Neo-Zamirler ve Alpha Kuşağında Yeni Kimlik Politikaları

Tanımların hepsi kimliğin parçalarını yok etme çabası olarak kabul edilebilir mi? Peki dil ne işe yarayacak o zaman?

ZEYNEP KOÇAK

20.01.2023

Bir ay kadar önce, 11 yaşındaki kızımla Tiktok videolarına bakarken ve doujinshi, gender-bender ve mecha gibi birtakım anime/manga terimlerinin içinden çıkmaya çalışırken, farklı Tiktok hesaplarında tekrarlayan bir şey dikkatimi çekti. Alpha kuşağı olduğu belli çocuklar, kendi siluetlerinden yarattıkları dijital avatarların üzerine “My Neo-Pronouns” (“Neo-Zamirlerim” olarak çevirdim) yazmışlar ve altlarına şemsiyeden kelebeğe, kurbağadan mantara kadar değişiklik gösterebilen bir liste koymuşlar.
 
Telefonu elime alıp anlamaya çalıştım ve bir on saniye şok geçirdim. Yeni kimlik politikası bu muydu ve biz nasıl bunun ucunu kaçırmıştık şimdiye kadar? Ve biraz araştırmaya başladım, çokça da anlamaya çalıştım.
 
Öncelikle bu zamirleri kullanan grubun kim olduğunu kısaca anlatayım: Alfa Kuşağı, tüm üyeleri 21. yüzyılda doğmuş tek kuşak grubu. Z kuşağının hemen arkasından geliyorlar ve doğum yılları aşağı yukarı 2010 yılı ve sonrası. Şu anda ya yeni doğmaya başladılar ya da ilkokulda veya ortaokuldalar. Onlardan ne çıkacağını şu anda kimse bilmiyor olabilir, doğrudur da; ama benim gibi, bir Alfa kuşağı üyesiyle yakından ilgileniyorsanız ve çokça zaman geçiriyorsanız, bugün birçok kişinin üzerine konuştuğu, zaman zaman rahatlıklarına, değer verdikleri şeylerin önceki kuşaklardan farklılıklarına hayret ettiği Z kuşağından çok daha farklı olduklarını görmüşsünüzdür. Alfa kuşağında benim gördüğüm kadarıyla, Z kuşağına karşı da bir başkaldırı var, Z kuşağını bile bir noktada tutucu, baskılayıcı ve geri kalmış gördükleri alanlar var.
 
Her ne kadar McKinsey ya da Deloitte raporu bulamamış olsam da, Shopify ve benzeri gruplar, çoktan Alfa kuşağını radarına almış ve bu kuşak üzerinde tüketici davranışı araştırmaları yapmaya başlamış bile. Z kuşağı da dahil olmak üzere bugüne kadarki tüm kuşakların arasında Alfaların en kapsayıcı, ayrımcılığa karşı, çevreci kuşak olduğunu söylüyor McCrindle raporu.
 
Okuldaki amaçları iyi notlar almaktan çok, öğrenme becerilerini ve bilgi dağarcıklarını geliştirmek. Z kuşağı gibi katılımcı değil, daha çok paylaşımcılar; Z kuşağı gibi koordinatörlük becerileri değil, birbirlerini güçlendiren ve büyüten becerileri gelişiyor. Yadırgamıyorlar ve yargılamıyorlar pek. Çok açıklar, çok farkındalar ve anlamaya çalışıyorlar. Her yerden bilgi yükleniyorlar ve toplumsal olaylarla, politikayla ilgililer. Bahsettiğim çocukların en büyüğü bugün 13 yaşında. Hâl böyle olunca, 11 yaşındaki kızımla ve arkadaşlarıyla okul çıkışı bir kahvede otururken konuştuğumuz konunun Meloni ile Macron arasındaki benzerlikler olması, Biden’ın “Amerika sorununa” bir çözüm olup olmadığı ve Meloni’nin parlamentoya insan haklarını hiçe sayan bir yasa tasarısı teklifi verip vermediğini konuşuyor olmamız artık pek şaşırtıcı gelmemeye başladı.
 
Gelelim Tiktok’taki neo-zamirler meselesine. Artık Alfa kuşağının hem ulusal hem uluslararası alanda sosyal, politik ve çevresel olaylara ve gelişmelere duyarlılığına, yeni ürettiği “flex etmek” (hava atmak) yahut “müso” (müsait) gibi kelimelere şaşırma oranım bi’ tık düşmüş olsa da bu yeni zamir meselesi ve arkasında sürükleyip dağıttığı ve hatta paramparça ettiği kimlik politikası karşısında hayret ettim.
 
“Neo-pronoun”, yeni zamirler olarak çevrilebilir, fakat yeni-zamirler, hem bir önceki zamirler akımı için de kullanıldığından, hem de “neo”nun daha uzay çağını çağrıştıran bir tınısı olduğundan, neo-zamir diyeceğim. Ayrıca, ‘new pronouns’ (yeni zamirler) ile ‘neo pronouns’ (yeni zamirler) arasındaki fark teknik olarak çok az. Bu nedenle yeni-zamirler ve neo-zamirler olarak iki ayrı kavram kullanarak açıklamaya çalıştım.
 
