Komşumuz Taliban / 2 • Gizli bağlar
Zevahiri, önerdiği şartlarla Suriye’deki birleşme gerçekleşirse kamuoyu önünde tanıyıp destekleyeceğini söylemişti.
12.08.2022
Nusracılar evvelâ gizlice, sonra açıkça ilan edilmiş olarak bağlı bulundukları El-Kaide merkezinden kopmaya karar verdiklerinde uzun tartışmalar yapıldı. El-Kaide lideri Eymen el-Zevahiri ile bağlantının uzun süre -bir ara üç seneye yakın- kopuk oluşu, Suriye’deki cihatçıların her gün değişen, gelişen şartlara göre hızlı karar alıp davranmak zorunda bulunuşu, bu süreci epey sancılı hale getirdi. Zevahiri ile bağlantı sağlandıktan sonra da yanlış aktarmalar, yanlış anlamalar, söylenen lafa cevabın anca birkaç ayda muhataba ulaşması gibi pürüzler yüzünden zorluk çekildi. Ancak öyle görünüyor ki, Nusracılar gerçekte çoktan verilmiş kararı karşı tarafa da onaylattırma gibi bir çaba içindeydiler.
Bugün Heyet Tahrir el-Şam örgütünün iki numarası konumundaki Abdürrahim Atun, 2017 Ekiminde, kendi Telegram kanalında iki bölümlük, çok uzun bir yazı yayınladı. Yazı, Zevahiri’nin eleştiri ve itirazlarını geçersiz kılmaya yönelikti. Araştırmacı Eymen Cevad el-Tamimi’nin çevirisiyle Jihad-Intel’den okuyabildik bu yazıyı. (Cihatçı âlemi hakkında son derece bereketli kaynak olan bu siteye erişimin TC makamlarınca engellenmiş olduğunu belirteyim. Ne kadar ilgi çekici!..)
“Bütün kardeşlerimiz bilir ki…”
Abdürrahim Atun, öncelikle El-Nusra’dan Heyet Tahrir Şam’a varılan süreci aydınlatmaya çalışıyordu ve, “Bütün kardeşlerimiz bilirler ki,” diyordu, “el-Nusra kuruluşundan beri El-Kaide örgütünün ilan edilmemiş bir koludur.”
Bu “ilan edilmemiş” meselesi birkaç bakımdan anlamlı.
İlki şu: Nusra, başlangıçta gerçekten de El-Kaide bağlantısını açığa vurmamıştı. 2011’de, Irak El-Kaidesi’nin kendini dönüştürdüğü “Irak İslâm Devleti”nin (IİD) uzantısı olarak -El-Kaide merkezinin onayıyla- kurulmuş, 2012 Ocakında kuruluşunu “resmen” ilan etmişti. IİD, El-Kaide merkezinin emir ve tavsiyelerine kulak asmayıp ayrı baş çektiğinde, örgütlesin diye Suriye’ye gönderdikleri Ebu Muhammed el-Colani, IİD otoritesini tanımayı reddetmişti. Maraza çıkınca, IİD lideri -sonradan ilk “İslâm Devleti” (DAİŞ-IŞİD) “halife”si- Ebubekir el-Bağdadi “Irak ve Şam İslâm Devleti”ni ilan etmiş, Suriye’dekilerin de bu örgüte bağlı olduğunu açıklamıştı. 2013 ortalarında Colani mecburen çıkıp, “Biz size değil, doğrudan El-Kaide merkezine bağlıyız!” duyurusu yapmıştı. İD lideri Bağdadi’nin “hukukî” varlığını ortadan kaldırmaya kalkıştığı Nusra böylece El-Kaide’nin “resmî” yerel örgütü olarak tescil edilmişti. Getirisi, El-Kaide’nin cihatçı âlemindeki prestijinden faydalanma, bedeli, 2012 Aralık’ında ABD tarafından “terör örgütü” olarak tescillenme oldu.
Ancak Suriye’deki gelişmeler, bir süre sonra Nusracılarda cihat perspektifini ülkeyle sınırlamaları halinde başarı şanslarının artacağı fikrini doğurdu. Daha önemlisi, “El-Kaide uzantısı” oldukları sürece başka devletlerden ve uluslararası örgütlerden alamayacakları somut yardım ve destekleri alabilme gayesiydi. (Bu konuda üçüncü bölümün sonuna da göz atın lütfen.)
