Uzaylı Yazılar 31: Cizvitler Spinoza’ya Karşı.
“Halklar uzun süre yazısız ve kitapsız yaşadılar. Tarih sadece gelenekle korunuyordu. Bu ise öncelikle şiir tarafından bozuldu.”
19.06.2022
Rahip Banier nam bir amcanın mitlerle ilgili 17. yüzyılın sonlarında yayımlanan bir kitabının ilk cildinin 28. sayfasının altında küçük bir not vardır, not a: “Bu konuyla (yani mitlerle – LY) ilgili bir ilginç tasarı var, bakınız: Peder Tournemine’in Journaux de Trévoux’daki 1702 tarihli yazısı.” Journaux ya da Mémoires de Trévoux adıyla tanınan Mémoires pour l’histoire des sciences & des beaux arts (Güzel Sanatlar ve Bilimler Tarihi için Yazılar) dergisinin 1710’dan itibaren yeni bir yöneticisi olacaktır: Cizvit Rahip Tournemine. Gerçekten de Kasım-Aralık 1702 tarihli makaleleri bir araya getiren ciltteki XI. makale “Mitlerin kökenine ilişkin bir eser tasarısı” adını taşır.
Mémoires’ın devamı olan ve “ekleri” içeren bir bölümde bu “Tasarı”nın ikinci bölümünü görürüz. Ancak Tournemine ikinci bölümün son sayfasında şunu da haber vermektedir: “Rahip Bignon en eski halkların kökenleri üzerine çalışacağına söz vermekte ve Fontenelle de mitlerin kökeni üzerine bir kitap hazırlamaktadır”; Fontenelle’in mitler hakkındaki küçük denemesini bu sayede tarihlendirebiliyoruz. Ama, Tournemine’in tasarısı o döneme özgü daha geniş bir tasarının bir unsuru olarak görünmektedir. Aslında, niyet, Spinoza’ya karşı, dünyanın tüm halklarında ve en eski dönemlerde bir “doğal din” olduğunu kanıtlayarak, Tanrı’nın varolduğunu savunmaktır.
Tournemine “Tasarısını” şöyle konumlandırır: “On beş yıldan daha uzun zaman önce mitlerin kökenini ortaya çıkarmanın ve bizden sakladıkları gerçekleri tanıtmanın çok yararlı olacağını anladım; bu eski tarihi aydınlatmak, gerçek dinin o çağlardaki durumunu görmek için çok yararlı olacaktır.” Burada mitin hakikati sakladığı yolundaki on yedinci yüzyıl sonuna ait “sabit fikir” iş başındadır. Neden gerçek din? Ve nedir bu? Evet, mitler bir dini temsil ederler, ama gerçek olanını değil anlaşılan!
Ama 1650’lerden itibaren Hıristiyan ilahiyatının o zamanki hali pek acıklıdır; Louis Cappel Critica Sacra’sını yayınlamış, Spinoza okunmuş, Richard Simon Spinoza’yı eleştireceğim diye daha da beter destek olmuş şuursuzca, dinsizlik yayılmış, sapkınlık her yerdedir; hele de geçmişin otoritesi geçerli değildir, artık hakikilik eskiliğe bağlanmamaktadır… Tam da bu yüzden, Tournemine ve benzerleri artık bilimsel tarih yapıtlarıyla en eski dinin halisliğini ve hakikiliğini yeniden göstermek isteyeceklerdir. Bu yolla Modernler tarihte insan hatalarını araştırıp yeni bilgilerle hakikati yeniden kurabileceklerini kanıtlamaya çalışacaklardır. Nihayetinde kimi Modernler geçmişte varolmuş bir otoriteyi haklı çıkaracaklar ve hakikiliği eskiliğe bağlayacaklar, ama bu girişim gerisin geri, şimdi’den geçmiş’e doğru yapılacaktır. Aynı, Arendt’in Roma dini, otorite ve Senato için yazdığı gibi.
Aslında Tournemine, Spinoza’nın tarihsel eleştirinin kurallarını Tevrat’a uyguladığı Tractatus theologico-politicus’un 8. bölümüne bir yanıt vermektedir. Hakikilik kanıtları Tournemine’de sadece Musa’nın yazdıklarının tanrısal otoritesine ya da bunların tarihselliği aşan eskiliğine dayanmaz: Yahudi geleneğinde bu olgular saklanmıştır, “biraz bozulmuş ve mitlerle karışmış olsa bile”, ayrıca da Hakiki Olan (yani Tanrı, yani Din), bütün halkların rızasıyla onaylanmış, kanıtlanmıştır. Bu ne demektir? Her şeyin kökeninde bir ilk vahiy vardır. Bu ilk vahiy bozulmuş da olsa, bu en eski hakiki din, mitleri incelemeye iyiden iyiye girişmiş biri için hâlâ tanınır haldedir.
