Doktor İlhami Bey ve Kerime Nadir Hanımefendi

“Masum değiliz hiçbirimiz” ama kendini bu kadar ezmeye ne gerek var?

İLHAMİ ALGÖR

30.07.2022

Kerime Nadir Hanım 1930’ların sonlarında, henüz 15-16 yaşlarında iken Hıçkırık adlı romanını yazmış. Romanı, yazı dizisi (tefrika derler) olmak üzere Tan gazetesine teslim etmiş. Zekeriya Sertel, Ahmet Emin Yalman, Nâzım Hikmet Beylere. Eser beğenilmiş, kabul görmüş. Nâzım Hikmet Bey’in redaksiyonundan geçerken sayfa sayısı yarıya inmiş. Neticede yazı dizisi çok tutulmuş, kitabı basılmış.
 
1953’te filmini yapmışlar. Atıf Yılmaz yönetmiş, Nedret Güvenç, Muzaffer Tema rol almışlar. Filmin seyircileri, özellikle kadınlar salya sümük ağlıyorlarmış. Hatta Reis-i Cumhur Celal Bayar Beyefendi bile ağlamış. Ki kendisi Teksaslılara, “Aziz Teksaslılar, tarihinizi tetkik ettim. Muhteşem bir mâziniz olduğunu gördüm (…) Biz Türkler, siz Amerikalıların hayat tarzınızın ve dünya telâkkinizin hayranıyız” demiş biridir.
 
Annem İzzet Hanım, Hıçkırık filmini izlediğinde bana hamile imiş. Filmdeki Doktor İlhami karakterinden etkilenmiş, bana bu meşum ismi vermiş. İsmin meşumluğunu birazdan açıklayacağım.
 
Ben, 1965’te Orhan Aksoy’un çektiği ikinci Hıçkırık’ı seyrettim. Ediz Hun (Kenan), Hülya Koçyiğit (Nalan), Kartal Tibet (Dr. İlhami) başrollerdeydi.
 
Filmde, Nalan ve bir kardeş gibi birlikte büyüdüğü Kenan, birbirlerini gizli ve imkansız bir aşk ile severler. Fakat hislerini kendilerine bile ifade edemezler. Çünkü kardeş gibi büyümüşlerdir.
 
(Hislerini kendilerine bile ifade edememelerine hakikatin inkârı diyebilir miyim? Kardeşlik şeysi inkârın kılıfı mıdır? Yani “elalem ne der” anlamında bir kılıf mıdır? Elalem ahlak bekçisi midir? Ahlak, aşk’a mani midir? Niye?)
 
Oysa biz seyirci olarak, iki gencin birbirine karşı boş olmadığını hissederiz. Mesela ağaçlar arasında kovalamaca oynar ve nefes nefese kalırlar. Nefesleri birbirine yaklaştığında ha öpüştüler ha öpüşecekler mesafesine gelirler ve fakat bir sebep ile uzaklaşırlar. O sebebin sansür ve ahlak olduğu söylenir. Bence bir nedeni daha olabilir. Kerime Nadir Hanım, tenleri birbirlerine yaklaştırıp son anda onları ayırmanın roman okuyucusu için çekiciliğini fark etmiş olabilir.
 
(Bu türden bir çekiciliği Mavi Ay dizisinde gördük. Bruce Willis ile Cybill Shepperd bu taktik ile 1985 senesinde beni tv ekranına çivilemişlerdir.)
 
Neticede Nalan, Kenan ve sarıldıkları ağaçlar büyürler. Kenan, Deniz Harp Okulu’na gider. Nalan, Doktor İlhami ile evlenir. Kenan uzaklardadır. Fakat Nalan ile sürekli mektuplaşırlar.
 
Bir gün Doktor İlhami, “kardeş gibi büyümüş” ikili arasındaki mektup trafiğinden bir zarf çeker. Açar okur. Şu tesadüfe bakınız ki, onlarca mektup içinde bir tek o mektup, Kenan’ın kardeş gibi büyüdüğünü unuttuğu, “…gibi” yapmadığı bir anda yazılmıştır. Zarf ve mazruf, zırıl zırıl aşk kokmaktadır.
 
