Örnek vaka: Abramoviç
Bir tür “yumuşak güç” akıncısı olarak da iş gören Chelsea başkanı Abramoviç, Yeltsin’den Putin’e devredilen imtiyazlılardan.
16.03.2022
Roman Abramoviç, SSCB yıkıldıktan sonra dünya sahnesine şaşaayla çıkan Rusya oligarkları arasında muhtemelen en çok tanınanı. Ona bu şanı sağlayan, İngiltere Premier Lig’inin köklü spor kulübü Chelsea’yi satın alması, bolca para akıtarak dünyanın en güçlü ve spektaküler futbol takımlarından biri haline getirmesi oldu. Maçlarda boy göstererek kendini dünya futbol âleminin karakter oyuncularından biri yaptı.
Bu şöhret tarzı mühimdir. Gençlerbirliği kulübünün ufak çaplı bir un “fabrikatörü” olan efsane başkanı İlhan Cavcav, spor kulübünün, özellikle futbol takımının normal şartlarda ekonomi dünyasında adı anılmayacak, dolayısıyla siyaset dünyasına gölgesi uzanmayacak bir girişimci için ne anlama geldiğini sahiden efsane olacak tarzda özetlemişti: “Ben uncu İlhan Cavcav olarak kalsaydım kimse telefonuma çıkmazdı” vecizesiyle. Buradaki “kimse”nin kimler olduğunu izaha gerek yok sanırım.
Abramoviç’se tuttu, İngiltere’nin, köklü olmakla kalmayıp, snop, seçkin vs. taraftar grubu nedeniyle özel yere sahip kulübünü aldı. Ve Kremlin’in, alengirli işlerin görüşüldüğü, dünyaya kapalı odalarından; çıkışında korumaların beklediği özel asansörle yalnız patronların ulaşabildiği plaza üst katlarından, lüks yatlardan (âdetâ “donanma”sı var, “Eclipse” yatı 162,5 metre), özel jetlerden (Boeing 767’si var) -neredeyse her iç saha maçında- Stamford Bridge tribünlerine geçerek, dünya futbolunu güzelleştirmeye çalışan, takımına tutkuyla bağlı, heyecanını gizlemeyen, idealist zengin imajını kuşanmayı başardı. 2003’ten itibaren, Abramoviç adını işitince, dünyanın dört bir yanından, Putin’in kimi zehirlettiğiyle ya da Rusya ordusunun nerede ne yaptığıyla falan alâkası olmayan yüz milyonlarca insanın aklına, hileli ihaleler ve mafyozo yöntemlerle devlet işletmelerini kapan düzenbaz tipler değil, Lampard, Drogba, Anelka, Morinho falan geliyor. Ve tabiî -bakın şu talihin işine-, hem kulüp tarihinin hem dönemin Britanya futbol sektörünün rekor transfer bedeliyle (35,3 milyon avro) alınan Ukraynalı Andriy Şevçenko! (Ne yazık ki Şeva’nın talihi orada hiç rast gitmedi. Futbolseverler “ne yazık ki”yi gönülden paylaşacaklardır. 🙂
Sadece bol parayı kısa yoldan edinmiş olmanın rahatlığı ve bir an önce dünya çapında şöhret edinme ihtirasıyla davranmayan, bir tür “yumuşak güç” akıncısı olarak da iş gören Chelsea başkanı Abramoviç’in saçtığı para sahiden çok güçlü bir takım yarattı. Yıldızı hızla parlayan “celebrity” Portekizli teknik direktör José Morinho ile Chelsea, 50 senedir ilk defa, tarihinde ikinci defa lig şampiyonluğu kazandı. Arkasını da getirdi: toplam beş Premier Lig şampiyonluğu, ikişer defa UEFA Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu ve UEFA Avrupa Ligi şampiyonluğu.
Abramoviç Portekizli futbolculara özel ilgi gösterdi, 165 milyon avrodan fazla parayı sırf onlara harcadı.
Lafı Portekiz’e getirişimiz boşuna değil. Çünkü buradan futbolu bırakıp başka âlemlere sıçrayacağız. Çünkü Abramoviç Rusya’nın yanısıra bu ülkenin de vatandaşı. Çünkü üstelik İsrail’in de vatandaşı. Çünkü zengin olunca çok kredi kartı, çok zengin olunca çok pasaport taşıyabiliyorsunuz.
Âhir zaman Rasputin’i?