Böylece, uzmanlar dahil kimsenin pek anlam veremediği bir gösteri sahneleyerek, “Şam’ın Fethi Cephesi” adı altında bir ittifak kurulduğunu, Nusra’nın da buraya katıldığını duyurdular, hatta katılan örgütlerin amblemleri, logoları, kaç savaşçıları olduğu vs. ortalıkta dolaştı, bölgeyi izleyen gazeteciler 2016 Temmuzunda bunların peşinden koştu. Yeni örgütün “resmî” açıklamalarında, El-Kaide bağlantısının koparıldığına dair muğlak ifadeler vardı. Zıt yorumlar uçuşmaya başladı. Sonra anlayacaktık ki, örgüt bu meseleyi bilerek karanlıkta bırakmıştı.
“Halkla ilişkiler” icabı
Kasım 2013 ile Eylül 2016 arasında, Nusracılar bu planları yapıp yürürlüğe koydukları zamanda, iki yıl on ay boyunca Zevahiri ile iletişim kopuktu. 2015’ten itibaren, El-Kaide merkezini temsilen muhatap oldukları biri vardı. Zevahiri’nin halefi olarak bilinen üç kişiden biri. İran’da tutuklu bulunan Ebu el-Hayr el-Masri, rehine değiştokuşuyla serbest kalmış, Suriye’ye geçmişti.
Nusracılar, Şam’ın Fethi Cephesi’ne geçişte El-Kaide ile bağlantıyı gizlice koruyacaklarını söylüyorlardı. Daha önce de böyle yapmamışlar mıydı? ŞFC projesini Nusra’nın 65 önde geleninden 60’ı onaylamıştı. Hepsi, El-Kaide merkeziyle bağın gizlice süreceğini, “ilişkimiz yok” açıklamasının yalnız “halkla ilişkiler faaliyeti” icabı olduğunu düşünüyorlardı.
Nusracılar “ABD korkusundan adınızı değiştiriyorsunuz” suçlamalarına maruz kalmışlar, Atun buna bayağı bozulmuştu. Nusracıların Batı nezdinde kabul görmeye alttan alta niyetlendikleri, demek o zamandan anlaşılmaktaydı. Atun, Usame bin Ladin ile Eymen el-Zevahiri vaktiyle El-Kaide’nin adını değiştirmeyi düşündüklerinde kimsenin onları böyle suçlamadığını söyleyip yakınıyordu. Karşılaştıkları bir başka suçlamanın, “Mursi’nin yolundan yürüyorsunuz!” olması ayrıca fevkalâde ilginçti.
Colani Ebu el-Hayr’a, “Öbür örgütlerle birleşme görüşmelerine devam edelim mi?” diye sordu. “Etmeyin derseniz duracağız.” El-Kaide “başkanvekili”, “Eğer bu birleşme sahiden gerçekleşirse,” dedi (mealen), “merkezden kopmanız medyaya yönelik göstermelik jest olmaktan çıkar.” Atun bunu aktarıyor ama hem el-Hayr’ın hem el-Ferec’in, Suriye’deki mücadelenin somut koşullarını değerlendirip -muhtemelen cihadın genel yararlarını gözetip- “devam” dediklerini ekliyor.
Böylece şu kararı aldılar: Örgütün adı değiştirilecek, açıklama için, El-Kaide ile ilişiğin kesildiğine yorulacak ifadeler seçilecek, ama el altından ilişki sürdürülecek, işler DAİŞ’in merkezden kopup önce rekabete, sonra düşmanlığa girişmesi gibi noktalara vardırılmayacaktı.
Liderlerin itirazı
Proje, İran’daki iki lidere bildirilip fikirleri sorulduğunda onlar karşı çıktılar. Ebu el-Hayr, “İkna etmeye çalışalım,” dedi. Ne yaptılarsa olmadı. Sonunda el-Hayr, “Komite içi anlaşmazlıklara takılmayın, siz yürüyün, ben başkanvekili olarak devam etmenizi söylüyorum,” dedi. Ve bir konuşma kaydedip yayınladı. Zevahiri ile bağlantı kopuk olduğundan üç “halef” el-Hayr’ın önerisi üzerine onun başkanlığında bir üçlü komite oluşturmuşlardı.