Eski toplumlarda yapılmış bu hataların kaynakları aşağı yukarı Fontenelle ve Banier’dekilerle aynıdır: Tournemine mitlerin manevi dünyasını, mit dünyasının fiziğini ve sistemini reddeder. Eskileri cehaletle eş tutar: İlk insanlar bu zamanın cahil köylüleri gibidirler. Buna, Budizm’de olduğu gibi, nakil yüzünden oluşan bozulmayı da eklemek gerekir: Öncelikle bir ilk gerçeklik vardır, ruhun ölümsüzlüğü, öbür dünyanın ödülleri ve cezaları; anlatımla ve anlama eksikliğiyle bozulan bu ilk hakikat Doğu’da çok yaygın olan ve ruhların seyahati (reinkarnasyon tabii!) olarak bilinen bir kanıya dönüşür: “Bedenlerinden çıkan ruhlar sürekli bir hareketle başka bedenlere geçer: Tanrı bu değişiklikleri yönetir, kötülerin ruhları hoş olmayan bedenlere geçer.”
Doğal din Nuh ve oğullarının uydukları, uyguladıkları dindir; ve bu dinin kendine özgü gizli törenleri vardı; ve işte kurgular (yani yalanlar, saçmalıklar) bu doğal dine karıştırılınca mitler oluşur. Tournemine zamanda geriye gidildikçe daha sade dinle karşılaşılacağını ve görünüşte çoktanrılı olmasına karşın bu dinin tektanrılı olduğunun görüleceğini belirtir. Yeni-Platoncuların ve Corpus Hermeticum’un savlarını yeniden ele alır ve gizli Tanrı ile görünür Tanrı ikiliğini yeniden kurar: Görünür tanrı ilki tarafından dünyayı yönetmesi için gönderilmiştir. Mısırlılar örneğini verir: “İlk iki tanrı Knef ya da Knofiz’dir ki bunun adının anlamı gizli’dir ve oğlu Pheta’nın anlamı ise açıklık, ikna, söz’dür.” Kökenbilgisel doğrulamalar yoluyla nihayet Hıristiyanlığa çok yaklaşılmıştır –geriye bir tek kutsal ruh kalır, ki nerededir? Gizli Tanrı Baba, görünür Tanrı ise oğul İsa’dır; İsa aynı zamanda Tanrı’nın varlığının kanıtıdır, zira o Kelâm’ın Tanrısı’dır. Tournemine şöyle sonuçlandırır: “Sözünü ettiğim dinlerin kökeninden asla kuşku duyamayız.”
Tournemine’de de işlevi yazısız toplumlarda hafızayı korumak olan şair figürüyle karşılaşırız: “Halklar uzun süre yazısız ve kitapsız yaşadılar. Tarih sadece gelenekle korunuyordu. Bu ise öncelikle şiir tarafından bozuldu.” Şiirin aktardığı ve tarih yaptığı sanılan bilgi neydi? Bu bilgi öncelikle cenaze törenleri yoluyla geleneklere dönüştürülen atalara saygıyı içermekteydi; sonra ölülerin erdemleri ve yaşayanların eylemleri eğretilemelerle ve darbı mesellerle dolu şarkılarda anlatıldı. Zaman geçti ve halklar bu şarkıların varlık nedenini, yaydıkları gerçek bilgiyi unuttu; bilmeden inanıyorlar ve anlamadan tekrarlıyorlardı. Sözlü gelenek: Tournemine’in eleştirisinin özü, yani kökensel nedenlerin bulanıklaşmış olması, dönemin atalar ve onların mitleri hakkında genelgeçer kuramlarına eklemlenir.
Ve Tournemine, Aby Warburg’u iki yüzyıl öncesinden haber veriyor gibi, etnolojik ve mukayeseli bir yöntem önerir: Bu mitleri, der, bizim “şiirlerimizle ve cenaze töreni söylevlerimizle, Iroquoisların ve Zencilerin şarkılarıyla ve halkların tarihsel gelenekleriyle” karşılaştırmalıdır, yoksa o çağın tarihçileriyle değil; zira o tarihçiler birbirlerini yalanlarlar ve pek bilgili değillerdir. Bu eski tarihçiler olsa olsa mukaddes tarihi bilen Fenikeli tüccarlardan belli belirsiz bilgiler apartmışlardır; onlar Yahudilerin komşuları ve müttefikleri değil miydiler? Ama doğaüstü olana taptıkları ve anlatılarını çarpıttıkları için bu ilk hakikat bozulmuştur; zaten tarihçiler yalancı, mucizeye tapan, zaten bozulmuş olanı biraz daha bozan kişilerdir, onlara güven olmaz: “Tüccarların tarihi anlatırken onu güzelleştirdiğinden ve tarihçinin tüccara güven duymayacağından emin olun.”