Roman Abramoviç ana tarafından Ukrayna, baba tarafından Belarus Aşkenazi Yahudilerinden. Litvanya’ya yerleşen ailesi, 1940’ta SSCB burayı ilhak ettiğinde “anti-Sovyet, toplum açısından tehlikeli” vs. diye damgalanarak Sibirya’ya sürülenlerden. Hainlikten olmalı, aile bireylerini ayrı ayrı araçlarda göndermişler! Stalin dönemindeki Yahudi düşmanlığı, bizim sol âlemimizde pek bilinen, konuşulan mevzu değildir; belki hangi taklayı atsan izah edilemez oluşundan…
2001’den 2008’e kadar, Rusya’nın kuzeydoğu ucunda bulunan, Türkiye’den biraz küçük, SSCB’nin dağılışıyla birlikte sanayi üretimi düştüğü için nüfusu üçte birine inip elli küsur bin kişi kalmış Çukotka özerk bölgesinin valisi, Abramoviç. Onu oraya Putin atamış -yani tabiî sonuçta seçimle gelmiş:)-, Abramoviç dünyalığı düzüp başka âlemlere yelken açma niyetiyle iki defa “affını istemeyi” denemiş, Putin bırakmamıştı. Boşuna değil, çünkü Abramoviç çökmekte olan bölgeyi kalkındıracak işler yapmıştı. Petrol, doğalgaz, kömür, altın ve tungsten madenciliği yapılan bölgeye onun valiliği döneminde milyarlarca ruble yatırım yapılmıştı. Wikipedia maddesinde, “kendi parasını da koyarak” gibi bir ifade var. Bizdeki “devlet sana şunu verdi kardeşşim!” muhabbetini hatırlatıyor. Yahu o kimin parası? Neyse…
Abramoviç, Putin için fazlasıyla güvenilir biriydi; hattâ kendisi yeterince kudret edinene kadar dayandığı insanlardandı belli ki. Çünkü Abramoviç Boris Yeltsin’e çok yakın biriydi ve devlet başkanına halef olarak Vladimir Putin’i ilk önerenin de o olduğu söyleniyor. 1999’da, Putin başbakan olurken, kabinesinde görev vereceği kişileri Abramoviç’in önceden mülakattan geçirdiği iddiasına/bilgisine de rastladım. Dmitri Medvedev’i Putin’e selef -aslında tandem partneri- olarak önerenin de Abramoviç olduğu söyleniyor ki, adam neredeyse bir çok-amaçlı âhir zaman Rasputin’i olarak belirlemeye başlayacak karşımızda.
Eşler, çocuklar…
Roman Abramoviç’in yaşamı hakkında bilmek gereken bir önemli ayrıntı var: Bir buçuk yaşındayken annesini, dört yaşındayken de babasını kaybetmiş oluşu.
Biz yetişkin haliyle ilgilenelim. Üç defa evlenip boşandı. İkinci eşi, eski Aeroflot hostesi İrina Malandina’dan beş, üçüncü eşi, bir başka oligarkın, Alexander Zukov’un kızı Daşa Zukova’dan iki olmak üzere yedi çocuğu var. Babasının adını verdiği büyük oğlan Arkadi, petrol ve gaz yatırımlarıyla meşgûl. Columbia Üniversitesi felsefe mezunu en büyük kızı Anna New York’ta, onun bir küçüğü, profesyonel binici Sofia Londra’da, onun da küçüğü Arina Atina’da yaşıyor. Sofia, Roman Abramoviç’in, ayrılırken boşanma anlaşmasının parçası olarak beş çocuğunun annesi, ikinci eşi İrina’ya bıraktığı, West Sussex’te (İngiltere) 172 hektarlık arazi içindeki mâlikânede de vakit geçiriyor. 18 yaş partisi için otuz bin sterlin harcayan, Instagram yıldızı bu genç hanım gibi, kardeşleri de çocukluklarında her yere korumalar eşliğinde gidip gelmişler. Hattâ okula giderken yolun bir kısmını helikopterle kat edip, bilahare muhafızlı arabalarla okullarına götürülmüşler. Ya okullarda helikopter pisti yoktu ya da milyarder oligark, “ulan, bu kadarını da yapmayayım artık” dedi; bilmiyoruz. Abramoviç ailesinin en çok korktuğu, çocukların kaçırılmasıymış. Ama anlaşılan güvenlik ihtiyacını doğuran yalnız bu tehlike değil. Bir güvenlik şirketinden sırf aile için özel koruma ekibi tutulmuş. İrina Abramoviç, güncellenmiş bir Godfather uyarlamasına yaraşır tablolar çizmişti: “Cep telefonu numaralarımızı haftada bir değiştiriyorduk ki, nerelere gidip geldiğimizi izleyemesinler.”