Şimdi bir adım geriye gideyim de benim gibi bu konuyu yeni öğrenenler için karmaşa olmasın.
 
Bu neo-zamirlerin ta en başında dayandığı iki farklı akım olduğu söyleniyor. Birincisi Ezra Marcus’un da anlattığı gibi, beş ila yedi sene önce “neuro-divergent” (nöro-çeşitli) kişiler için kullanılmaya başlanmış. Nöro-çeşitlilik (ya da nörodiversite), çoğunlukla, bugün “psikiyatrik bozukluk” dediğimiz (ve çoğunlukla bir bozukluğa değil, bir farklılığa işaret eden) bir nedenden ötürü beyinleri ortalamaya göre biraz daha farklı çalışan, farklı bağlantılar kuran, sosyal ilişkilere farklı yaklaşan ve en önemlisi dış dünyayı deneyimleme şekilleri de farklı olan insanlara verilen isim. Bunların arasında otizm, Asperger’s ya da ADHD olabilir, ama önemli olan, kişinin kendisini nöro-çeşitli diye tanımlayıp tanımlamaması. Bu kişiler arasında, dış dünyayı farklı deneyimlemenin sonucu olarak, kendilerini var olan tanımların ve ikiliklerin imge skalasına dahil hissetmediklerini belirten yeni zamirler ortaya çıkmış. Fakat neo-diversite bakışının ürettiği zamirler de daha çok ve özellikle cinsiyet kimliğini deneyimlemek üzerine.
 
Yani aslında, yeni-zamirlerin ortaya çıkışında cinsiyet kimliği ekseninde dönen tartışmalar çok daha önemli ve bu açıdan iki akımdan mı ayrı ayrı kaynaklanıyor, yoksa nerodiversite camiası sadece bunları ortaya çıkaran grup ve yeni-zamirler baştan beri cinsiyet kimliğiyle mi ilgiliydi, orasını çok anlayamadım. Ama, benim de daha yakından bildiğim ve önemsediğim cinsiyet meselesine açıklık getirmek gerek. Yeni-zamirler, İngilizce’deki tüm tekil kişi zamirlerinin (he/she) cinsiyetli olmasına, cinsiyetsiz olan tek zamirin (it) de cansız şeyler için kullanılmasına karşı ortaya çıkmış zamirler kümesi. Burada hayret edecek bir şey de yok; bildiğimiz non-binary, yani ikili cinsiyet rejiminin sunduğu kadın ve erkek kategorileri içinde tanımlanmayan zamirlerden bahsediyorum.
 
2019’da yapılan bir Pew Araştırmasına göre de mesela, Amerika’da şu anda her beş Amerikalıdan biri bunları kullanıyor. Hatta akademide de bayağı sükse yaptı, artık atılan e-maillarda, postanın sonuna adımızın hemen altına hangi zamirlerle hitap edilmeyi tercih ettiğinizi yazıyorsunuz xe/xem, gibi mesela, ya da he/him, she/her, they/them. He/him ve she/her, adlarından da belli olduğu üzere kendisini (sırasıyla) erkek ya da kadın olarak tanımlayan kişiler tarafından kullanılıyor. They/them, kendisini bu ikili kategorilerin dışında bırakan kişiler tarafından kullanılırken, xe/xem’i kendini xenomorph olarak tanımlayanlar kullanıyor. Örnek vermek için yazdım, daha birkaç tane daha var.
 
Cinsiyet kimliğini ya da beyin dalgalarını, şimdiye kadar adlandırılan “hasta/sağlıklı”, “kadın/erkek” ikiliğinden çıkaran bu akımların temel fikrini takip eden Alfa kuşağı ise, bu yeni-zamirleri başka bir surete büründürüyor: “Noun-self-pronoun” dediğimiz, tam çevirisiyle isim-kendilik zamiri ve bu zamirin nöro-çeşitli yahut cinsiyet/cinsiyetsizlik ekseninde olup olmamasına bakılmadan, herkesin kendisini istediği gibi tanımlayabilmesi özgürlüğü.
 
Zamir yerine bir isim kullanıyoruz ve bu kullandığımız isim, artık bizim zamirimiz oluyor. Bu zamirin de, önceki paragrafta bahsettiğim yeni-zamirler gibi, cinsiyet kimliğiyle ilgili olması gerekmiyor —ve çoğunlukla olmuyor zaten. Mesela ben kendimi bir mandalina ile tanımlıyorsam, yani mandalinayı kimliğim olarak görmek ve kullanmak istiyorsam, işte bu isim-kendilik zamiri kavramını kullanıyorum ve kendime mandalina/mandalina-kendim (tangerine/tangerineself) diyorum. Artık benden mandalina diye bahsedilecek, çünkü politik olarak doğru olan bu. Ben kendimi neyle tanımlıyorsam, herkes de beni öyle tanımlamalı; bunu üniversitede öğrenmiştik zaten —ama tabii, bu şekilde değil.
 