Birçok yerde Tournemine her tür tanıklıktan önce varolmuş bir doğal vahiy fikrini onaylar. Tournemine dünyada yaşamış her halkın âdetlerine özgü bir tarihi mi araştırmak istemektedir? Yani antropolojik tarih mi yapmak ister? Yapıtının ikinci bölümünün “Dördüncü Kuralı” özellikle birtakım âlimleri hedefler: “İleri bir bilgi düzeyine sahip kişiler Kutsal Kitap’ta bütün mitlerin kaynağını bulduklarını sandılar. Ben bu sistemle hemfikir olamam.” Mitlerin Yahudi temelini aramak ve bütün insanların Yahudi köklere sahip olduğunu söylemek yerine, insanlığın tümünün Yahudi tarihinden bir şekilde haberdar olduğunu söylemek gerekir. Her halkın kendi miti, kendi tarihi, kendi dini vardır. Her din bozulmuştur, değiştirilmiş ve canavarcadır, bir tek İbraniler’inki dışında (Tournemine burada Fontenelle’le birleşir); onlarda hakikat, Tanrı’nın özenli dikkati sayesinde korunabilmiştir.
Tournemine her halkın farklı bir tarihinin olduğunu savunur. Isaac La Peyrère’in Adem Öncesi İnsanlar kitabını (1651’di galiba) bilir ve bu yapıtı kınar. Ona göre Nuh’un çocuklarından ayrılmasından sonra yeryüzü halkları arasında hiç ilişki olmamıştır; hepsinin Nuh’un ailesi olduğu söylense bile kendi kimliklerini birbirleriyle ilişki kurmadan oluşturdukları yadsınamaz. Bu nedenle de farklı mitler uydurmuşlardır: Kökenlerini unuttukları için, ki zaten Babil’de de artık birbirlerini anlayamaz hale gelmişlerdir, bu geçmişi tanımak için mitler uydurmuşlardır: “Çin’le ilgili seyahatnamelerde bu halkların eski yazarların anlattığı gibi Mısır’da ve Atina’da yaptıkları ve Fener bayramı dedikleri bayramı bugün bile kutladıklarını okuduğumuzda şaşırıyoruz. Meksika ile Norveç’i konu alan seyahatnameler aynı bayramın orada da kutlandığını gösteriyor. Nuh’un çocuklarının ayrılışından sonra aralarında hiçbir iletişim bulunmadığı görülen halkların uyguladığı bir tören elbette en eski geçmişe aittir. Daha sonra her halk kendi kökenini ve kuruluşunu anlatabilmek için mitler uydurmuştur: Ama bu farklı ülkelerde, çok uzun zaman neredeyse aynı kalmış bu törenin özelliklerine bakarsak bu farklı nedenlerin yanlış olduğunu görürüz.”
Demek ki kökende din vardır: “Dinin oluşturulmasının ilk nedeninin ilk insanların Tanrı’ya şükranlarını belirtme ihtiyacı olduğunu sanıyorum.” Onu keşfetmek, işte gelecekteki tasarısı budur: “Önce Yunan ve Latin şairlerinde ve Ovidius’un bütün Dönüşümler’inde mitik ilahiyâtı içerecek yeni bir şiir tarihi yayımlayacağım. Daha sonra da Herodotos’un, Diodoros’un, Plutarkhos’un vb. Mısır gizemleri konusunda bildikleri üzerine gözlemler sunacağım; Seldenus’un birçok hatasını düzelttiğim kitabı De Diis Syriis üzerine; Hesiodos’un Theogonia’sı ve masalsı tarihte saklı kalanlar üzerine de yazacağım.”
Tournemine’in kitabı asla yayımlanmayacaktır, ancak başkaları “Tasarı”sında belirttiği kuralları benimseyeceklerdir: Yalanda her zaman hakikat payı olduğunu, hakikatin daha eski olduğunu, bütün tarihçileri karşılaştırmak ve kuşkulu olguları incelemek için eleştiri kurallarını uygulamak gerektiğini, Doğu ya da diğer yerlerin dillerini bilmenin gerekliliğini, nihayet dünyadaki halkların bize öğrettiği her şeyi, yani karşılaştırmaya Çinlileri, Hintlileri, Yerlileri ve diğerlerini de katmak gerektiğini benimseyeceklerdir.
Şunu söyleyeyim, anlayın: Peder Tournemine, Voltaire’in lise hocasıdır. O dönemde yaygınlaşan ilk vahiy fikri de bizi yeni yeşermekte olan Masonluğun Mimar Tanrı’sına, Vico’ya falan götürecektir. Spinoza için ise Cemal Bâli Akal’ın kitaplarına bakın derim. Bakmakla da kalmayın hatta, okuyun!