Oligark portresi için şimdilik bu kadar magazin yeter. Tek eksik kaldı: Abramoviç’in son sevgilisi. Hemen tamamlayalım: Eski balerin Diana Vişneva. Bolşoy’la, Paris Opera ve Balesi ile, Berlin Devlet Balesi ile sahneye çıkmışlığı var. (Vişneva’dan ilginç bir Karmen performansı izlemek isterseniz tıklayın.) Sanıyorum, önümüzdeki günlerde Roman Abramoviç’le ilgili bol bol haber okuyacağız, içinde magazin de olacak. Yaşamını Kensington’daki 150 milyon sterlinlik konağında ya da Batı Londra’daki 22 milyon sterlinlik çatı katında sürdüremeyeceğine göre, nereye taşınacak? İşleri nereden yönetecek? Hangi ülkelere gidip gelebilecek? Gittiği yerde Vişneva ile havai fişekli düğün yapar mı? Yeni biriyle mi evlenir? Futbol kulübü satın alır mı? Oranın ekonomisine ne kadar karışır?
Berezovski, Sibneft…
Abramoviç bugün “Putin’in adamları”ndan biri olarak görülüyor, ancak bu onun kişisel hünerini hafifsemek anlamına gelebilir. Zira “özel girişim”ciliğe lisedeyken, el altından otomobiller için çıkma lastik ve yedek parça alıp satarak başlamıştı. 1988’den, Perestroyka döneminden önce işi yabancı şirket hisseleri alıp satmaya vardırmıştı. Yine el altından. Kapitalizme gidiş yolunun taşları döşenirken, ilk eşiyle oyuncak bebek imal etmeye girişmişlerdi. Oyuncak bebek sektörü muazzam kâr getiriyor olmalı ki, birkaç yıl sonra Abramoviç’in büyük petrol şirketleri, domuz çiftlikleri sahibi olmasını, kereste, şeker, gıda ürünleri ve başka çeşitli mallar alıp satmasını sağlamıştı. Nedense, bu başarıyı oyuncak bebeklere değil de mevki makam sahibi yetişkinlere borçlu olduklarına dair şüphelerim var.
Bunların başında Boris Yeltsin geliyor. O baştayken Abramoviç çeşitli kritik ortaklıklar da kurarak, zirveye doğru yürümeye başlamıştı. 1990’ların ortalarından itibaren, off-shore fasılları dahil beraber birçok işe girdiği Boris Abramoviç Berezovski, bizzat Yeltsin’in, Putin’in, bilumum siyaset kodamanlarının partisi Birlik’e finansman sağlamak için düzenekler kurmuş, Duma’ya seçilmiş bir oligarktı.
Onun hikâyesi ayrı tragedya. 2000’deki başkanlık seçiminden sonra Putin’le papaz olup kapağı Birleşik Krallık’a atan Berezovski, Rusya’da gıyabında yargılanıp yolsuzluk vs.’den mahkûm edilmiş, Moskova’nın ısrarlı taleplerine, Interpol kırmızı bültenlerine rağmen Londra onu iade etmemiş, diplomatik gerilim doğmuştu. Esas hikâyesinin sonu, onu günümüz Rusya düzenini anlamak için bereketli bir örnek vaka haline getiriyor: Berkshire’daki evinin banyosunda, boynunda iple yerde, ölü bulunmuştu. 2013’teki bu vakanın ardından adlî tıp uzmanı, “kendini mi asmış, öldürülmüş mü, belirlenmesi mümkün değil” yollu açıklama yapmıştı. İşin ucunda Putin olunca sizin gibi ben de bütün paramı ikinci şıkka yatırıyorum haliyle.
Abramoviç’e dönelim. 1995’te, ortağı ile birlikte büyük petrol şirketi Sibneft’i ele geçirmişlerdi. Tâbir uygundur, zira hileli bir süreç sözkonusuydu. İki ortak yüzer milyon dolar (kimi kaynaklara göre 250 milyon dolar) ödeyip, piyasa değeri o sırada 150 milyon gözüken şirketi almışlar, fakat kısa süre sonra, Allahın işi işte, bu değer birkaç milyara yükselmişti. E, herkes de düşündü ki, bu şirketin gerçek değeri sonradan anlaşılandır, orası iki oligarka yok pahasına peşkeş çekilmiştir, bu da ilgililere dağıtılan rüşvet ve haraçlarla sağlanmıştır. Nitekim dava konusu olduğunda süreç hakkında Abramoviç mahkemeye, şirketin hisselerini alabilmek ve koruyabilmek için hükümet yetkilileri ve gangsterlere milyarlarca dolar rüşvet ödediğini anlatmıştı. Herhalde bunları da maliyete eklediğinden, Abramoviç 2005’te Sibneft’i Rusya hükümetine satarken aldığı para 13 milyar dolar civarındaydı.