Doktor İlhami, müspet ilimler tahsil etmiş, teşhis ve tedavi terbiyesi edinmiş biri olarak; “ben burada üçüncü adam, dış kapının mandalı oluyorum” sonucuna varır. İlhami isminin meşumluğu buradadır; “gibi” yapamayacak kadar hakikate çarpmak anlamına gelir.
 
Esasen Nalan, eşine sadakatsizlik yapmamıştır. Fakat Doktor, ihanete uğradığını düşünen bir koca olarak durumdan kendine haklılık çıkarır. Abartır, işin bokunu çıkarır.
 
“Elalem” olarak biz doktora, yuvası, ailesi dağılmış biri olarak bakarız. Aile, yuva meselelerine kişilerin özgürlüğünden ziyade birlik ve beraberliğin bozulmamasını önceleyen bir yerden bakarız. Bu bakışımızla doktorun kadına yönelik şiddetine hafifletici sebepler sağlarız. İşimiz bu. Hafifletmek. Biz, psikoloci ilmini çözmüş bir memleketin evlatlarıyız.
 
1971’de bir Hıçkırık daha çekerler. Adına Son Hıçkırık derler. Olaya ikinci kuşak dahil olur, işler biraz daha karışır. Benim de kafam karışır. Devir değişmiş, dünyayı çiçek çocuklar, İspanyol paça pantolon ve sosisli sandöviç sarmıştır. Darbemiz, cuntamız bile vardır. İyi güzel de, her yeni kuşak için yeni bir Hıçkırık filmi çekmenin manası nedir? “Masum değiliz hiçbirimiz” ama kendini bu kadar ezmeye ne gerek var?
 
***
 
Atıf Yılmaz, 53’te çektiği film için yıllar sonra şöyle demiş: “Yani, o melodramları niye yaptık? Hıçkırık’ları filan. O romanları ben okumaya tahammül edemezdim, filmini yaptım.”
 
Rahmetli Atıf Abi. Bir kere asistanı oldum. Güzel fırçalamıştı beni.
 
***
 
Selim İleri, Kerime Nadir’e dair anlatıyor:
“Kerime Nadir yaşadığı dönemde büyük olay yaratmış bir yazar. 1930’ların sonunda onu ünlendiren Hıçkırık ile yakaladığı şöhret yalnızca kadınlar üzerinde etki yaratmamış. Kendisine mektuplar yazmış çok sayıda erkek hayranı var. Daha çok bizim kuşak Kerime Nadir’i kadınlar için aşk romanları yazan bir kadın olarak algılamış. (…) Hıçkırık, o yıllarda büyük bir olay oluyor. Çünkü belki de cesurca yazılmış bir kitap. İlk defa yalnızca sade suya tirit aşk değil, insan vücudunun tutkularını ifade edebilen, hem ten hem ruh, ikisinin yan yana olduğu bir aşk romanı.”
(Anlatının tamamı için bkz: https://soundcloud.com/ntvradyo/z-b-rakan-kad-nlar-2 )
 
***
 
Funda Cantek, Kerime Nadir’e dair:
“Erkekler dünyasında ayakta kalmaya çalışan birçok kadına benzer şekilde Nadir de, dedikodu malzemesi olmaktan, adının çıkmasından korkar. Kendisini bir cendereye sokar ve bunu bir erdem olarak meşrulaştırır. Tutkuyla bağlı olduğu yazı hayatından, okurlarının ilgisinden uzak kalmamak için eserlerinde tasvir ettiği aşk ve arzu dolu dünyanın dışında yaşar.” (“Bir ülkenin hıçkırığı: Kerime Nadir”, Funda Cantek, Gazete Duvar)
 
***
 
Müessese ikramı:
“Acaba şen misin, kederin var mı?
Ne kadar dertliyim haberin var mı?”
 
Hicâz şarkı. Söz: O. Seyfi Orhon, Müzik: Bimen Derkasparyan. (Şen diye bilinir.)
 
—–
Kapak Görseli: Atıf Yılmaz’ın yönettiği, 1953 yapımı Hıçkırık filminden bir sahne: Nedret Güvenç, Settar Körmükçü.