Illinois Üniversitesi’nde İngilizce dili ve edebiyatı profesörü Dennis Baron’un 2020’de çıkan kitabı What’s Your Pronoun?: Beyond He and She (Senin Zamirin Ne?: Erkek ve Kadının Ötesinde) kitabında cinsiyetle ilgili çeşitli zamirlerin geçmişini anlatır. Özellikle cinsiyet ve kimlik belli etmeyen ze, thon ve heer gibi zamirler neredeyse 19. yüzyılın ortalarından beri dolaşımdayken, bazılarının kullanımı ise 1300’lere kadar gidiyor. Baron’un başka bir yazısında söylediği gibi, non-binary zamirlerin kökeni, sadece cinsiyetsiz zamirlere izin veren dillerde değil, İngilizce’de de çok eskiye dayanıyor. Aynı zamanda hem yeni-zamirlerin hem de neo-zamirlerin, hem trans bireyler arasında, hem daha çok otizmle trans deneyimlerinin kesiştiği birçok noktada kullanımı şu an yaygınlaşmaya devam ediyor. Bu açıdan trans camialarında bu tip zamirlerin, halihazırda var olan yeni-zamirler karşısında, trans mücadelesine zarar verip vermediği de tartışılıyor (ki bu başka bir yazı konusu). Ama tabii, Alfa’nın kendisini şemsiyeyle, kelebekle, vamp’la, ağaçla, kurbağayla, ne bileyim squishy’le (yeni bir tip oyuncak ayı) ve akla gelebilecek herhangi bir şeyle özdeşleştirmesi değil —o, Alfa kuşağına özgü bir şey neredeyse.
 
Alfa’nın yaptığı şey, cinsiyet/cinsiyetsizlik ekseninde ve onun arasında kalan tüm alanlarda kurulu yeni-zamirleri, cinsiyet ekseninin de başlı başına bir kısıtlama oluşturduğunu söyleyerek, bu ekseni genişletmek. Neo-zamirler, hem yeni-zamirlerin hem de geleneksel zamirlerin kullanım şekillerine bir değil, birkaç farklı yönden başkaldırıyor aslında. LBTGİ++’ın ve diğer birçok kişinin de karşı çıktığı ikili cinsiyet sisteminin ve aynı zamanda cinsiyetin ve diğer şimdiye kadar var olan kimliklerin, baskı yaratan ve sınıflandıran unsurların yalnızca birkaçı olduğunu gösteriyor. Kimliklerin kendilerine ve yürüttükleri politikalara değil, kimliklerin ortaya çıktığı zemine saldırıyor bir nevi. O zeminlerde bir değil birden çok düzlem, o düzlemlerde de iki değil, beş değil, on değil, sınırsız sayıda kimlik yaratılabileceğini söylüyor aslında. Kimliği toplumdan ve camiadan alıp, kişiye iade ediyor, çünkü kişisel kimlik ancak ve ancak kişinin kendisinin tanımıyla sınırları çizilebilir.
 
Tabii birçok kişi, “bunlar çocuk, ne alakası var, kimlik olarak değil de biraz nickname, biraz oyun gibi kullanıyorlardır, ciddiye alacak bir şey yok!” diyor olabilir. Haklı da olabilirler. Ama ben dipte, çok daha derin bir başkaldırı, belki bir baskıdan özgürleşme değilse de, kişisel ve toplumsal alanda hem deneyim hem algı sınırlarını genişletme çabasının olduğunu düşünüyorum. Tanımların sınırlarına karşı mücadeleye girişmek, algı sınırlarının genişlemesinin bir işareti ve dildeki tanımların tanım olmaktan çıkıp birer sınırlama unsuru haline geldiğinin manifestosu gibi görünüyor. Çünkü her ne kadar bir çeşit oyun da olsa, kimlik politikalarının mekanizmasını kullanarak başkalarını bu zamirleri kullanmaya mecbur kılıyorlar ve bunu yaparken de tek referanslarının kendi otonomileri olduğunu çok iyi biliyorlar. Bir otonomi aracı olarak ortaya çıkıyor belki, ama ergenlik buhranlarına indirgenemeyecek bir otonomi arayışı. Ya da artık, ergenlik değişti —çok daha “Alfa” bir yere doğru evriliyor.
 
Akla birçok soru geliyor tabii.
 
Tanımların hepsi, cinsiyetle ilgili olsun olmasın, bir baskı unsuru olarak görülebilir mi, bir sınırlama ve bu açıdan kimliğin istenmeyen parçalarını yok etme çabası olarak kabul edilebilir mi? Peki dil ne işe yarayacak o zaman? Eğer ben kendime, kimliğimi öyle tanımladığım için kedi-kendim (cat/cats/catself) demekte serbestsem, o zaman yeterince kişi kendini kedi-kendim olarak tanımlarsa, kedilere ne demeliyiz? Yahut bu kendilik isim-zamirleri, bir başkaldırı mı, bir oyun mu, yoksa gerçekten kimliklerden bu kadar mı bunalıyor Alfa? Bize tam olarak ne demeye çalışıyor olabilirler? Bunların tartışmasını da sonraki yazıya bırakayım.
 
—–
Kapak Görseli: MİKA SİMS