Ortaklık ne olmuştu? Bozulmuştu. Berezovski Abramoviç’i Birleşik Krallık’ta mahkemeye vermişti, yukarıda sözü geçen dava buydu. Abramoviç orada yalnız sonradan ödediği haraç ve rüşvetleri değil, başlangıçta Sibneft’i ele geçirirlerken düzenlenen ihalenin nasıl kendilerine kazandırıldığını da anlatmıştı. Söylediğine göre, Kremlin’de “dağıtması” için Berezovski’ye 10 milyon dolar vermişti. BBC’nin “Panorama” programına iletilen bir gizli belge, Abramoviç hakkında yürütülen soruşturmaya dair veriler içeriyordu. BBC bunların çoğunu Rusya’da başka kaynaklara doğrulattı. Sibneft’in 200 (veya 250) milyon dolara Berezovski ve Abramoviç’e takdim edilmesiyle Rusya hükümetinin uğradığı zararın 2,7 milyar dolar olduğu kaydediliyordu burada.
Peki, olay geçmiş 1995’te; şimdi mi soruşturuluyor? Hayır. Soruşturma o zaman açılmıştı. Fakat dönemin -dürüstlüğü ve yasalara saygısıyla ünlendiğini söyleyemeyeceğimiz- Rusya Devlet Başkanı Boris Yeltsin durdurmuştu. Soruşturmayı açan savcı da görevden alınmıştı.
Yani Abramoviç, Yeltsin’den Putin’e devredilen imtiyazlılardan.
Mafya devrede
BBC’nin eline geçen belgeler, tıpkı Sibneft ihalesi gibi bir başka tezgâhın ondan iki yıl sonra Slavneft şirketi için kurulduğunu ortaya koyuyor. Bu defaki daha kaba. Yine Abramoviç, bu sefer başka bir ortakla birlikte Slavneft’i almak istiyor. Fakat bir Çin firması onlarınkinin iki katı fiyat veriyor. İhaleyi Çinliler kazanırsa kimse tek kuruş rüşvet alamayacağından, Çin şirketi CNPC’nin heyeti Moskova’ya indiğinde havalimanından kaçırılıyor ve anca şirket ihaleden çekildiğini açıklayınca serbest bırakılıyor. Mafya işi işte.
Rusya’nın eski enerji bakan yardımcısı, kaçırma faslına dair bir şey söylememiş, ama önemli siyasî şahsiyetlerin ihaleyi Abramoviç ve ortağının kazanmasına karar verdiklerini anlatmış, BBC muhabirine: “Dedim ki, bakın, Çinliler buraya girmek istiyor ve çok daha büyük para ödeyecekler. Dediler ki, fark etmez, kes sesini, kendi işine bak. Karar verildi, bitti. Slavneft Abramoviç’e gidecek. Fiyat da saptandı. Çinliler bir şekilde devre dışına çıkarılacak.”
Abramoviç’in avukatları, müvekkillerinin bu kaçırma işinden haberinin olmadığını ileri sürmüşler. İlginç olan şu ki, haklı olabilirler. İşi yapanlar, Abramoviç’in korumaları falan değil, ihaleden pay alacak devlet görevlileri ve onlarla işbirliği içindeki mafyacılardır.
Berezovski’nin Abramoviç aleyhine açtığı dört milyar dolarlık davaya bir defa daha döneceğiz. Eski ortağı, Abramoviç’i, elindeki hisseleri satsın diye Putin adına kendisine baskı yapmakla suçluyordu. Abramoviç kendini savunurken, Berezovski ile Gürcü oligark Patarkatsişvili’nin zamanında kendisinden büyük paralar aldığını söylemiş, yaklaşık 100 kişinin öldürülmesine yolaçan “Alüminyum Savaşları”ndan anca böyle sağ çıkabildiğini ileri sürmüştü. (“Alüminyum Savaşları”nı da başka yazıda konu ederiz.)
İtiraf edeyim, bütün bu dava fasıllarını şuna gelebilmek için aktardım: Abramoviç’in kendisini koruması için 500 milyon dolar teklif ettiği sözkonusu Gürcü “işadamı” Patarkatsişvili, İngiltere’de, Surrey’deki evinin banyosunda ölü bulunmuştu. 52 yaşında, kalp krizine kurban gittiği açıklanmıştı.
Demek istediğim, ortada bildiğin mafya var. Ha, çok anti-emperyalist, o başka…
—
Tepedeki fotoğraf: Alexander Hassenstein – UEFA (Getty Images)