sabit dediğin şey tekdüze bir rutine dönüştüğünde arayış başlıyor kaçınılmaz olarak. Kendine kurduğun hapishaneden çıkış yolu arıyorsun. Sağlam duruyorum dediğin zeminin aslında sinsice gömüldüğü bir bataklık olduğunu fark ediyorsun git gide.
Öte yandan değişim sabitin olursa, kaçışın ta kendisine dönüşme tehliken var. Ne de olsa anı dediğin de ortaya çıkmak, hafızada kayda geçmek için zaman ve mekânda salınmaya, bağ kurmaya ihtiyaç duyuyor. Hiçbir yerde köklenmeyen, hiç kimseye bağlanmayanların hâli bu. Saati hiç çalıştırmadan sürekli elle kurmaya benzeyen bir takılmışlık. Zembereği bozan takıntı.
Bir insanın değişmezi olmak, daha ötesi olmadığından değil onda bulduğun kâinat yettiğinden aslında. Sen “Budur” dediğinden.
Aynı nehrin değişen suları
Bütün dünyevî şeylerin gelip geçici olduğu öğretisini savunan ve değişim felsefesini karşıtların çatışması üzerine inşa eden Herakleitos, sonsuz hayatın ateşten doğarak yine ateşte kül olduğunu savunurken, ağırlıklı olarak “Aynı nehirde iki kere yıkanılmaz” sözüyle ve su elementine yüklediği anlamla anılır.
Bu sözün göndermesi André Aciman’ın Adınla Çağır Beni kitabında ve Luca Guadagnino’nun aynı isimle çektiği filmde bir aşk hikâyesinin kader akışını gösterecek şekilde yer alır. Doktora adayı yirmi dört yaşındaki Oliver’ın Profesör Samuel Perlman’a asistanlık etmek üzere yaz tatilinde Kuzey İtalya’da ailenin kaldığı villaya gelmesi ve orada karşılaştığı evin oğlu on yedi yaşındaki Elio ile keşfettiği aşka odaklanan hikâyede müzikten edebiyata geniş bir yelpazede sohbet eden iki gencin Oliver’in tezi ekseninde Herakleitos’un Fragmanlar’ını da ele aldığını görürüz.
Baştan aşağı Elio’nun gözünden aktarılan romandaki ilk alıntı şu şekildedir: “Herakleitos hakkında yazdığı bir kitabı henüz bitirmiş olduğunu ve ‘okuma’nın onun yaşamının herhalde pek önemsiz bir parçası olmadığını hatırlayınca pedalları ustaca geri çevirmem ve benim asıl ilgi alanımın onunkiyle aynı olduğunu bilmesini sağlamam gerektiğini fark ettim.” Elio, o yaz boyunca zengin iç dünyasının bütün koordinatlarını bu özgüvenli yabancıyı etkilemek için incelikle ayarlar. Kısa sürede filozof da bütün duyuları esir alan ayrıntıların bir parçası, özenle örülen anıların ilmeği hâline gelir.
“İtalya. Yaz. Öğleden sonra ağustosböceklerinin sesi. Odam. Onun odası. Tüm dünyayı dışarıda bırakan balkonumuz. Bahçemizdeki nefesleri merdivenlerden odama getiren yumuşak rüzgâr. Balık tutmaktan hoşlanmayı öğrendiğim yaz. Çünkü o hoşlanıyordu. Koşu yapmaktan hoşlanmayı. Çünkü o hoşlanıyordu. Ahtapottan, Herakleitos'tan, Tristan'dan hoşlanmayı… Bir kuşun öttüğünü duyduğum, bir bitkiyi kokladığım ya da sıcak, güneşli günlerde ayaklarımın altından buğu yükseldiğini hissettiğim ve tüm duygularım daima tetikte olduğundan, tüm bunların kendiliğinden ona doğru koştuğunu gördüğüm yaz…” Elio, geri sayımlı bir zaman içerisinde olduğunu da ABD’ye döndükten sonra Oliver’ın arkada kalmış hâliyle bir ömür boyu ödeşmek zorunda olduğunu bilir. Bile bile sakınmaz kendini. Hayat kimin için durmuş ki. Nitekim korktuğu başına geldiğinde her şeyle en çıplak hâliyle yüzleşecektir: “Oliver geldi. Oliver gitti. Başka hiçbir şey değişmedi. Ben değişmedim. Dünya değişmedi. Ama yine de hiçbir şey aynı olmayacak. Geriye kalan tek şey hayal kurma ve tuhaf bir hatırlama.”