Nusracılar Zevahiri ile yeniden bağlantı kurulabileceği yolunda haber aldıklarında bağlantı kuramadılar. El-Hayr, “bana böyle bir bilgi gelmedi” tavrı takındı. İran’daki Seyf el-Adil de, sahiden Zevahiri’den mesaj geldiğini, ancak bunda mevzuya dair herhangi bir lafın yer almadığını, selamlar ve başarı dileklerinden ibaret bir metin olduğunu söyledi. Zevahiri ile bağlantı yeniden kurulabildiği için üçlü komitenin görevi sona erdi.
Colani, başka örgütlerle birleşme ve El-Kaide’den ayrılmış gözükme projesinin müstakbel faydalarını anlattığı uzun bir mektup kaleme alıp Zevahiri’ye gönderdi. Ama bu mesaj ulaşamadan Zevahiri “olmaz öyle şey” dediği mektubu yollamıştı.
Çünkü Seyf el-Adil Şam’ın Fethi Cephesi’nin El-Kaide merkeziyle bağları sahiden koparacağı kanısına varmış, projenin müstakbel zararlarını sayıp döktüğü bir mesajı çoktan El-Kaide merkezine göndermişti. Atun’un iddiasına göre, kendilerinin mesajı bekletilmiş, Seyf el-Adil’inki Zevahiri’ye hemen ulaştırılmıştı. Bu yüzden liderin zihninde proje hakkında olumsuz imaj oluşmuştu.
Atun, Seyf el-Adil’e epey bozuk atıyordu. “Buradan [Suriye] birçok insanla internet bağlantısı var,” diyordu, “bizimle bağlantıları var. Halbuki o tutup, bize karşı olan unsurlardan bizim hakkımızda bilgi topladı. Onları iletince de tabiî Zevahiri bizim projeye karşı çıktı.”
“Bahane bu!”
Zevahiri açık konuşmuştu: “Şam’ın Fethi Cephesi projeniz, El-Kaide ile bağlantı koparma bahanesinden başka şey değil. Birleşeceğiniz örgüt falan yok. Bu ayrıca baştaki anlaşmamızın çiğnenmesidir. Sorunu medya önünde tartışmayalım, herkese ilan edilecek bir şey yok burada.”
El-Kaide lideri, ayrıca Suriye’deki kıdemli el-Hayr’ı da hem haşlamış hem yetkilendirmişti: “Sen halefsin, vekil değil! Ama şimdi seni vekil olarak tayin ediyorum.” Ondan meseleyi çözmesini istiyordu.
Atun, Zevahiri’nin el-Hayr’a söylediğini saçma buluyordu: Üç seneye yakın süreyle liderle bağlantı kesikse, buraya gönderilmiş adam da liderin vekili değil, karar alma yetkisi bulunmayan haleften ibaretse, örgüt nasıl çalışacaktı bu süre içinde?
Nusracılarla Suriye’deki El-Kaide şeyhleri toplanmışlar, Ebu el-Hayr, yardımcısı ve Ebu Ferec, Zevahiri’nin son sert mesajını tanıdıkları bildikleri Zevahiri ile bağdaştıramadıklarını söylemişlerdi, Atun’un anlattığına göre. “Belli ki ona yanlış birtakım bilgiler gitti” hükmüne varmışlar, hepsi teker teker lidere mektup yazmaya karar vermişlerdi. Şeyhlerin mektuplarına Colani’ninki de eklenmiş, dört mektup merkeze gönderilmişti.
O arada el-Hayr’ın yardımcısı Nusra liderlerine sormuştu: “Hâlâ Şeyh Eymen’i lider kabul eder ve onun buyruklarına uyar mısınız?” Nusracılar evet demişti. Yardımcı, “Yani ona biatınıza gizli olarak bağlı kalacağınızı yazayım mı?” diye sormuştu. Onlar da, “Yazın!” diye cevap vermişlerdi. Projeyi onaylayan altmış Nusra önde geleniyle birlikte onaylamayan beşinin de imzalarını mektuplara eklemişlerdi.
