Dilbilimci olarak Kenan Evren

Evren, 1975’te Ayvalık’a gelip “Gene burda galu gulu konuşuyor musunuz?” demiş. Galu gulu dediği Rumca, Arnavutça, Boşnakça, Giritçe.

İLHAMİ ALGÖR

04.03.2022

Dünya yanık kokulu bir gezegen. Bana kalsa eski Flash TV kafası ile yaşar giderdim ama yanık kokuları izin vermiyor. Sana ait olmayan, tercih etmediğin bir koku ile tütsülenmek, durumun sürekliliği nedeniyle bir türlü arınamamak… 

Bugünlerde Ukrayna üzerinden gezegenin yanık kokusu artıyor. O esnada ben –P24 yazıları ile-, geriye dönük 100 yıllık bir zaman yayı  içinde dolanıp duruyorum. Kafam karışıyor, “Ne yapıyorum ben?” diye soruyorum kendime. Sonra bir özsavunma bahanesi buluyorum: Bahçeye sivri biber ekiyor ve aynı soruyu soruyor olsaydım, vaz mı geçecektim bahçe biber işinden? 

Yukarıdaki akıl yürütme biçimi, ne kadar oportünizm ne kadar pragmatizm içerir bilemem. Eğer kınanmayacak isem bahçe biber işine devam edeceğim ve Kenan Evren’den, Ayvalık çevresine yerleştirilen mübadil ve muhacirlerin dillerini “galu gulu” olarak nitelendirmesinden söz edeceğim. Bu esnada 1930’ların "Vatandaş Türkçe Konuş" kampanyası ve 1980 askeri darbesinin cin fikir uygulamaları, bir hat üzerinde ilintilenecekler. Ben ilintilendirmedim, naturaları böyle. Olaylar Ayvalık’ta geçiyor.

Askerî hükümet (1980) mübadele ile gelen Giritlilerin, Grekçenin Girit dialekti ile konuşmalarını önlemek için kahvehanelere dinleme aygıtı yerleştirir. Telefonları dinler, Türkçe dışında bir dil ile konuşulduğunda hattı keser. 

“… Eskiden Yunanca konuşulurdu Ayvalık'ta, yani yaşlılar birbirleriyle. Şimdi o da bitti artık. 12 Eylül döneminden sonra kahvehanelere dinleme cihazları falan kondu, onu da öldürdüler. Mesela ben o yaşlara kadar Yunanca biliyordum. Anneannemin evinde konuşuluyordu. Korkudan unuttuk yani konuşmayı. Konuşamadık.” (3. kuşak mübadil)

Askerî hükümetin Ayvalık’ta Türkçe konuşulmasıyla ilgili hassasiyetini Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in vaktiyle teğmenliğini bu bölgede yapmış olmasına bağlayan yorumlar var. Evren’in, 1980 öncesinde de Ayvalık’ta Grekçe dialektlerinin konuşulmasını eleştirdiği söylenir.  

“…Rumca bilmediğimizin nedeni de, şimdi bir anımı anlatacağım, ‘Vatandaş Türkçe Konuş’. Burda afedersin Giritliler var, Boşnaklar, Arnavutlar var, karışık. Neyse, Yusuf Uğur’u, Belediye Başkanvekili olarak seçtik, ben İstanbul’a gittim. O günlerde Kenan Evren geldi Ayvalık’a (1975). Kenan Evren o zaman 4. Ordu Komutanı. Başkanvekil’i Yusuf arkadaşımıza, ‘Gene burda galu gulu konuşuyor musunuz?’ demiş. Galu gulu dediği Rumca, Arnavutça, Boşnakça, Giritçe.” (İzzet Aygüner, 1973 – 1980  yılları arası Ayvalık Belediye Başkanı) 

Evren’in “Galu gulu” nitelemesi, Necmettin Erbakan’ın “gulu gulu dansı” nitelemesini çağrıştırıyor. Evren ve Erbakan gibi iki tarihi şahsiyetin dillerinde olumsuzlama ifadesi olarak aynı kelimelerin bulunması ilginç. İlintili benzerlik midir, ilintisiz benzerlik midir bilemem. 

Mübadillerin, özellikle Girit’ten gelenlerin Türkçe konuşamamaları ile ilgili hassasiyetin evveliyatı var. İstanbul mebusu Hamdullah Suphi Bey, Midilli ve diğer Yunan adalarına yakın Türkiye sahillerine mübadil/muhacir yerleştirilmesi ile ilgili konuşuyor:

“…Adalar sahiline Rumca konuşan kitleleri getirip yerleştirdiler. Büyük bir hata oldu. Yarın, öbür gün, vaziyet daha da sükuna gittikten sonra, adalarla sahiller arasında temas başlar, Rumca konuşanlarla Rum adaları arasındaki kitlere hal-i temasa gelirse bu yabancı lisanı boğmanın imkânı kalmaz” (İstanbul Mebusu Hamdullah Suphi [Tanrıöver] TBMM, 1924)

1920’ler, 1930’lar Türkiyesinde güvenlik endişesi, yabancı korkusu, düşman tanımında Yunan’ın büyük yer tutması (*) vb, anlaşılabilir. 1980’lerde Kenan Evren’in kahvehaneleri, telefonları dinlemeye varan davranışlarının motivasyonu da yine korku, endişe midir? 

Yoksa bu tavır, bu hassasiyet bir fikr-i sabit midir? Fikr-i sabit değil ise matematiği, mantığı nedir? Bir mantığı, matematiği var ise mesela Kürd diline karşı yasaklayıcılığını nasıl açıklıyor? Mesela hastahaneye gidiyorsun, Türkçe bilmiyorsun, doktor da Kürtçe bilmiyor ve sana bakmayı reddediyor. Ve bu durum sorun yaratmıyor doktor için. Mevcut medeniyetimiz bu tavrı sorun etmiyor. 

Dil üzerinden çatışmacı mevzilenmek, Ukrayna üzerine haber ve yorumlarda da yazıldı. Ben dil farkını çatışmacı bir yerden ele almam. “Dil dile değer dil öğrenirsin” düsturu bana daha yakın. Fakat çatışmacıların borusu ötüyor. Ben/biz milyonlar olarak meydanlarda çatışmacılara karşı toplansak,  nihayetinde evlerimize dönüyoruz. Evlerimize döndüğümüz için mi borumuz ötmüyor? 

***

Ayvalık’a dair olan veriler/alıntıların kaynağı –teşekkürlerimle- şudur:

Elif Yılmaz, “Türk-Yunan Nüfus Mübadelesi ve Ayvalık.” Danışman: Ayhan Aktar, Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Doktora Programı, İstanbul, 2006

(*) Yunan Ordusundaki sosyalist/komünistler “halkların kardeşliği” ilkesi üzerinden savaşa karşı çıktılar ve kurşuna dizildiler. Bkz., Kahramanlar, Kurbanlar, Direnişçiler: Trakya ve Anadolu'daki Yunan Ordusunda Propaganda, Grev ve İsyan (1919-1922), Foti Benlisoy, İstos Yayınları.