Parçalanmış yekpârelik
Aynı isimli filmde Elio’yu ortalıkta duran bu Fragmanlar başlıklı Herakleitos kitabını eline alırken görürüz. Kimbilir belki de Oliver bu kitabı Elio bulsun diye kasten orada bırakmıştır. Kitabın içinden Oliver’in el yazısıyla bir not kâğıdı düşer. Üzerinde şöyle yazmaktadır: “Akan nehrin anlamı her şeyin onlara ikinci bir kez rastlayamayacağımız şekilde değişeceği değil, bazı şeylerin sadece değişerek aynı kalacağıdır.”
Elio bu noktada kitabı hızla ver hırsla kapatır. Yüz ifadesinden bu notu evirip çevirmek üzere zihnine kaydettiğini ama daha o ilk andan tepkisini koyduğunu anlarız. O yazın hiç bitmemesini, Oliver’ın hiç gitmemesini isteyen Elio için değişim sözü kendine itiraf etmese de daha o an bile yıkımla eşdeğerdir. Tek isteği nehrin aynı kalmasıdır. Ya da kendi sesinden söyleyecek olursak: “O yaz hiç bitmesin, Oliver hiç gitmesin, sürekli yeniden çalan müzik sonsuza dek çalsın… Böyle küçücük bir şey için dua ediyordum ve başka hiçbir şey istemeyeceğime yemin ediyordum.”
Oliver ise o güne kadar inşa ettiği kişiliği kökünden sarsan bu aşkın parçalarını yüklenerek, bütün iç korkuları ve pişmanlıklarıyla eski hayatına sığışmaya çalışır. Bu not sanki kararının izdüşümüdür. O yazı durdurmak, bu korunaklı hayal âleminde sonsuza kadar kalmak imkânsızdır. Er geç o balon patlayacak, aşk dünyanın dış koşullarıyla karşılaşacaktır. Geri kalan her şey değiştiği için ve hâlde aynı kalandır o ilk aşk. Durağan bir göl olmamanın, nehir sayılabilenin özüdür sürekli akan ve değişen sular. Bir daha o eski zamanki kendin olarak aynı nehre girme imkânın olmasa da akan sulara, geçen zamana inat, içinde değişmeden duran öze sığınırsın.
Sadece değişerek aynı kalacak şeyler kendi içinde ilk bakışta bir oksimoron gibi tınlıyor. Ama biraz yakından baktığımızda zamanın aşındırmasına direnmek isteyen her şeyin mutlaka kendi içinde dönüşüme tâbi olduğunu görürüz. İnsan ilişkilerinde şanslıysak bu dönüşümler birbirimizden zaman ve mekânda uzakta olan sevdiklerimizle aynı oran ve şekilde gelişir, değişimimizde ortak yeni bir sabit yakalarız. Yoldaşlığın ve ruhdaşlığın tarifidir bu. Az rastlandığı için de üzerine titrenilesidir.
Anı dediğin şey, oluşumunu da hafızada yer alışını da geri kalan her şeyin değişimine borçlu. Her şey aynı kalsa, böyle yaşanıp gidecekti. Kaydetmeye değer bir anı olmayacaktı. Ama bir şeyler değişti, dönemler bitti, kapılar kapandı, insanlar gitti ve sabit kalacak bir anıya dönüştü. Bu sabit anılarımız sayesindedir ki parçalara ayrılmadan her tür değişimden geçebiliyoruz. Ha bazen sabit dediğim anılar da paralanışlarımız, kendimize milat kıldığımız zor zamanların ta kendisi oluyor. O zaman da bize gücümüzü, yıkıntıların arasından kendimizi yeniden inşa etme kudretimizi anımsatıyor. O en değerli ve hatırlanası bilgiyi.
Oliver, ilk seviştiklerinde Elio’ya bir ömür musallat olacak o cümleyi söylemiş ve kaderin seyrini belirlemişti: “… ‘Adınla çağır beni, ben de seni benimkiyle,’ dedi ki hayatım boyunca böyle bir şeyi hiç yapmamıştım ve kendi adımı sanki onun adıymış gibi söyler söylemez, hayatımda daha önce hiç paylaşmadığım ve sonrasında da paylaşmayacağım bir diyara götürdü beni bu.”
Oliver’a Elio diye seslenirken sabit değişkeni yakalar Elio. Her şeyin akıp gitmesine, tamamen değişmesine engel olamasa da içinde Elio diye seslenebildiği bir Oliver mihenk taşı olarak kalır. Sadece âşık olduğunu değil, yaşadığını buradan bilir Elio. Öldüğü yerden…