Öte yandan 2016 Eylül’ü civarında Zevahiri’nin “olmaz” mesajı geldiğinde, Nusracılar başka örgütlerle birleşme görüşmelerini ilerletmişlerdi. Bu birleşmenin kendilerini Suriye’de “İslâmî yönetim” kurmaya yaklaştıracağını umuyorlardı. Bir yandan da el altından El-Kaide merkeziyle ilişkide kalacaklarını ileri sürüyorlardı. Pek olacak iş değildi, muhtemelen kopuşa karşı çıkanları yatıştırmaya yönelikti. Nitekim Zevahiri’nin olumsuz mesajı gelince Colani, iç karışıklıktan korkarak, güç birliği görüşmelerini bir süre ertelemeyi önermişti.
“Bir defa ağzımız yandı…”
Halep’in düşüşünden hemen önce birleşme görüşmeleri yeniden canlanmıştı. En önemlisi Ahrar el-Şam olmak üzere örgütlerle yeniden masaya oturulmuştu. Özellikle Ahrar’la en mühim tartışma konusu, “Türkiye gibi devletlerle” ilişkilerdi! Niye acaba?..
O sırada Zevahiri’nin ilk mesajı gelmiş, Colani yeniden 25 kişilik bir şura toplamıştı. Bunlardan 23’ü birleşmeye destek çıkmıştı. Kendilerine çizdikleri yolu tek doğru kılmaya niyetli oldukları da, Atun’un sözlerinden (mealen) anlaşılıyor: “Kimse birleşmeyi durduramaz veya ona karşı çıkamaz, çünkü bu Şeriat gereği olan bir yükümlülük. Eğer -Allah korusun- emir bunu önlemeye kalkarsa onun buyruğunu da dinlemeyebiliriz.”
25 imzalı bu yeni mesajı da Zevahiri’ye yollayan Colani, fitne çıkardığına dair -böyle suçlanmıştı- iddialar açıklığa kavuşturulana kadar birleşme görüşmelerini erteleyeceğini bildirdi. Ancak o âna kadar attıkları adımları geri almıyor, birleşme görüşmelerini bir yandan ilerletiyorlardı.
Halep düştü. Moral bozukluğu, hayal kırıklığı, öfke karışımı havanın etkisiyle “örgütler birleşsin” çağrıları arttı. O gazla Ahrar el-Şam, Nureddin Zengi Hareketi, Ceyş el-Fetih, Nusra ile birleşeceklerini ilan ettiler. Başka gruplara çağrı yapacaklarını açıkladılar.
Zevahiri’den ikinci mesaj geldi. Öyle gizli biatlar falan olmasın, DAİŞ tecrübesinden ağzımız yandı, diyordu. Irak El-Kaidesi, örgüt merkezine fena kazık atmıştı. Sadece kendi başına kopup gitmekle kalmamış, uluslararası çapta rakip örgüt yaratmıştı. Zevahiri, meselenin, Suriye’deki merkez temsilcisi el-Hayri, Colani ve kendisinden oluşan üç kişilik bir heyetçe görüşülerek çözüme bağlanmasını istiyordu. Önerdiği şartlarla Suriye’deki birleşme gerçekleştirilebilirse onu kamuoyu önünde tanıyıp destekleyeceğini de eklemişti.
Abdürrahim Atun da durumun El-Kaide liderine yanlış aktarıldığı, “Zevahiri projeyi tam anlasa destekleyeceği” görüşündeydi. 2013’te İslâmî Cephe kurulurken de benzer durum yaşandı, Nusra olarak görünürde bağımızı inkâr ettik, Zevahiri İslâmi Cephe’yi onayladı, diye hatırlatıyordu.
Muhtemelen Zevahiri’nin zihninde ittifak anlaşmasının ister istemez El-Kaide ile bağı koparmayı getireceği fikrini yaratan işaretlerden biri, anlaşmaya Ahrar’ın da imza koymasıydı. Acaba Ankara’yla sıkı fıkı olan bu örgütün El-Kaide bağlantılı bir ittifaka asla açıkça giremeyeceği varsayımından mı hareket ediyordu? Zira “gizli bağlantı”dan herkesin ağzı o kadar yanmış olmayabilirdi.
—–
Kapak Görseli: Eymen ez-Zevahiri ve Usame bin Ladin.